Belgin

1 takip ettiği ve 2 takip edeni var. 21 değerlendirme yapmış.

Son Aktiviteler

Belgin okumuş.
Beyaz Selvi

Nadide, adı gibi eşi benzeri bulunmayan, Halide Nusretin deyimiyle bir rüya ve hülya ikliminden çıkıp gelmişe benzeyen, asil, onurlu ve fedakâr bir kadındır. Doktor eşi Hâmid Bey ve üç çocuğuyla birlikte mutludur. Ancak bu mutluluk kendisinden yaşça küçük, ünlü bestekâr Dündara rastlamasıyla sona erecektir.Halide Nusretin gerçek bir hikâyeden yola çıkarak kaleme aldığı bu roman, Cennetten Cehenneme düşen bir ailenin sade fakat feci alınyazısını konu alıyor... Aşkla, ihanetle, gururla, tutkuyla ve sadakatle örülmüş bu hikâyede günümüzden çok şey bulacak; bir selvi kadar güçlü, aynı zamanda narin olan Nadidenin hüzünlü öyküsünü bir solukta okuyacaksınız...Bu esere ‘Roman demek bilmem ki doğru mu?..Bui zavallı bir gönül ve ömür hikayesidir; Cennetten Cehenneme düşen bir ailenin sade, fakat feci alınyazısı!Ben bu sergüzeşti, aysız bir temmuz gecesinin çok yıldılı gökleri altında bizzat kahramanının ağzından dinlemiştim. Bu toprağın değil, bir rüya ve hülya ikliminin mahlukuna benzeyan o bembeyaz kadına, bu hikayeyi yazacağıma dair söz de vermiştim.Bugün o, artık son ve ebedi rüyasına dalmış bulunuyor...Kendisine verdiğim söz, şimdi benim için mutlaka ödenmesi gereken kutsal bir borç mahiyetini aldı.İşte bu satırlarla ben, o borcu ödemeye çalışıyorum.Halide Nusret Zorlutuna

Nadide, adı gibi eşi benzeri bulunmayan, Halide Nusretin deyimiyle bir rüya ve hülya ikliminden çıkıp gelmişe benzeyen, asil, onurlu ve fedakâr bir kadındır. Doktor eşi Hâmid Bey ve üç çocuğuyla birlikte mutludur. Ancak bu mutluluk kendisinden yaşça ... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 9 yıl
Belgin okumuş.
Kurt Seyt & Shura

Edebiyat dünyasına Uyandıran Aşk isimli şiir kitabı ile adım atmış olan Nermin Bezmen, bu kez Çarlık Rusyasının debdebeli yaşantısından Bolşevik ihtilali ile İstanbul'a sürüklenen hayatları anlatıyor. 1892'nin Yaltasından St. Petersburg'un saltanat günlerine, Karpatlar cephesinden ihtilalin cehennemine ve nihayet işgal altındaki İstanbula, 1920'lerin Perasına, macera dolu bir yolculuk yapacaksınız. Onlarla beraber polkaların, troykaların sihirli alemini, ihtilalin acımasızlığını, parçalanmış Osmanlı İmparatorluğu'nun son günlerini yaşayacaksınız.

Kurt Seyt: Mirza Eminof'un oğlu olarak servet ve ünvanla doğmuştu. Yakışıklıydı, hırslıydı, cesurdu. Çar Nikola'nın Muhafız Alayında genç bir Üsteğmen oluşu onu Bolşeviklerin ölüm listesine dahil etmişti. Kaçarken getirdiği bir taka dolusu silahı Mustafa Kemal'in Kuva-yi Milliyesine teslim ettiğinde, karşılık istemeyecek kadar gururluydu. Hayatına sıfırdan başlarken elinde kalan serveti sadece gururu ve aşkıydı.

