15. yaş gününü kutlamaya hazırlanan Sofie, posta kutusunda, Kimsin sen? yazılı bir kağıt bulur. Bu soruyu, diğer sorular ve günümüze kadar uzanan bir felsefe kursu takip eder.
Kendine has kurgusu ve şaşırtmacalarıyla, Jostein Gaarder, 15 yaş ve üstü gençlere sadece kuru bir felsefe tarihi sunmak değil, aynı zamanda hayatı anlamaya yönelik sorular sormanın yollarını açar. Çağımız bölümünde şöyle diyor yazar: Bütün gerçek filozofların gözleri hep açık olmalı. Hiç beyaz karga görmemiş olsak da, aramayı sürdürmeliyiz. Günün birinde, benim gibi bir şüpheci bile daha önce inanmak istemediği bir olguyu kabul etmek zorunda kalabilir. Bu olasılığın kapısını açık tutmasam, dogmatik biri olurdum. Gerçek bir filozof olmazdım o zaman.
15. yaş gününü kutlamaya hazırlanan Sofie, posta kutusunda, Kimsin sen? yazılı bir kağıt bulur. Bu soruyu, diğer sorular ve günümüze kadar uzanan bir felsefe kursu takip eder.
Kendine has kurgusu ve şaşırtmacalarıyla, Jostein Gaarder, 15 yaş ve ü... tümünü göster
"Amerikalı bir yazarın elinden çıkan en kayda değer ilk roman. Ve hiç şüphesiz ki, gelmiş geçmiş en büyük romanlardan biri." -The New York Times, Yüzyılın Kitapları
Güçlü ruhu, çarpıcı güzelliğiyle Scarlett O'Hara, hür ve etkileyici Rhett Butler ve romantik, son derece yakışıklı Ashley Wilkes'ın içinde olduğu aşk üçgenine İç Savaş kıyameti eşliğinde tanık oluyoruz. Aşk, ölüm, kan, kül ve savaşın götürdükleri.
Scarletlett: Bunu yarın düşünürüm! Çünkü yarın başka bir gün...
Rhett: Açıkçası canım, hiç umrrumda değil!
"Amerikalı bir yazarın elinden çıkan en kayda değer ilk roman. Ve hiç şüphesiz ki, gelmiş geçmiş en büyük romanlardan biri." -The New York Times, Yüzyılın Kitapları
Güçlü ruhu, çarpıcı güzelliğiyle Scarlett O'Hara, hür ve etkileyici... tümünü göster
Acaba beni cezalandırmak için babasryfa işbirliği yapması mümkün olabilir mi? Bana acımayabilir mi? diye düşündü. Bunları düşünürken kendini tutamayıp ağlamaya başladı. Gözyaşlarını göstermemek için hemen ayağa kalktı ve koşarcasına taraçaya çıktı. Artık düşünürken zihni zorlanıyordu. Benliğinin ikiye ayrıldığını hissedip kendi kendine, Şimdi düşünmemeliyim, düşünmemeliyim, dedi. Bir yere gitmeli. Ama nereye? Ne zaman? kiminle? Moskovaya akşam treniyle gideyim. Serge ve Annouchkayı da yanıma alırım. Yanımıza en çok gerekli şeyleri alırız. Ama önce her ikisine de mektup yazmalıyım. diye düşündü. Hemen salona girip yazı masasının önüne geçti ve kocasına yazmaya başladı.
******
Anna Karenina, Rusların kendi ülkelerini ve dönemin aristokratlarını en doğru yanlarıyla yansıtan bir romandır. Lev Tolstoyun 1876-77 yılları arasında kaleme aldığı Anna Kareninanın ana teması her şeyden önce Rus ailesidir. Bu romanda Tolstoy, dürüst bir evliliğin açık mutluluğuyla evlilik dışı bir aşkın yol açtığı düş kırıklıklarını ve düşleri karşılaştırmaktadır. Anna Karenina, dönemin üst kademedeki bir memurunun karısıdır. Onu, hovarda Vronski ile kurduğu ilişkide hazin bir son beklemektedir.
