"Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum Kürk Mantolu Madonna'yı seyre dalıyor, ta kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum."
Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. Kollarıyla bizi sarar. Sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz. Yapıtlarında insanların görünmeyen yüzlerini ortaya çıkaran Sabahattin Ali, bu kitabında güçlü bir tutkunun resmini çiziyor. Düzenin sildiği kişiliklere, yaşamın uçuculuğuna ve aşkın olanaksızlığına (?) dair, yanıtlanması zor sorular soruyor.
"Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum Kürk... tümünü göster
Hiç kimsenin kitabımı özensizce okumasını istemem doğrusu. Bu anılarımı yazarken çok üzüntülü anlar yaşadım. Arkadaşım koyunu ile birlikte beni bırakıp gideli tam altı yıl oldu. Onu burada anlatmaya çabalıyorsam, bu biraz da onu unutmamak için. Arkadaşı unutmak çok üzücü bir şey. Herkesin arkadaşı olmamıştır. Arkadaşımı unutursam, kendimi o, sayılardan başka bir şeye değer vermeyen büyükler gibi hissederim sonra.
Çölde uçağı düşen pilotun başına dikilip "Bana bir kuzu resmi çiz." diye tutturan, gezegeninde tek başına bıraktığı gül için de acı çeken, büyük insanları anlamakta zorlanan Küçük Prens... Buğday saçlı, gizemli küçük çocuk... Yaratıcı pilot-yazar Antoine de Saint Exupery ile arasındaki benzerlikler çarpıcı. Küçük Prens'in gün batımlarında hüzünlenip düşündüğü dört dikenli gülü varsa, Saint-Exupery'nin de Arjantin Postaları için çalışırken tanıştığı, Salvadorlu Consuelo adında bir sevgilisi var. Ve onunla evlenmiş. 1944 yılı Temmuz ayında Korsika'dan havalanan uçağı, Akdeniz'de kayıplara karışmadan dört gün önce Consuelo'ya: Sizi seviyorum, sizi hep koruyacağım. diye yazmış. Ama Küçük Prens'in gülünü fanus ile kapatıp korurken, o deli dolu, başına buyruk Consuelo'ya esasında pek söz geçirememiş, onu kanatları altına alamamış. Uçağın kalıntıları, 60 yıl sonra Nisan 2004'ün başlarında Marsilya açıklarında bulundu. Kaza mı, intihar mı bilinmiyor. "Gerçeği sadece yüreğinle görebilirsin." diyen yazar, bu dünyaya veda edip giden Küçük Prens gibi yok olup gitmiş. Sırlarını bilen yok. Cevdet Yalçın
Küçük Prens'i tanıyan-tanımayan, yeniden keşfetmek isteyen, ya da çizgi roman meraklısı olan her yaştaki çocuklar için, Joann Sfar'ın muhteşem çizgileriyle.
Hiç kimsenin kitabımı özensizce okumasını istemem doğrusu. Bu anılarımı yazarken çok üzüntülü anlar yaşadım. Arkadaşım koyunu ile birlikte beni bırakıp gideli tam altı yıl oldu. Onu burada anlatmaya çabalıyorsam, bu biraz da onu unutmamak için. Arkad... tümünü göster
Vahşi Bir Adam... Kibar Bir Kadın... İmkansız Bir Aşk...
Reynaud St. Aubyn yedi yıl boyunca bir Kızılderili kabilesinin tutsağı olarak yaşar. Unvanını geri almak için evine döndüğündeyse ateşler içinde ve yarı delirmiş haldedir.
Bu vahşi görünümlü adam sahiden de yıllar önce Kızılderililer tarafından öldürüldüğü düşünülen, kontluğun son vârisi midir?
Beatrice Corning tam bir İngiliz soylusudur. Fakat onun da bir sırrı vardır: Hiçbir erkek onu amcasının evinde asılı tablodaki yakışıklı Kont kadar etkilememiştir. Reynaud kontluk unvanını almak için geri döndüğünde onun o vahşi görüntüsünün ardındaki asil ruhu sadece Beatrice görmeyi başarır.
Reynaud da bu güzel hanımefendiden etkilenmektedir fakat Beatrice, unvanını geri kazanmak için her şeyi yapmaya hazır bu adamı, masumiyetini kaybetmek pahasına ehlîleştirebilecek midir?
"Elizabeth Hoyt hiç şüphesiz tarihî romansların en usta isimlerinden."
-Nanette Donahue, Historical Novels Review-
"Hoyt, seriyi okurlarının kendisinden beklediği gibi güçlü, yoğun duygularla ve peri masallarıyla harmanlayarak sonlandırıyor." -Review-
"Hoyt'un öykülerinde insanı aşkın büyüsüne inandıran bir sihir var."
-Romantic Times-
"Elizabeth Hoyt yetenek, incelik ve önü alınmaz tutkusuyla harika bir yazar."
-Julianne MacLean-
"Hoyt, ilginç karakterleri, heyecanlı hikâyeleri ve zekice yazılmış diyaloglarıyla yaptığı işin hakkını veriyor."
-Publishers Weekly-
"Ateşli mi ateşli bir macera!"
Connie Brockway, USA Today çoksatan yazarı-
"Reynaud ve Beatrice'in ilişkisi oldukça ateşli. Elizabeth Hoyt, efsanesini tarihî gerçekleri kurgu ve gizemle harmanlayarak bitiriyor."
-Kay Quintin, FreshFiction.com-
"Her zamanki gibi en iyisi en sona bırakılmış."
-Detra Fitch, Huntress Reviews-
Vahşi Bir Adam... Kibar Bir Kadın... İmkansız Bir Aşk...
Reynaud St. Aubyn yedi yıl boyunca bir Kızılderili kabilesinin tutsağı olarak yaşar. Unvanını geri almak için evine döndüğündeyse ateşler içinde ve yarı delirmiş haldedir.
Bu vahşi görünümlü ... tümünü göster
Üç ay sürmesi konusunda anlaşmıslardı... Ama aşkları sınır tanımayacaktı.
Jack McLachlan nam-ı diğer Mağara Adamı, Avusturalya'nın en gözde bekârlarından milyoner bir şarap üreticisiydi. Başarısı, ünü ve zenginliği, romantik ilişkilerini karmaşık ve sorunlu bir hale getiriyordu, bu yüzden basitliği seçiyordu: isimsiz, kısa ilişkiler.
Bu onun oyunu ve kurallarıydı. Ta ki Laurelyn Prescott hayatına girene kadar.
Ateşli oyunun kuralları değismek zorunda kaldı, çünkü genç kadın öncekilere hiç benzemiyordu. Amerikalı nefes kesici müzisyenle iliskisi basladığı andan itibaren Jack'in ayakları yerden kesildi. Hiçbir sey planladığı gibi gitmemeye basladı ve Jack kuralları birer birer kendi elleriyle yıkmak zorunda kaldı.
Ve Laurelyn, mümkün olmayanı, mümkün kıldı.
Üç ay sürmesi konusunda anlaşmıslardı... Ama aşkları sınır tanımayacaktı.
Jack McLachlan nam-ı diğer Mağara Adamı, Avusturalya'nın en gözde bekârlarından milyoner bir şarap üreticisiydi. Başarısı, ünü ve zenginliği, romantik ilişkilerini karm... tümünü göster
ayse tuncer şu anda kitap okumuyor.