TEVRAT

Profil Resmi
Detayları:  TEVRAT ADIGÜZEL , KONYA/KARATAY, 34 yaşında, Kadın
Sevdiği Kitaplar Türleri:  korku-gerilim,duygusal-romantik
1 takip ettiği ve 0 takip edeni var. 0 değerlendirme yapmış.

Son Aktiviteler

Profil Resmi
TEVRAT okumuş.
Kürk Mantolu Madonna

"Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum Kürk Mantolu Madonna'yı seyre dalıyor, ta kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum."

Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. Kollarıyla bizi sarar. Sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz. Yapıtlarında insanların görünmeyen yüzlerini ortaya çıkaran Sabahattin Ali, bu kitabında güçlü bir tutkunun resmini çiziyor. Düzenin sildiği kişiliklere, yaşamın uçuculuğuna ve aşkın olanaksızlığına (?) dair, yanıtlanması zor sorular soruyor.

"Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum Kürk... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 10 yıl, 11 ay
Profil Resmi
TEVRAT okumuş.
Son Kuşlar

...Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde, güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. Günün birinde yol kenarlarında, toprak anamızın koyu yeşil saçlarını da göremeyeceksiniz. Bizim için değil ama, çocuklar, sizin için kötü olacak. Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için kötü olacak. Benden hikâyesi.Sait Faik Abasıyanıkın Son Kuşlar adlı hikâyesindenSon devir hikâyecileri içinde en çok beğendiğim bir genç yazardır. Türkçesi de çok mübalağalı değildi, tabii idi. Kendine has bir konuşması ve yazması vardı.Halide Edip AdıvarEdebi eserler, insanı yeni ve mesut, başka iyi ve güzel bir dünyaya götürmeye yardım etmiyorlarsa neye yarar? diyen büyük yazarın; ilk kez 1952de yayımlanan hikâye kitabı Son Kuşlar yeniden gözden geçirilerek yayına hazırlandı. Mektuplar, manüskriler ve gün ışığına çıkmamış yepyeni metinler sırada... TADIMLIKKış, Adanın bir tarafında yerleşebilmek için rüzgârlarını poyraz, yıldız poyraz, maestro, dramudana, gündoğusu, batı karayel, karayel halinde seferber ettiği zaman; öteki yakada yaz, daha pılısını pırtısını toplamamış, bir kenara oldukça mahzun bir göçmen gibi oturmuştur. Gitmekle gitmemek arasında sallanır bir halde, elinde bir pasaport, çıkınında üç beş altın, bekleyen bu güzel yüzlü göçmen tazeyi benden başka bu Adada seven hemen hiç kimse yoktur, diyebilirim. –Övünmek için değil!–Herkesin yeni başlayacak olan altı yedi aylık soğuk hayata kendini şimdiden alıştırmak ve hazırlamak için bir şeyler yapmaya çalıştığı öyle günlerde ben, tembelliğim, hep kaçanı kovalayan huyumla, yazın, o güzel göçmenin peşine düşmüşümdür. Nerede yakalarsam orada kucaklarım onu. Kimi bir çamın gölgesinde durgun ve güneşsizdir. Kimi bir çalılığın kenarındaki çimenlikte bütün eski ihtişamıyla daha yeni başlamıştır.Yazın daha parça parça, lime lime, bohça bohça eşyalarıyla gitmek için fazla telaş etmediği Adanın bu yakasında, hiçbir ev yoktur. Yalnız bir tek kır kahvesi vardır.Bir küçük koyun hemen beş on metre yukarısında, bir apartman terası kadar ufak bu kır kahvesinin tahta masaları üstünde hâlâ karıncalar gezer, hâlâ sinekler kahve fincanının etrafına konarlar. Bütün sesler kesilmiştir. Kimi gökyüzünden bir uçak homurtusu gelir. İçindeki, şimdi Yeşilköye inecek yolcuları düşündüğüm, yalnız bu yazıyı yazarken oldu. Ondan evvel de uçaklar geçmişti. Ama hiç, içindeki yolcuların Yeşilköye neredeyse