Shura: Tchaikovsky nağmelerinin romantizmi ile sarılmış karlı bir Moskova gecesinde, henüz onaltısındayken saf güzelliği, beklentisiz aşkı ile Seyit'in dünyasına girdi. Ailesinin ünvanı, serveti onun da ülkesinde kalmasına yardımcı olamadı. Sevdiği erkekle atıldığı bu macerada bir daha hiç göremeyecekleri vatanlarının, ailelerinin, artık yaşamayacakları geçmişlerinin hasretlerini birbirlerinin aşklarında dindirmeye çalıtılar. Büyük bir aşkın, harbin, ihtilalin, hasret ve hüzünlerin hikayesi ile okuyucuyu baştan sona kendine has bir tat, merak ve heyecanla sürükleyen, uzun süren araştırmaların gerçeklikle aktarıldığı bir roman, Kurt Seyt ve Shura.

Edebiyat dünyasına Uyandıran Aşk isimli şiir kitabı ile adım atmış olan Nermin Bezmen, bu kez Çarlık Rusyasının debdebeli yaşantısından Bolşevik ihtilali ile İstanbul'a sürüklenen hayatları anlatıyor. 1892'nin Yaltasından St. Petersburg... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 9 yıl, 1 ay
Belgin bir değerlendirme yaptı.
İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 9 yıl, 1 ay
Belgin okumuş.
Senden Önce Ben (Senden Önce Ben, #1)

Yaşamın ince detayları Lou’dan sorulur. Otobüs durağıyla ev arasında kaç adım var? Çalıştığı kafeye gelip gidenler nasıl bir hayat yaşıyor? Parlak yeşil elbisenin altına ne renk külotlu çorap giyilir? Onda bu soruların hepsinin cevabı var. Kolayca mutlu olabildiği küçücük dünyasında bilmediği tek şey hayatın çok daha karmaşık soru ve cevaplarla dolu olduğu…Geçirdiği motosiklet kazasıyla hayatı altüst olan Will uzun süredir karmaşık sorularla meşgul. Bu hayatta diğer insanları mutlu eden küçük şeyler ona biraz olsun keyif vermiyor. Çevresindeki tüm renkler birden griye dönmüş ve böyle bir umutsuzluk içindeyken yapabileceği tek şeyin hayatını sonlandırmak olduğunu düşünüyor.Peki, asık suratlı, aksi ve geçimsiz Will, Lou’nun rengârenk yaşamıyla karşılaşırsa neler olur?


Yaşamın ince detayları Lou’dan sorulur. Otobüs durağıyla ev arasında kaç adım var? Çalıştığı kafeye gelip gidenler nasıl bir hayat yaşıyor? Parlak yeşil elbisenin altına ne renk külotlu çorap giyilir? Onda bu soruların hepsinin cevabı var. Kolayca mu... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 9 yıl, 1 ay
Belgin okumuş.
Sevda Dolu Bir Yaz

