Meriçin aynı kaynaktan fışkırdılar dediği eserler dizisinin önemli bir halkası. Bir çağın, bir ülkenin vicdanı olmak isteği Meriçin bütün çabasına her zaman yön vermiştir: Bu sayfalarda hayatımın bütünü, yani bütün sevgilerim, bütün kinlerim, bütün tecrübelerim var. Bana öyle geliyor ki, hayat denen mülakata bu kitabı yazmak için geldim; etimin eti, kemiğimin kemiği. Bu Ülke, Meriçin sürekli etrafında dolandığı Doğu-Batı sorunu yanında, sol-sağ kutuplaşmasına ve kalıplaşmasına ilişkin önemli tesbit ve aforizmalarını da içeriyor.
Meriçin aynı kaynaktan fışkırdılar dediği eserler dizisinin önemli bir halkası. Bir çağın, bir ülkenin vicdanı olmak isteği Meriçin bütün çabasına her zaman yön vermiştir: Bu sayfalarda hayatımın bütünü, yani bütün sevgilerim, bütün kinlerim, bütün t... tümünü göster
Son dönemlerde uluslararası ilişkilerdeki yoğunluk, oldukça dikkat çekici. Öngörülemeyen, ani, neden ve nasıl olduğunu pek anlayamadığımız gelişmeler olmakta ve bu gelişmeler çoğu zaman başka gelişmeleri de tetiklemekte. Sisteme hâkim olan gücün artık rakipsiz olmadığı, yeni aktörlerin sisteme daha etkili ve güçlü olarak katıldığı, bu aktörlerin de benzer çıkarları hedeflediğini ve tüm bunların sistemdeki gelişmelerin temel sebebini oluşturduğunu söylemek sanırım yanlış olmayacaktır. Hâkim güç, bu durumda daha da sertleşmekte; bu sertleşme, bir yandan karşısındaki rakipleri keskinleştirirken, bir yandan da çatışma ortamı hazırlamakta. Bu savı, gelişmelerin sonucundan okuyarak desteklemek de mümkün. Zira tek kutuplu dünyanın büyük gücü, önce Afganistan\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\a daha sonra da Irak\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\a girmiş, aynı zamanda bahsedilen gelişmelere de sebebiyet vermiştir.Dedeoğlu, elinizdeki eserde; yukarıda bahsedilen olgu ve olayların analizini yapmakta, hem aktörlerin hem de mekanların gelişmelerden nasıl etkilendiğine işaret etmekte, mesele iç-dış, genel-özel, sebep-sonuç açısından bakmakla ve ülkemizin bu gelişmelerdeki yerini de göstermektedir.Okuyucuya şu hatırlatmayı yapmakta fayda var: İnsan bildiğini zannettiği şeyin aslında onun için bilinmeyen olduğunu anladığında önce şaşırır. O anda karar vermek durumundadır. Ya \\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\ben zaten biliyordum\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\ kadarıyla kendini kurtarmaya çalışır ya da \\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\aslında biliyormuşum\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\ cesaretiyle kendine iyilik eder. Birinde gurur, diğerinde bilgiye ulaşma adına hareket edilir. Birinci yolu seçenlere Ivan Pavlov\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\a ait güzel bir sözü hatırlatmak gerekir. \\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\Her şeyi bildiğini sanma! Gerçekte çok bilgili olsan da kendine \\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\Cahilim\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\ diyebilecek cesaretin olmalı.\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\İşte size cesaretinizi ölçebileceğiniz güzel bir fırsat. Artık herkes için, öyle ya da böyle, bilinebilir olan ABD, Orta Doğu, Avrupa Birliği gibi konularda neyi, ne kadar bildiğinizi veya bilmediğinizi öğrenebilirsiniz.
Son dönemlerde uluslararası ilişkilerdeki yoğunluk, oldukça dikkat çekici. Öngörülemeyen, ani, neden ve nasıl olduğunu pek anlayamadığımız gelişmeler olmakta ve bu gelişmeler çoğu zaman başka gelişmeleri de tetiklemekte. Sisteme hâkim olan gücün artı... tümünü göster
Bugünkü şekliyle küreselleşme, toplumların bünyesinde ve toplumlar arası ilişkilerde insanî boyutu zedeleyen bir ideolojinin tahakkümü altındadır. Bu ?Yırtıcı Küreselleşme? tabiî çevreyi korumaya yeterince özen göstermeyerek gelecek nesilleri tehlikeye atmakta ve ekonomik ve sosyal haklar da dahil olmak üzere insan haklarını gezegendeki her insana ulaştırmak için gerekli vizyonu ortaya koyamamaktadır.Bu kitabın ana ilgi alanı, küresel sermayenin gücü ile hükümran devlet seviyesinde işleyen hükümetler arasındaki etkileşimdir. SSCSnin çöküşü ve Çinin başarısı, tarihin bu aşamasında hükümran devletlerin sınırları ardına saklanmanın mümkün olmadığını açıkça göstermektedir. Fakat öte yandan, dünya ekonomisine katılım gerekliliği yırtıcı küreselleşmeyi doğuran yeni liberalizmin gaddarlığına razı olmayı da gerektirmez. Kitabımızın ana tezi aslında insanî bir küreselleşmenin mümkün olabileceği ve bunun için de öncelikle küreselleşmenin, ekonomiyle olduğu kadar kültür, siyaset ve ahlâkla da ilişkili olarak kavranması gerektiğidir. Türkiye bu tarihi kavşak noktasında büyük bir baskı altında olduğu için, ekonomik reform ihtiyacını, sosyal adaleti sağlama, fakirliğin üstesinden gelme ve aşırı eşitsizliklere yol açarak toplumu kutuplaştırmaktan kaçınma çabası ile birleştirmeyi becerecek başarılı bir çözüm geliştirme fırsatına sahiptir.