ineceklerini, daha şu iki satırın sonunda inmiş bile olduklarını düşünmemiştim.Kahvecinin kendisi sevimsiz bir adamdır. Kahveciden çok, ters bir devlet memuru hüviyeti taşır. Hastalıklı olmasa, doktorlar fazla yorulmamasını salık vermemiş olsalar, dünyada kahveci olmazdı. Tersine, ben bütün ömrümce iyi bir kahve bulamadığım için kahveci olamamışımdır. Bir kır kahvesi, bir köyün kahvesinin üç beş gediklisi... Bundan güzel bir ömür mü olur, elli altmış senelik yaşama bundan güzel başlar ve biter mi?Ağaçtan ağaca serilmiş beyaz çamaşırlar bu kadar durgun, güneşsiz, ıslak bir şekilde ılık havada hiç kurumayacaklar. Bu kedi, tahta masanın üstüne çıkmış, köpeğime durmadan homurdanacak mı? Sandalyenin üstündeki vişneçürüğü rengindeki delik çoraplar... Asmanın yaprakları daha yemyeşil. Bizim bahçedeki kurudu bile.Deniz, Bozburuna doğru başını almış gidiyor. Uzaklarda görünen, İstanbulun neresi kim bilir? Sesler neden gelmiyor?Bir başka uçağın sesi gelmeye başladı. Bizim Ada, uçakların, üstünden geçtikleri bir yol güzergâhı olmalı ki, hep ya üstümden ya da solumdan geçip gidiyorlar. Kedi sustu. Köpeğim gözünü kapadı. Karga sesleri geliyor şimdi de. Vaktiyle bu Adaya bu zamanda kuşlar uğrardı. Cıvıl cıvıl öterlerdi. Küme küme bir ağaçtan ötekine konarlardı.İki senedir gelmiyorlar.Belki geliyorlar da ben farkına varmıyorum.Sonbahara doğru birtakım insanların çoluk çocuk ellerinde bir kafes, Adanın tek tepesine doğru gittiklerini görürdüm. İçim cız ederdi.Büyüklerin ellerinde birbirine yapışmış, pislik renginde acayip çomaklar vardı.Bunlarla bir yeşil meydanın kenarına varır, bunları bir ufacık ağacın altına çığırtkan kafesiyle bırakırlar, ağacın her dalına ökseleri bağlarlardı. Hür kuşlar, kafesteki çığırtkan kuşun feryadına, dostluk, arkadaşlık, yalnızlık sesine doğru bir küme gelirler. Çayırlıkta bir başka ağacın gölgesinde birikmiş çoluklu çocuklu kocaman herifler bir müddet bekleşirler. Sonra kuşların üşüştüğü ağaca doğru yavaş yavaş yürürlerdi. Ökselerden kurtulmuş dört beş kuş, bir başka ökseye doğru şimdilik uçup giderken, birer damlacık etleriyle birer tabiat harikası olan kuşları toplarlar, hemen dişleriyle oracıkta boğarlardı. Ve hemen canlı canlı yolarlardı.Hele bir tanesi vardı, bir tanesi. Çocukları bu işe seferber eden de oydu. Ökseleri cumartesi gecesinden hazırlayan da... Konstantin isminde bir herifti. Galatada bir yazıhanesi vardı. Zahire tüccarıydı. Kalın, tüylü bilekleri, geniş göğsü, delikleri kapanıp açılan üstü kara kara benekli bir burnu, deriyi yırtmış da fırlamış gibi saçları, kısa kısa bir yürümesi, kalın kalın bir gülmesi...

...Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde, güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. Günün birinde yol kenarlarında, toprak anamızın koyu yeşil saçlarını da göremeyeceksiniz. Bizim için değil ama, çocuklar, sizin için kötü ola... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 10 yıl, 11 ay
Profil Resmi
TEVRAT okumuş.
Kutadgu Bilig`den Seçmeler

Kutadgu Bilİg, Türk dillerinin en temel eserlerinden ve Türk dillen araştırmalarının önemli kaynaklarındandırİslamî Türk edebiyatının adı bilinen ilk sair ve düşünürü Balasagurîlu Yusuf Has Hacib tarafından kaleme alınmıştır.Eser. insanlara dünyada tam anlamıyla kutlu ol-ıirıak için gereken yolu göstermek amacıyla kaleme alınmıştır. Yusuf Hâs Hacib,eserinde aruz ölçüsünü kullanmıştır.

