Küçük Ağa, Kurtuluş Savaşı yıllarında, siyasal karar ve tartışma merkezlerinin uzağında, Kuvvacı/Millici denilen, ama ne oldukları, neyi temsil ettikleri pek bilinmeyen birilerinin açtığı savaşa katılıp katılmamanın vebalini tartarak bir karar verme durumunda kalan insanları anlatır. Asırlardır sadece halife-i ruyi zeminin, padişahın açtığı sancağın altında savaşılacağı bilgi ve inancıyla yaşamış taşra insanlarının, halife-padişah çağrısının yokluğunda ve işgal haberleri yayılırken yaşadıkları ikilemlerin, açmaz ve iç çalkantıların, kendileri ve kaderlerine sahip çıkma hakkında yeniden düşünmek zorunda kalışlarının hikâyesidir. Tarık Buğranın kendi deyişiyle Küçük Ağa, destanlara yakışır bir konuyu ele almasına rağmen, destan değil, gerçekliği anlatan bir romandır. İttihatçıların ve Kuvvacıların değil, inanç ve gelenek kalıtıyla başbaşa, ilk kez kendisi ve kendi adına geleceği için karar vermeye çalışan bir ahalinin kahramanı olduğu bir roman. Şimdilerde Küçük Ağayı okumak, güncelliğini bir kez daha kazanmış bir öyküyü, sorunsalı yeniden okumak demektir.
Küçük Ağa, Kurtuluş Savaşı yıllarında, siyasal karar ve tartışma merkezlerinin uzağında, Kuvvacı/Millici denilen, ama ne oldukları, neyi temsil ettikleri pek bilinmeyen birilerinin açtığı savaşa katılıp katılmamanın vebalini tartarak bir karar verme ... tümünü göster
Felaketlerin sırlı arka planında gizlenen geceydi; 17 Ağustos 1999. Bir gece ansızın çıkagelen felaket hurma gözlere tutkun yüreğin çırpınışlarına güç verdi. Nişanlı genç kız yüreğinin sorgusunu yapıyor bu kitapta
Felaketlerin sırlı arka planında gizlenen geceydi; 17 Ağustos 1999. Bir gece ansızın çıkagelen felaket hurma gözlere tutkun yüreğin çırpınışlarına güç verdi. Nişanlı genç kız yüreğinin sorgusunu yapıyor bu kitapta
Sevinç Çokumun 1980le 1983 yılları arasında yazdığı bu roman, Türk dünyasının Kırımla ilgili bir dilimin ele almıştır. 18531856 Kırım Savaşı münasebetiyle Osmanlı Kırım yakınlaşması sırasında, Nizam Beyin kendi toprağına tutunma çabasının işlendiği romana Kırım Türk Tatarlarına has renkli örf ve adetlerin hâkim olduğunu görmekteyiz... Nizam Beyle birlikte eserin diğer kişileri Arslan ve Giray Beyler, Şirin Gelin, romana özgün bir tad katan anlatıcı Felekzede Ârif Çelebi karakterlerinin güçlü çizgileri dikkat çekicidir. Kahramanların iç dünyalarının zenginlikleri, yazarın tarihi romanda olaydan bireye giden anlayışını ortaya koyar. Sevinç Çokumun yazarlığında belli bir noktaya ulaştığı Hilâl Görününce, Türk Edebiyatında önemli bir yeri doldurmaktadır. Salgır, gözlerini karanlığa dikmişti. Uzak sesleri dinliyordu. Yürüdü. Bir hicret kervanının son yolcusu gibi gövdesini akşamın karanlığı içinde sürükledi. Sanki uzaklardan onu çağıran Safa Beyin sesiydi. Yahut Arslanın... Yoksa bozkır mıydı? Şafak sökerken Salgır Nehri kıyılarına varmıştı. Çatır Dağından doğan su durgundu. Yağmur bekliyordu. Adını aldığı bu nehirden su içti. Durup dinlendi. Sonra eski günlerdeki canlılığını yeniden bularak nehir boyunca yürüdü, koştu. Yaz güneşiyle kavrulmuş bozkırın kokusunu almağa başlamıştı. Doğduğu, bir tayken koştuğu bozkırın... Kuzeydeki düzlüklere varınca, yürümeyi öğrendiği bu yerleri tanıdı. Başını göğe kaldırıp birkaç defa kişnedi. Sahibini çağırdı. Durup bekledi. Böylece bir gün daha geçti. Mor bir akşam daha indi. Çayırların alacalı renkleri sönüp geceye karşıtı. Salgır nalları aşındığı halde yine yürüyordu. O uçsuz bucaksız Deşt-i Kıpçakda...Yapayalnızdı.
