LaleninBahçesi

İlgi Alanları:  kitap,film,yemek,seyehat,
Sevdiği Kitaplar Türleri:  Biyografi,tarihi kurgu
0 takip ettiği ve 20 takip edeni var. 21 değerlendirme yapmış.

Son Aktiviteler

LaleninBahçesi kütüphanesine ekledi.
Eva Luna

Eva Luna, bu romanın başkişisidir. Eva yaşam anlamına gelir. Annesi ona bu adı, yaşamın tadını çıkarsın diye koymuştur. Luna ise ay anlamındadır. Bir yılan tarafından sokulup zehirlenmiş olan Ayın Çocukları Kabilesinden bir kızılderiliyi kurtarmak için, onunla ölüm yatağında sevişen annesi, Evaya gebe kalmıştır. Bu roman, bir bakıma, Eva Lunanın, sefillerle, yaşlı delilerle, mamalarla, gerillalarla, duygusal generallerle dolu, hem bir komedi, hem de bir trajedi sayılabilecek Evanın evrenini gözler önüne seren bir tiyatrodur...

Eva Luna, bu romanın başkişisidir. Eva yaşam anlamına gelir. Annesi ona bu adı, yaşamın tadını çıkarsın diye koymuştur. Luna ise ay anlamındadır. Bir yılan tarafından sokulup zehirlenmiş olan Ayın Çocukları Kabilesinden bir kızılderiliyi kurtarmak iç... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 9 yıl, 8 ay
LaleninBahçesi şu an okuyor.
Eva Luna

Eva Luna, bu romanın başkişisidir. Eva yaşam anlamına gelir. Annesi ona bu adı, yaşamın tadını çıkarsın diye koymuştur. Luna ise ay anlamındadır. Bir yılan tarafından sokulup zehirlenmiş olan Ayın Çocukları Kabilesinden bir kızılderiliyi kurtarmak için, onunla ölüm yatağında sevişen annesi, Evaya gebe kalmıştır. Bu roman, bir bakıma, Eva Lunanın, sefillerle, yaşlı delilerle, mamalarla, gerillalarla, duygusal generallerle dolu, hem bir komedi, hem de bir trajedi sayılabilecek Evanın evrenini gözler önüne seren bir tiyatrodur...

Eva Luna, bu romanın başkişisidir. Eva yaşam anlamına gelir. Annesi ona bu adı, yaşamın tadını çıkarsın diye koymuştur. Luna ise ay anlamındadır. Bir yılan tarafından sokulup zehirlenmiş olan Ayın Çocukları Kabilesinden bir kızılderiliyi kurtarmak iç... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 9 yıl, 8 ay
LaleninBahçesi okumuş bitirmiş.
Acı Ülke

Amerikan edebiyatının en yetkin ve en üretken yazarlarından biri olan Joyce Carol Oates, Acı Ülke'de okuru korkutucu ruhlarla çıkılacak tekinsiz bir gezintiye davet ediyor.

Celladına koşan kurbanların ardından koşturuyor, iblislerlerin şölenine çağırıyor, karanlık sokaklarda kaybolmak üzere olan masum çocukların iç titremelerin dinlemeye zorluyor...

Kayıpların, kayıplarla gelen bir şiddetin kol gezdiği Acı Ülkemdeki öykülerde, Oates'un kalemi; inceliğin, zarif ve şairane olsa da aynı zamanda ne denli keskin ve kanatıcı olduğunu hatırlatmak ister gibi gitgide sivriliyor...

''Gerilimli hikâye anlatımında bir ustalık eseri... Oates, kelimenin tam anlamıyla "tehlikeli'' bir yazar... Neredeyse saplantılı bir biçimde; çabalayarak, tadını çıkara çıkara risk alıyor. Göz kamaştırıcı bir derleme''
-New York Times-

Amerikan edebiyatının en yetkin ve en üretken yazarlarından biri olan Joyce Carol Oates, Acı Ülke'de okuru korkutucu ruhlarla çıkılacak tekinsiz bir gezintiye davet ediyor.

