Son Kuşlar

...Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde, güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. Günün birinde yol kenarlarında, toprak anamızın koyu yeşil saçlarını da göremeyeceksiniz. Bizim için değil ama, çocuklar, sizin için kötü olacak. Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için kötü olacak. Benden hikâyesi.Sait Faik Abasıyanıkın Son Kuşlar adlı hikâyesindenSon devir hikâyecileri içinde en çok beğendiğim bir genç yazardır. Türkçesi de çok mübalağalı değildi, tabii idi. Kendine has bir konuşması ve yazması vardı.Halide Edip AdıvarEdebi eserler, insanı yeni ve mesut, başka iyi ve güzel bir dünyaya götürmeye yardım etmiyorlarsa neye yarar? diyen büyük yazarın; ilk kez 1952de yayımlanan hikâye kitabı Son Kuşlar yeniden gözden geçirilerek yayına hazırlandı. Mektuplar, manüskriler ve gün ışığına çıkmamış yepyeni metinler sırada... TADIMLIKKış, Adanın bir tarafında yerleşebilmek için rüzgârlarını poyraz, yıldız poyraz, maestro, dramudana, gündoğusu, batı karayel, karayel halinde seferber ettiği zaman; öteki yakada yaz, daha pılısını pırtısını toplamamış, bir kenara oldukça mahzun bir göçmen gibi oturmuştur. Gitmekle gitmemek arasında sallanır bir halde, elinde bir pasaport, çıkınında üç beş altın, bekleyen bu güzel yüzlü göçmen tazeyi benden başka bu Adada seven hemen hiç kimse yoktur, diyebilirim. –Övünmek için değil!–Herkesin yeni başlayacak olan altı yedi aylık soğuk hayata kendini şimdiden alıştırmak ve hazırlamak için bir şeyler yapmaya çalıştığı öyle günlerde ben, tembelliğim, hep kaçanı kovalayan huyumla, yazın, o güzel göçmenin peşine düşmüşümdür. Nerede yakalarsam orada kucaklarım onu. Kimi bir çamın gölgesinde durgun ve güneşsizdir. Kimi bir çalılığın kenarındaki çimenlikte bütün eski ihtişamıyla daha yeni başlamıştır.Yazın daha parça parça, lime lime, bohça bohça eşyalarıyla gitmek için fazla telaş etmediği Adanın bu yakasında, hiçbir ev yoktur. Yalnız bir tek kır kahvesi vardır.Bir küçük koyun hemen beş on metre yukarısında, bir apartman terası kadar ufak bu kır kahvesinin tahta masaları üstünde hâlâ karıncalar gezer, hâlâ sinekler kahve fincanının etrafına konarlar. Bütün sesler kesilmiştir. Kimi gökyüzünden bir uçak homurtusu gelir. İçindeki, şimdi Yeşilköye inecek yolcuları düşündüğüm, yalnız bu yazıyı yazarken oldu. Ondan evvel de uçaklar geçmişti. Ama hiç, içindeki yolcuların Yeşilköye neredeyse ineceklerini, daha şu iki satırın sonunda inmiş bile olduklarını düşünmemiştim.Kahvecinin kendisi sevimsiz bir adamdır. Kahveciden çok, ters bir devlet memuru hüviyeti taşır. Hastalıklı olmasa, doktorlar fazla yorulmamasını salık vermemiş olsalar, dünyada kahveci olmazdı. Tersine, ben bütün ömrümce iyi bir kahve bulamadığım için kahveci olamamışımdır. Bir kır kahvesi, bir köyün kahvesinin üç beş gediklisi... Bundan güzel bir ömür mü olur, elli altmış senelik yaşama bundan güzel başlar ve biter mi?Ağaçtan ağaca serilmiş beyaz çamaşırlar bu kadar durgun, güneşsiz, ıslak bir şekilde ılık havada hiç kurumayacaklar. Bu kedi, tahta masanın üstüne çıkmış, köpeğime durmadan homurdanacak mı? Sandalyenin üstündeki vişneçürüğü rengindeki delik çoraplar... Asmanın yaprakları daha yemyeşil. Bizim bahçedeki kurudu bile.Deniz, Bozburuna doğru başını almış gidiyor. Uzaklarda görünen, İstanbulun neresi kim bilir? Sesler neden gelmiyor?Bir başka uçağın sesi gelmeye başladı. Bizim Ada, uçakların, üstünden geçtikleri bir yol güzergâhı olmalı ki, hep ya üstümden ya da solumdan geçip gidiyorlar. Kedi sustu. Köpeğim gözünü kapadı. Karga sesleri geliyor şimdi de. Vaktiyle bu Adaya bu zamanda kuşlar uğrardı. Cıvıl cıvıl öterlerdi. Küme küme bir ağaçtan ötekine konarlardı.İki senedir gelmiyorlar.Belki geliyorlar da ben farkına varmıyorum.Sonbahara doğru birtakım insanların çoluk çocuk ellerinde bir kafes, Adanın tek tepesine doğru gittiklerini görürdüm. İçim cız ederdi.Büyüklerin ellerinde birbirine yapışmış, pislik renginde acayip çomaklar vardı.Bunlarla bir yeşil meydanın kenarına varır, bunları bir ufacık ağacın altına çığırtkan kafesiyle bırakırlar, ağacın her dalına ökseleri bağlarlardı. Hür kuşlar, kafesteki çığırtkan kuşun feryadına, dostluk, arkadaşlık, yalnızlık sesine doğru bir küme gelirler. Çayırlıkta bir başka ağacın gölgesinde birikmiş çoluklu çocuklu kocaman herifler bir müddet bekleşirler. Sonra kuşların üşüştüğü ağaca doğru yavaş yavaş yürürlerdi. Ökselerden kurtulmuş dört beş kuş, bir başka ökseye doğru şimdilik uçup giderken, birer damlacık etleriyle birer tabiat harikası olan kuşları toplarlar, hemen dişleriyle oracıkta boğarlardı. Ve hemen canlı canlı yolarlardı.Hele bir tanesi vardı, bir tanesi. Çocukları bu işe seferber eden de oydu. Ökseleri cumartesi gecesinden hazırlayan da... Konstantin isminde bir herifti. Galatada bir yazıhanesi vardı. Zahire tüccarıydı. Kalın, tüylü bilekleri, geniş göğsü, delikleri kapanıp açılan üstü kara kara benekli bir burnu, deriyi yırtmış da fırlamış gibi saçları, kısa kısa bir yürümesi, kalın kalın bir gülmesi...

...Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde, güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. Günün birinde yol kenarlarında, toprak anamızın koyu yeşil saçlarını da göremeyeceksiniz. Bizim için değil ama, çocuklar, sizin için kötü olacak. Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için kötü olacak. Benden hikâyesi.Sait Faik Abasıyanıkın Son Kuşlar adlı hikâyesindenSon devir hikâyecileri içinde en çok beğendiğim bir genç yazardır. Türkçesi de çok mübalağalı değildi, tabii idi. Kendine has bir konuşması ve yazması vardı.Halide Edip AdıvarEdebi eserler, insanı yeni ve mesut, başka iyi ve güzel bir dünyaya götürmeye yardım etmiyorlarsa neye yarar? diyen büyük yazarın; ilk kez 1952de yayımlanan hikâye kitabı Son Kuşlar yeniden gözden geçirilerek yayına hazırlandı. Mektuplar, manüskriler ve gün ışığına çıkmamış yepyeni metinler sırada... TADIMLIKKış, Adanın bir tarafında yerleşebilmek için rüzgârlarını poyraz, yıldız poyraz, maestro, dramudana, gündoğusu, batı karayel, karayel halinde seferber ettiği zaman; öteki yakada yaz, daha pılısını pırtısını toplamamış, bir kenara oldukça mahzun bir göçmen gibi oturmuştur. Gitmekle gitmemek arasında sallanır bir halde, elinde bir pasaport, çıkınında üç beş altın, bekleyen bu güzel yüzlü göçmen tazeyi benden başka bu Adada seven hemen hiç kimse yoktur, diyebilirim. –Övünmek için değil!–Herkesin yeni başlayacak olan altı yedi aylık soğuk hayata kendini şimdiden alıştırmak ve hazırlamak için bir şeyler yapmaya çalıştığı ö... tümünü göster


Değerlendirmeler

değerlendirme
8 puan

Yazarları kronolojik okumayı severim. İlk kitabından sonra son yazdıklarından birine atlayınca gençliğinde ümitli bir insanın buruk bir yaşlılığıyla karşılaştım. Özellikle İş Bankası Kültür Yayınları'ndan çıkan Bedri Rahmi Eyüpoğlu sonsözüyle biten baskısını tavsiye ederim. "Söz vermiştim kendime: Yazı bile yazmayacaktım......Yazmasam deli olacaktım."

9 puan

Denizin mavisi, adanın en yüksek tepesi, balıkçı teknesi tadında. Burgazadalı Sait Faik'in içe dokunan öyküleri.

Profil Resmi
10 puan

Kesinlikle rahat bir yazar.
Sanki dünyaya gözlemleyip, yazmak için gelmiş. Kalemi hiç bir şekilde zorlama değil. Belki de her hikayesinde kendinden ve gündelik hayatın görünmeyen güzelliklerinden bahsettiği için bu kadar akıcı hikayeleri.
Seviyorum kendisini.

8 puan

http://moonlightcat13.blogspot.com/2017/03/son-kuslar-sait-faik-abasyank.html

Profil Resmi
10 puan

Deniz.deniz insanları.ada.balıkçılar.balıkçıların payı.basit kelimeler ve yaşama sevinci.

