Ebu Hanife onsekiz yıl Hammadın derslerine devam etti. Hac için sık sık Mekkeye gitti, Medineye uğradı; buralarda en iyi bilenlerden Hadis dinledi, Hadis ilmi üzerinde bilgisini artırdı. Hocası Hammad'ın ölümü üzerine de onun kürsüsünde, ölünceye kadar ders okuttu. Alçak gönüllüydü. Din kurallarına uyması, meseleleri derinliğine kavraması ve incelikleriyle anlayabilmesi, öğretme yeteneği ve özelliği ile kısa zamanda ünü yayıldı. Her yandan, uzaktan yakından yüzlerce öğrenci geldi, halkasını genişletti. Bunların içinden kırk kadarı yenilikler getirecek kadar değerli bilginler oldu: Ebu Yusuf, Muhammed Bin Hasan'üş-Şeybani, Esed Bin Amr, Zufer bin El-Huzeyl Enbari, Davut-ut-Taii ve diğerleri bunlardandır.
Ebu Hanife Emeviler ve Abbasiler devrinde yaşadı. Hazreti Ali soyuna büyük sevgi duyardı. Ehl-i Beyte olan bu sevgisi, Hazreti Ali Soyundan, zulme ve zalimlere karşı ayaklanmış olanlara yardım etmesine sebep oldu. Halkı onlardan yana olmaları için konuştuğu, fetva verdiği, para yardımı yaptığı bilinmektedir. Bu durumu Emeviler zamanında da aleyhine olmuştur Abbasiler zamanında da.
Ebu Hanife onsekiz yıl Hammadın derslerine devam etti. Hac için sık sık Mekkeye gitti, Medineye uğradı; buralarda en iyi bilenlerden Hadis dinledi, Hadis ilmi üzerinde bilgisini artırdı. Hocası Hammad'ın ölümü üzerine de onun kürsüsünde, ölüncey... tümünü göster
Belime bir bomba saracak ve kendimi patlatmaya gidecektim. Bedenim
parçalara ayrılacak; gövdem etrafa savrulacak ve belki de çevrede bulunan birçok masumun kanına girecektim... Daha iyi bir gelecek için yola çıkmışken, daha kötü bir pisliğin içine düşmüştüm.
Babam, kırsala gideceğimi nereden anlamıştı bilmiyorum ama beni karşısına alarak; Oğlum, bir gün aklından bu ülkeye ihanet etme düşüncesi geçerse önce Çanakkaleye git, şehit dedenin mezarını bul, ona bir Fatiha oku, ondan sonra ne yaparsan yap, demişti...
Belime bir bomba saracak ve kendimi patlatmaya gidecektim. Bedenim
parçalara ayrılacak; gövdem etrafa savrulacak ve belki de çevrede bulunan birçok masumun kanına girecektim... Daha iyi bir gelecek için yola çıkmışken, daha kötü bir pisliğin içine dü... tümünü göster
Tutku…
Güzellik…
Aşk ve savaş. Sadece gönüllerin değil alınların, kemiklerin ve gözlerin alev alev yandığı savaş.
Kahramanlarını, Yavuz Sultan Selim’i de Şah İsmail’i de tarihin merdivenlerinde bir basamak aşağı indiren bir basamak yukarı çıkaran savaş.
Çaldıran...
Şimdi Çaldıran ne 500 yıl geride ne 500 yıl ileride.
Savaş tasında büyücünün gördüğü neydi?
Kızılbaşlık!
Sünnilik!
İktidar hırsı.
Aşkın bir çökelti gibi dondurduğu zaman!
Korku? Ya o?
Yazar biraz da korkuların üstüne gidendir.
Tarih ileriye doğru çözüldükçe ağacın kökleri de görülecektir.
Alevi de Sünni de bağlıdır o köke. Birdir o toprakta.
Gölgeler büyümüşse ışığı değil korkuyu yenmek gerekir.