Celladına koşan kurbanların ardından koşturuyor, iblislerlerin şöleni... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 9 yıl, 8 ay
LaleninBahçesi okumuş.
Uzun Bir Yolculuğun Bittiği Yer

Ezginin Günlüğünün sevilen üyesi Hüsnü Arkandan ses getirecek bir roman!Hüsnü Arkanın bu son kitabı, yüzbaşı olarak katıldığı Sarıkamış Muharebesinde Ruslara esir düşen ve Rusyada geçirdiği uzun yıllar sonra doğduğu İstanbula 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde bir Büyükdede olarak dönen Abdülhalim Beyin hikayesini anlatıyor. TADIMLIKAvucunda tuzla geri döndüğünde, bu kız biraz tuhaf, dedi Büyükdede.Afallamış bir hali vardı. Hâlâ 187. sayıyı karıştıran torununun çevresinde iki tur attı.Enver Rıza, onun içeri girdiğini fark etmemişti. O sırada içinden Robert de Niroyla ve polisin dövdüğü öğrencilerle konuşuyor, satır aralarında, muhabirin sormayı unuttuğu soruların yanıtlarını arıyordu.Anlamadım, dedi, dosyadan başını kaldırmadan.Büyükdede başında dikilmiş, öyle duruyordu.Avucuma tuzu boşaltıverdi; çok tuhaf!Kim? Kırlangıç mı?Adı Kırlangıç mı?Asıl adını bilmiyorum ama yazılarına Kırlangıç diye imza atıyor.O da mı muharrir, senin gibi?Hayır, belki ilerde olur ama şimdilik yalnızca posta kutularını kullanıyor.Gözlerinde bir şey gördüm ben onun!Enver Rıza dergiyi kapatmak zorunda kaldı.Ne gördünüz gözlerinde!Büyükdede dalgın, hüzünlü bir tavırla başını iki yana salladı:Hiç... Hiç!O kız hasta, ruh hastası; iki yıl önce abisini öldürmüşler, o günden sonra iyice kötüleşmiş.Büyükdede aynı uyurgezer yüz ifadesiyle mutfağa gidip tuzu bir kaba boşalttı; geri döndü.Hayır, dedi. Benim söylemek istediğim o değil! Ben o kızın gözlerinde ışık gördüm.Enver Rıza başını ellerinin arasına aldı.Bir bu eksikti! Büyükdedem insanların gözlerine bakınca ışık görüyor, iyi mi? Peki, ben bu saçmalıkları hak etmek için ne yaptım? Nilgünle iyi geçinmeye çalışıyorum, alttan alıyorum; üstüme çıkıyor. Aynı yıl mezun olduğum adamlar ve kadınlar hayatlarında bir gün bile muhabirlik yapmadan köşe yazarı oldular. Bense, çocuk sayılacak yaşta gazeteciliğe başladım, spor servisinde, üçüncü sayfada yıllarca süründüm. Sırf açgözlülük etmiş olmamak için, başımı büyük belalardan korumak için küçük başarılara fit oldum. Ödül olarak ne çıktı peki karşıma? Babam, Nilgün ve şimdi de bu ihtiyar! Kırlangıçın gözünde ışık görmüşmüş!O kız gerçekten hasta, gördüğünüz ışık hastalığının ışığı olmalı.Büyükdede mırıldanarak yanıt verdi.Sen bunu idrak edemezsin ama ben edebiliyorum, dedi. Kızın gözünde ışık var. Tıpkı yıllar önce Kam Kepkeyin bana söylediği gibi; gözünde ışık var!Enver Rıza onu daha fazla sinirlendirmemek için yanıt vermedi; altına bir sandalye çekip oturmasına yardım etti. İhtiyarın kaşları, dudakları eğilip bükülmüş, yüzü ağlamak üzere olan bir çocuğun yüzüne dönüşmüştü.Kırlangıçı ilk görüşte tanımıştı. Yüzü bir ayna gibiydi kızın. İnsan ona bakıp kendi düşündükleriyle, hatta düşünemedikleriyle yüzleşebilirdi.O yolu daha bin defa yürüyecekti. Hasankale-Erzurum, Erzurum-Hasankale, Hasankale-Köprüköy, Köprüköy-Hasankale... Bazen sislere gömülen, bazen de tipiyle uğuldayan ova, Palandökenin devasa hayaleti, ağırlaşan toprak, ağaran