Kitap, Sait Faikin yayımlanmamış ve Burgazdaki Sait Faik Müzesi arşivinde bulunan ilk müsveddelerini ya da başka bir deyimle, yarıda kalmış ürünlerini biraraya getirmektedir. Bu nedenle kitabı, Bitmemiş Senfoni olarak adlandırmayı uygun bulduk. Onun yapıtlarının toplu kaynakçasını da içeren kitap, böylece, Sait Faikin yapıtları konusunda inceleme yapacak olanlara kolaylık da sağlamaktadır.
Kitap, Sait Faikin yayımlanmamış ve Burgazdaki Sait Faik Müzesi arşivinde bulunan ilk müsveddelerini ya da başka bir deyimle, yarıda kalmış ürünlerini biraraya getirmektedir. Bu nedenle kitabı, Bitmemiş Senfoni olarak adlandırmayı uygun bulduk. Onun ... tümünü göster
Kitap, Sait Faikin yayımlanmamış ve Burgazdaki Sait Faik Müzesi arşivinde bulunan ilk müsveddelerini ya da başka bir deyimle, yarıda kalmış ürünlerini biraraya getirmektedir. Bu nedenle kitabı, Bitmemiş Senfoni olarak adlandırmayı uygun bulduk. Onun yapıtlarının toplu kaynakçasını da içeren kitap, böylece, Sait Faikin yapıtları konusunda inceleme yapacak olanlara kolaylık da sağlamaktadır.
Kitap, Sait Faikin yayımlanmamış ve Burgazdaki Sait Faik Müzesi arşivinde bulunan ilk müsveddelerini ya da başka bir deyimle, yarıda kalmış ürünlerini biraraya getirmektedir. Bu nedenle kitabı, Bitmemiş Senfoni olarak adlandırmayı uygun bulduk. Onun ... tümünü göster
Uyusam,Kendimi bir sonvapurda sansam...Pesimizde yildizlarPesimizde uskurUyusam...Sait Faikin siirlerindeki hüzünlü öyküler, öykülerindeki yanik siirler...Siirden öyküye, öyküden siire, sevgiyi, insani, dogayi, kuslari, baliklari, denizi, -en çok da sevgi(yi) denizi tasidi, hayattan alarak.Onun her satiri/dizesi insan olma serüveninin en lirik anlatimidir.Sevmek, bir insani sevmekle baslar her sey. TADIMLIKAYNALI ÇESMEKüçük bir sofra kurardimBogazimi bir umutsuzluk sikardiMerdivende ayak sesleri kesilirdiOdalarin içine yalnizlik kapanirAmpul kararirdiMerdivende ayak sesleri kesildigi zaman.Kapi hafifçe tikirdadi mi dersin?Kos...Kimseler yok.Kulaklarimda ayak sesleriKapida tikirtiBogazimda bir yumruk.Her yerde kendimAynalarda, camlarda, alüminyumlardaKursun borulardaMasada, karyoladaPis kendim, mendebur kendim, fena kendim.Ama kapi tikirdadi mi idi...SenSen bir tek insansinDegisik.Kalkütada lacivert saçli çocukGrenobleda mavisPirede üzüm çaliyorsun bir küfedenNapolide balik satarsin.Ama senSen benim Aynali Çesmem.Dogu-Bati, (2/4), Mart 1954
Uyusam,Kendimi bir sonvapurda sansam...Pesimizde yildizlarPesimizde uskurUyusam...Sait Faikin siirlerindeki hüzünlü öyküler, öykülerindeki yanik siirler...Siirden öyküye, öyküden siire, sevgiyi, insani, dogayi, kuslari, baliklari, denizi, -en çok da ... tümünü göster
