Her hikmetli söz, davranış veya kısa bir anekdot (hikaye, hatıra, darb-ı mesel, fıkra veya fabl türü anlatım) her ne kadar sahibine göre değerlendirilmesi gerekirse de, aslında asıl sahibine yani Hakka göre değerlendirilmelidir. Bazen bir hikmetli söz, bir anekdot insanın hayatını, düşünce ufkunu, zihniyetini ve her şeyini alt üst edecek güçte şok tesiri yapar. Bu yüzden bu tür hikmetli kıssalar bir aynadır, insanın iç dünyasını yansıtır. Bizden önceki yaşayanların halidir. Bize iyi veya kötü yönde örnek tarafları vardır. İbrettir, örnektir, uyarıdır, çağrıdır.... Hikâyeler, öğüt verir, hikmeti anlatır, rehberlik eder, vicdani rahatlatır, hikmet ekseninde uyanmayı sağlar. Bu eserde insanın zihninde geçmişteki insanların şimşekler çakan sözleri, olayları, hatıraları, hikâyeleri veya fabl türü kurguları bulacaksınız. Siz de pek çok hikâye veya bu tür anekdotları okumuş, görmüş veya yaşamışsınızdır. Gerçekten günümüzde yazılı veya görsel basında bu konuda pek çok malzemeye rastlamak mümkündür. Ancak bu kitapta, filozofların hayatlarından kesitler sunularak onların söz ve davranış¬larında, onları filozof yapan özelliklerini ön plana çıkaran hikmetin ev¬renselliği vurgulanmak isteniliyor. Bunun yanı sıra, hayatımızın olmazsa olmazları arasında yer alan ancak bir tarafı törpülenmiş veya bir tarafı unutul¬maya yüz tutmuş, bilgeliğin unsurları da diyebileceğimiz başarı, mutluluk, sevgi ve pozitif bakış açısı gibi önemli kavramlar da tekrar gündeme getiril¬meye çalışılıyor
Her hikmetli söz, davranış veya kısa bir anekdot (hikaye, hatıra, darb-ı mesel, fıkra veya fabl türü anlatım) her ne kadar sahibine göre değerlendirilmesi gerekirse de, aslında asıl sahibine yani Hakka göre değerlendirilmelidir. Bazen bir hikmetli sö... tümünü göster
HER ŞEY SENİNLE BAŞLARIN YENİ BASKISI YAPILDI, KİTAP BU SON BASKIYLA, 2 YILDA 500.000 ADETE ULAŞMIŞ OLDU.Her şey seninle bir başlarsa, bir daha dur durak bilmezmiş!Son iki yılın en çok satan kitaplarından olan her şey seninle başların yeni baskısı (7. baskı) 100.000 adet yapıldı. Kitap bu rakamla 2 yılda 500.000 baskı adetine ulaşmış oldu. Hülya Avşardan Seda Sayana, Tamer Karadağlıdan Birol Güvene sanat dünyasının çok sayıda ünlü ismi bu kitabı önerdi. Milliyet gazetesinin Kitap ekinin yayınevlerinden aldığı rakamlara göre yaptığı Milenyumun çok satanları sıralamasında, 2000 yılından sonra çıkan kitaplar içerisinde Çılgın Türklerden sonra en çok satan kitap oldu. Bu arada kitabın özeti CDye okunuyor ve bu CDyi Tamer Karadağlı seslendiriyor. Kitabın CDsi de yakında kitapçılarda olacak. Kitabın yeni baskısıyla beraber fiyatında da küçük bir değişiklik yapıldı. Yeni fiyatı 4 TL. KİTABIN YARIM MİLYON OKURA ULAŞMASI NEDENİYLE, YENİ BASKININ PİYASAYA VERİLMESİNİ TAKİBEN, ÖZEL BİR REKLAM ÇALIŞMASI DA BAŞLATIRLACAKTIR
HER ŞEY SENİNLE BAŞLARIN YENİ BASKISI YAPILDI, KİTAP BU SON BASKIYLA, 2 YILDA 500.000 ADETE ULAŞMIŞ OLDU.Her şey seninle bir başlarsa, bir daha dur durak bilmezmiş!Son iki yılın en çok satan kitaplarından olan her şey seninle başların yeni baskısı (7... tümünü göster
“Her ne düşünüyorsak oyuz. Her ne olursak düşüncelerimizle oluruz. Düşüncelerimizle dünyayı kurarız. Kim ki saf düşünceyle konuşmaz veya hareket etmez, arabayı çeken öküzün ayak izlerini takip etmesi gibi tekerlerin, takip eder onu ıstırap.”
