Herkesin birbirine zombi olduğu metropol gerçekliği, korkuların ve endişelerin fokurdadığı dev bir kaynama kazanı. Hayattaki duruşlarımız, politik ve etnik kimliklerimiz, tehlikeli bir hızla çarpışıp duruyor bu kazanlarda...Alabildiğine gerçekçi mesajlar taşıyan fantastik öykülerde, Paris Londra veya New Yorkun çeşit çeşit hayal yarattığı tarafından istila edilmesine alışkınız. Oysa tarih, coğrafya ve sosyoloji tarafından altı çizilen adres başka:Napoléon, Tüm dünya tek bir devlet olsa başkenti İstanbul olurdu demiş.Birlikte yaşama Kültürünün en zor sınavlarını vereceği, bunu mukabil, en kutlu zaferlere ulaşacağı metropol da İstanbuldur elbet.İşte bu kitap genç bir çizgi romancının kurguladığı böylesi bir deneyimi - korku türüne has klişeleri kâh onurlandırıp, kâh yeniden yapılandırarak - ele alıyor. Yedi farklı hayatın düğümlendiği yedi tepeli şehir, okuyacağınız karanlık masalda basit bir arka plan değil, ruhuyla ve problematikleriyle son derece etkin bir aktör.
Herkesin birbirine zombi olduğu metropol gerçekliği, korkuların ve endişelerin fokurdadığı dev bir kaynama kazanı. Hayattaki duruşlarımız, politik ve etnik kimliklerimiz, tehlikeli bir hızla çarpışıp duruyor bu kazanlarda...Alabildiğine gerçekçi mesa... tümünü göster
Herkesin birbirine zombi olduğu metropol gerçekliği, korkuların ve endişelerin fokurdadığı dev bir kaynama kazanı. Hayattaki duruşlarımız, politik ve etnik kimliklerimiz, tehlikeli bir hızla çarpışıp duruyor bu kazanlarda...Alabildiğine gerçekçi mesajlar taşıyan fantastik öykülerde, Paris Londra veya New Yorkun çeşit çeşit hayal yarattığı tarafından istila edilmesine alışkınız. Oysa tarih, coğrafya ve sosyoloji tarafından altı çizilen adres başka:Napoléon, Tüm dünya tek bir devlet olsa başkenti İstanbul olurdu demiş.Birlikte yaşama Kültürünün en zor sınavlarını vereceği, bunu mukabil, en kutlu zaferlere ulaşacağı metropol da İstanbuldur elbet.İşte bu kitap genç bir çizgi romancının kurguladığı böylesi bir deneyimi - korku türüne has klişeleri kâh onurlandırıp, kâh yeniden yapılandırarak - ele alıyor. Yedi farklı hayatın düğümlendiği yedi tepeli şehir, okuyacağınız karanlık masalda basit bir arka plan değil, ruhuyla ve problematikleriyle son derece etkin bir aktör.
Herkesin birbirine zombi olduğu metropol gerçekliği, korkuların ve endişelerin fokurdadığı dev bir kaynama kazanı. Hayattaki duruşlarımız, politik ve etnik kimliklerimiz, tehlikeli bir hızla çarpışıp duruyor bu kazanlarda...Alabildiğine gerçekçi mesa... tümünü göster
Araba kullanmakta olan bir adam, yeşil ışığın yanmasını beklerken birdenbire körleşir. Tedavi için başvurduğu doktora da körlük bulaşır. Adamın yaşadığı körlük bir salgın hastalık gibidir ve bütün kente yayılmaktadır. Öldürücü değildir ancak tüm ahlaki değerleri yok etmeyi başarır. Toplum, görmeyen gözlerle cinayetlere, tecavüzlere tanık olur. Ayakta kalabilenler ancak güçlü olanlardır. Koca kentte, körlükten kurtulan tek kişi, göz doktorunun karısıdır. Portekiz edebiyatının en önemli yazarlarından olan Jose Saramago, bu çarpıcı romanında körlük olgusunu bir metafor olarak kullanmış, basit imgelere, sıradan sözcük oyunlarına başvurmadan, yoğun bir anlatımla, anlatıcının ve kahramanların konuşmalarını ortaklaşa bir monologa dönüştürerek, kurgunun evrenselleşebilmesi açısından kişilere ad vermeksizin liberal demokrasinin insanları sürüklediği sağlıksız ortamı olağanüstü bir ustalıkla yaratmıştır.
