İlk kez 1609 yılında topluca basılan 154 sone, denebilir ki, İngilizcenin en ünlü şiir dizisidir. Dünya edebiyatının en güzel örnekleri arasında yer alan bu şiirlerde, sevgi, kuşku, özlem, ihanet, kıskançlık, umut, hayal kırıklığı, karamsarlık, suç ve günah, sevgili önünde benliğin değersizliği, sevgi uğrunda her acıya katlanma, ölüm karşısında korku duygulu ve lirik bir sesle dile getirilmiştir.
İlk kez 1609 yılında topluca basılan 154 sone, denebilir ki, İngilizcenin en ünlü şiir dizisidir. Dünya edebiyatının en güzel örnekleri arasında yer alan bu şiirlerde, sevgi, kuşku, özlem, ihanet, kıskançlık, umut, hayal kırıklığı, karamsarlık, suç v... tümünü göster
Akılla bir konuşmam oldu dün gece; Sana soracaklarım var, dedim;
Sen ki her bilginin temelisin, Bana yol göstermelisin.
Yaşamaktan bezdim, ne yapsam? Birkaç yıl daha katlan, dedi.
Nedir; dedim bu yaşamak? Bir düş, dedi; birkaç görüntü.
Evi barkı olmak nedir? Dedim. Biraz keyfetmek için
Yıllar yılı dert çekmek, dedi. Bu zorbalar ne biçim adamlar? Dedim;
Kurt, köpek, çakal, makal, dedi. Ne dersin bu adamlara, dedim;
Yüreksizler, kafasızlar, soysuzlar, dedi. Benim bu deli gönlüm, dedim;
Ne zaman akıllanacak? Biraz daha kulağı burkulunca, dedi.
Hayyam’ın bu sözlerine ne dersin, dedim; Dizmiş alt alta sözleri,
Hoşbeş etmiş derim, dedi.
Akılla bir konuşmam oldu dün gece; Sana soracaklarım var, dedim;
Sen ki her bilginin temelisin, Bana yol göstermelisin.
Yaşamaktan bezdim, ne yapsam? Birkaç yıl daha katlan, dedi.
Nedir; dedim bu yaşamak? Bir düş, dedi; birkaç görüntü.
Ev... tümünü göster
Dağın Efendileri... Hasan Sabbah ve fedaîlerinin gerçeği neydi? Alamût Kalesi neden fethedilemedi? Kaledeki muazzam yiyecek ve su ambarlarının özelliği neydi? Cennet Bahçeleri gerçekten var mıydı? Bir vezir, bir şair ve bir dinî liderin yolları gerçekten kesişti mi? Hasan Sabbah'ın fedaîlerine niçin Haşhaşi denilmekteydi... Onlar gerçekten birer ölüm makinesi miydiler? Bir Alamût fedaisi gerçekte kimdi? Elinizdeki kitapta, Hasan Sabbah'ın medrese öğrenciliğinden İsmâilî liderliğine uzanan hayat öyküsü, kıvrak bir zeka ve karşı konulamaz bir ikna kabiliyeti, propaganda metodu, dinî siyasallaştırması, suikast emirleri, Alamût Kalesi'nin tarihi fonksiyonu, Alamût fedaîlerinin gücü ve direnişi orijinal kaynakların ışığında inceleniyor.