************
Tolstoyun en önemli romanı olarak kabul gören Anna Karenina kesinlikle insanı paramparça eden, yürek yakan bir hikâye. Sevgisiz evliliğinin içinde tutsak olmuş Anna, akıl almazı yapıyor ve yakışıklı Kont Vronsky uğruna sahip olduğu her şeyden vazgeçiyor. Tolstoyun seçtiği finalden de anlaşılacağı üzere, 19. yüzyıl Rusyasında böyle bir kadın davranışı asla hoş karşılanmıyor. Duygusal ve asi Anna ile yakışıklı asker Vronsky arasındaki sonu feci biten, hazin aşk hikâyesi tarihin en büyük romanlarından biri. Anna tutku yoksunu evliliğini reddedip toplumun ikiyüzlülüğüne katlanmak zorunda kalınca trajediler birbirini kovalıyor. 19. yüzyıl Rusyasının geniş ve zengin tuvali üstüne çizilen bu resimde, yedi ana karakter, aralarındaki daimi uzlaşmazlıklar, şehir hayatı ve kırsal yaşam arasındaki tezatlıklar, her türlü aşk ve ailevi mutluluk Anna Kareninanın ana eksenini belirliyor. Çarpıcı, canlı, bağlayıcı ve içeriğinin ağır yüküne rağmen son derece rahat okunabilen Anna Karenina, nesiller boyu elden düşmeyecek.Vladimir Nabokov, Tolstoyun Anna Kareninasını dünya edebiyatının en büyük aşk öykülerinden biri şeklinde nitelendirmiş. Matthew Arnold ise romanı yaşamdan bir kesit diye tanımlamış. Çarlık Rusyası döneminde geçen Anna Karenina tutkulu aşk ve felaket getiren sadakatsizlik üzerine zengin ve karmaşık bir hikâye.
******
Acaba beni cezalandırmak için babasryfa işbirliği yapması mümkün olabilir mi? Bana acımayabilir mi? diye düşündü. Bunları düşünürken kendini tutamayıp ağlamaya başladı. Gözyaşlarını göstermemek için hemen ayağa kalktı ve koşarcasına taraçaya çıktı. A... tümünü göster
Prens Mişkinin, hastalığı dolayısıyla gittiği İsviçreden ülkesi Rusyaya dönüşüyle başlar bu romanın hikâyesi. Dostoyevski bu kitapta dürüst bir insan olarak yaşamanın zorluklarına değinmekte ve toplumsal bozulmuşlugu gözler önünesermektedir.Dünyanın gelmiş geçmiş en güzel aşk romanlarından olan Budala, Dostoyevskinin de dört büyük eserinden biri olarak vazgeçilmez klasikler arasında yerini çoktan almıştır. Yalın konusu ve insanın iç dünyasına yaptığı sarsıcı yolculuklarla okuru kendine hapseden öykü, Dostoyevskiye has usta romancılığın en mükemmel örneklerindendir.
******
Niyetim bütünüyle güzel bir insanı anlatmaktır. Dostoyevski Budalayı bu amaçla kaleme aldı ve peygamberimsi kahramanı Prens Mişkini böyle yarattı. Dostoyevskinin en büyük dört romanından biri olan Budala, aynı zamanda gelmiş geçmiş en büyük aşk romanlarından biridir de. Bu dünyada iyi olmak mümkün müdür, yoksa bu biraz da budalalık mıdır? Bu baş eserinde Dostoyevskinin şeytani zekâsı iyilik ile kurnazlık, saflık ile günah, aşk ile inanç arasındaki tehlikeli bölgelere giriyor.İnsanlık komedyasının olağanüstü zenginliğine rağmen, Dostoyevskinin kişileri hep aynı düzeyde, alçakgönüllülük ve gurur düzeyinde toplanır ve sıralanırlar... Dostoyevskinin kadın kahramanları, erkeklerden de fazla kararlıdırlar gururlu olmaya, onları gurur harekete geçirir hep.André Gide
************
Büyük yazarın ilk büyük romanı sayılan Budala, Dostoyevs¬kinin, kişinin içsel sorunları ve toplum karşısındaki duruşu temasını en çıplak biçimde ele aldığı yapıtlarından biridir. 1868 yılında tamamlanan Budalanın kahramanı Prens Mışkin, tıpkı Dostoyevski gibi saralıdır. Tedavi için gittiği İsviçreden bitkin halde döner. İnsanlardan iyice uzaklaşmış, kendi iç dünyasına kapanmıştır. Mışkin, dış dünyadan kopukluğu ve budalalık derecesinde iyi yürekliliği temsil eder. Eleştirmenlere göre Dostoyevski, Prens Mışkinin kişiliğinde kendini anlatmıştır. Yüz yılı aşkın bir süredir hayranlıkla okunan bu büyük romanı, Nihal Yalaza Taluyun çevirisiyle yayımlıyoruz.
************
İyiliklerle, inançlarla dolu bir kahraman: Prens Mişkin. İlgi çekici karakteri, saflık derecesindeki görev anlayışı ve sevgi duygularıyla İsanın yeryüzündeki yansıması, bu samimi budala sanki bir sınavdan geçmektir. prens Mişkin yazarıyla ayn kaderi paylaşmaktadır. Budala romanı Dostoyevskinin olağan üstü dinsel yoğunluğunu yansıtan en önemli eseridir.