Araba kullanmakta olan bir adam, yeşil ışığın yanmasını beklerken birdenbire körleşir. Tedavi için başvurduğu doktora da körlük bulaşır. Adamın yaşadığı körlük bir salgın hastalık gibidir ve bütün kente yayılmaktadır. Öldürücü değildir ancak tüm ahla... tümünü göster
Tezer Özlü, bir başka kutupta kendisiyle aynı yazgıyı paylaşan Oğuz Atay gibi, beklenmedik bir anda edebiyatımızdan demir aldı. Yazar ile sahici efsanesini birleştiren bu anlatı, hem yoğun bir vasiyetname niteliği taşıyor, hem de hayata ender görülen acılıkta bir perspektiften tanıklık ediyor.
Yayınevinin notu: Bu kitap yazarın Almanca kaleme aldığı "Auf dem Spur eines Selbsmords" (Bir intiharın izinde) adıyla 1983 Marburg Yazın Ödülü'nü alan metnin Türkçesidir. Bu kitap dilimizde, yazarı tarafından Yaşamın Ucuna Yolculuk (1984) adıyla bir anlamda yeniden yaratıldı.
Tezer Özlü, bir başka kutupta kendisiyle aynı yazgıyı paylaşan Oğuz Atay gibi, beklenmedik bir anda edebiyatımızdan demir aldı. Yazar ile sahici efsanesini birleştiren bu anlatı, hem yoğun bir vasiyetname niteliği taşıyor, hem de hayata ender görülen... tümünü göster
Günlük Yaşamın Psikopatolojisi, ruhbilimin yaygınlık kazanmasında Freud'un tüm kitaplarından daha fazla katkıda bulunmuş bir yapıt. Freud, bu kitabı, yüzyılın başında özellikle genel okurlar için yazdı. Yeni basımlar çıktıkça, temel kuramlarını değiştirmeden yeni örnekler ve bölümler eklendi. Freud'un hiçbir yapıtı bu kitap kadar sık basılmamış ve böylesine yaygın bir okur kitlesi tarafından okunmamıştır. Elinizdeki çeviri, Freud'un bu tanınmış yapıtının en genişletilmiş ve eksiksiz olanıdır.SİTE:www.kitapy
Günlük Yaşamın Psikopatolojisi, ruhbilimin yaygınlık kazanmasında Freud'un tüm kitaplarından daha fazla katkıda bulunmuş bir yapıt. Freud, bu kitabı, yüzyılın başında özellikle genel okurlar için yazdı. Yeni basımlar çıktıkça, temel kuramların... tümünü göster
Benim en büyük mutluluğum herşeyden kaçmak. Herşeyden. Tüm çocuklardan. Tüm acılardan. Tüm sevgilerden. Tüm orgazmlardan. Tüm gecelerden. Tüm günlerden. Her hilal aydan, her ülkeden. Ben her gece ölüyorum. Her sabah yeniden canlanıyorum. Her yirmidört saatlik zaman dilimi hem ölüm hem yaşam aynı zamanda... Zaman Dışı Yaşam çağdaş Türk edebiyatının çok genç yaşta yitirdiği özgün yazarlarından Tezer Özlünün, kendi yapıtlarından yola çıkarak, 1983 yılında kaleme aldığı bir senaryodur. Tezer Özlü tüm yapıtlarında sergilediği yaşamın ve zamanın en küçük kesitinde dahi yaşamın anlamını arayış edimini, bu kez zaman dışı yaşamda da sergiliyor. TADIMLIKKadın merdivenleri çıkar. Ardında hep çantasını sürüklemektedir. Modern bir binanın ikinci katında bir lokanta. Oraya girer. Lokanta insan dolu. Daha çok gençler. Berbat bir yer. Ayrıca sigara dumanı dolu. Kendini iyi hissetmez. Gene de bir masaya oturur. Şimdi kentin