Yeraltı edebiyatı, dili zincirlerinden kurtarmak için 19. yüzyılın ortaları ile 20. yüzyılın başlarında oluşmaya başlayan ben özgürüm diye bağıran edebiyat.
Yeraltı edebiyatı, dili zincirlerinden kurtarmak için 19. yüzyılın ortaları ile 20. yüzyılın başlarında oluşmaya başlayan ben özgürüm diye bağıran edebiyat.
Herkes için psikoloji...
Herkes için psikoloji...
takas edecek kitabı olanlar burada buluşuyor.
takas edecek kitabı olanlar burada buluşuyor.
Irwin D. Yalom,1931 yılında Washington’da doğdu.Ailesi Polonya sınırına yakın bir Rus köyünden göç etmişti.Ailesinin ekonomik durumu pek iyi değildi ve dini bir eğitim dışında eğitim görmemişlerdi.Oturdukları ev babasının işlettiği bakkal dükkanının üstünde siyah ve fakir ailelerin yaşadığı bir semtteydi.Zor geçen çocukluk yıllarında Yalom en büyük tutkusunun okumak olduğunu söylüyor.Şehir kütüphanesinden haftada iki gün zorlu bir bisiklet yolculuğu yaparak stokladığı kitapları okumak bütün haftasını alıyordu. Özel bir kitap seçimi yoktu o sıralarda ve kütüphane raflarının A ile başlayan (John Adams) kısmından Z ile biten (Zoroaster) kısmına kadar sırayla bütün kitapları okumuştu.Okuma merakı onda hayatta yapılabilecek en önemli şeyin kitap yazmak olduğu inancını geliştirmişti. Tıp fakültesine girdiğinde aklında Tolstoy ve Dosotoyevski’ye yakın olabileceği psikiyatri mesleği vardı.Psikiyatride aradığı şeyi sonunda buldu.Psikoterapi de hastaların hemen hepsi kendi öykülerinin yazarıydılar ve hastayla birlikte bu öyküde ilk bakışta göze çarpmayan kimi gizemli bölgeleri aydınlatarak öyküyü bütünlüğe kavuşturma işi Yalom’un heveslerine çok uygundu.
İlk kitabı “grup terapisinin teori ve pratiği” oldu.Grup terapisi yapan terapistlere rehber niteliğindeki kitap çok tutuldu.Daha sonra yazdığı kitaplar psikiyatri profesyonellerine olduğu kadar meraklı okuyuculara da hitap ediyordu. "Aşkın Celladı” ve “Annem ve Hayatın anlamı”isimli terapi öyküleri, “Nietzsche Ağladığında” , “Divan” ve “Schopenhauer Tedavisi” isimli romanlar çok okunan kitaplar oldu.Yalom bahsi geçen kitaplarda pedagojik amaç gözettiğini , roman ve hikayelerini hem edebi hem öğretici amaçlarla yazdığını söylüyor.
Şu an Stanford üniversitesi psikiyatri bölümünde profesör ünvanı ile çalışmalarını sürdüren Yalom, karşılaştırmalı edebiyat profesörü olan Marlyn Yalom ile evli ve çiftin dört çocuğu var.
Irwin D. Yalom,1931 yılında Washington’da doğdu.Ailesi Polonya sınırına yakın bir Rus köyünden göç etmişti.Ailesinin ekonomik durumu pek iyi değildi ve dini bir eğitim dışında eğitim görmemişlerdi.Oturdukları ev babasının işlettiği bakkal dükkanının ... tümünü göster
Bazen elimizde birçok kitap oluyor ve hangisini okuyacağımıza karar veremiyoruz. Bazen de canımız bir kitap okumak istiyor ama bu kitabın ne olduğuna dair bir fikrimiz olmuyor. İşbu sebeple kurulan bu grupta, okuduğumuz kitaplar hakkında birbirimize yardımcı olabilir, okumak istediğimiz kitaplar hakkında fikir teatisinde* bulunabiliriz diye düşündüm.
* Hep cümle içinde kullanmak istemiştim buraya kısmetmiş.