Uyusam,Kendimi bir sonvapurda sansam...Pesimizde yildizlarPesimizde uskurUyusam...Sait Faikin siirlerindeki hüzünlü öyküler, öykülerindeki yanik siirler...Siirden öyküye, öyküden siire, sevgiyi, insani, dogayi, kuslari, baliklari, denizi, -en çok da sevgi(yi) denizi tasidi, hayattan alarak.Onun her satiri/dizesi insan olma serüveninin en lirik anlatimidir.Sevmek, bir insani sevmekle baslar her sey. TADIMLIKAYNALI ÇESMEKüçük bir sofra kurardimBogazimi bir umutsuzluk sikardiMerdivende ayak sesleri kesilirdiOdalarin içine yalnizlik kapanirAmpul kararirdiMerdivende ayak sesleri kesildigi zaman.Kapi hafifçe tikirdadi mi dersin?Kos...Kimseler yok.Kulaklarimda ayak sesleriKapida tikirtiBogazimda bir yumruk.Her yerde kendimAynalarda, camlarda, alüminyumlardaKursun borulardaMasada, karyoladaPis kendim, mendebur kendim, fena kendim.Ama kapi tikirdadi mi idi...SenSen bir tek insansinDegisik.Kalkütada lacivert saçli çocukGrenobleda mavisPirede üzüm çaliyorsun bir küfedenNapolide balik satarsin.Ama senSen benim Aynali Çesmem.Dogu-Bati, (2/4), Mart 1954
Uyusam,Kendimi bir sonvapurda sansam...Pesimizde yildizlarPesimizde uskurUyusam...Sait Faikin siirlerindeki hüzünlü öyküler, öykülerindeki yanik siirler...Siirden öyküye, öyküden siire, sevgiyi, insani, dogayi, kuslari, baliklari, denizi, -en çok da ... tümünü göster
Şu karşıki sandalı görüyor musun? Bakın sahile yaklaşıyor. Onu yürüten şey nedir? Kürekleri değil mi? Ya şu uçan martılar! Kanatları ylunsa artık uçabilir mi? Düşünce de böyledir. Dört duvar arasına kapatılmak istenirse kanatsız kuş, küreksiz sandal oluverir ve bütün manasını kaybederdiyen büyük yazarın; ilk kez 1944 yılında yayımlanan romanı Birtakım İnsanlar yeniden gözden geçirilerek yayına hazırlandı. TADIMLIKKaşık Adası bin bir sarnıçla doludur. Adada bilhassa geceleyin koşmak çok tehlikelidir. Uzun otların dalgalandığı sırtlarda içleri derin simsiyah subra, sülükler, kurbağalarla dolu sarnıçlara düşmemek için ihtiyatla yürüyoruz.Tam tepeye varınca bir müddet cüce ile etrafa bakındık. Ötede, beyaz evin penceresinde hafif bir ışık vardı. Daha beride ada, çiftlik iken yapılmış, etrafı tel örgülü domuz ahırları hayal meyal fark ediliyordu. Bunlar adada bırakılmış Portekizli genç gemicinin malikânesi idi. Oraya gitmek çok tehlikeli idi. Gemici vahşi hayvanları kedi köpek gibi terbiye etmiş, geceleri salıveriyordu! Ahırların öteki yamacında bir bahçıvan kulübesi vardı. Burada da vahşilerin reisi otururdu. Biraz sonra bu kulübenin penceresinde de bir ışık yandı. O ışığa doğru yavaş yavaş yürüdük. Kapıyı vurduk. Odisiya açtı. Köpekle yalnızdı. Kafasına otlardan bir çelenk geçirmişti. Çıplak ayakları, yanık göğsü, mavi gözleri, incecik yüzü, çizgili mintanıyla Portekizli gemiciye İdristen çok, o benziyordu. Bir korsan çocuğu kadar vahşi, hem de güzeldi. Öyle ki birdenbire içime, onun yanında müthiş bir haydut olmak arzusu geldi. Müthiş bir hayduttum. O reisimizdi.Kapının dışındaki güzel, küçük bir meydanlıktan görünen Heybelinin plajı bir kocaman vapur haliyle ışıklarını yakmış uzaklaşıyor, gidiyordu.Odisiya yine şarkı söylemeye başladı. İdris de öteki çocuklar da bu şarkıyı sonuna kadar dinleyecekler, sonra evvela küçükler bizi bulacak; esir alacak, ondan sonra Portekizlinin malikânesini