******
Prens Mişkinin, hastalığı dolayısıyla gittiği İsviçreden ülkesi Rusyaya dönüşüyle başlar bu romanın hikâyesi. Dostoyevski bu kitapta dürüst bir insan olarak yaşamanın zorluklarına değinmekte ve toplumsal bozulmuşlugu gözler önünesermektedir.Dünyanın ... tümünü göster
18.Yüzyıl Çarlık Rusyasının çalkantılı döneminde geçen roman, orduya katılan taşralı asilzade ile kale komutanının kızı arasındaki aşkı konu alır. Ünlü isyancı Pugaçev'in önderliğinde 1773'te patlak veren köylü ayaklanması sırasında yaşananlar, usta yazarın yalın ve cesur anlatımıyla okura ulaştırılır. Puşkin'in başyapıtı olarak kabul edilen Yevgeniy Onegin'den sonra gelen en önemli romanı Yüzbaşının Kızı'dır.
******
Rus romancılığının başlangıcı sayılan Puşkin, kendinden sonraki tüm Rus roman sanatını etkilediği gibi bütün dünya edebiyatında da derin izler bırakmıştır. Puşkin akıcı ve berrak bir yazı diliyle anlattığı 1773 Ayaklanmasını akıllardan silinmeyecek bir şekilde anlatır. Pogaçev'in önderliğindeki isyancı güçlerin ilginç yaşamlarından kesitler o güne değin hiç kimsenin cesaret edemediği ölçüde gerçekçi bir biçimde anlatılır. Bütün bu olayların ortasında tüm engellere rağmen tertemiz bir aşk doğar. Yüzbaşının Kızı, her şeyden önce okurun eline aldığı zaman bir solukta okuyup bitireceği türden bir roman. Sürükleyiciliği, heyecanı ve duygusallığı ile bütün klasik romanların en başlarında olmayı hak eden bu eser, Puşkin'in ustalığını her satırında hissettiriyor.
************
Yüzbaşının Kızı, konusu on sekizinci yüzyılın ikinci yarısında Rusya'yı tehdit eden Kazak ve köylü isyanları döneminde geçen tarihsel bir roman. Tarihsel roman geleneğine göre kısa sayılabilecek bu metin, edebiyat tarihçilerince gene de Tolstoy'un Savaş ve Barış'ının öncüsü sayılmaktadır. Sadece ülkemizde değil, Rusya dışında da şiirleriyle bilinen ve Rus dilinin ve edebiyatının yepyeni bir aşamaya geçmesinde önayak olan Puşkin, isyancı Pugaçov ile soylu sınıf üyesi genç bir subayın kaderlerini bu tarihsel fonda birbirine düğümlerken, Rus edebiyatının en iyi tarihsel romanlarından birini dünya okuruna armağan etmiştir. Yüzbaşının Kızı: Savaş da bir sınavdır.
******
18.Yüzyıl Çarlık Rusyasının çalkantılı döneminde geçen roman, orduya katılan taşralı asilzade ile kale komutanının kızı arasındaki aşkı konu alır. Ünlü isyancı Pugaçev'in önderliğinde 1773'te patlak veren köylü ayaklanması sırasında yaşanan... tümünü göster
Dünya edebiyatının en büyük üç eserinin, Sophokles'in Oedipus Rex'inin, Shakespeare'in Hamlet'inin ve Dostoyevski'nin Karamazov Kardeşleri'nin aynı konuyu, yani "baba katilliğini" ele alması rastlantı olarak açıklanamaz. Üstelik, bu üç eserde de sözkonusu davranışın kaynağı, yani bir kadın yüzünden doğan cinsel düşmanlık açıkça ortaya konulmuştur.
Sigmund Freud
Bana göre geçen binyılın kitabı Dostoyevski'nin Karamazov Kardeşleri'dir. Bu dünyada yaşamın, öteki insanlarla birlikte olmanın ve öteki bir dünyayı düşlemenin bütün sorunlarını, neredeyse ansiklopedik bir boyuta varan bir genişlik ve yürekten gelen böylesine sarsıcı bir yoğunlukla dramlaştırabilen bir başka kitap bilmiyorum. Kilise ve devlet, ideolojiler ve güzellik, özgürlük ve sorumluluk gibi her zamanın sorunlarıyla, taşradaki küçük bir Rus ailesinin para, aşk, baba korkusu, kardeş kıskançlığı, itibar gibi iç sorunları arasında bu roman öylesine bir ahenk ve güçle gidip gelir ki; insan, okumanın verebileceği en büyük armağanı alır: Kendi hayat deneyimimizin de insanoğlunun deneyiminin bir parçası olduğunu derinden hissetmek.
