HATİCEKAYA

Profil Resmi
0 takip ettiği ve 1 takip edeni var. 0 değerlendirme yapmış.

Son Aktiviteler

Profil Resmi
HATİCEKAYA okuma durumunu güncelledi.
İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 10 yıl, 5 ay
Profil Resmi
HATİCEKAYA okumuş.
Diriliş

Gözlerini yere dikmiş olan Katyuşa gözlerini birden jüri üyerlerin çevirdi.Dmitriynin üzerinde durdu.Bu esnada yüzü ciddileşmiş, sertleşmişti.Tuhaf tuhaf parıldayan hafif şehla gözleri bir süre Dmitriynin üzerinde takılı kaldı.Dmitriy korkuyordu ama yine de başını başka tarafa çeviremiyordu.Birden o korkunç geceyi, buzların çatırdayışını, her tarafı kaplamış sisi ve hilal biçimindeki ayı anımsadı. Ay, kara ve korkunç bir şeyi aydınlatmak için şafak sökmeden ortaya çıkmış gibiydi. Hem kendisini süzen, hem de uzaklara bakan bu siyah gözler, Dmitriyde bu kara, korkunç şeyin anısını bir kez dana canlandırdı.Beni tanıdı diye düşündü.Sanki biri başına birşey vuracakmış gibi sandalyesinde büzüldü. Katyuşa onu tanımamıştı. Sakin bir tavırla içini çekti, sonra gözlerini yine başkana çevirdi.Dmitriyde içini çekerek Şu iş bir bitse! diye düşündü.Sanki bir av partisindeymiş gibi bir duyguya kapılıyordu.Bir kuş vurmuştu ama kuş henüz canlıydı. Onu öldürmek gerekiyordu.İnsan o an tiksinme, acıma, pişmanlık duyar, kuş ise avcının çantasında debelenir durur.İğrenç ve acımasız bir durumdur bu; insan onu bir an önce öldürmek, sonra da yaptığını unutmak ister.İşte, Dmitriy Nehludov da tanıkların ifadelerini dinlerken bu karmaşık duygularla doluydu.

************

Cem Yayınevi, Tolstoyun Hacı Murat adlı uzun öyküsünden sonra Diriliş adlı ünlü romanını sunar. Prens Neyhudov ve yetim köylü kızı Katyuşkanın çevresindeki olayların şiir diliyle anlatıldığı bu yapıt, Rusça aslından Nedim Önalın tarafından Türkçeye kazandırılmıştır.

************

Tolstoyun en önemli üç romanından biri olan Diriliş, bir insanın geçirdiği sarsıcı değişimin romanıdır. Zengin Prens Nehlüdov, hizmetçi Maslovayı baştan çıkarıp terk ederek hırs ve arzularının peşinden gider. Yıllar sonra bir mahkeme salonunda Maslova ile karşılaşan Nehlüdov, onu bu batağa kendisinin ittiğinin farkına varacak ve dirilen vicdanı, onun baştan ayağa değişmesine sebep olacaktır.
Diriliş, vicdan azabının ezici baskısını anlatırken, ceza hukukuna da ağır eleştiriler yöneltiyor. Eserlerinde ahlaki değerlere vurgu yapan Tolstoy, bu kitabında insan ruhunun, vicdanının ve inancının toplum tarafından öldürüldüğünü dile getirip, bunların yeniden dirilişinin mümkün olup olmadığını sorguluyor.

************

1899da yayımlanan Diriliş Tolstoyun yaşadığı sırada çıkan son romanıdır. Tolstoy, yıllarca üzerinde düşündüğü ve pek çok kuramsal eser yazdığı insanlık sorunlarını bu kitapta edebi bir kurgu içinde ele aldı. Diriliş sadece Sibiryaya giden bir mahkûm kafilesinin yolculuğunu değil, yaşamın anlamını kavramak adına kişinin kendini yeniden var etme sürecini anlatan bir başyapıttır.