“Doğu Bilgeliği Dizisi”, Doğu öğretileri üzerine yazılmış inceleme, araştırma ve yorumların yer verildiği, bir yandan da çevirisi mümkün olduğu ölçüde bu öğretilerin yer aldığı kaynak metinlerin çevirilerinin yayınlandığı bir dizi olacak.
Bu ilk kitap ise, bir giriş kitabı olarak aynı zamanda, bu öğretilerin anlaşılmasında dikkat edilecek hususları toplu olarak ele aldığından ötürü dizinin bütün kitapları için istifade edilebilecek bir kılavuz kitap.
“Her ne düşünüyorsak oyuz. Her ne olursak düşüncelerimizle oluruz. Düşüncelerimizle dünyayı kurarız. Kim ki saf düşünceyle konuşmaz veya hareket etmez, arabayı çeken öküzün ayak izlerini takip etmesi gibi tekerlerin, takip eder onu ıstırap.”
“Doğu... tümünü göster
Sait Faik Abasıyanıkın sağlığındayken yayımlanan son kitabı olma özelliğini taşıyan Alemdağda Var Bir Yılan, yazarın milyonlar içindeki yalnızlığını etkileyici bir dille anlatıyor. Bu kitapla hikâye anlayışına ve anlatımına yenilikler getiren yazar; topluma, doğaya, hayata yepyeni açılardan bakarak, birtakım duygularını apaçık ortaya koyması açısından önem taşıyor. Alemdağda Var Bir Yılan yeniden basıma hazırlanırken kitabın, Sait Faik Abasıyanık hayattayken Varlık Yayınları tarafından 1954 yılında yapılan ilk baskısı esas alındı. TADIMLIKDülger Balığının ÖlümüHepsinin gözleri güzeldir. Hepsinin canlı iken pulları kadın elbiselerine, kadın kulaklarına, kadın göğüslerine takılmaya değer. Nedir o elmaslar, yakutlar, akikler, zümrütler, şunlar bunlar?..Mümkünü olsaydı da balolara canlı balık sırtlarının yanar döner renkleriyle gidebilselerdi bayanlar; balıkçılar milyon, balıklar şanüşeref kazanırdı. Ne yazık ki soluverir ölür ölmez, öyle ki üzülmüş bebeklere döner balık sırtının pırıltıları. Benim size ölümünü hikâye edeceğim balığın öyle pırıltılı, yanar döner pulları yoktur. Pulu da yoktur ya zavallının. Hafifçe, belirsiz bir yeşil renkle esmerdir. Balıkların en çirkinidir. Kocaman, dişsiz, ak ve şeffaf naylondan bir ağzı vardır: Sudan çıkar çıkmaz bir karış açılır. Açılır da bir daha kapanmaz.Vücudu kirlice, esmer renkte demiş miydim? Yamyassıdır demiş miydim? Tam ortalık yerinde, her iki yanda sağlı sollu iki baş parmak izi diyebileceğimiz koyu lekeler vardır, demiş miydim?...Rum balıkçıların Hrisopsaros (Hristos balığı) dedikleri bu balık, vaktiyle korkunç bir deniz canavarı imiş. İsa doğmadan evvel Akdenize dehşet salmış. Bir Finikeli denize düşmeyegörsün! Devirdiği Kartacalı çektirmesinin, Beniisrail balıkçı kayığının sayısı sayılamamış. Keser, biçer, doğrar, mahmuzlar, takar, yırtar, koparır, atar, çeker parçalarmış. Akdenizin en gözü pek; insandan, hayvandan, fırtınadan, yıldırımdan, yağmurdan, beladan, işkenceden yılmaz korsanı, dülger balığının adından bembeyaz kesilirmiş.İsa, günlerden bir gün deniz kenarında gezinirken sandallarını büyük bir korkuyla bırakıp kaçan balıkçılar görmüş. Ne oluyorsunuz? diye sorunca balıkçılara: Aman, demişler balıkçılar, elaman! Elaman, bu canavardan! Sandallarımızı kırdı, arkadaşlarımızı parçaladı. Hepsinden kötüsü, balık tutamaz olduk, açlıktan kırılırız.