Önce Parasız Yatılı ile sevdi Türk okuru Füruzanı. Sıcak anlatımından, yakaladığı şaşırtıcı ayrıntılardan, insancıl bakış açısından etkilendi ve Parasız Yatılı Türk öyküleri arasında klasik oldu. Elbette bununla kalmadı bizden bir yazar olarak, bize özgü halleri, akıcı ve lirik anlatımıyla yazmayı sürdürdü. Öylesine gerçekti ki kahramanları, yüreğimizi burktu sevindirdi, çokça da umutlandırdı. Örneğin Gecenin Öteki Yüzünde kocası ölen ve küçücük kızı Fideyle yalnız kalan annenin öyküsü, acıklı ve iç burkucu olduğu kadar, umutlu ve şiirliydi.Füruzan okurunun aradığını bulacağı, sıcak ayrıntılarla yüklü bu yeni ve lezzetli öyküler, okuru geçmişin güzel ayrıntılarına götürecek. İkisi birbirine bağlı, diğeri bağımsız üç öykünün yer aldığı kitapta okur, alıştığı Füruzan dilini, sıcaklığını, hayatın unutulmaya yüz tutmuş eski ayrıntılarını bulacak. Nagehan Teyzenin menekşe gözleri, pazar günleri torunuyla istasyona giden ve sigara aldıran dede, ömrünün hüznünü gözlerinde taşıyan anne, hayattan ümidini kesen, yitirilmiş Kerim Ali Dayı, Kerim Ali Dayının hayatına hazin bir şekilde son veren büyük aşkı Berrin, Bakırköyde sahildeki Miltiyadi Aile Gazinosu, gölgeli taşlıklar, büyük ve serin ağaçlar, bu gazinoda programa çıkan Kâmil Kadabra Bey, onun hokus pokusları, pullarla işli bir mayo giyerek Kâmil Kadabrayı asiste eden Matmazel Janin, gemilerde çalışan ve her gittiği uzak ülkeden sevgiyle bağlı olduğu ailesine kucaklar dolusu hediyeler getiren baba, Miltiyadi Aile Gazinosunda akordeon çalan Stratis, bu gazinonun sahnesini süsleyen ve kış boyunca bir rüya gibi silinip yiten ördek resimleri, Beyoğlunda terzilik yapan, bir ölüm anında yanlarında buldukları yakın dost Hrisula, oturulan evin sahibi ve 6-7 Eylül olaylarından sonra Yunanistana göçen Hacıkarletos, onun gamlı karısı, yatalak annesi... Bir zenciyle evlenerek okyanus ötesine giden ve oradan dostlarına sıcak mektuplar yazan arkadaş Yurdanur, onun ikiz kızları.Sonra öbür ayrıntılar, mermer tırabzanlı Mısır Apartmanı, paskalya yumurtaları, baharatlar, bir pikapta durmaksızın dönen plaklar, ağır bir hastalıktan yatılırken upuzun ve soğuk geçen kış, bütün bu geçmişi birer birer aklından geçiren Şehrazatın kış gelince uykuya yatan kaplumbağası, cumhuriyet bayramı törenleri, demirhindi şerbetleri, kuşlar, kumaşlar, hazin ölümler ve sonra rüyalar, rüyalar. TADIMLIKO ilk yazı asla unutmadım. Çocukluğumun en büyüleyici yazıydı. Çünkü ondan öncekileri anımsamıyordum. Geçmiştekileri, büyüklerim sonraki yıllarda anlatacaklardı bana. Onlar benim yazlarım sayılmazlardı ki. İçimde kalacak günlerin en uzunlarının yaşandığı, sıcak öğlelerde tüm görüntülerin eriyerek dalgalandığı, büyüklerin gölge yerlere çekildiği, epeydir eski görkemini yitirdiği söylenen sokağımızın içten içe uykulu bir keyfi yaşadığı yazlardan biriydi. O yaz sonunda artık okula yazılacağımı söylemişlerdi bana. Bu ÔartıkÕla neyi vurguladıklarını anlamamıştım. Çok mu yaramazdım acaba? Okula hiç heveslendiğimi sanmıyordum. Gidince okulu görürdüm, beğenmesem de gitmezdim. Annemle küçük teyzem istemezsem zorlamazlardı diyordum, beni çok severlerdi çünkü. Başka teyzem yoktu; ona küçük teyze demek yaraşıyordu. O, on sekiz yaşına o yaz girmişti. Anneannemle dedemin çocuklarına taktıkları gösterişli adlardan ötürü daha on yedisini bir hafta önce arkasında bırakan küçük teyzemin yeniyetme kız yüzüne, Cezayir menekşesi mavisi gözlerindeki şaşkınlık dolu bakışlarına en yakışanı küçük teyze olmasıydı.

