Ah, o sinsice biriken tortu,konuştukça açılan dilimden dökülen pasla,içimde sözcük sözcük yükselen kibir!Ben, kendi sesinin tınısıyla sarhoş şair,o gün hiç fark edememiştim, neden?
Ah, o sinsice biriken tortu,konuştukça açılan dilimden dökülen pasla,içimde sözcük sözcük yükselen kibir!Ben, kendi sesinin tınısıyla sarhoş şair,o gün hiç fark edememiştim, neden?
Çalıkuşu, Reşat Nuri Güntekin tarafından 1922 yılında yazılmış bir romandır. Türk edebiyatının en çok sevilen klasik eserleri arasında yer alır. Ağırlıklı olarak Anadolu'da geçen ve arka planda Osmanlı'nın son yıllarını anlatan bir romandır. Kitabın son kısmı hariç, ki bu bölüm dışarıdan bir gözlemcinin anlattıklarıdır, romanın ana kahramanı Feride'nin hatıra defteri şeklinde yazılmıştır.
Reşat Nuri Güntekin, Çalıkuşu'nu önce İstanbul Kızı adıyla dört perdelik bir oyun olarak yazmıştır. Yapıtı, 1922'de Vakit Gazetesi'nde Çalıkuşu adıyla roman olarak yayınlanınca büyük ilgi çekmiştir.
Çalıkuşu, duygusal bir olayı anlatmakla birlikte dönemin toplumsal sorunlarının eleştirel olarak da ortaya koymaktadır. Çalıkuşu, Türkiye'de yeni ve modern bir dönemin başlamasını özendiren bir roman olarak kabul edilmektedir.
Çalıkuşu, Reşat Nuri Güntekin tarafından 1922 yılında yazılmış bir romandır. Türk edebiyatının en çok sevilen klasik eserleri arasında yer alır. Ağırlıklı olarak Anadolu'da geçen ve arka planda Osmanlı'nın son yıllarını anlatan bir romandır... tümünü göster
Riyakârlık aşağılığın en son haddidir. Sahiden iyi insanlar, kötüler hakkında laf söylemezlerdi. (...) Riyayı kaldırırsanız mesele yoktur, kötüler hemen saflarına iyiyi alıverirler. Önemli olan kötülüğü iyilikle beraber ortadan kaldırmaktır. O zaman insanlık denilen şey kafasını kaldırır: Durun bakalım, der, biz de varızdiyen büyük yazarın; ilk kez 1953 yılında yayımlanan romanı Kayıp Aranıyor yeniden gözden geçirilerek yayına hazırlandı. TADIMLIKKöy halkı meziyetli insanlardı. Haksızlıktan ve yalandan ürkerlerdi. Ürkmeyenler de kuvvetli bir delil buluncaya kadar beklemeyi daha makul bulur, beklerlerdi. Yalandan çekinmeyen birini beklerlerdi. İşte Kamarot İrfan tam onların beklediği gibi biriydi. Evvelki sene nişanlanmış, gelip köyde bir Rum karısının evine yerleşmişti. Cart curt etmeyi, köyde ağa geçinmeyi, herkese yüksekten bakarak laubali olmayı, kendine büyük küçük köy sakininin İrfan Ağabey demesini, okumuş, yazmışlık taslamayı, kavgalara müdahale edip haksızı değil zayıfı ezmesini seven bir adamdı.İşte İrfanın önce gizli gizli sonra erkeklik taslarcasına aşikâre anlattığı pek korkunç bir hikâye köy sakinlerinden bir kısmının Nevin hakkındaki Konsolosun deli kızından öteye geçmeyen müsamahakâr kızgınlıklarının birdenbire şimdiye kadar uyuklamış bir kine, bir zalimliğe çevrilmesine sebep oldu. Nevin bâbında üç türlü bir düşünce topluluğu meydana geldi.Birinciler hiçbir dedikoduya karışmayan, Nevinin hallerini serbest yetişmesine veren, kabahati babasına yükleyen namuslu insanlardı. İkinciler onun bu halini kendileri yapamakdıkları için şimdilik hoş görenlerdi. Üçüncü bölüğe gelince Nevin onlarla icap etmeyince konuşmazdı. Bunlar görünüşte Nevin hakkında düşünen ikinci kısma benzer, hoşgörür takımındandılar. Ama Nevin onların için için ne kadar zalim, kıskanç, kindar ve fırsat kollar olduklarını, adeta beş hissiyle karışık bir ilave hisle, kavrayıvermişti. Böyleleriyle fazla konuşmaz, çekingen durur, istemeyerek kendiliğinden bir kayıtsızlık gelir bir yerine yerleşirdi. Bu kayıtsızlığında bilmeyerek o kadar