tepeler, ağaran düzlükler, hastaların iniltisi, Nizamettinin oradan oraya koşuşturan silueti, hayvanlarla peksimetlerini paylaşanlar, henüz ölmüş, amele mangalarının gömmesi için şosenin kıyısına bırakılmış, çarığı, kaputu yağmalanmış, ağızları, gözleri açık kalmış erler; atıştıran kar, tipiye dönen kar, kağnıların ezgisi, moraran ayaklar, bacaklar, günden güne yakınlaşan gökyüzü, beyaz, beyaz, beyaz... Mola yerlerinde birbirlerinin başına eğilenler, bit kıranlar, çözülen yakalardan içeri uzanan eller, iniltilerle sarsılanlar, ateşi yükselenler, titreyenler, kaynayan kazanlar, çamaşır kazanları; tifüs...Günlerin sırt sırta bindiği, anımsamanın yük olduğu beyaz ve uzun bir mevsim, açlığın ve soğuğun kurt olup kemirdiği gövdelere basıp yükselen sabahlar, ikindiler, akşamlar, gece yarıları. Menzilden menzile, çağların ayak izlerine basarak koşan, tipiye karşı soluksuz kalıp birdenbire sıçrayarak, böğürerek, kristalleşen havayı ümitsiz bir çabayla içine çeken eneze merkeplerin, develerin, atların düş gördüğü çıplak, beyaz, hazin bozkır. Hastalıklı bir uykudan ansızın uyananlar; fal taşı gibi açılan gözler. Kazakların boşlukta sallanan kılıçları, ağaçların arkasında parıldayan namlular, karanlığa suya atılmış bir taş gibi düşen ve halka halka aydınlık saçan fişekler, tenvir topları, patlayan lağımlar, siperlerin üstünden kuş sürüleri gibi geçen, sonra karlara sessizce gömülen kurşunlar, bir kurşunun kalbini delip geçeceğini düşünen, bin yıldır sakladığı bu korkusunu birdenbire açığa vuran, yirmi kiloluk ağırlığını karlara atıp ay ışığında büyülenmiş gibi yavaşça siperden çıkan gölgeler, gölgeleri görmek istemeyen, kaputunun içine çekilen başka gölgeler, kütüklüklerden telaşla çıkardıkları mermileri buz tutan yuvalara sokamayınca her şeyi fırlatıp çılgın gibi koşmaya başlayanlar, toprağa basıp donmamak için ağaçlara tırmanan, dallarda uyuyakalan etten meyveler, karınları kurtlar tarafından boşaltılmış, gözlerini kargaların oyduğu, bir zamanlar soluk alıp veren kaskatı heykeller, Plaston pususunda dağılıveren, sonra beyaz kayaların arkasında yaralıların başında ağlaşan ve ağlarken gözyaşı dökmeyen yılgınlar, taştan sert buzun üstünde kaymadan, düşmeden, kazma kürekle yol açmaya çalışan hayaletler; burunları artık koku almayanlar, elleri artık çarıklarını çıkaramayanlar, çıkarmaktan korkanlar, komutanları emrettiğinde çıldırmış gibi zıplayanlar, ölen katırların karnını yarıp içine girenler, yaralılarının kaputlarını, gömleklerini alıp çırılçıplak bırakanlar, ölülerin sırt çantalarına, battaniyelerine dokunamayanlar, tükenip yol kıyısına yığılanlar, onları görmemek için başlarını eğip geçenler, fırsat bulduklarında birbirlerini ayartıp yamaçlara vuranlar, köylerine dönenler ve köylerinden geriye hiçbir şey kalmadığını görüp yeniden birliklerine dönenler; bir zamanların yağız oğlanları, bir zamanların sevgilileri, bir zamanların umutları, beklentileri, çocukları; köylerin, şehirlerin sakinleri, çobanlar, kunduracı yamakları, barış halinin sessiz onaylayıcıları, kıdemliler, acemiler, tüyü bitmemişler, yorgunlar; bir çağın yaralarını sarsın diye kollarını, bacaklarını sessizce sıhhiyecilere uzatanlar.