Dağın Efendileri... Hasan Sabbah ve fedaîlerinin gerçeği neydi? Alamût Kalesi neden fethedilemedi? Kaledeki muazzam yiyecek ve su ambarlarının özelliği neydi? Cennet Bahçeleri gerçekten var mıydı? Bir vezir, bir şair ve bir dinî liderin yolları gerçe... tümünü göster
19. yüzyıl sonları Fransasında, Yahudi kökenli bir subayın, Yüzbaşı Alfred Dreyfusün haksız yere casuslukla suçlanmasıyla patlak veren Dreyfus Davası, yalnızca bir hukuk ve ayrımcılık skandalı değil, aynı zamanda başta ordu ve yargı olmak üzere ülkenin tüm kurumlarını temellerinden sarsan bir toplum olayıydı. Tam 12 yıl sonra Dreyfusün aklanmasıyla sonuçlansa da, Üçüncü Cumhuriyet ve çağdaş Fransanın tarihinde önemli bir dönüm noktası oldu. Bu dava çevresinde gelişen çalkantıların keskinleştirdiği güçler dağılımı, kilise ve devlet işlerinin ayrılması gibi sarsıcı önlemlerin alınmasına, sağdaki milliyetçiler ile soldaki antimilitaristler arasında uzun sürecek bir bölünmenin doğmasına yol açtı.Büyük romancı Émile Zola, 13 Ocak 1898 günü bir gazetede yayınladığı Suçluyorum başlıklı açık mektubuyla, Dreyfuse yapılan haksızlığın karşısına dikilen Fransız aydınlarının sözcüsü oldu. Artık bir klasik niteliği kazanan ve onurlu aydın başkaldırısının görkemli bir örneği olan Suçluyorumu Tahsin Yücelin çevirisi ve önsözüyle sunuyoruz.
19. yüzyıl sonları Fransasında, Yahudi kökenli bir subayın, Yüzbaşı Alfred Dreyfusün haksız yere casuslukla suçlanmasıyla patlak veren Dreyfus Davası, yalnızca bir hukuk ve ayrımcılık skandalı değil, aynı zamanda başta ordu ve yargı olmak üzere ülken... tümünü göster
Doğal (Natüralist) Edebiyatın en usta yazarı olan Emile Zola 1840-1902 yılları arasında yaşadı. İnsan iradesinin önemsizliğini, yaşamı asıl belirleyenin doğa ve toplumsal çevre olduğunu savunan Zola, tüm yapıtlarında bu görüşünü kanıtlamaya çalıştı. Kitle hareketlerini ve kitlenin ruhsal durumlarını, ele aldığı çeşit çeşit tiplerle aktaran Zola, 1885te yazdığı Germinalde yeraltından kömür çıkaran işçilerin zorlu yaşamını olağanüstü bir başarıyla anlatıyor
************
Germinal: Ter, kan, açlık ve gözyaşıyla yoğrulmuş insanların evrensel çilesini destansı boyutlara ulaştıran bir edebiyat doruğu...
Germinal: İnsanı öfkelendirecek kadar güzel bir kavga romanı...
Germinal: Okumuş olmakla kıvanç duyulacak bir başyapıt...
******
Doğal (Natüralist) Edebiyatın en usta yazarı olan Emile Zola 1840-1902 yılları arasında yaşadı. İnsan iradesinin önemsizliğini, yaşamı asıl belirleyenin doğa ve toplumsal çevre olduğunu savunan Zola, tüm yapıtlarında bu görüşünü kanıtlamaya çalıştı. ... tümünü göster
Gözlerini yere dikmiş olan Katyuşa gözlerini birden jüri üyerlerin çevirdi.Dmitriynin üzerinde durdu.Bu esnada yüzü ciddileşmiş, sertleşmişti.Tuhaf tuhaf parıldayan hafif şehla gözleri bir süre Dmitriynin üzerinde takılı kaldı.Dmitriy korkuyordu ama yine de başını başka tarafa çeviremiyordu.Birden o korkunç geceyi, buzların çatırdayışını, her tarafı kaplamış sisi ve hilal biçimindeki ayı anımsadı. Ay, kara ve korkunç bir şeyi aydınlatmak için şafak sökmeden ortaya çıkmış gibiydi. Hem kendisini süzen, hem de uzaklara bakan bu siyah gözler, Dmitriyde bu kara, korkunç şeyin anısını bir kez dana canlandırdı.Beni tanıdı diye düşündü.Sanki biri başına birşey vuracakmış gibi sandalyesinde büzüldü. Katyuşa onu tanımamıştı. Sakin bir tavırla içini çekti, sonra gözlerini yine başkana çevirdi.Dmitriyde içini çekerek Şu iş bir bitse! diye düşündü.Sanki bir av partisindeymiş gibi bir duyguya kapılıyordu.Bir kuş vurmuştu ama kuş henüz canlıydı. Onu öldürmek gerekiyordu.İnsan o an tiksinme, acıma, pişmanlık duyar, kuş ise avcının çantasında debelenir durur.İğrenç ve acımasız bir durumdur bu; insan onu bir an önce öldürmek, sonra da yaptığını unutmak ister.İşte, Dmitriy Nehludov da tanıkların ifadelerini dinlerken bu karmaşık duygularla doluydu.