ileri giderdi ki, bu hal, sonunda bir önem vermeyiş gibi gözükmeye başlardı. Böyle bir önem vermemek halinin onların kin ve zalimliğini artıracağını Nevin anlamayacak kadar onlara karşı hareketlerinde kendiliğindendi. Mademki onu sevmiyorlar, hareketlerini çirkin görüyorlar, ahbaplığa lüzum yoktur, diye bile düşünmemişti.Geçerlerken onları şimdiye kadar hiç tanımamış, bilmemiş gibi başka tarafa bakar, selam vermezdi. Bu hissinde de samimi idi. Bu ilgisizliği hiç hesaplı, düşünceli bir şey değildi. Garip bir surette kendiliğindendi.İşte bu kısım Kamarot İrfanın hikâyesiyle birdenbire işi azıttılar. O geçerken yerlere tükürdüler. Öyle ki birçokları pis, adi karı, şıllık kelimelerinden öksürük, aksırık, tıksırık seslerinden ve nidalarından yuvarladıkları bir homurtuyu o geçerken homurdanmaya başladılar.Nevin bir zaman bunlara ne yaptığını, neden ona bu kadar düşman kesildiklerini anlayamadı. Hani istedikleri de olmuştu: Nevin onlar hakkında düşünmeye koyuldu. Ama yine de eski halinde fazla bir değişiklik görülmedi. Yalnız bu sefer eskiden olduğu gibi onlar yanından geçerken kayıtsız duramıyor, bir uykudan uyandırılmış gibi onları tanıyor, gülümseyecek bir muhaverede ise donakalıyor, gülemiyordu. Söyleyeceği bir şey varsa söyleyemiyordu. Bir yerde rastlarsa hafifçe, pek belli belirsiz bir rahatsızlık duyuyor, yanlarından uzaklaşabilmek için telaş gösteriyor, acele ediyordu.En korktuğu şey küçük görülmekti. İnsanlardan her zaman kendini aşağı görmüştü. Hattâ küçük görmüştü. Görmüştü ama başkası tarafından öyle görülmek onu çok üzerdi. Buna da tahammül etmek, aldırış etmemek gerekiyordu. O pis kamarot kendini insanlardan nasıl üstün sayıyordu, bir görmeliydi. İrfan Ağabey! İrfan Ağabey, dedikleri zaman nişanlısı için bile değil, elbiseleri için iftihar edercesine günde üç defa urba değiştiriyordu.Kanadadan aldığı kalın gömlekleri, eski ayakkabılarını, kar külahını giyer, geyik başlı bastonunu koltuğunun altına sıkıştırır. Zulmedecek, kendi üstünlük hastalığını şehvet gibi tatmin edecek bir biçare insan arardı. Yüzü ve dudakları al al, bıyıkları kıpkırmızı olduğu halde bir yeşil gülümseme ile dört yanına bakardı, üstü başı, omuzu kıçı bir hizada korkunç bir mahlûktu. Hiçbir hayvan, onun kadar çirkin olamazdı. İhtiyar çöpçü atları güzeldi. Uyuz eşekler güzeldi. Her tarafı yırtık, gözleri irinli hasta kediler güzeldi. Sokak köpekleri ne güzeldi! Hamamböcekleri, zinalar harikulade idi. Bizim çirkin dediğimiz; yüzleri, bilinmiş, tadılmış, resmi çizilmiş olmayan kendi halinde insancıklar güzeldi. Ama o, sıhhatli yanaklarına, beyaz dişlerine, kırmızı bıyıklarına, kumral saçlarına rağmen çirkindi. Çirkinliğin en korkuncu ile çirkindi. O bu köyde bulundukça hani insanın üstüne kazara bir yerden bir pislik sürünür de insan neresinde olduğunu kestiremez, arada sırada birdenbire keskin ve öğürtücü bir koku duyar. İşte onun köyde bulunduğu günleri Nevin, kokusundan, bu pislik kokusundan tanırdı...
Riyakârlık aşağılığın en son haddidir. Sahiden iyi insanlar, kötüler hakkında laf söylemezlerdi. (...) Riyayı kaldırırsanız mesele yoktur, kötüler hemen saflarına iyiyi alıverirler. Önemli olan kötülüğü iyilikle beraber ortadan kaldırmaktır. O zaman ... tümünü göster
Peyami Safa edebiyat - roman Roman, yalnız ve hasta bir çocuğun ızdırabını, çocukça aşkını ve kıskançlığını; mesud olmak isteyen bir genç kızın temiz sevgisini; inanmak arzusu bütün benliğini saran bir insaın kuruntularını ve çıplak hastahane duvarı gerisindeki hıçkırıklarını anlatır.