************

Diriliş, Rus ve Dünya edebiyatının en usta yazarlarından olan Tolstoyun, yıllarca her dilde sayısız kez basılan, milyonlarca okur tarafından tekrar tekrar okunan ve yazarını ölümsüzleştiren başyapıtlardan biridir. Diriliş, sadece bir vicdan azabının romanı değil; aynı zamanda, ceza hukukuna yöneltilmiş keskin bir eleştiricidir. Tolstoyun düşüncesini anlamak ve ustalığın tadına varmak içi Dirilişi okumak yeter.

************

Tolstoyun inanılmaz gözlem gücünü ve hassas duyargalarını toplumsal eşitsizliğe, üst sınıfların kalpsizliğine ve suçluluk duygularına ve Çarlık Rusyasının acımasız bürokrasisine yönelttiği en eleştirel romanıdır Diriliş.Dirilişi bir seferde okudum. Çarpıcı bir eser... En ilginç kahramanlar, prensler, generaller, ihtiyar hanımefendiler, köylüler ve mahkûmlar... Ne usta bir kalemi var Tolstoyun. Romanının ise sanki sonu yok.Anton Çehov (Menşikova mektup, 1900)

************

Katyuşayı görünce Nehlyudovun içinde eski duyguları uyanmıştı. Beyaz önlüğüyle yeniden görmek onu heyecanlandırıyordu. Ayak seslerini, konuşmasını, gülümsemesini bir çeşit sevinçle dinliyordu. Dağ eriği siyahı gözlerine, hele de gülümsediği zaman, bir çeşit şefkat duymadan bakamıyordu. Hepsinden öte karşılaştıkları zaman yüzünün kızarması, mahcup olmadan hatırlayabileceği bir şey değildi. Aşık olduğunu hissediyordu. Ama bu, aşkın bir sır olduğuna inandığı, aşkını kendine bile itiraf edemediği ve insanın yalnız bir kez aşık olabileceğine inandığı zamana ait bir aşk değildi. Aşık olduğunun farkındaydı. Bundan memnunluk duyuyordu. Ve kendisinden saklamaya çalışsa bile bu aşkın ne olduğunu ve nerelere götürebileceğini çok iyi biliyordu. Herkeste olduğu gibi Nehlyudovda da iki kişilik vardı. Biri tüm insanlık ve kendisi için mutluluğu isteyen temiz bir ruh, diğeri yalnızca kendi tatmini peşinde koşan, bunun için dünyanın geri kalanını feda edebilecek olan hayvanî tarafıydı.

************

Tolstoyun arka planda XIX. yüzyıl Rusyasının toplumsal yapısını anlattığı, zengin ve asilzade Prens Dimitri Nekludovun değişim öyküsü. Genç yaşlarında teyzelerinin konağında âşık olduğu hizmetçi kız güzel Katyuşaya yaşattığı acı olaylardan pişmanlık duyan Prens Nekludov, bütün varlığını terk etmeyi göze alarak ona yardım etmeyi bir onur meselesi olarak görmektedir. Prensin mücadelesi aynı zamanda Rus bürokrasisi, mahkemeleri, hapishaneleri hakkında içler acısı manzarayı mükemmel bir şekilde gözler önüne sermektedir. Bütün bir hikâye boyunca Prensin, görev bilincine dayalı ahlak anlayışı ustaca işlenmektedir. Ayrıca romanda devrim öncesi Rusyasından insan yaşamlarından kesitler de sunulmaktadır: zenginler, fakirler, köylüler, asiller, devrimciler. Romanda yer yer geleneksel din anlayışı da eleştirilmektedir.