Sevinç Çokumun 1980le 1983 yılları arasında yazdığı bu roman, Türk dünyasının Kırımla ilgili bir dilimin ele almıştır. 18531856 Kırım Savaşı münasebetiyle Osmanlı Kırım yakınlaşması sırasında, Nizam Beyin kendi toprağına tutunma çabasının işlendiği ... tümünü göster
Yakın çevremizde benzerlerini görebileceğimiz gerçeklikte bir baba-kız öyküsü... Babasına hayran Verda, hatta âşık. Biricik kahramanım diyor onun için. Ne var ki, yıllar önce annesiyle babasının boşanmasından sonra ayrı düşmüşler birbirlerine. Çatışmışlar, çelişmişler ama sevgileri içten içe hep sürmüş. Kariyerinde zirveye ulaşmış ünlü avukat Vedat Karacan’ın intiharıyla başlıyor öykü. Bu beklenmedik ölümün ardında yatan gizi çözmek Verda’ya düşmektedir. Geriye dönüp baktığında yüzleştiği keşke’leriyle, pişmanlıklarıyla ve içini kavuran devasa bir özlemle sürecektir babasının izini... Minicik çocuk ellerimi avucunun içine hapsettiğinde, yüreğim yüreğinde eriyordu babacığım. Parmaklarım büyüdü diye mi tutmuyorsun artık ellerimi? Keşke hep küçük kalsalardı... Ne oldu da ayrıldı ellerimiz baba? Hiçbir zaman soramadım bunu sana. Sormak istediğimde fırsat olmadı, fırsat olduğunda cesaretim... Soluk soluğa okuyacağınız, farklı bir Canan Tan romanı...
Yakın çevremizde benzerlerini görebileceğimiz gerçeklikte bir baba-kız öyküsü... Babasına hayran Verda, hatta âşık. Biricik kahramanım diyor onun için. Ne var ki, yıllar önce annesiyle babasının boşanmasından sonra ayrı düşmüşler birbirlerine. Çatışm... tümünü göster
Bu kez yazar, aşkın yanı sıra organ nakli konusuna da dokundurmuş kalemini. Yaşamla ölümün kıyasıya savaştığı yol ayrımında ge-çen çarpıcı bir öykü. Yanı başımızda yaşanıyormuşçasına gerçek... Sen, gözlerinden ateşler saçarak, zehirli oklarını bana yöneltirken, ben sana âşık oldum Nehir...Sen, tüm şatafatlı tanımlardan sıyrılıp en doğal halinle, yaramazlık yapan çocuklar gibi boynunu bükmüş bağışlanmayı beklerken, ben sana âşık oldum Deniz... Yüreklere düşen ilk kıvılcımlar... Sonsuza dek süreceğine inanılan aşk, mutluluk... Ve o uğursuz kaza! Kadının belleğinde kalan son sözcükler... Sıkı tutun Nehir!...
Bu kez yazar, aşkın yanı sıra organ nakli konusuna da dokundurmuş kalemini. Yaşamla ölümün kıyasıya savaştığı yol ayrımında ge-çen çarpıcı bir öykü. Yanı başımızda yaşanıyormuşçasına gerçek... Sen, gözlerinden ateşler saçarak, zehirli oklarını bana y... tümünü göster