merkezindeki bu binanın ikinci katında oturmaktadır. Aşağıdaki alana bakar. Alanda karmaşa hakimdir. Yayalar. Alış veriş çantalı insanlar. Tramvay. Arabalar. Otobüsler. Garson yemeğini getirir. Hiç iştahı olmadığı halde yemeği yemeye çalışır. Lokantadaki öteki müşteriler ona bakarlar. Bir çocuk bağırır. Kadın garsonu çağırır: Hesabı ister.Garson: Hangi millettensiniz siz?Kadın: Hiçbirinden.Merdivenlerden aşağıya iner. Lokantadakilerden biri arkasından bağırır.Biri: Alman! Alman!Seyahat acentasına girer. İçersi doludur. İnsanlar arasında bir de üniformalı vardır. Genç bir asker. Kadına bakar. Kadın Venedige bir tren bileti alır. Dışarı çıkar. Asker yanına yanaşır. Asker ona birşey söyler. Alan gürültülüdür. Askeri duyamayız. Kadın omuz silker. Kadın kentte dolaşır. Kamera onu alanların, caddelerin karmaşası için de izler. Yüksekten...öyle ki kadın, ufak bir nokta gibi görülür.Dış ses (Pavese): Yalnız sağlıklı insan aklıyla yaşasaydı değmezdi yaşamaya, can sıkıcı olurdu. Tam aksine, güzel olan, dünyanın gökyüzü altında bir deliler topluluğunu andırması.K adın istasyona giden otobüste. Otobüste yalın insanlar oturmakta. Güzel bir kadın ona gülümser. Kadın onun gülümsemesine karşılık verir.Niş garında önce büyük salona girer. Burası insan doludur. Köylüler. Çocuklar. Kadınlar. Askerler. Tuvalete gider. Çantasını da ardından sürür. Hatta tuvaletin içine kadar. Yazdıklarını kaybetmekten korkmaktadır, bu yüzden çantasını her yere yanında taşır. Sonra içmek için iki meyva suyu alır. Bekleme salonunun önüne gider. Merdivenlere oturur. Raylara bakar. Sonunda iki tren anons edilir. Biri Paris-Münih trenidir ve İstanbula gitmektedir. Bir diğeri ise İstanbuldan gelip Münih ve Parise giden trendir. Tüm vagonlar doludur. Daha çok da Türk konuk işçilerle, Türkiyeye tatile gidenler, ya da tatilden Avrupaya dönenler. Ayrıca trenlerde çok sayıda Yugoslav da vardır. İstasyonda da. Gene karmaşa. Bazı yolcular rayların üzerinden geçip peronlara koşarlar. Kendisi de rayların üzerinden koşar. Kadın iki uzun trenin arasında yürür. Geç öğleden sonradır. Yolcular pencerelerden dışarıya bakarlarken, o, yorgun, binmesi gereken vagonu arar. Birden yağmur yağmaya başlar. Öylece ıslanmanın tadını çıkarır. Yağmur yüzünden asla acele etmez. Tersine ıslanmaya bırakır kendini. Ayağını trenin merdivenine koyduğu sırada bir kez daha iki uzun, kara trenin, peronun iki yanında oluşturdukları bu tünele bakar. Gözleri yakından gösterilir. Rainerin otomobilinin yağmur altında gidişini görür Trene biner.
Benim en büyük mutluluğum herşeyden kaçmak. Herşeyden. Tüm çocuklardan. Tüm acılardan. Tüm sevgilerden. Tüm orgazmlardan. Tüm gecelerden. Tüm günlerden. Her hilal aydan, her ülkeden. Ben her gece ölüyorum. Her sabah yeniden canlanıyorum. Her yirmidör... tümünü göster
Anarkos şu anda kitap okumuyor.