************

Rus yazar Lev Tolstoyun, olgunluk döneminin yapıtı Diriliş, bir insanın geçirdiği sarsıcı bir değişimin romanı. Klasik Rus edebiyatının temel taşlarından biri olan Diriliş, yazarın başyapıtları sayılan Savaş ve Barış ve Anna Kareninanın yayınlanmasından sonra yaşadığı ruhsal bunalımın ardından kaleme alındı. Dirilişin kahramanı Prens Nehludovun baştan çıkarıp terk ettiği Katya, genelevden zindana uzanan bir düşüş öyküsü yaşar. Yıllar sonra kader onları ürkünç bir rastlantıyla karşı karşıya getirecek, Prens görkemli yaşamını tepeden tırnağa değiştirerek alçak-gönüllü, yalın bir yaşamı seçecektir. Prens Nehludovun ge-çirdiği değişim, bir bakıma, Kiliseyi reddederek kendine özgü bir dine yönelen Tolstoyun kendi yaşamındaki hesaplaş-manın romandaki yansımasıdır. Dünya edebiyatının bu ölümsüz yapıtını, Nihal Yalaza Taluyun Rusça aslından yaptığı çevirisiyle sunuyoruz.

******

Gözlerini yere dikmiş olan Katyuşa gözlerini birden jüri üyerlerin çevirdi.Dmitriynin üzerinde durdu.Bu esnada yüzü ciddileşmiş, sertleşmişti.Tuhaf tuhaf parıldayan hafif şehla gözleri bir süre Dmitriynin üzerinde takılı kaldı.Dmitriy korkuyordu ama ... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 10 yıl, 5 ay
Profil Resmi
HATİCEKAYA okumak istiyor.
Empati

Empati, Amerikalı yazar Adam Fawer tarafından kaleme alınan 2008 basım tarihli gnostisizm, empati, sinestezi gibi konuları eksenine oturtmuş bir romandır.

Geçmişte yaşanan bazı olayların akılcı bir biçimde birleştirildiği romanda, Elijah Glass ve Winter Zhi isimli iki karakterin başından geçenleri öğreniyoruz. Elijah ve Winter'ın boyunlarındaki kolyenin gizemi nedir? İkisinin de geçmişlerine dair hatırlayamadıkları ama hissettikleri giz nedir? Geçmişlerini öğrenemeden, başlarına gelen şeyden ve Kader gününden kaçamayacaklardır.

Empati, Amerikalı yazar Adam Fawer tarafından kaleme alınan 2008 basım tarihli gnostisizm, empati, sinestezi gibi konuları eksenine oturtmuş bir romandır.

Geçmişte yaşanan bazı olayların akılcı bir biçimde birleştirildiği romanda, Elijah Glass ve... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 10 yıl, 5 ay
Profil Resmi
HATİCEKAYA okumuş.
Jane Eyre

Charlotte Bronteun kendi hayatından izler taşıyan eseri Jane Eyre, romantizm akımının en belirgin ve unutulmayan örneklerindendir.Zorlu bir çocukluk geçirdikten sonra öğretmen olan Jane Eyre, Bay Rochesterın malikanesinde mürebbiye olarak göreve başlar. Zamanla Bay Rochester ile Jane Eyre yakınlaşırlar, ama evlenmelerinin önünde ciddi bir engel vardır: Rochesterın herkesten gizlenen akıl hastası eşi.Charlotte Bronteun şiirsel duyarlılığını keskin gözlemlerle harmanladığı ölümsüz bir başyapıt.

******

Önce zengin kuzenlerinin yanında, sonra da Lowood Okulunda yetim bir yaşam süren Jane Eyre, daha sonra Bay Rochesterin malikanesinde dadılık yapmaya başlar. Bay Rochester ile yaşadığı aşk, Janein, Thornfield Malikanesinin çatısında gizlenen korkunç sırrı öğrenmesine ve oradan ayrılmasına neden olur....İngiliz Edebiyatının en ünlü romanı olarak kabul edilen Jane Eyre, Charlotte Brontenin şiirsel duyarlılığını çağdaş bir gerçeklikle harmanladığı bir başyapıt.

