Racizz

Profil Resmi
0 takip ettiği ve 0 takip edeni var. 0 değerlendirme yapmış.

Son Aktiviteler

Profil Resmi
Racizz şu an okuyor.
Hiç

Şu otuz yıllık ömr-i tercüme-i halimdir. Şimdi kırkındayım, on yıl azade kaldı nihan. Ahiretten dönüşümde o ölen neyzen için Karşıma çıktı şu suret ile eşkâl-i zaman...
Neyzenlikteki ustalığıyla birlikte yergi ve taşlamalarıyla ünlenen Neyzen Tevfik uzun yıllardan sonra okurlarıyla buluşuyor.
Neyzeni tanımayanların onunla tanışacağı, unutanların hatırlayacağı bu yeni baskıda kimi sözcükler ve tamlamaların anlamı sayfa altında açıklanmış ve gerekli açıklamalar dipnotlarla verilmiştir.

Şu otuz yıllık ömr-i tercüme-i halimdir. Şimdi kırkındayım, on yıl azade kaldı nihan. Ahiretten dönüşümde o ölen neyzen için Karşıma çıktı şu suret ile eşkâl-i zaman...
Neyzenlikteki ustalığıyla birlikte yergi ve taşlamalarıyla ünlenen Neyzen Tevfik... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 8 yıl, 10 ay
Profil Resmi
Racizz okumak istiyor.
Amerika'da Bir Türk Çocuğu

Damla Yayınevinin yayınladığı ilk kitap olan Peyami Safanın bu en güzel çocuk romanı çocukları büyülü dünyasına çağırıyor. Haydi çocuklar hep beraber Amerikaya gidiyoruz.

Damla Yayınevinin yayınladığı ilk kitap olan Peyami Safanın bu en güzel çocuk romanı çocukları büyülü dünyasına çağırıyor. Haydi çocuklar hep beraber Amerikaya gidiyoruz.

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 8 yıl, 10 ay
Profil Resmi
Racizz okumak istiyor.
Ağlayan Narla Gülen Ayva

İlköğretim 4. ve 5. sınıf öğrencileri için hazırlanan bu seri Server Bedi müstear ismiyle Peyami Safa tarafından derlenen hikaye ve masallardan oluşuyor. Bu hikâyeler ana tema kıssadan hisse vermektir. Ne idüğü belirsiz, yalanı dolanı uyanıklık adı altında hırsızlığı, büyücülüğü bilinç altına yerleştiren yanlış temalı hikâye kitaplarının artık alternatifi var. Aydede Dizisinde 20 kitapta 100den fazla hikâye sizleri bekliyor.

İlköğretim 4. ve 5. sınıf öğrencileri için hazırlanan bu seri Server Bedi müstear ismiyle Peyami Safa tarafından derlenen hikaye ve masallardan oluşuyor. Bu hikâyeler ana tema kıssadan hisse vermektir. Ne idüğü belirsiz, yalanı dolanı uyanıklık adı a... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 8 yıl, 10 ay
Profil Resmi
Racizz okumak istiyor.
Hikmet Pırıltıları

Fikir hayatımızı zînetlendiren her yeni, güzel, faydalı esere; aklımızın kapısını, kalbimizin penceresini açıyoruz. İman terazisinde tartılan ve kabul gören her eser artık bizim olmaktadır.İşte, elinizde tuttuğunuz Hikmet Pırıltıları isimli bu eser de, değerli âlim ve mütefekkir Mehmed Kırkıncı Hocaefendinin kaleme aldığı, bizim olmuş bir kitap:Sorulan ya da akla gelen sorulara kısa ve mukni cevaplar. İmân Hakikatlarının daha güzel anlaşılmasını sağlayan doyurucu izahlar. Ele alınan konulara verilen bazen akli bir delil, bazen de fikri bir nükteyle süslü misâller. Zor gibi görünen, anlaşılması güç zannedilen pekçok meselenin, hassas ölçüler çerçevesinde, sağlam kaynaklara dayanılarak gözler önüne serilmesi... bir arada ve bir bütün olarak takdim ediliyor.

Fikir hayatımızı zînetlendiren her yeni, güzel, faydalı esere; aklımızın kapısını, kalbimizin penceresini açıyoruz. İman terazisinde tartılan ve kabul gören her eser artık bizim olmaktadır.İşte, elinizde tuttuğunuz Hikmet Pırıltıları isimli bu eser d... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 8 yıl, 10 ay
Profil Resmi
Racizz şu an okuyor.
Beş Şehir