Karanlık ve kör ışığın egemenliği boğmasın artık nesilleri.
Ve işte bir kez daha aşk!
Şiir kadar iktidar atında rüzgâra ve ateşe doğru yol alan iki hükümdar.
Şah ve Sultan…
Dünya incisi zarif ve asil kadınlar. Yeminlerine bağlı erkekler.
Masal kadar gerçek.
Büyüleyici olduğu kadar umut verici.
Şah&Sultan her cümlesi aşkla okunacak bir kitap.
İskender Pala’dan…
Tutku…
Güzellik…
Aşk ve savaş. Sadece gönüllerin değil alınların, kemiklerin ve gözlerin alev alev yandığı savaş.
Kahramanlarını, Yavuz Sultan Selim’i de Şah İsmail’i de tarihin merdivenlerinde bir basamak aşağı indiren bir basamak yukarı çı... tümünü göster
Onlar çocuktular... En mükemmel elmasların saflığındaydılar... Ne ufak bir lekeleri... Ne de en ufak bir kusurları vardı... Ve ne de en ufak bir günahları... Ama onların saflığı kötülüğün saflığıydı... Pariste bir Ermeni katedralinde işlenen bir cinayet. Kan yok, cinayet aleti yok, yara bere yok... Biri yaşlı ve huysuz emekli bir polis, diğeri Çocuk Bürosunda görevli, ancak açığa alınmış uyuşturucu müptelası genç bir polis. Bu ikisi, gitgide hunharca bir hal alan ve peşpeşe işlenen cinayetlerin katilini veya katillerini bulmak için birlikte çalışmak zorundadır. Birbirlerine ihtiyaçları vardır, birbirlerini tamamlamaktadırlar. Ancak bu cinayetler sıradan bir seri katilin işi değildir. Gizli servisler, naziler,Yahudiler, ülke içinde ülkeler, ve siyah bölgeler... Sanki birileri bir şeyleri gizlemek istemektedir. Fransanın göbeğinde başka bir ülke olabilir miydi? Bu ülkeye kim veya kimler göz yumuyordu? Burada neler yapılmaktadır? Kaçırılan çocuklar ile öldürülenler arasındaki bağ nedir? İki polisin çabası cinayetleri açığa kavuşturmaya yetecek midir? Yoksa...
Onlar çocuktular... En mükemmel elmasların saflığındaydılar... Ne ufak bir lekeleri... Ne de en ufak bir kusurları vardı... Ve ne de en ufak bir günahları... Ama onların saflığı kötülüğün saflığıydı... Pariste bir Ermeni katedralinde işlenen bir cina... tümünü göster
Yeniçeriler kapıyı zorlarken Uzun İhsan Efendi hâlâ malûm konuyu düşünüyor, fakat işin içinden bir türlü çıkamıyordu... Rendekâr doğru mu söylüyor? Düşünüyorum, öyleyse varım. Oldukça makûl. Fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş olduğum sonucu da çıkar: Düşünen bir adamı düşünüyorum. Düşündüğümü bildiğim için, düşlediğim bu adamın da varolduğunu biliyorum. Böylece o da benim kadar gerçek oluyor. Bundan sonrası çok daha hüzünlü bir sonuca varıyor. Düşündüğünü düşündüğüm bu adamın beni düşlediğini düşlüyorum. Öyleyse gerçek olan biri beni düşlüyor. O gerçek, ben ise bir düş oluyorum. Kapı kırıldığında Uzun İhsan Efendi kitabı kapadı. Az sonra başına geleceklere aldırmadan kafasında şunları geçirdi:Dünya bir düştür. Evet, dünya... Ah! Evet, dünya bir masaldır.
Yeniçeriler kapıyı zorlarken Uzun İhsan Efendi hâlâ malûm konuyu düşünüyor, fakat işin içinden bir türlü çıkamıyordu... Rendekâr doğru mu söylüyor? Düşünüyorum, öyleyse varım. Oldukça makûl. Fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş old... tümünü göster