************

Jane Eyre romanı Charlotte Brontënin, kendi deneyimlerinin, yaşadığı çoğu acı olayların üzerine kurulmuştur. Eserde, küçük yaşta veremden peş peşe kaybettiği iki kız kardeşini, Brükseldeki pansiyon Hegerde âşık olduğu öğretmenini, ama asıl ikiyüzlü burjuva ahlakı üzerine kurulu, sosyal çelişkilerle dolup taşan Victorian Çağı İngilteresinin biçimselleştirdiği ilişkilerin imkânsız kıldığı bir aşkı buluruz. Jane Eyre, evlilikleri, aynı sınıftan insanların sözleşme ilişkisine indirgemiş bir çağda, sosyal eşitsizliğin hâkim olduğu kadına düşman bir toplumda, bağımsızlaşma, özgürlüğünü ve kimliğini edinme mücadelesi verirken, bizi Brontë kardeşlerin özyaşam öykülerinin de kıyılarında gezdiriyor.Jane Eyre: Muhafazakâr bir çağda aşk.

************

On yaşında öksüz kalan, babasını da öldü bilen Jane Eyre, kendisine köle gibi davranan halası tarafından yoksul kızların gittiği katı disiplinli bir yatılı okula gönderilir. On yıl kadar kaldığı bu okula sonunda öğretmen olur. Bir süre sonra da Edward Rochesterın malikânesinde mürebbiyelik yapmaya başlar. Jane, giderek hayal bile edemeyeceği zorluklar ve acılar yaşayacak, beş parasız ve evsiz barksız kalacak, erkeklerin egemenliğindeki bir dünyada bir kadının tek başına ayakta kalabileceğini kanıtlamak için savaşacaktır...19. yüzyıl İngilteresinde, her türlü tutuculuğun kol gezdiği Victoria döneminde geçen Jane Eyre, birçoklarınca kadınların özgürlüğü ve haklarına sahip çıkan ilk romanlardan biri olarak kabul edilir. Yazarı Charlotte Brontënin bir tür özyaşamöyküsü niteliği de taşıyan roman, yaşamın her türlü sillesini yiyen bir genç kızın güçlü bir kadına dönüşmesinin öyküsüdür.Yalnızca kadının erkek-egemen toplumdaki konumuna gözüpek yaklaşımıyla değil, güçlü ve tutkulu anlatımıyla da edebiyata yenilikler getiren Jane Eyrei, Nihal Yeğinobalının usta işi çevirisiyle sunuyoruz.Charlotte Brontë, kendisi gibi yazar olan kız kardeşleri Anne ve Emilyyi yitirdiğinde 33 yaşındaydı ve Jane Eyrei yayınlayalı iki yıl oluyordu. Daha 26 yaşındayken, kız kardeşi Emily ile birlikte Brükseldeki bir yatılı okula gitmiş, bu okuldaki öğretmeni Constantin Héger, olağanüstü sezgili ve güçlü kişiliğiyle, onun gizli kalmış yeteneklerini sezip uyandıran kişi olmuştu. Burada sağlam bir edebiyat öğrenimi gören Charlotte içindeki cevherin farkına varmış ve roman yazmaya yönelmişti.1847de yayınlanan ve çok geçmeden geniş bir okuyucu kitlesine ulaşan Jane Eyrein başarısı, düşünen, hisseden, şiddetle aşk özlemi çeken, ama onuruna ve ahlaki değerlere ters düşmemek uğruna aşkından vazgeçme gücünü kendinde bulan bir kadının kişiliğini tutkulu bir biçimde yansıtmasında yatar.Charlotte Brontënin romantizm ile yergici gerçekçiliği kaynaştıran anlatımı belki bir yüzyıldır hemen bütün kadın yazarların benimsediği bir tarz olmakla birlikte, Charlotte bu anlatıma hiç de azımsanmayacak yenilikler getirmiştir. Öykünün bir genç kadın ya da çocuk duyarlığıyla sunulması, onun lirizmi ve aşk olgusunun bir kadının bakış açısından sergilenmesi bu yeniliklerin en önemlileridir.