muhasara edecektik. Teslim olacaktı. Odisiya tekrar Rumca şarkı söyleyecekti. İdris bir şeyler anlatacaktı. Dönecektik.Dönüş münakaşalı geçer. Oyunu bozanlara İdris laf atmaz. Odisiya şarkı söylemez. Küçük cüce içerler; sandalın dibinde bin bir maskaralık yapmazdı.Asıl Adalı biz üçümüz; İdris, Odisiya, ben vardık. Ötekiler dostluğa, hele sergüzeşte pek dayanamazlardı. Daha doğrusu anaları babaları haber alır, bizimle gezmelerine mâni olurdu. Onun için ekibimiz bazen üç kişiye iniverirdi! O zaman yine sandala atlar. Yine karşıya geçerdik. Bazı geceler orada sabahladığımız olurdu. Çakal, şu binanın açık kapısında, biz içerde, kopuk balık ağlarının, mantarların, çivilerin üstünde hayallerimizle uyurduk. Hiçbir gün tam hakikat konuşulmazdı. Mütemadiyen vahşilerden, korsanlardan bahsederdik. Ben Rumcayı, yalnız anlardım. Odisiya güzel Türkçe konuşurdu. İdris Rumca yarım, tatlı lakırdılar söylerdi.Odisiya bir bahçıvan çocuğudur. En iyi o yüzer, balık tutar, şarkı söyler, kürek çeker, en güzel o gülerdi. Garip bir çocuktu. Birdenbire kederlenirdi. En çok üzüldüğü şey, kendisine ehemmiyet verilmediğini sezmesi idi. En alelade söze bile alınır, bütün dünyaya küskün bir hal alırdı. Sonra en küçük bir müşfik söze karşı kahramanlıklar göstermek isterdi. En çekindiği şey kavga idi. Birden sararırdı. Kekemeleşir, yüzü karma karışık olurdu. Çocukların korktuğu hiçbir şeyden korkmazdı: Ne canavardan, ne kimseden. Ne Portekizli gemiciden, ne vahşilerden. Fakat hakiki bir insan karşısında derhal değişir, kavgada daima aşağıdan alırdı. Öyle çocuklardan dayak yediğini bilirim ki, ben sinirlenirdim onun hesabına. Oyunda, denizde, bin türlü cesareti göze alan bu çocuğun insan karşısındaki hali gayet garipti.
Şu karşıki sandalı görüyor musun? Bakın sahile yaklaşıyor. Onu yürüten şey nedir? Kürekleri değil mi? Ya şu uçan martılar! Kanatları ylunsa artık uçabilir mi? Düşünce de böyledir. Dört duvar arasına kapatılmak istenirse kanatsız kuş, küreksiz sandal ... tümünü göster
Şu karşıki sandalı görüyor musun? Bakın sahile yaklaşıyor. Onu yürüten şey nedir? Kürekleri değil mi? Ya şu uçan martılar! Kanatları ylunsa artık uçabilir mi? Düşünce de böyledir. Dört duvar arasına kapatılmak istenirse kanatsız kuş, küreksiz sandal oluverir ve bütün manasını kaybederdiyen büyük yazarın; ilk kez 1944 yılında yayımlanan romanı Birtakım İnsanlar yeniden gözden geçirilerek yayına hazırlandı. TADIMLIKKaşık Adası bin bir sarnıçla doludur. Adada bilhassa geceleyin koşmak çok tehlikelidir. Uzun otların dalgalandığı sırtlarda içleri derin simsiyah subra, sülükler, kurbağalarla dolu sarnıçlara düşmemek için ihtiyatla yürüyoruz.Tam tepeye varınca bir müddet cüce ile etrafa bakındık. Ötede, beyaz evin penceresinde hafif bir ışık vardı. Daha beride ada, çiftlik iken yapılmış, etrafı tel örgülü domuz ahırları hayal meyal fark ediliyordu. Bunlar adada bırakılmış Portekizli genç gemicinin malikânesi idi. Oraya gitmek çok tehlikeli idi. Gemici