************
Cem Yayınevi, Tolstoyun Hacı Murat adlı uzun öyküsünden sonra Diriliş adlı ünlü romanını sunar. Prens Neyhudov ve yetim köylü kızı Katyuşkanın çevresindeki olayların şiir diliyle anlatıldığı bu yapıt, Rusça aslından Nedim Önalın tarafından Türkçeye kazandırılmıştır.
************
Tolstoyun en önemli üç romanından biri olan Diriliş, bir insanın geçirdiği sarsıcı değişimin romanıdır. Zengin Prens Nehlüdov, hizmetçi Maslovayı baştan çıkarıp terk ederek hırs ve arzularının peşinden gider. Yıllar sonra bir mahkeme salonunda Maslova ile karşılaşan Nehlüdov, onu bu batağa kendisinin ittiğinin farkına varacak ve dirilen vicdanı, onun baştan ayağa değişmesine sebep olacaktır.
Diriliş, vicdan azabının ezici baskısını anlatırken, ceza hukukuna da ağır eleştiriler yöneltiyor. Eserlerinde ahlaki değerlere vurgu yapan Tolstoy, bu kitabında insan ruhunun, vicdanının ve inancının toplum tarafından öldürüldüğünü dile getirip, bunların yeniden dirilişinin mümkün olup olmadığını sorguluyor.
************
1899da yayımlanan Diriliş Tolstoyun yaşadığı sırada çıkan son romanıdır. Tolstoy, yıllarca üzerinde düşündüğü ve pek çok kuramsal eser yazdığı insanlık sorunlarını bu kitapta edebi bir kurgu içinde ele aldı. Diriliş sadece Sibiryaya giden bir mahkûm kafilesinin yolculuğunu değil, yaşamın anlamını kavramak adına kişinin kendini yeniden var etme sürecini anlatan bir başyapıttır.
************
Diriliş, Rus ve Dünya edebiyatının en usta yazarlarından olan Tolstoyun, yıllarca her dilde sayısız kez basılan, milyonlarca okur tarafından tekrar tekrar okunan ve yazarını ölümsüzleştiren başyapıtlardan biridir. Diriliş, sadece bir vicdan azabının romanı değil; aynı zamanda, ceza hukukuna yöneltilmiş keskin bir eleştiricidir. Tolstoyun düşüncesini anlamak ve ustalığın tadına varmak içi Dirilişi okumak yeter.