************

İrlandalı bir rahibin kızı olan Charlotte Bronte, 1816 yılında doğdu. Çocuk bakıcılığı ve öğretmenlik yaptı. Jane Eyre adlı romanı çıkar çıkmaz büyük bir üne kavuştu.
Bu romanında 18. yüzyıl İngilteresinin güçlü ve etkili bir panoramasını çizen Charlotte Bronte, rahat ve akıcı biçimiyle, gerçek bir roman şöleni sunar okuruna.
Ayrıntılarının zenginliği, kurgusunun esnekliğiyle okurunun bir an bile ilgisinin azalmasına izin vermeyen bu romanı seveceksiniz.

************

Romanın kahramanı küçük yaştayken annesini ve babasını kaybeder. Eliza ve Jorjina isimli iki kuzeni ve yengesi ile birlikte onların konağında yaşamaya başlar. Ancak şımarık kuzenlerinin ve sevgiden yoksun yengesinin sert tutumları onun konakta kalmasını engeller. Küçük Jane yatılı bir okula gönderilir, okul yaşamından sonra aynı okulda öğretmen olarak çalışmaya başlar. Hayatının tek düzeliğinden sıkıldığı bir anda gazeteye bir iş ilanı verir daha sonrasında Thornfield Malikanesine küçük bir kıza mürebbiyelik yapmak üzere gider. Küçük kızın babası Rochester ile yakınlaşır. Bu arada onun bir takım sırları olduğunu bilmemektedir. Jane Eyre İngiliz Edebiyatının başyapıtları arasındadır.

******

Charlotte Bronteun kendi hayatından izler taşıyan eseri Jane Eyre, romantizm akımının en belirgin ve unutulmayan örneklerindendir.Zorlu bir çocukluk geçirdikten sonra öğretmen olan Jane Eyre, Bay Rochesterın malikanesinde mürebbiye olarak göreve başl... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 10 yıl, 5 ay
Profil Resmi
HATİCEKAYA okumuş.
Gün Olur Asra Bedel

Cengiz Aytmatovun bütün dünyada geniş yankılar uyandıran bu romanı, yürek paralayan, tüyler ürperten bir haykırıştır. Fakat umutsuz bir çırpınış değil, aynı zamanda tutsaklığa karşı bir meydan okuyuştur...Romanın kahramanı Yedigey Cangeldin, cepheden döndükten sonra, Kazak bozkırlarında küçük bir aktarma istasyonunda çalışmaya başlar. Burada tanık olduğu ve uzak geçmişine çağrışım yapan olaylar, gerçekte bir siyasi rejimin gümbür gümbür çöküşünün nedenleridir. Aytmatov, kaçınılmaz olan bu çöküşü eserleriyle hızlandıran yazarların basında gelir.Yedigey, ölen emekdar arkadaşı Kazangapın cenazesini mezarına götürürken, kendisinin ve milletinin geçmişim, acı-tatlı, düşündürücü yanlarıyla bir bir gözlerinin önünden geçirir. O gün asra bedel bir gün olur onun için. Sevdikleri kişinin cenazesini Naymanların kutsal mezarlığına götürdükleri zaman, orada bir uzay üssünün kurulmuş olduğunu görürler ve cenazenin gömülmesine izin verilmez. Öte yandan, Rus-Amerikan ortak araştırması sonunda kozmonotlar, uygarlık düzeyi Dünyanınkinden çok daha yüksek bir gezegen keşfederler. Bu gezegende yaşayanlar dünyalılarla ilişki kurmak isterler. Fakat daha yüksek bir uygarlığı, daha iyi bir yönetimi kendileri için zararlı gören dünyalı yöneticiler bu isteği reddederler. Kurgu-bilime dayanan bu bölüm, eseri asla bir kurgu-bilim romanı haline getirmez. Yazar bu eserinde, geçmişi, bugünü ve yarını bir arada gözler önüne sermek ustalığını gösterir...Romanda derin ve temiz aşklar, efsane ve masallar, KGBnin acımasız uygulamaları, okuru heyecandan heyecana sürükler. Aytmatov, o eşsiz anlatım gücü ile insanlarımızı mankurt olmaktan kurtaralım mesajını vermektedir. Nedir mankurt? Bunu romanda anlatılan bir Nayman efsanesinden öğreniyoruz: Juan-Juanlar, tutsak ettikleri genç savaşçılara, akıl almaz bir işkence usulü ile geçmişlerini unuttururlar. Geçmişini unutan tutsak, artık bir mankurttur. Anasını babasını, çocuklarını bile tanımaz. Yeni efendisinin emriyle ve ona yaranmak için öz anasını öldürmekten çekinmez...Bu kadar da değil... Aytmatov, birbirinden ilginç ve sürükleyici konuları bütünleştirerek sunmasını en iyi bilen yazardır...