Ezginin Günlüğünün sevilen üyesi Hüsnü Arkandan ses getirecek bir roman!Hüsnü Arkanın bu son kitabı, yüzbaşı olarak katıldığı Sarıkamış Muharebesinde Ruslara esir düşen ve Rusyada geçirdiği uzun yıllar sonra doğduğu İstanbula 12 Eylül 1980 darbesi ön... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 10 yıl, 6 ay
LaleninBahçesi kütüphanesine ekledi.
Uzun Bir Yolculuğun Bittiği Yer

Ezginin Günlüğünün sevilen üyesi Hüsnü Arkandan ses getirecek bir roman!Hüsnü Arkanın bu son kitabı, yüzbaşı olarak katıldığı Sarıkamış Muharebesinde Ruslara esir düşen ve Rusyada geçirdiği uzun yıllar sonra doğduğu İstanbula 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde bir Büyükdede olarak dönen Abdülhalim Beyin hikayesini anlatıyor. TADIMLIKAvucunda tuzla geri döndüğünde, bu kız biraz tuhaf, dedi Büyükdede.Afallamış bir hali vardı. Hâlâ 187. sayıyı karıştıran torununun çevresinde iki tur attı.Enver Rıza, onun içeri girdiğini fark etmemişti. O sırada içinden Robert de Niroyla ve polisin dövdüğü öğrencilerle konuşuyor, satır aralarında, muhabirin sormayı unuttuğu soruların yanıtlarını arıyordu.Anlamadım, dedi, dosyadan başını kaldırmadan.Büyükdede başında dikilmiş, öyle duruyordu.Avucuma tuzu boşaltıverdi; çok tuhaf!Kim? Kırlangıç mı?Adı Kırlangıç mı?Asıl adını bilmiyorum ama yazılarına Kırlangıç diye imza atıyor.O da mı muharrir, senin gibi?Hayır, belki ilerde olur ama şimdilik yalnızca posta kutularını kullanıyor.Gözlerinde bir şey gördüm ben onun!Enver Rıza dergiyi kapatmak zorunda kaldı.Ne gördünüz gözlerinde!Büyükdede dalgın, hüzünlü bir tavırla başını iki yana salladı:Hiç... Hiç!O kız hasta, ruh hastası; iki yıl önce abisini öldürmüşler, o günden sonra iyice kötüleşmiş.Büyükdede aynı uyurgezer yüz ifadesiyle mutfağa gidip tuzu bir kaba boşalttı; geri döndü.Hayır, dedi. Benim söylemek istediğim o değil! Ben o kızın gözlerinde ışık gördüm.Enver Rıza başını ellerinin arasına aldı.Bir bu eksikti! Büyükdedem insanların gözlerine bakınca ışık görüyor, iyi mi? Peki, ben bu saçmalıkları hak etmek için ne yaptım? Nilgünle iyi geçinmeye çalışıyorum, alttan alıyorum; üstüme çıkıyor. Aynı yıl mezun olduğum adamlar ve kadınlar hayatlarında bir gün bile muhabirlik yapmadan köşe yazarı oldular. Bense, çocuk sayılacak yaşta gazeteciliğe başladım, spor servisinde, üçüncü sayfada yıllarca süründüm. Sırf açgözlülük etmiş olmamak için, başımı büyük belalardan korumak için küçük başarılara fit oldum. Ödül olarak ne çıktı peki karşıma? Babam, Nilgün ve şimdi de bu ihtiyar! Kırlangıçın gözünde ışık görmüşmüş!O kız gerçekten hasta, gördüğünüz ışık hastalığının ışığı olmalı.Büyükdede mırıldanarak yanıt verdi.Sen bunu idrak edemezsin ama ben edebiliyorum, dedi. Kızın gözünde ışık var. Tıpkı yıllar önce Kam Kepkeyin bana söylediği gibi; gözünde ışık var!Enver Rıza onu daha fazla sinirlendirmemek için yanıt vermedi; altına bir sandalye çekip oturmasına yardım etti. İhtiyarın kaşları, dudakları eğilip bükülmüş, yüzü ağlamak üzere olan bir çocuğun yüzüne dönüşmüştü.Kırlangıçı ilk görüşte tanımıştı. Yüzü bir ayna gibiydi kızın. İnsan ona bakıp kendi düşündükleriyle, hatta düşünemedikleriyle yüzleşebilirdi.O yolu daha bin defa yürüyecekti. Hasankale-Erzurum, Erzurum-Hasankale, Hasankale-Köprüköy, Köprüköy-Hasankale... Bazen