Ömrünü yekpare zamanın arayışıyla sürdüren ve yazan Ahmet Hamdi Tanpınar, ilk kez 1945te basılan kitabında İstanbul, Ankara, Bursa, Konya ve Erzurumu doğal, tarihsel ve kültürel dokusuyla anlatıyor... Okuru şehirlerin dışından içine ve içinden dışına doğru kültürel bir yolculuğa çıkarıyor. Fatih Andının kitabın ilk iki baskısını ve tefrikasını karşılaştırarak hazırladığı bu eleştirel basım, Tanpınar külliyatına da yeni bir boyut kazandırıyor. Ahmet Hamdi Tanpınar kitabının önsözünde Beş Şehirin asıl konusu hayatımızda kaybolan şeylerin ardından duyulan üzüntü ile yeniye karşı beslenen iştiyaktır. İlk bakışta çatışır gibi görünen bu iki duyguyu sevgi kelimesinde birleştirebiliriz. Bu sevginin kendisine çerçeve olarak seçtiği şehirler, benim hayatımın tesadüfleridir. Bu itibarla, onların arkasında kendi insanımızı ve hayatımızı, vatanın manevi çehresi olan kültürümüzü görmek daha doğru olur. (...) Sade millet ve cemiyetlerin değil, şahsiyetlerin de asıl mana ve hüviyetini, çekirdeğini tarihîlik denen şeyin yaptığı düşünülürse, bu iç didişme hiç de yadırganmaz. Mazi daima mevcuttur. Kendimiz olarak yaşayabilmek için, onunla her ân hesaplaşmaya ve anlaşmaya mecburuz. Beş Şehir işte bu hesaplaşma ihtiyacının doğurduğu bir konuşmadır. Bu çetin konuşmayı, aslı olan meselelere, daha açıkçası, biz neydik, neyiz ve nereye gidiyoruz suallerine indirmek ve öyle cevaplandırmak, belki daha vuzuhlu, hattâ daha çok faydalı olurdu. Fakat ben bu meselelere hayatımın arasında rastladım. Onlar bana Anadoluyu dolduran Selçuk eserlerini dolaşırken, Süleymaniyenin kubbesi altında küçüldüğümü hissederken, Bursa manzaralarında yalnızlığımı avuturken, divanlarımızı dolduran kervan seslerine karışmış su seslerinin gurbetini, Itrînin Dede Efendinin musikisini dinlerken geldiler diyor. Beş Şehir, yazarın anlattığı kentlere olduğu kadar hayata ve zamana da bakışımızı yenileyecek, yeni bir kan verecek önemli bir kitap. TADIMLIK1928 sonbaharında Ankaraya ilk geldiğim günlerde Ankara kalesi benim için adeta fikr-i sabit olmuştu. Günün birçok saatlerinde, dar sokaklarında başı boş dolaşır, eski Anadolu evlerini seyrederdim. Bu evlerde yaşadığımdan çok başka bir hayat tahayyül ederdim. Onun içindir ki Yakup Kadrinin Ankarasının çok sevdiğim ve doğruluğuna hayran olduğum baş taraflarını okurken içim burkulmuştu. Hâlâ bile bu keskin realizmin ötesinde, bütün imkânsızlığını bilmeme rağmen bir anlaşma noktası bulunabileceğine inanırım. Samanpazarından bugünkü eski Dışişleri Bakanlığına inen eski Ankara mahalleleri, çarşıya ve kaleye çıkan yollar, Cebeci tarafları üzerimde hep bu tesiri yapardı. O biçare kerpiç evlerin bütün fakirliğini iyi bilmekle beraber kendimde olmayan bir şeyi onlarla tasavvur ederdim. Onların arasında, bir sıtma nöbetine benzeyen ve durmadan bir şeylere, belki de fakirliğin altında tasavvur ettiğim ruh bütünlüğüne sarılmak, onunla iyice bürünmek arzusunu veren bir ürperme ile dolaşırdım. Gerçeği budur ki, Anadolunun fakirliğinde vaktiyle kendi hastalığı olan ve insanını asırlarca tahrip eden sıtmaya benzer bir şey vardır. Tadanlar bilir ki hiçbir lezzet, sıtma üşümesi ile yarışamaz. Kaç defa Cebecide veya kalede bu evlerden birinde oturmayı düşündüm. Fakat evvela Ankara Lisesinde, sonra Gazi Terbiye Enstitüsünde o kadar cemiyetli bir hayatımız vardı ki, bir türlü bırakamadım. Zaten o seneler Ankara memurlarının çoğu resmî dairelerde, hatta vekâletlerde kalıyorlardı. Hakikatte şehir bir taraftan Millî Mücadeledeki sıkışık hayatına devam ediyor, bir taraftan da yeni baştan yapılıyordu. Her tarafta bir şantiye manzarası vardı. Hiçbirinin üslûbu yanıbaşındakini tutmayan, çoğu mimarî mecmualarından nakledilmiş villâlarıyla, küçük memur mahalleleriyle yeni şehrin kurulduğu devirdi bu. Tek bir sokakta Riviera, İsviçre, İsveç, Baviera ve Abdülhamid devri İstanbulu ev ve köşklerini görmek mümkündü. Yeni yapılmış sefaret binaları da bu çeşidi arttırıyordu. Sovyet sefareti modern mimarînin kendisini aradığı bu 1920 yıllarının en atılgan tecrübelerinden biriydi ve daha ziyade büyük bir vapura benziyordu. İran sefareti ise eski Sâsâni saraylarının hatıralarında bir Şark üslûbu aramıştı. Biz birkaç arkadaş Belçika sefaretinin sakin ve gösterişsiz, klâsik yapısını seviyorduk. Bu tecrübeler arasında Türk mimarîsi de kendine bir üslûp yaratmaya çalışıyordu. Türk ocağı binası, Etnografya Müzesi olan bina, Gazi Terbiye Enstitüsü, İstanbulda Yeni Postahane ve Dördüncü Vakıf Hanı ile başlayan tecrübenin devam idiler. Sonradan Güzel Sanatlar Akademisinde arkadaşlık ettiğimiz Prof. Egli, Cebecideki Musikî Muallim Mektebi ile çoğu dıştan taklit eden bu tecrübeleri ilk defa modern malzemenin imkânlarıyla birleştirmeye muvaffak olmuştu.

Ömrünü yekpare zamanın arayışıyla sürdüren ve yazan Ahmet Hamdi Tanpınar, ilk kez 1945te basılan kitabında İstanbul, Ankara, Bursa, Konya ve Erzurumu doğal, tarihsel ve kültürel dokusuyla anlatıyor... Okuru şehirlerin dışından içine ve içinden dışına... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 8 yıl, 10 ay
Daha Fazla Göster

Racizz şu an ne okuyor?

Hiç

%0

Beş Şehir

%0

Favori Yazarları (0 yazar)

Favori yazarı yok.