Cengiz Aytmatovun bütün dünyada geniş yankılar uyandıran bu romanı, yürek paralayan, tüyler ürperten bir haykırıştır. Fakat umutsuz bir çırpınış değil, aynı zamanda tutsaklığa karşı bir meydan okuyuştur...Romanın kahramanı Yedigey Cangeldin, cepheden... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 10 yıl, 5 ay
Profil Resmi
HATİCEKAYA okumuş.
Semerkant

Titanicte Rubaiyat! Doğunun çiçeği Batının Çiçekliğinde! Ey Hayyam! Yaşadığımız şu güzel anı görebilseydim!Amin Maalouf, Afrikalı Leodan (YKY, 1993) sonra bu kez Doğuya, İrana bakıyor. Ömer Hayyamın Rubaiyatının çevresinde dönen içiçe iki öykü... 1072 yılında, Hayyamın Semerkantında başlayan ve 1912de Atlantikte bit(mey)en bir serüven... Bir elyazmasının yazılışının ve yüzlerce yıl sonra okunurken onun ve İranın tarihinin de okunuşunun öyküsü/tarihi... TADIMLIKBazen Semerkantta, ağır ve kasvetli bir günün bitiminde, kentin işsiz güçsüz takımı, baharat çarşısının yanı başındaki iki meyhane çıkmazında, Sogd ülkesinin kokulu şarabını içmek için değil, ama gelen gideni gözetlemek ya da çakırkeyif bir kaç akşamcıya saldırmak için dolanıp durur. Ele geçirilen kişi yere serilir, hakaret edilir, baştan çıkartan şarabın kızıllığını ona yüz yıllar boyu hatırlatacak olan bir cehennem ateşine sokulur.İşte Rubaiyat, 1072 yazında, böyle bir olay üzerine yazılmaya başlandı. Ömer Hayyam yirmi dört yaşındaydı ve bir süredir Semerkantta bulunuyordu. O akşam, meyhaneye mi gitmişti yoksa dolaşıp dururken rastlantılar mı onu oraya sürüklemişti? Bilinmeyen bir kenti arşınlamanın taze keyfi, biten günün binlerce biçim alışına açık gözlerle bakış... Gelincik Tarlası Sokağında bir küçük oğlan, aşırdığı elmayı göğsünde tutarak tabanları yağlıyor; çuhacılar çarşısında bir dükkânın içinde, bir kandilin kör ışığında tavla partisi sürüyor, iki zar atışından sonra bir küfür ve tıkırtılı bir gülüş duyuluyordu. İplikçiler geçidinde ise, katırcının biri çeşmenin önünde durup yüzünü yıkıyor, sonra da uyuya kalan çocuğunu öpercesine, dudaklarını uzatıp musluğa eğiliyor, susuzluğunu giderdikten sonra ıslak avuçlarını yüzünde gezdirip şükrediyor, içi boş bir karpuzu yerden alarak su ile dolduruyor ve hayvanının başından aşağıya, o da içebilsin diye boca ediyordu.Tütüncüler Meydanında, gebe bir kadın Hayyama yaklaştı. Peçesini açtığında ancak onbeş yaşında olduğu anlaşılıyordu. Tek söz etmeden, çocuksu dudaklarında tek gülümseme olmadan, Hayyamın elindeki kestanelerden bir kaçını çalıverdi. Hayyam şaşırmadı. Bu Semerkantda eski bir inanıştı. Bir anne adayı, sokakta hoşuna giden bir yabancıya rastlarsa, yiyeceğini