sislere gömülen, bazen de tipiyle uğuldayan ova, Palandökenin devasa hayaleti, ağırlaşan toprak, ağaran tepeler, ağaran düzlükler, hastaların iniltisi, Nizamettinin oradan oraya koşuşturan silueti, hayvanlarla peksimetlerini paylaşanlar, henüz ölmüş, amele mangalarının gömmesi için şosenin kıyısına bırakılmış, çarığı, kaputu yağmalanmış, ağızları, gözleri açık kalmış erler; atıştıran kar, tipiye dönen kar, kağnıların ezgisi, moraran ayaklar, bacaklar, günden güne yakınlaşan gökyüzü, beyaz, beyaz, beyaz... Mola yerlerinde birbirlerinin başına eğilenler, bit kıranlar, çözülen yakalardan içeri uzanan eller, iniltilerle sarsılanlar, ateşi yükselenler, titreyenler, kaynayan kazanlar, çamaşır kazanları; tifüs...Günlerin sırt sırta bindiği, anımsamanın yük olduğu beyaz ve uzun bir mevsim, açlığın ve soğuğun kurt olup kemirdiği gövdelere basıp yükselen sabahlar, ikindiler, akşamlar, gece yarıları. Menzilden menzile, çağların ayak izlerine basarak koşan, tipiye karşı soluksuz kalıp birdenbire sıçrayarak, böğürerek, kristalleşen havayı ümitsiz bir çabayla içine çeken eneze merkeplerin, develerin, atların düş gördüğü çıplak, beyaz, hazin bozkır. Hastalıklı bir uykudan ansızın uyananlar; fal taşı gibi açılan gözler. Kazakların boşlukta sallanan kılıçları, ağaçların arkasında parıldayan namlular, karanlığa suya atılmış bir taş gibi düşen ve halka halka aydınlık saçan fişekler, tenvir topları, patlayan lağımlar, siperlerin üstünden kuş sürüleri gibi geçen, sonra karlara sessizce gömülen kurşunlar, bir kurşunun kalbini delip geçeceğini düşünen, bin yıldır sakladığı bu korkusunu birdenbire açığa vuran, yirmi kiloluk ağırlığını karlara atıp ay ışığında büyülenmiş gibi yavaşça siperden çıkan gölgeler, gölgeleri görmek istemeyen, kaputunun içine çekilen başka gölgeler, kütüklüklerden telaşla çıkardıkları mermileri buz tutan yuvalara sokamayınca her şeyi fırlatıp çılgın gibi koşmaya başlayanlar, toprağa basıp donmamak için ağaçlara tırmanan, dallarda uyuyakalan etten meyveler, karınları kurtlar tarafından boşaltılmış, gözlerini kargaların oyduğu, bir zamanlar soluk alıp veren kaskatı heykeller, Plaston pususunda dağılıveren, sonra beyaz kayaların arkasında yaralıların başında ağlaşan ve ağlarken gözyaşı dökmeyen yılgınlar, taştan sert buzun üstünde kaymadan, düşmeden, kazma kürekle yol açmaya çalışan hayaletler; burunları artık koku almayanlar, elleri artık çarıklarını çıkaramayanlar, çıkarmaktan korkanlar, komutanları emrettiğinde çıldırmış gibi zıplayanlar, ölen katırların karnını yarıp içine girenler, yaralılarının kaputlarını, gömleklerini alıp çırılçıplak bırakanlar, ölülerin sırt çantalarına, battaniyelerine dokunamayanlar, tükenip yol kıyısına yığılanlar, onları görmemek için başlarını eğip geçenler, fırsat bulduklarında birbirlerini ayartıp yamaçlara vuranlar, köylerine dönenler ve köylerinden geriye hiçbir şey kalmadığını görüp yeniden birliklerine dönenler; bir zamanların yağız oğlanları, bir zamanların sevgilileri, bir zamanların umutları, beklentileri, çocukları; köylerin, şehirlerin sakinleri, çobanlar, kunduracı yamakları, barış halinin sessiz onaylayıcıları, kıdemliler, acemiler, tüyü bitmemişler, yorgunlar; bir çağın yaralarını sarsın diye kollarını, bacaklarını sessizce sıhhiyecilere uzatanlar.