Orhan Pamuk
******
Karamazov Kardeşler, edebiyat tarihinde çok az romana nasip olmuş bir üne sahip. Klasik Rus edebiyatının dev yazarı Dostoyevski'nin bu son romanı, Rusya'nın ruhunu simgeleyen temsilcileriyle Karamazov ailesine odaklanmış, ama girmedik alan, değinmedik konu bırakmamış: din, ahlak, baba katli, şiddet, Doğu-Batı sorunu, sınıf mücadelesi, feodalizm, sosyalizm... Dostoyevski'nin 'hiçbir romanımı bu kadar önemsemedim' dediği Karamazov Kardeşler, daha yayımlandığı tarihten itibaren kült bir eser haline gelmiş ve tüm dünyada büyük tartışmalara yol açmıştır; 20. yüzyılın temel yazınsal izleklerini belirlemiş ve pek çok yazarı peşinden sürüklemiştir. Kitabın yayımlanmasından kısa bir süre sonra ölen Dostoyevski, tıpkı Suç ve Ceza'da olduğu gibi bu kitabında da insanlığın evrensel sorunlarını ortaya koyar. Karamazov Kardeşler, bu anlamda kuyuya atılmış bir taş kadar etkili bir yapıt olarak önemini koruyor.
************
Dostoyevski, yaşamının son yıllarında başyapıtı Karamazov Kardeşler'i tamamladığında, Rus yazınında felsefe düzeyinde roman-tragedya denen türün de temelini attığının bilincinde değildi. Dostoyevski'nin yaşam birikiminin tümünü ve sanat gücünün doruğunu içeren bu roman, gerçekte insanı insan yapan ne varsa, onlara adanmış bir destan niteliğini taşır. Yazar, hiçbir romanında Karamazov Kardeşler'de olduğu denli insan ruhuna inmemiş, insanoğlunu bu denli kesitler biçiminde, içgüdülerinin ve istencinin tüm görünümüyle sergilememiştir. Bir aileyi konu alan ve bir felaketler zinciri olarak gelişen olay örgüsü, bireysel öğelerin yanı sıra, ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısındaki Rus toplumunu da geçirdiği sarsıntıların tümüyle, dünya edebiyatında bir eşi daha bulunmayan bir sanat aynasından yansıtır. (Tanıtım Yazısından)
Dostoyevski (1821-1881): Gerek 1840'ların ortalarından itibaren yayımlamaya başladığı Beyaz Geceler ve Öteki gibi uzun öykü-kısa romanlarıyla, gerekse Karamazov Kardeşler, Suç ve Ceza ve Budala gibi Sibirya sürgünü sonrası büyük romanlarıyla, insanın karanlık yakasını kendinden sonraki bütün romancıları derinden etkileyecek biçimde dile getirmiş büyük bir 19. yüzyıl ustasıdır. Karamazov Kardeşler, yazarın son başyapıtıdır.
************
Fiyodor Pavloviç, dört yaşındaki Mitya'yı başından attıktan kısa bir süre sonra ikinci evliliğini yaptı. Bu evliliği sekiz yıl kadar sürdü. İkinci karısı Sofya İvanovna da diğer eşi gibi çok gençti. Fiyodor Pavloviç onu, bir yahudiyle birlikte kârlı işler için gittiği başka bir şehirde tanıyıp almıştı. Sürekli içen, eğlenen ve hovardalık eden Fiyodor Pavloviç, bir yandan da bol kazançlı ister yaparak parasına para katma fırsatlarını kaçırmazdı. Girişimlerinin çoğu başarıyla sonuçlanır, ama bunu bin bir dolap çevirerek yapardı.
************
Küçük bir Rus köyünde toprak sahibi olan Fedor Pavloviç Karamazov'un dehşetli, esrarengiz ölümü, kısa sürede yalnız yaşadığı beldenin değil bütün Rusya'nın ilgiyle takip ettiği bir dava haline gelir. Ölümden, toplumda hiç sevilmeyen, ömrünü ilkesizlikler üzerine kurmuş maktulün büyük oğlu Dimitri Karamazov mesul tutulmaktadır.. Ne var ki; insanın bilgiyle donatılmış aklı ve maddi deliller, hayatın girift ve akıl almaz oyunları karşısında çoğu zaman aciz kalmakta ve kader ağlarını örmektedir...
Bir düşünür ve edebiyatçının hayat, ölüm, aşk, erdem, para, fikir, sanat, felsefe ve ruh bilimine dair bir ömür heybesinde biriktirdiklerinin muazzam bir kurguyla birleşmesinden doğan Karamazov Kardeşler, dünya durdukça önemini kaybetmeyecek olay ve insan örgüsüyle, dünya edebiyatının en önemli yapıtlarından olma özelliğini sonsuza dek koruyacaktır...
******
Dünya edebiyatının en büyük üç eserinin, Sophokles'in Oedipus Rex'inin, Shakespeare'in Hamlet'inin ve Dostoyevski'nin Karamazov Kardeşleri'nin aynı konuyu, yani "baba katilliğini" ele alması rastlantı olarak aç... tümünü göster