Kutadgu Bilİg, Türk dillerinin en temel eserlerinden ve Türk dillen araştırmalarının önemli kaynaklarındandırİslamî Türk edebiyatının adı bilinen ilk sair ve düşünürü Balasagurîlu Yusuf Has Hacib tarafından kaleme alınmıştır.Eser. insanlara dünyada t... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 10 yıl, 11 ay
Profil Resmi
TEVRAT okumuş.
Dilenci

1950li yılların başında, Kahirede geçen Dilencide Mahfuz, gençliğinde ateşli bir devrimci olan, ama orta yaşlarında toplumsal gelişmenin gerisinde kalmış, aklın gelgitleri içinde bunalmış, vicdanı kararmış Ömerin yaşadığı psikolojik işkenceyi konu alıyor. Hayatını yenilemeye çalışan Ömer, çözümü bir dizi gönül serüvenlerinde ararken işini ve ailesini ihmal eder. Ama böylesine bir yaşam tarzı onu kurtarmaktan çok; giderek, kendisine ve yaşama yabancılaşmasını getirir. Mahfuz, okuru yalnızca ana karakterin psikolojisine yöneltmekle kalmıyor; sanat ile bilim, idealizm ile gerçekçilik arasında yolunu bulmaya çalışan bir ulusun vicdanını da irdeliyor.Kendisine Nobel Edebiyat Ödülünün verildiğini duyan Mahfuz, Mısırlıları kutlarım, onların küçük bir adamı büyük bir ödül kazandı, demiştir.

1950li yılların başında, Kahirede geçen Dilencide Mahfuz, gençliğinde ateşli bir devrimci olan, ama orta yaşlarında toplumsal gelişmenin gerisinde kalmış, aklın gelgitleri içinde bunalmış, vicdanı kararmış Ömerin yaşadığı psikolojik işkenceyi konu al... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 10 yıl, 11 ay
Profil Resmi
TEVRAT okumuş.
Küçük Şeyler

Hâlid Ziya, Kırk Yıl adlı anılarında, Yine bir gün kitapçıda, İstanbuldan yeni gelmiş şeyleri gözden geçirirken, Sâmipaşazâde Sezâi Beyin Küçük Şeyler kitabını gördüm. Küçük Şeyler beni çıldırttı. Sanat heyecanım içinde bu kitaptan duyduğum zevke ve neşeye yetişebilecek bir duygulanma bilmiyorum. Bu bana yeni bir ufuk, ülkenin yayın ve sanat göğünde vaadlerle dolu parlak bir doğuş göstermiş oldu. Küçük hikâyelerin tercüme denemeleriyle geçen zamanın ve bu Küçük Şeyler kitabıyle yinelenen temasların bende biriktirmiş olması gereken bir heyecan toplamı, (...) sanki gelecek yılların dölyatağına düşerek hayata çıkmak zamanını beklemeye başlamış bir gebelik tohumunu meydana getirmiş olacak ki, yazı mesleğinde en çok sevdiğim küçük hikâyelerden kim bilir ne kadar yazmış oldum, diyerek kendisini öykü yazmaya yönelten etkenin Küçük Şeyler olduğunu söylemektedir.Küçük Şeyler: Sergüzeşt yazarının, yazınımızda ilk Gerçekçi öyküleri.

******

Yazın uzun günlerinde daha çok çalıştığı hâlde, akşamları evine önceki gibi yorgun olarak değil, büyük bir coşku ve neşe ile gelirdi. Yürürken koşar, söylerken güler, önceleri geldiği zaman bir parça dinlenmek için üzerine düştüğü iskemlelerin hiç birinde oturamaz, evin içinde sürekli dolaşır dururdu. Yüzünde, pırıldamak için zamanın en küçük iznini bekleyen gençliğin taze rengi peyda oldu. Yirmi yaşında iken kendisini güçsüz bırakan böyle bir tebessümün karşısında hiç bulunmadınız mı?