Bugünkü şekliyle küreselleşme, toplumların bünyesinde ve toplumlar arası ilişkilerde insanî boyutu zedeleyen bir ideolojinin tahakkümü altındadır. Bu ?Yırtıcı Küreselleşme? tabiî çevreyi korumaya yeterince özen göstermeyerek gelecek nesilleri tehlike... tümünü göster
Tarih Vakfı Afet İnan Ödülü 2002Diplomasi tarihi, tarih biliminin geç ortaya çıkmış disiplinlerindendir. Avrupada XVIII. yüzyılın sonlarından itibaren gelişmiş, ülkemizdeyse ancak XX. yüzyılla birlikte tarih yazıcılığı metotları arasına girmiştir. Halen bu sahada büyük boşluk vardır. Ülkemizde geç başlayan diplomasi tarihi yazıcılığı, konu olarak genellikle Cumhuriyet döneminin milletlerarası münasebetlerini alır. Osmanlı diplomasi tarihi alanıysa ekseriyetle yabancılara terk edilir. Çağrı Erhan, Osmanlı dönemi Türk-Amerikan ilişkilerini konu aldığı bu çalışmasıyla büyük bir boşluğu doldurmaktadır. Klasik diplomasi tarihi metodundan uzaklaşmayarak, Türkiye, ABD ve İngiltere arşivlerinde ulaştığı vesikaları kitabının temel yapıtaşları olarak almış, böylece spekülasyonlara açık bir konuda ciddi, yansız ve güvenilir bir çalışma hazırlamıştır. ABDnin Mağrib bölgesiyle ilişkilerinden, misyonerlerin Levanttaki faaliyetlerine, Osmanlı-ABD silah ticaretinden, ABDnin Doğu Sorununa bakışına kadar geniş bir yelpaze içinde Türk-Amerikan ilişkilerinin tarihsel kökenlerini konu edinen bu kitap, Osmanlı diplomasi tarihi ve Türk-Amerikan ilişkileriyle ilgilenenlerin mutlaka okumaları gereken bir kaynak eser niteliğindedir.Prof. Dr. İlber Ortaylı
Tarih Vakfı Afet İnan Ödülü 2002Diplomasi tarihi, tarih biliminin geç ortaya çıkmış disiplinlerindendir. Avrupada XVIII. yüzyılın sonlarından itibaren gelişmiş, ülkemizdeyse ancak XX. yüzyılla birlikte tarih yazıcılığı metotları arasına girmiştir. Ha... tümünü göster
Biz, şu an, kapitalist küresel-ekonomiye dayalı bir küresel-sistemde yaşadığımızı iddia ediyoruz. Yine iddia ediyoruz ki, bu sistem, yaklaşık 500 yıl gibi uzun bir süredir varlığını sürdürmektedir. Ayrıca bu sistemin, tarihsel bir sistem olduğunu da iddia ediyoruz. Yani, bu sistemin hareketlerini yöneten kuralları vardır (ki bunlar onu sistem yapan şeylerdir) ve daimi surette evrilmektedir (bu da onu tarihsel yapan şeydir). Bu sistem, her zaman mevcut değildi. Buradan şu netice çıkar: sistem hayatiyetini sürdürürken, bazı sabiteler veya yinelenen örnek kalıplarda vardır; öyleki bunlar, içinde herhangi bir özel eylemin vukubulduğu çatının, sistemin mazisi tarafından inşa olunduğu sabitelerdir. Ve tüm sistemler gibi, bizim modern küresel-sistemimiz de, elbette ölümlüdür. Sonsuza kadar devam etmeyecektir. Şu an, bu sistem, nihai kriz dönemini yaşıyor olması da mümkündür. Sistem içindeki halklar ve kurumların ürettiği fikirler, kavramlar ve bilgi, bu tarihsel sistemle bir bütün oluştururlar; bu bilgi de, özü itibarıyla, (tıpkı sistemin diğer yapılarından herhangi biri gibi) hem sistemsel hem de tarihseldir. Eğer bu bilgi yapılarını anlamak durumunda isek, bu yapılar, bu sistemin çatısı içinde tarihselleştirilmeli, değerlendirilmeli ve açıklanmalıdır. Bu yapıların tabi olduğu kuralları, bu kuralların nasıl vücut bulduğunu ve gerçekliğe dair öğrenebildiklerimizin çatısını nasıl oluşturduklarını keşfetmeliyiz.
Biz, şu an, kapitalist küresel-ekonomiye dayalı bir küresel-sistemde yaşadığımızı iddia ediyoruz. Yine iddia ediyoruz ki, bu sistem, yaklaşık 500 yıl gibi uzun bir süredir varlığını sürdürmektedir. Ayrıca bu s... tümünü göster
Yaşadıkları yıllarda kitleleri peşinden sürükleyen ünlü kişileri, hangi şartların öne çıkardığı, onların fikirlerini oluşturan ortamın nasıl olduğu üzerine yapılan inceleme.
Yaşadıkları yıllarda kitleleri peşinden sürükleyen ünlü kişileri, hangi şartların öne çıkardığı, onların fikirlerini oluşturan ortamın nasıl olduğu üzerine yapılan inceleme.