vahşi hayvanları kedi köpek gibi terbiye etmiş, geceleri salıveriyordu! Ahırların öteki yamacında bir bahçıvan kulübesi vardı. Burada da vahşilerin reisi otururdu. Biraz sonra bu kulübenin penceresinde de bir ışık yandı. O ışığa doğru yavaş yavaş yürüdük. Kapıyı vurduk. Odisiya açtı. Köpekle yalnızdı. Kafasına otlardan bir çelenk geçirmişti. Çıplak ayakları, yanık göğsü, mavi gözleri, incecik yüzü, çizgili mintanıyla Portekizli gemiciye İdristen çok, o benziyordu. Bir korsan çocuğu kadar vahşi, hem de güzeldi. Öyle ki birdenbire içime, onun yanında müthiş bir haydut olmak arzusu geldi. Müthiş bir hayduttum. O reisimizdi.Kapının dışındaki güzel, küçük bir meydanlıktan görünen Heybelinin plajı bir kocaman vapur haliyle ışıklarını yakmış uzaklaşıyor, gidiyordu.Odisiya yine şarkı söylemeye başladı. İdris de öteki çocuklar da bu şarkıyı sonuna kadar dinleyecekler, sonra evvela küçükler bizi bulacak; esir alacak, ondan sonra Portekizlinin malikânesini muhasara edecektik. Teslim olacaktı. Odisiya tekrar Rumca şarkı söyleyecekti. İdris bir şeyler anlatacaktı. Dönecektik.Dönüş münakaşalı geçer. Oyunu bozanlara İdris laf atmaz. Odisiya şarkı söylemez. Küçük cüce içerler; sandalın dibinde bin bir maskaralık yapmazdı.Asıl Adalı biz üçümüz; İdris, Odisiya, ben vardık. Ötekiler dostluğa, hele sergüzeşte pek dayanamazlardı. Daha doğrusu anaları babaları haber alır, bizimle gezmelerine mâni olurdu. Onun için ekibimiz bazen üç kişiye iniverirdi! O zaman yine sandala atlar. Yine karşıya geçerdik. Bazı geceler orada sabahladığımız olurdu. Çakal, şu binanın açık kapısında, biz içerde, kopuk balık ağlarının, mantarların, çivilerin üstünde hayallerimizle uyurduk. Hiçbir gün tam hakikat konuşulmazdı. Mütemadiyen vahşilerden, korsanlardan bahsederdik. Ben Rumcayı, yalnız anlardım. Odisiya güzel Türkçe konuşurdu. İdris Rumca yarım, tatlı lakırdılar söylerdi.Odisiya bir bahçıvan çocuğudur. En iyi o yüzer, balık tutar, şarkı söyler, kürek çeker, en güzel o gülerdi. Garip bir çocuktu. Birdenbire kederlenirdi. En çok üzüldüğü şey, kendisine ehemmiyet verilmediğini sezmesi idi. En alelade söze bile alınır, bütün dünyaya küskün bir hal alırdı. Sonra en küçük bir müşfik söze karşı kahramanlıklar göstermek isterdi. En çekindiği şey kavga idi. Birden sararırdı. Kekemeleşir, yüzü karma karışık olurdu. Çocukların korktuğu hiçbir şeyden korkmazdı: Ne canavardan, ne kimseden. Ne Portekizli gemiciden, ne vahşilerden. Fakat hakiki bir insan karşısında derhal değişir, kavgada daima aşağıdan alırdı. Öyle çocuklardan dayak yediğini bilirim ki, ben sinirlenirdim onun hesabına. Oyunda, denizde, bin türlü cesareti göze alan bu çocuğun insan karşısındaki hali gayet garipti.
Şu karşıki sandalı görüyor musun? Bakın sahile yaklaşıyor. Onu yürüten şey nedir? Kürekleri değil mi? Ya şu uçan martılar! Kanatları ylunsa artık uçabilir mi? Düşünce de böyledir. Dört duvar arasına kapatılmak istenirse kanatsız kuş, küreksiz sandal ... tümünü göster