******

Hâlid Ziya, Kırk Yıl adlı anılarında, Yine bir gün kitapçıda, İstanbuldan yeni gelmiş şeyleri gözden geçirirken, Sâmipaşazâde Sezâi Beyin Küçük Şeyler kitabını gördüm. Küçük Şeyler beni çıldırttı. Sanat heyecanım içinde bu kitaptan duyduğum zevke ve ... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 10 yıl, 11 ay
Profil Resmi
TEVRAT okumuş.
Karabibik

Ertesi gün Karabibik yatağından sıçrayarak kalktığında güneş henüz doğmak üzereydi.Kalkar kalkmaz dolma gibi bir sigara tutuşturdu. Ocak sönmüş, koru bile geçmişti. Huri hâlâ horul horul uyumaktaydı. Karabibik kızını ayağıyla dürterek: Hey! Huri! Zıpla görem... Gün çıkıyo be... Dihiy... diye bağırdı. Huri gözlerini yan açarak bir şeyler homurdandı. Sağ yanından sol yanına dönerek babasına sırtını çevirdi. Karabibikin bu tembel kızla uğraşacak zamanı yoktu. Eski püskü ceketini arkasına taktığı gibi kapıdan fırladı. Hava oldukça ayazdı. Dolunaya yakın bir ay, batı ufkuna doğru inmeye başlamıştı.


******

Türk edebiyatında köy ve köylü konusunu işleyen ilk yapıt olan Karabibik, Talip Apaydından Kemal Tahire birçok yazarımızı etkilemiştir. Nâbizâde Nâzımın yapıtında bir köyü, köy yaşamını, gözleme dayandığı besbelli olarak bu denli ustalıkla canlandırması şaşırtıcıdır. Karabibikte, örneğin Namık Kemâlin İntibâh romanında olduğu gibi her hangi bir ahlaksal ders verme amacı güdülmez. Yansız bir tutum takınılır. Karabibik, aynı yazarın bu dizide yayımladığımız Zehra romanıyla birlikte edebiyatımızın en seçkin yapıtları arasındadır.Karabibik: İlk köy anlatısı.

************

Antalyanın Kaş İlçesinin Beymelik Köyünde, babasından kalma tarlanın dört dönümünü komşusuna satan Karabibik, kalan sekiz dönümü de Yosturoğluna kaptırmamak için direnmektedir. Yoksa anası küçükken ölmüş, otuzunu geçkin ve çirkince kızı Huri ile aç kalacaklardır. Karabibik, o yıl üç ay hasta yatmış, baharda ancak kendine gelebilmiştir. Kızını, Koca İmamın kaynı Sarı İsmaile verebilse öküzlerinden yararlanabileceğini ummaktadır...

************

Karabibik, bir Anadolu köyüne, gerçekçi bir gözle yaklaşan ve köyü bir yandan pastoral nitelikleri ile gösterirken, bir yandan da insanlarının yaşayış tarzı ile, bu yaşayışın sorunları ile anlatan bir eser olarak Türk edebiyatında türünün ilklerindendir.Bu özellikleri ile de, yazıldığı dönemin edebiyat ortamında etkili olmuş, kendisinden sonra yazılan köy romanlarına adeta bir zemin ve örnek hazırlama işlevini üstlenmiştir.

******

Ertesi gün Karabibik yatağından sıçrayarak kalktığında güneş henüz doğmak üzereydi.Kalkar kalkmaz dolma gibi bir sigara tutuşturdu. Ocak sönmüş, koru bile geçmişti. Huri hâlâ horul horul uyumaktaydı. Karabibik kızını ayağıyla dürterek: Hey! Huri! Zıp... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 10 yıl, 11 ay
Daha Fazla Göster

TEVRAT şu an ne okuyor?

TEVRAT şu anda kitap okumuyor.

Favori Yazarları (0 yazar)

Favori yazarı yok.