Ezginin Günlüğünün sevilen üyesi Hüsnü Arkandan ses getirecek bir roman!Hüsnü Arkanın bu son kitabı, yüzbaşı olarak katıldığı Sarıkamış Muharebesinde Ruslara esir düşen ve Rusyada geçirdiği uzun yıllar sonra doğduğu İstanbula 12 Eylül 1980 darbesi ön... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 10 yıl, 6 ay
LaleninBahçesi okumuş.
Huysuz Kitapçı Fikry'nin İnanılmaz Hikayesi

Karısı Nic'i trafik kazasında kaybetmiş, küçük bir adada sakin bir kitabevi işleten, tekdüze bir hayata sıkışmış bir adamdı A.J. Fikry. Hayatına anlam katan tek şey kitaplarıydı. Ta ki bir gün, sahip olduğu kitabevine küçük bir kız çocuğu bırakılana kadar…

Maya, gözlerinden zekâ fışkıran sevimli bir kız çocuğu. A.J.'nin hayatına girdiği günden itibaren onu neredeyse bambaşka bir adama dönüştüren bir sihirbaz. A.J., Maya ile birlikte yeniden sevmeye başlıyor; sevilmeyi, gülmeyi, bir başkası için üzülmeyi, ilişkiler için çaba sarf etmeyi yeniden öğreniyor.

Işık hızıyla okunacak, müthiş eğlenceli bir kitap.
-Library Journal Review-

Huysuz Kitapçı Fikry'nin İnanılmaz Hikâyesi bize yalnızlıktan nasıl kurtulacağımızı, empatiyi, sevme ve sevilme yetimizi, korumaya ve korunmaya duyduğumuz ihtiyacı hatırlatıyor. Gabrielle uzun süre kalbinizle yaşayacak, çok hareketli, sevgi dolu bir kurtuluş ve değişim hikâyesi anlatıyor.
-Garth Stein, Yağmurda Koşma Sanatı'nın yazarı-

Bu romanda mizah, romantizm ve geçiciliğin dokunuşu var ama en çok da aşk var. Kitaplara duyulan aşk, kitapseverler ve bütün insanlık var. Harika! Bir oturuşta okudum.
-Eowyn Ivey, Kardan Kız'ın yazarı-

Karısı Nic'i trafik kazasında kaybetmiş, küçük bir adada sakin bir kitabevi işleten, tekdüze bir hayata sıkışmış bir adamdı A.J. Fikry. Hayatına anlam katan tek şey kitaplarıydı. Ta ki bir gün, sahip olduğu kitabevine küçük bir kız çocuğu bırakı... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 10 yıl, 6 ay
Daha Fazla Göster

LaleninBahçesi şu an ne okuyor?

Eva Luna

%0

Favori Yazarları (0 yazar)

Favori yazarı yok.