************
Tolstoyun inanılmaz gözlem gücünü ve hassas duyargalarını toplumsal eşitsizliğe, üst sınıfların kalpsizliğine ve suçluluk duygularına ve Çarlık Rusyasının acımasız bürokrasisine yönelttiği en eleştirel romanıdır Diriliş.Dirilişi bir seferde okudum. Çarpıcı bir eser... En ilginç kahramanlar, prensler, generaller, ihtiyar hanımefendiler, köylüler ve mahkûmlar... Ne usta bir kalemi var Tolstoyun. Romanının ise sanki sonu yok.Anton Çehov (Menşikova mektup, 1900)
************
Katyuşayı görünce Nehlyudovun içinde eski duyguları uyanmıştı. Beyaz önlüğüyle yeniden görmek onu heyecanlandırıyordu. Ayak seslerini, konuşmasını, gülümsemesini bir çeşit sevinçle dinliyordu. Dağ eriği siyahı gözlerine, hele de gülümsediği zaman, bir çeşit şefkat duymadan bakamıyordu. Hepsinden öte karşılaştıkları zaman yüzünün kızarması, mahcup olmadan hatırlayabileceği bir şey değildi. Aşık olduğunu hissediyordu. Ama bu, aşkın bir sır olduğuna inandığı, aşkını kendine bile itiraf edemediği ve insanın yalnız bir kez aşık olabileceğine inandığı zamana ait bir aşk değildi. Aşık olduğunun farkındaydı. Bundan memnunluk duyuyordu. Ve kendisinden saklamaya çalışsa bile bu aşkın ne olduğunu ve nerelere götürebileceğini çok iyi biliyordu. Herkeste olduğu gibi Nehlyudovda da iki kişilik vardı. Biri tüm insanlık ve kendisi için mutluluğu isteyen temiz bir ruh, diğeri yalnızca kendi tatmini peşinde koşan, bunun için dünyanın geri kalanını feda edebilecek olan hayvanî tarafıydı.
************
Tolstoyun arka planda XIX. yüzyıl Rusyasının toplumsal yapısını anlattığı, zengin ve asilzade Prens Dimitri Nekludovun değişim öyküsü. Genç yaşlarında teyzelerinin konağında âşık olduğu hizmetçi kız güzel Katyuşaya yaşattığı acı olaylardan pişmanlık duyan Prens Nekludov, bütün varlığını terk etmeyi göze alarak ona yardım etmeyi bir onur meselesi olarak görmektedir. Prensin mücadelesi aynı zamanda Rus bürokrasisi, mahkemeleri, hapishaneleri hakkında içler acısı manzarayı mükemmel bir şekilde gözler önüne sermektedir. Bütün bir hikâye boyunca Prensin, görev bilincine dayalı ahlak anlayışı ustaca işlenmektedir. Ayrıca romanda devrim öncesi Rusyasından insan yaşamlarından kesitler de sunulmaktadır: zenginler, fakirler, köylüler, asiller, devrimciler. Romanda yer yer geleneksel din anlayışı da eleştirilmektedir.
************
Rus yazar Lev Tolstoyun, olgunluk döneminin yapıtı Diriliş, bir insanın geçirdiği sarsıcı bir değişimin romanı. Klasik Rus edebiyatının temel taşlarından biri olan Diriliş, yazarın başyapıtları sayılan Savaş ve Barış ve Anna Kareninanın yayınlanmasından sonra yaşadığı ruhsal bunalımın ardından kaleme alındı. Dirilişin kahramanı Prens Nehludovun baştan çıkarıp terk ettiği Katya, genelevden zindana uzanan bir düşüş öyküsü yaşar. Yıllar sonra kader onları ürkünç bir rastlantıyla karşı karşıya getirecek, Prens görkemli yaşamını tepeden tırnağa değiştirerek alçak-gönüllü, yalın bir yaşamı seçecektir. Prens Nehludovun ge-çirdiği değişim, bir bakıma, Kiliseyi reddederek kendine özgü bir dine yönelen Tolstoyun kendi yaşamındaki hesaplaş-manın romandaki yansımasıdır. Dünya edebiyatının bu ölümsüz yapıtını, Nihal Yalaza Taluyun Rusça aslından yaptığı çevirisiyle sunuyoruz.
******
Gözlerini yere dikmiş olan Katyuşa gözlerini birden jüri üyerlerin çevirdi.Dmitriynin üzerinde durdu.Bu esnada yüzü ciddileşmiş, sertleşmişti.Tuhaf tuhaf parıldayan hafif şehla gözleri bir süre Dmitriynin üzerinde takılı kaldı.Dmitriy korkuyordu ama ... tümünü göster