Peyami Safa edebiyat - roman Roman, yalnız ve hasta bir çocuğun ızdırabını, çocukça aşkını ve kıskançlığını; mesud olmak isteyen bir genç kızın temiz sevgisini; inanmak arzusu bütün benliğini saran bir insaın kuruntularını ve çıplak hastahane duvarı ... tümünü göster
Türk yazınında anlatı geleneğinin temel yapıtlarından biri olan Dede Korkut kitabının asıl adı, Dresden kütüphânesinde bulunan yazma nüshasında Kitâb-ı Dedem Korkut alâ Lisân-ı Tâife-i Oğuzân (Oğuzların Diliyle Dedem Korkut Kitabı); Vatikanda bulunan yazma nüshasındaysa Hikâyet-i Oğuznâme-i Kazan Beg ve Gayrıdır (Kazan Bey ve Ötekilerin Öyküleri). Hem eski Türklerin yaşamlarının birer belgesi, hem de Osmanlıca öncesi Türk dilinin en önemli örneği olan bu öykülerde, İslâmlık öncesi dönemde Oğuzların başlarından geçen kimi olaylar, çağdaş anlatı tekniğine yakın bir anlatımla öykülenir. Bu bakımdan, yazınımızda halk öykülerinden de, destanlardan da farklı bir yeri ve önemi vardır. Tarih bakımından eski, günümüzde yazılmış kadar çağdaş öyküler.
******
Dede Korkut Oğuznâmesi, on iki hikâye ve bir mukaddimeden oluşur; destanlaşmış tarihi olayları masal unsurlarıyla birleştirerek Oğuz halkının karakteri ve alın yazısı arasındaki ilişkiyi gözleri ve gönülleri doyurur nitelikte anlatır. Güzel ve hikmetli sözler, Türklerin tarihine ait rivayetler, han ve beyler hakkında methiyeler, Türk töresine ait pek çok konu ile birlikte iyilere övgü kötülere eleştiri sunar. Dede Korkut, Türk İlyadası olarak da anılır ve Şehname, Beowulf, Kalevala gibi büyük dünya destanları ile bir tutulur.UNESCO tarafından Bütün Dünyada Anılması Gerekenler arasında yer aldı ve 1999 Dede Korkut yılı ilan edildi.Bütün Türk edebiyatını terazinin bir gözüne, Dede Korkutu öbür gözüne koysanız, yine de Dede Korkut ağır basar. Fatih KÖPRÜLÜ
************
IV-XVI. yy. arasında yazıya geçirildiği tahmin edilen Dede Korkut Hikayeleri, Oğuz Türklerinin destansı hayatını konu alan 12 parçadan oluşmaktadır. Birçok özellikleri ile ünlü dünya destanları arasında sayılan bu hikayeler, yarı yerleşik Türk toplumu hakkında son derece önemli bilgiler verdiği gibi, günümüzde de rahatça okunabilecek bir edebî eser durumundadır. Hikâyeler üzerinde pek çok çalışma yapılmış, ilmi neşirler yanında halk ve çocuklar için değişik kitaplar yayımlanmıştır.
************
XII, XIII, XIV. yüzyıllarda Anadolunun doğusuna gelip yerleşen ve buraları vatan edinen Oğuz Türklerinin Gürcülerle, Trabzon Rumlarıyla ve kendi aralarındaki iç mücadelelerini anlatır. Dede Korkut Hikâyelerinin asıl adı; Kitab-ı Dedem Korkut alâ lisân-ı Taife-i Oğuzandır. Hikâyeler, genellikle hikâye ve masal karakteri gösterse de daha çok destan özelliği taşımaktadır. Bu destanlar, millî şuurun yüksek derecede ön plana çıktığı bir yapı içinde yazılmıştır.Hikâyelerde (destanlarda) Türkün öz benliğini yansıtan motifler dikkati çeker. Özellikle kahramanlık çok ön plandadır. Ayrıca aile kurumuna verilen önem de belirgin şekilde görülmektedir.
************
Dede Korkut, Oğuz´ların her problemini çözen, her sıkıntıyı gideren, ak sakallı bi rbilge kişidir. Böyle biri gerçekten yaşamış mıdır, yoksa sonradan belleklere kazınılmış bir şahsiyet midir, bilinmez. Ama bilinen tek gerçek var ki; o da her şeyiyle dört dörtlük bir insandır o. Hal böyle olunca, devlet adamları ona danışır. Kopuzunu çalıp söylemesiyle çocuklar ad alır. Beyler arasında arabulucudur. Az ama öz konuşur. Çünkü her sözü hikmet doludur....
************
Dede Korkut, Oğuz´ların her problemini çözen, her sıkıntıyı gideren, ak sakallı bi rbilge kişidir. Böyle biri gerçekten yaşamış mıdır, yoksa sonradan belleklere kazınılmış bir şahsiyet midir, bilinmez. Ama bilinen tek gerçek var ki; o da her şeyiyle dört dörtlük bir insandır o. Hal böyle olunca, devlet adamları ona danışır. Kopuzunu çalıp söylemesiyle çocuklar ad alır. Beyler arasında arabulucudur. Az ama öz konuşur. Çünkü her sözü hikmet doludur...
******
Türk yazınında anlatı geleneğinin temel yapıtlarından biri olan Dede Korkut kitabının asıl adı, Dresden kütüphânesinde bulunan yazma nüshasında Kitâb-ı Dedem Korkut alâ Lisân-ı Tâife-i Oğuzân (Oğuzların Diliyle Dedem Korkut Kitabı); Vatikanda buluna... tümünü göster