İsa yalın ayak, başı kabak; dülger balıklarının yüzlercesinin kaynaştığı denize doğru yürümüş. En kocamanını, uzun parmaklı elleriyle tutup sudan çıkarmış. İki elinin baş parmağı arasında sımsıkı tutmuş, eğilmiş, kulağına bir şeyler söylemiş...O gün bu gündür dülger balığı, denizlerin görünüşü pek dehşetli, fakat huyu pek uysal, pek zavallı bir yaratığıdır. Birçok yerlerinde çiviye, kesere, eğriye, kerpetene, testereye, eğeye benzer çıkıntıları, kemikle kılçık arası dikenleri vardır. Dülger balığı adı bunlardan ötürü ona takılmış olmalı.Bütün bu alatü-edevatın dört yanını şeffaf naylondan diyebileceğimiz işlemeli bir zar çevirmektedir. Kuyruğa doğru bu incecik zar azıcık kalınlaşır, rengi koyulaşır, bir balık kuyruğunun biçimini alır.Oltaya tutuldu muydu dünyasına, sulara küsüverir. Nasıl bir korku içine düşer kim bilir? Onun için dünya bomboştur artık. Oltadan kurtulsa da fayda yoktur. Suyun yüzüne yamyassı serilir. Kocaman gözleriyle insana mahzun mahzun bakar durur. Sandala aldığınız zaman dakikalarca onun sesini işitirsiniz. Ya, sesini! Bir o, bir de kırlangıç balığı sandalda ölünceye kadar ikide bir feryada benzer, soluğa benzer acı bir ses çıkarır. İnce zardan ağzını bir kere ağlara vurmasın, küstüğünün resmidir, dülger balığının.Bir gün balıkçı kahvesinin önündeki yarısı kırmızı, yarısı beyaz çiçek açan akasyanın dalına asılmış bir dülger balığı gördüm. Rengi denizden çıktığı zamanki esmer renkte idi önce. Vücudunda hiçbir kımıldama yoktu. Taş kadar cansızdı. Yalnız aletlerinin etrafını çeviren incecik, ipekten bile yumuşak zarları oynaşıp duruyordu. Böyle bir oynama hiç görmemiştim. Evet, bu bir oyundu. Bir görünmez iç rüzgârının oyunu idi. Vücutta, görünüşte hiçbir titreme yoktu. Yalnız bu zarlar zevkli bir ürperişle tatlı tatlı titriyorlardı. İlk bakışta insana zevkli, eğlenceli bir şeymiş gibi gelen bu titreme, hakikatte bir ölüm dansı idi. Sanki dülger balığının ruhu, rüzgâr rüzgâr, bu incecik zarlardan çıkıp gidiyordu; bir dirhem kalmamacasına.Hani bazı yaz günleri hiç rüzgâr yokken deniz üstünde bir meneviş peydahlanır. İşte öyle bir cazip titreme idi bu. İnsanın içini zevkle, saadetle dolduruyordu. Ancak, balığın ölmek üzere olduğu düşünülürse bu titremenin anlamı hafifçe acıya yorulabilirdi. Ama insan yine de bu anlama almamaya çalışıyordu. Belki de bu harikulade tatlı bir ölümdü. Belki de balık hâlâ suda, derinliklerde bulunduğunu sanıyordur. Karnı tok, sırtı pektir. Akşam olmuştur. Deniz dibinin kumları gıdıklayıcıdır. Altta, dişi yumurtaları, yukarılarda erkek tohumları sallanıyor, sallanıyor sanıyordur. Vücudunu bir şehvet anı sarmıştır... Birdenbire dehşetli bir şey gördüm: Balık tuhaf bir şekilde, ağır ağır ağarmaya, rengini atmaya, bembeyaz kesilmeye giden bir hal almaya başlamıştı. Acaba bana mı öyle geliyor? Sahiden rengini mi atıyor? Demeye, dikkatli bakmaya lüzum kalmadan yanılmadığımı anladım.Kenarları süsleyen zarların oyunu çabuklaşmaya, balık da gitgide saniyeden saniyeye, pek belli bir halde beyazlanmaya başladı. İçimde dülger balığının yüreğini dolduran korkuyu duydum. Bu hepimizin bildiği bir korku idi: Ölüm korkusu.Artık her şeyi anlamıştı. Denizlerin dibi âlemi bitmişti. Ne akıntılara yassı vücudunu bırakmak, ne karanlık sulara koyu yeşil yosunlara gömülmek... Ne sabahları birdenbire, yukarılardan derinlere inen, serin aydınlıkta uyanıvermek, günün mavi ile yeşil oyunları içinde kuyruk oynatmak, habbeler