Mark Mellery, posta kutusuna bırakılmış imzasız bir mektup alır. Mektupta şöyle yazmaktadır: “Aklından herhangi bir sayı tut – 1 ila 1000 arasında herhangi bir sayı.” Mellery öylesine 658 sayısını tutar. Not şöyle devam etmektedir: “Sırlarını nasıl bildiğimi göreceksin… Küçük zarfı aç.”
SENİ O KADAR İYİ TANIYORUM Kİ NE DÜŞÜNDÜĞÜNÜ BİLİYORUM
"Aldıklarını geri vereceksin
Vermiş olduklarını aldığın zaman.
Biliyorum ne düşündüğünü,
Ne zaman uyuduğunu,
Nereye gittiğini,
Nereye gideceğini.
Seninle bir randevumuz var,
Bay 658."
Sıradanlıklara meydan okuyan, anında başınızı döndürecek ve ilgi çekici karakterlerin kalp atışlarını tüm gerçekliğiyle hissedeceğiniz Aklından Bir Sayı Tut, kolay kolay unutmayacağınız bir roman.
Mark Mellery, posta kutusuna bırakılmış imzasız bir mektup alır. Mektupta şöyle yazmaktadır: “Aklından herhangi bir sayı tut – 1 ila 1000 arasında herhangi bir sayı.” Mellery öylesine 658 sayısını tutar. Not şöyle devam etmektedir: “Sırlarını nasıl b... tümünü göster
Tren, öfkeli bir zangırtı tutturmuş gidiyordu. Sık aralıklarla dizilmiş ufak istasyonlarda durması gerektiğinde, bir an sabırsızca bekliyor, sonra yine çayıra dalıyordu. Ama ne kadar yol aldığı belirsizdi. Çayır, ara sıra gelişigüzel silkelenen güneş çalığı bir battaniye gibi şöyle bir dalgalanıyordu, o kadar. Tren hızlandıkça zangırtı da artıyor, göz korkutuyordu. Guy gözlerini pencereden ayırdı, koltuğuna yaslandı. En iyi olasılıkla Miriam boşanmayı erteleyecekti. Belki boşanmak istemiyordu, tek istediği para koparmaktı. Bir gün ondan boşanma umudu var mıydı gerçekten? Ona duyduğu yoğun nefret, düşüncelerinin akışını sekteye uğratıyordu galiba, New York ta mantığının gösterdiği çıkış yollarından şimdi çıkmaz yollara sapıyordu. Yolun ucunda Miriam dikiliyordu, az ötede, çilli pembe teninden sağlıksız bir ısı saçarak, pencerenin önündeki şu çayır gibi. Katı ve hain. Polisiye romanın kraliçesi Patricia Highsmith, bu romanında Amerikan toplumunu kıyasıya eleştirirken, Amerika nın ürettiği en yoz, en kötü örnekleri sergiliyor: İşlenen bir cinayet karşısında kılı bile kıpırdamayan, sorumluluktan kaçan, eline para geçince bir üst sınıfa tırmanmaya çalışan, lüks evler, geniş çimenlikler, semt klüpleri, yerel süpermarketler peşinde koşan bir güruhu. Alfred Hitchcock un aynı adla sinemaya uyarladığı bu sürükleyici roman, usta yazarın ilk yapıtı olma özelliğini de taşıyor.
Tren, öfkeli bir zangırtı tutturmuş gidiyordu. Sık aralıklarla dizilmiş ufak istasyonlarda durması gerektiğinde, bir an sabırsızca bekliyor, sonra yine çayıra dalıyordu. Ama ne kadar yol aldığı belirsizdi. Çayır, ara sıra gelişigüzel silkelenen güneş... tümünü göster
Sophokles (MÖ 495-406): Yunan tragedyasının en önemli yazarları arasında adı ilk önce hatırlanan Sophokles, konuları işleyişi ve oyundaki karakterleri canlandırmakta ustalığıyla ayrı bir yere sahiptir. Tiyatro tekniğini geliştirmiş, diyaloglara, dekor ve kostüme önem vermiştir. Tragedyalarında dönemin yazarlarında rastlanmayan derli toplu bir içyapı görülür. Eserlerinde yazgı sorununu her zaman ön planda tutar. Katıldığı yarışmalarda yirmiden fazla ödül almıştır. Yüz yirmi üç tragedya yazan Sophokles'in eserlerinden sadece Aias, Antigone, Kral Oidipus, Elektra, Trakhis Kadınları, Philoktetes, Oidipus Kolonos'ta günümüze ulaşabilmiştir.