Bazen elimizde birçok kitap oluyor ve hangisini okuyacağımıza karar veremiyoruz. Bazen de canımız bir kitap okumak istiyor ama bu kitabın ne olduğuna dair bir fikrimiz olmuyor. İşbu sebeple kurulan bu grupta, okuduğumuz kitaplar hakkında birbirimize ... tümünü göster
Ahmed Günbay Yıldız. bu eserinde değişik bir kompozisyonla karşımıza çıkıyor. Yaratılışın tabii bir sonucu olarak, hiç karşılık beklemeyen, hep kendinden veren babanın sevgisi...Ve kendilerini büyütene kadar üzerlerine titreyen bu babaya. yüreklerindeki sevgiden yeterince pay ayıramıyan evlatlar...Bir de. bir genç kızın nakış nakış işlediği. tertemiz sevgisi...Ahmed Günbay Yıldızın bu eseri bir sevgi mozaiği... OKUYUCU YORUMUBABADAN KALMA MAVİ GÖZYAŞIKullandığımız yöntemlere, eskimiş bulduğumuz düşünce ve eylemlere babadan kalma deriz. Okuduğum ve TİMAŞ yayınlarında 2000 yılında 13. Baskıya sahip Mavi Gözyaşı; üçü erkek biri kız dört çocuk babası, Ankara valisi olacak kadar bürokrasi en üst düzeyine ulaşmak ulaşırken ihmal ettiği çocuklarına iyi bir gelecek sağlamak- için Arif beyin veya maruz kaldığı horlanma karşısında çocuklarının evinden gizlice ayrılıp yerleştiği Huzurevindeki takma adıyla Vatandaş Mansurun yaşam öyküsüdür. Babadan kalma bir roman gibi görünmesine rağmen, yine de bir baba olarak beni ve yazarı Ahmed Günbay Yıldızın bütün eserlerini bir çırpıda okuyan bir anne olarak eşimi, yetiştirmekte olduğumuz biri kız biri erkek iki çocuğumuzun evlendikten sonra aileleriyle bize karşı tutumlarına hazırlıklı olmamızı sağlamaktadır. Kesinlikle kızımı ve oğlumu halihazırda suçlamıyorum. Hasan Kaçanın senarist olarak da yer aldığı ve Herodot Cevdet tiplemesiyle oynadığı ATVde Pazartesi geceleri yayınlanan Ekmek Teknesi dizisinde Suhanın annesi Mehpare ile evlendikten sonra çiftin kendisiyle birlikte yaşamasını istemesi üzerine Şelale ve Ayhan Hanımların tepkisi Kesinlikle olmaz olmuştu, ne kadar haklılar! Siz anne-baba ne kadar iyi de olsanız, yabancı bir insanın (bu gelin de olabilir, damat da olabilir) muhtaç olmadıkça size bakmasını beklememelisiniz. Giriş kapılarının bile ayrıldığı müstakil veya çok katlı evlerin yerine, apartman yaşantısı içindeki günümüz zorunlu yerleşim sisteminde ilişkilerin ekonomik olmaktan ziyade sosyal bir olumsuzluğa dönüşmesi olasıdır. Zaten eski vali Arif bey, Huzurevindeki yaşantısı sırasında Müsteşar Sırrı diye adeta tıpatıp kader çizgisiyle gelen yeni babaya 6 sayfa (shf: 169-174)bu konuyu işlemekte ve ... ama bizler koca bebekleriz. Çocuklarımızın önünde birer engel gibi durmamalıyız. Onların yaşlarındaki arzularına da bir pay bırakmalıyız değil mi efendim? diye noktalamaktadır.Romanda, Mavi Gözyaşı Vali Arif beyin bir gazetede yazdığı köşesinin adıdır (sayfa: 162). Arif beyin evlendirdiği büyük oğlu Ekremden olma zeki ve duygulu torunu Sezer, dedesinin Hatıra Defterinden yola çıkarak köşe yazarını tanımış, gazetenin yönetimine ısrarı üzerine elde ettiği adres üzerine gittiği Huzurevinin bahçesinde üç gün boyunca dedesini aramıştır. Sezer, bu ipucunu elde ettiği Hatıra Defterinde yazılanları annesine yorumlarken: Mavi, masmavi bir gözyaşının matbuat haline gelişi bunlar! diye seslenir.Roman kahramanı, Vali Arif bey, yediği tokatlar ile çocuklarına muhtaç kalır. Oldukça çok olan emekli maaşını, yani zenginliğini; kızı Belkısın, annelerinin ölümü ve babalarının kendilerine yük olmaya başlayacağı sinyali üzerine gelişigüzel bulduğu Sıdıka Hanıma harcamış, bir gece Mülkiyelilerin Kurulu gecesinden dönüşünde bomboş bir evle karşılaşınca elinde avucunda emekli maaşı dışında hiç bir şeyi kalmamıştır. Romanın başında Ankara valiliğinden istifasına yol açan küçük oğlu Serdarın terörist olarak emniyet mensuplarıyla girdiği çatışmada ölmesiyle bu hazin süreç başlamıştır. Nitekim eşi de Serdarın evi terketmesiyle ölmüş ve son oğlu Erkam ile ayni evi paylaşmıştır. Erkama evlilik hediyesi olarak verdiği oturdukları evin tapusu Huzurevine gidişin de nedeni olmuştur.Kısmen benim de Babadan kalma içerik taşıyan bu romandan, roman kahramanının da, huzurevinde, değil çocuklarını suçlamak, kendi muhasebesini yaptığı satırlarda olduğu gibi bence alınması gereken ders; bırakın uzak akraba ve dostlarımıza, çocuklarımıza dahi muhtaç olmayacak şekilde gelirli ve sağlıklı olmayı Tanrıdan dileyip, mesafeli ama sevgi dolu, sıcak ve samimi bir ilişkiyi, çocuklarımızdan ayrı bir evde yaşayarak ve onlara kendi yaşamlarını yaşama olanağı sağlayarak gerçekleştirmeliyiz.
Ahmed Günbay Yıldız. bu eserinde değişik bir kompozisyonla karşımıza çıkıyor. Yaratılışın tabii bir sonucu olarak, hiç karşılık beklemeyen, hep kendinden veren babanın sevgisi...Ve kendilerini büyütene kadar üzerlerine titreyen bu babaya. yüreklerind... tümünü göster