elinden almak cesaretini gösterebilmeliydi. Böylece, doğacak çocuk, onun kadar yakışıklı, onun gibi ince uzun, onun kadar soylu ve düzgün hatlara sahip olacaktır. Ömer, uzaklaşan kadına bakarken, elinde kalan kestaneleri yemeye devam etti. O sırada duyduğu bir uğultu, hızlanmasına yol açtı. Az sonra kendini, zincirinden boşanmış bir güruhun ortasında buluverdi. Kolları ve bacakları upuzun, beyaz saçları dağılmış bir ihtiyar, yere serilmiş, çığlıkları öfke ve korkudan hıçkırığa dönüşmüştü. Gözleriyle yeni gelene yalvarmaktaydı. Zavallının çevresini, yirmi kadar titrek sakallı, sopalı adam almış, az ötede keyifli bir seyirci kitlesi birikmişti. Aralarından biri, Hayyamın kızgın yüzünü görünce: Önemli değil, bu Uzun Cabirden başkası değil dedi. Ömer sıçradı, bir utanç dalgası gelip boğazında düğümlendi, kendi kendine: Cabir, Ebu Alinin arkadaşı! diye söylendi. Ebu Ali, aslında sık rastlanan bir isimdi. Ama ister Buharada olsun, ister Cordobada, ister Belhde olsun, ister Bağdatta, adı saygı ile anılırsa, kim olduğu kolaylıkla anlaşılır. Bu, İbn-i Sinadan başkası değildir. Batıda Avicenne diye bilinen! Ömer onu tanımış değildi. Onun ölümünden onbir yıl sonra doğmuş, ama onu, kuşağının en büyük ustası, bütün bilimlerin üstadı, Mantık havarisi olarak kabul etmişti. Hayyam tekrar söylendi: Cabir, Ebu Alinin en sevdiği arkadaşı! Cabiri gerçi ilk kez görüyordu ama, talihsiz yaşamı hakkında bilgisi vardı. İbn-i Sina, Cabiri kendi halefi sayar, yalnız düşüncelerini sergilemedeki ataklılığını ve pervasızlığını eleştirirdi. Cabir, bu kusuru yüzünden günlerce hapis yatmış, meydan dayağına çekilmiş, son kamçılanması Büyük Semerkant Meydanında, ailesinin gözleri önünde gerçekleşmişti. Cabir bu hareketi asla unutmamıştı. Cesur, gözüpek bir adam iken nasıl olmuştu da böyle ihtiyara dönüşmüştü? Herhalde karısının ölümü yüzünden! Karısı öldükten sonra, yırtık pırtık giysilerle, sendeleye sendeleye, saçma sapan konuşarak dolaşmaya başlamıştı. Cabirin peşinden, gülüşüp bağrışan, ellerini çırpan, attıkları taşlarla onun, gözlerinden yaş akıtacak kadar, canını yakan bir çocuk ordusu giderdi.

Titanicte Rubaiyat! Doğunun çiçeği Batının Çiçekliğinde! Ey Hayyam! Yaşadığımız şu güzel anı görebilseydim!Amin Maalouf, Afrikalı Leodan (YKY, 1993) sonra bu kez Doğuya, İrana bakıyor. Ömer Hayyamın Rubaiyatının çevresinde dönen içiçe iki öykü... 107... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 10 yıl, 5 ay
Daha Fazla Göster

HATİCEKAYA şu an ne okuyor?

Bin Muhteşem Güneş

%100
Sayfa 430.

Favori Yazarları (0 yazar)

Favori yazarı yok.