Profil Resmi
10 puan

Bayıldım! =)

5 puan

Sait Faik'in hikayeleri de kendisi gibi doğayla iç içe bir anlatım içeriyor. Ege'ye Yunan adalarına delicesine vurgun bir insanın arzularını, yaşanmış hatıralarının güzelliklerini, bunların gerilerde kaldığından dolayı yaşattığı burukluğu görüyorum hikayelerinde. Fakat konu yelpazesinin dar tutulması açısından bende vasat bir görüntü oluşturdu.

6 puan

Havuz Başı diye bir öykü kitabı var Sait Faik' in. İşte o kitapla beraber aynı kitapta yer alıyordu bu kitap. Tekerleme gibi oldu farkındayım da yani iki kitabın birleşmesinden oluşan kitabı okudum. Havuz Başı için 4 hikaye hariç çok sıradan, vasat bir kitap demişim, bu kitap için de benzer şeyleri söylerim ne var ki bu kitabın hikayeleri ve dili biraz daha sardı beni. İki kitap arasında sadece 1 sene var gerçi, Son Kuşlar 1952, Havuz Başı ise 1951' de yayınlanmış. Bu yayım tarihlerine 1 dakika kadar önce wikiden baktım. İsteseydim buradaki bazı kullanıcıların yaptığı gibi 5 dakika önce wikiden okuduğum bir şeyi gelip yazar sonra bir de utanmadan bir yerlerde okumuştum zamanında ya oradan aklımda kalmış derdim. Tabii bunu yapacak olsam en azından wikideki cümleleri aynen olduğu gibi almazdım ki bari yediğim halt hemen anlaşılmasın. Böylelerini Bermuda Şeytan Üçgenine atmak lazım. Sözlükten çalınan entrymi gördüm de wikiden yazdığımı çalacak insanlar olabileceğini düşünmemiştim. Her neyse ne diyordum; kitap.
Çok sevdiğim bir abimin söylediğine göre bu yazarın ilk öyküleri güzelmiş. Sarnıç, Semaver filan. Yine de bu iki vasat kitaptan sonra bir Sait Faik daha okuyacağımı hiç sanmıyorum, ama Havuz Başı için dediğim gibi kitapları dönemin şartlarına göre değerlendirmek gerekir. Kanımca bu kitaplar bugün yazılsa basmaya bile değmez bana göre, ama o dönem yokmuş işte böyle hikayeler. Yine o çok sevgili abiciğimin tanımına göre ''o zamana kadar yazılan hikayeler hep padişahım çok yaşa türünde. Bu adam ise ateş yakamayan bir adamın hikayesini yazmış mesela'' Bu bağlamda düşünüldüğünde elbette çığır açan bir yazar denebilir Sait Faik' e. Yeni bir öykü akımı başlatmış.
Abi söyleyene kadar fark edemediğim ama ondan duyduktan sonra rahatlıkla fark ettiğim bir de detay var; Sait Faik' in eşcinsel eğilimleri olduğu hatta bazı kaynaklara göre de direkt gay olduğu bilinirmiş. Metinlerinin altında da bu eğilimi fark edilebilirmiş. Bu açıklamadan sonra kitabın devamını okurken adaleli erkek kollarından filan bahsettiği bölümleri başka gözle okudum haliyle. Oğlum kızlar çok güzel lan, niye gay oluyorsunuz ki ya :(

6 puan

Öykülerin hepsinin denizciliğin çevresinde dolaşması pek hoşuma gitmedi. Zaten Sait Faik'in öykülerinde konular hep zayıftır. Neyse ki anlatım çok iyi. Ne anlattığıyla değil, nasıl anlattığıyla ilgilenirseniz sıkılmazsınız diye düşünüyorum.

8 puan

haritada bir nokta isimli harika hikayeyi barındıran kitap.

"söz vermiştim kendime; yazı bile yazmayacaktım. yazı yazmak da bir hırstan başka ne idi? burada namuslu insanlar arasında sakin, ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet neme gerekti? yapamadım.koştum tütüncüye,kalem kağıt aldım.oturdum.adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım.kalemi yonttum.yonttuktan sonra tuttum öptüm.yazmasam deli olacaktım."


Baskı Bilgileri

102 sayfa


ISBN
9789750804878

Diğer baskılar


Etiketler: öykü

Benzer Kitaplar

Şu An Okuyanlar

layne SEMİH TANRIKULU birteksenyalani emine sena Merababenbenim
9 kişi

Okumuşlar

sanemsanemsanem hg RUDO izobella tunabasar35
313 kişi

Okumak İsteyenler

pervin bilgeşirin akhillaus jazzdevil gidenadaminoglu
72 kişi

Takas Verenler

yamak
1 kişi
Puan : hepsi | 1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10
Değerlendirme Zamanı: en yeni | en eski