Sophokles (MÖ 495-406): Yunan tragedyasının en önemli yazarları arasında adı ilk önce hatırlanan Sophokles, konuları işleyişi ve oyundaki karakterleri canlandırmakta ustalığıyla ayrı bir yere sahiptir. Tiyatro tekniğini geliştirmiş, diyaloglara, deko... tümünü göster
2018'de kaç kitap okumayı hedefliyorsunuz?
2018'de kaç kitap okumayı hedefliyorsunuz?
Özdeksel şeylere tutkun, açgözlü bir dünyanın ortasında Poe kurtuluşu düşlerde buldu. Amerika'nın havasının kendisini boğmasına karşın Eureka'nın başlangıcına şunu yazdı: "Bu kitabı, düşlerin tek gerçeklik olduğuna inananlara adıyorum!" O kendi varlığıyla, başlı başına bir protestoydu ve protestosunu kendine özgü yollarla ilan etti."
Özdeksel şeylere tutkun, açgözlü bir dünyanın ortasında Poe kurtuluşu düşlerde buldu. Amerika'nın havasının kendisini boğmasına karşın Eureka'nın başlangıcına şunu yazdı: "Bu kitabı, düşlerin tek gerçeklik olduğuna inananlara adıyorum!... tümünü göster
'Oyunculuk uçarılık değil, bilgeliktir' diyerek çılgınlık derecesinde 'oyuncul' romanlar yazan Tom Robbins, bu romanda hayatımızı var eden en temel kavramlar hakkında düşünmeye ve insanın doğayla ilişkisinin kopma sürecinin anlatıldığı düşsel / tarihsel bir yolculuğa çağırıyor bizi. Batı'dan Doğu'ya, oradan da Yeni Dünya'ya uzanan, ölümsüzlüğü kovalayan ve yüzyıllar süren bir yolculuktur bu. Batı, acı çekmeyi seven, mantığa, bireyciliğe ve üretime tapınanların diyarıdır. Doğu, aşka, boş zamana, münzeviliğe, bilinmezliğe hayatında yer veren insanların yaşadığı su ve parfüm diyarıdır. Yeni Dünya'da ise sadece 'başarı' ve hırs vardır. Yolculuğun en ilginç kişisi ise keçi ayaklı, zevk ve bereket tanrısı Pan'dır. Pan, insanların duyguları ile düşünceleri arasına duvar çekmeleri, yaşamak yerine, cennete kabul edilmek ve doğayı tahakküm altına almak için çalışmaları; dans, müzik ve aşkla ilgilenmek yerine, doğru ve yanlışla uğraşan Aristo, İsa ve Descartes'a inanmaları ile gücünü yitiren bir tanrıdır. Aynı zamanda Bay Mantıksız, Bay İçgüdü, Bay Hayvani Sır, Bay Çingene, Bay Korku, Bay Aydedeye Havlayan, Bay Şaşırtıp Kaçan, Bay Mastürbasyon, Bay İnatçı Güç, Bay Küstahlık, Bay Doğa En İyisini Bilir...dir.
'Oyunculuk uçarılık değil, bilgeliktir' diyerek çılgınlık derecesinde 'oyuncul' romanlar yazan Tom Robbins, bu romanda hayatımızı var eden en temel kavramlar hakkında düşünmeye ve insanın doğayla ilişkisinin kopma sürecinin anlatı... tümünü göster
The Unwritten şu anda kitap okumuyor.