Önce Parasız Yatılı ile sevdi Türk okuru Füruzanı. Sıcak anlatımından, yakaladığı şaşırtıcı ayrıntılardan, insancıl bakış açısından etkilendi ve Parasız Yatılı Türk öyküleri arasında klasik oldu. Elbette bununla kalmadı bizden bir yazar olarak, bize ... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 9 yıl, 2 ay
Belgin okumuş.
Doğu'nun Limanları

Adana'da ayaklanmalar olmuştu. Kalabalık, Ermeni mahallesini yağmalamıştı. Altı yıl sonra çok daha büyük çapta olacakların provası gibi bir şeydi. Ama bu bile dehşetti. Yüzlerce ölü. Belki de binlerce. Can çekişen Osmanlı İmparatorluğu ve Beyrut ile Fransa arasında yaşamı sürüklenen İsyan. Doğunun Limanları bu yüzyılın başını, bir insanın trajik tarihinin içinden anlatıyor. Grubun dışında kimsenin, eylemlerimden kuşkulanmadığından emindim. Ancak bir gün, son sayıyı almak için Ballon dAlsace birahanesine gittiğimde, jandarmanın bira kamyonunu sardığını gördüm. Askerler gidip geliyor, gazete tomarlarını taşıyorlardı. Birahane, çınar ağaçları ile çevrili bir meydana bakıyordu ve patron, güzel havalarda dışarıya masalar koyardı. Meydana altı küçük sokaktan çıkılırdı. Gerekli bir önlem olarak, her zaman aynı sokaktan gelmezdim. O gün, birahaneye bir hayli uzak bir sokaktan gitmiş ve neler olup bittiğini zamanında görebilmiştim. Dümdüz yürümeye devam etmiş, önce yavaş, sonra hızlı daha sonra da koşarak yoluma devam etmiştim. İçimde korkudan başka, başarısız olmanın verdiği üzüntüden başka, bir de suçluluk duygusu vardı. Böyle durumlarda bu her zaman hissedilir ama bende hafif bir duygudan öte bir şeydi. Jandarmaların dikkatini çeken ve peşine düştükleri ben miyim, birahanedeki gizli yerin ortaya çıkması benim yüzümden mi diye durmadan düşünüp duruyordum. Neden ben? Çünkü birkaç hafta önce beni endişelendiren ama daha sonra üzerinde durmadığım bir olay olmuştu. Bir öğleden sonra, evden çıktığımda, nöbet tuttuğu açıkça belli olan bir jandarma ile burun buruna geldim; beni görünce allak bullak olmuş, merdivenin altına saklanmaya kalkışmıştı. Önce merak etmiş, dikkatli olmam gerektiğini düşünmüş ama sonra omuzlarımı silkmiş, bu olaydan ne Brunoya ne Bertranda söz etmiştim. Oysa şimdi vicdan azabı çekiyordum. Bu gerçek bir işkenceydi. O gün, birahaneden uzaklaşınca, oturduğum semte yöneldim, Montpellierde adına Yumurta denilen Komedi Alanının yanıbaşına... Ama doğrusu bu muydu? Aslında, üç türlü hareket edebilirdim: hemen yok olabilir, gara gidip ilk trene atlar, yakalanmaktansa bilinmeyen bir yere gidebilirdim. Soğukkanlılıkla odama gider, tehlikeli olabilecek her kâğıdı yok eder, kimse beni ihbar etmeyecek ümidiyle normal yaşamıma dönebilirdim. Bir de orta yol vardı: odama gider, düzene sokar, ihtiyacım olabilecek birkaç parçayı yanıma alır, ev sahibi Madam Berroya arkadaşlarımın beni sayfiyeye davet ettiklerini söyler, bu da aniden yok oluşumla ilgili kuşkuları dağıtmış olurdu. Bu sonuncusunu seçtim. Panik ile güven arası bir duyguyla. Yolda sağa sola sapmış, beni izlemiş olanların işlerini zorlaştırmak istemiştim...

Adana'da ayaklanmalar olmuştu. Kalabalık, Ermeni mahallesini yağmalamıştı. Altı yıl sonra çok daha büyük çapta olacakların provası gibi bir şeydi. Ama bu bile dehşetti. Yüzlerce ölü. Belki de binlerce. Can çekişen Osmanlı İmparatorluğu ve Beyrut... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 9 yıl, 3 ay
Daha Fazla Göster

Belgin şu an ne okuyor?

Belgin şu anda kitap okumuyor.

Favori Yazarları (0 yazar)

Favori yazarı yok.