çıkarmak, yüze doğru fırlamak... Ne yosunlara, canlı yosunlara yatmak, ne akıntılarda aletlerini kekamoz*lara takarak yıkanmak, yıkanmak vardı. Her şey bitmişti.Dülger balığının ölüm hali uzun sürüyor. Sanki balık, şu hava dediğimiz gaz suya alışmaya çalışmaktadır. Hani biraz dişini sıksa alışması bile mümkündür gibime geldi.Bu iki saat süren ölüm halini, dört saate, dört saati sekiz saate, sekiz saati yirmi dörde çıkardık mıydı; dülger balığını aramızda bir işle uğraşırken görüvereceğiz sanıyorum.Onu atmosferimize (suyumuza) alıştırdığımız gün bayramlar edeceğiz. Elimize görünüşü dehşetli, korkunç, çirkin ama aslında küser huylu, pek sakin, pek korkak, pek hassas, iyi yürekli, tatlı ve korkak bakışlı bir yaratık geçirdiğimizden böbürlenerek onu üzmek için elimizden geleni yapacağız. Şaşıracak, önce katlanacak. Onu şair, küskün, anlaşılmayan birisi yapacağız. Bir gün hassaslığını, ertesi gün sevgisini, üçüncü gün korkaklığını, sükûnunu kötüleyecek, canından bezdireceğiz. İçinde ne kadar güzel şey varsa hepsini birer birer söküp atacak. Acı acı sırıtarak İsanın tuttuğu belinin ortasındaki parmak izi yerlerini, mahmuzları, kerpeteni, eğesi, testeresi ve baltasıyla kazıyacak. İlk çağlardaki canavar halini bulacak.Bir kere suyumuza alışmayagörsün. Onu canavar haline getirmek için hiçbir fırsatı kaçırmayacağız.Varlık, (402), 1 Ocak 1954
Sait Faik Abasıyanıkın sağlığındayken yayımlanan son kitabı olma özelliğini taşıyan Alemdağda Var Bir Yılan, yazarın milyonlar içindeki yalnızlığını etkileyici bir dille anlatıyor. Bu kitapla hikâye anlayışına ve anlatımına yenilikler getiren yazar; ... tümünü göster
Maddenin enerjiye, düşüncenin gerçeğe dönüştüğü bir alana bakmak heyecan verici bir duygu. Atomaltı dünyanın fotonları sizin emirlerinizi bekliyor. Bolluk, heyecan, aşk ve sevgi dolu bir yaşam için düşünmeyi yeniden öğrenmek, keyifli bir serüven. Kuantum Düşünce Tekniği tamamen uygulamaya dönük bir çalışma biçimidir. Konuşmaktan çok yapmaya, bilmekten çok olmaya, değişmekten çok öze ulaşmaya yönelik bir çalışmadır.
Maddenin enerjiye, düşüncenin gerçeğe dönüştüğü bir alana bakmak heyecan verici bir duygu. Atomaltı dünyanın fotonları sizin emirlerinizi bekliyor. Bolluk, heyecan, aşk ve sevgi dolu bir yaşam için düşünmeyi yeniden öğrenmek, keyifli bir serüven. Kua... tümünü göster
Evrenin en büyük gücüne sahip olduğunuzu biliyor musunuz? Bu güç düşüncedir. Yaşamınızı yöneten şey aslında düşünce biçiminizdir. Düşünme biçiminiz sizi başarıdan başarıya ya da tam başarısızlığa götürebilir; size sevgi ve mutluluk ya da yalnızlık ve sefil bir yaşam verebilir. Jack Ensign Addington ünlü bir hukukçu olmasının yanı sıra ruhsal bilimler üzerine de eğitim görmüş ve bu bilimi yıllar süren derin inceleme ve araştırmalarıyla geliştirmiş bir kişi. Yazar insanın önünde gerçekten yeni bir ufuk açan bu kitabında Evrensel Akılın bilgeliğini kullanabilmemizi sağlayacak, benliği sınırlayan düşünce kalıplarını ortadan kaldıracak, başarısızlığı olağanüstü bir başarıya dönüştürecek bilgiyi Ortak Bilinçten nasıl elde edebileceğimizi öğretiyor.Jack Ensign Addington söz ettiği prensiplerin geçerliliğini kanıtlamış bir uzman olarak, yanılmaz bir otoriteyle insanın mucizevi gerçeğini gözler önüne seriyor. Evet, hayatınızı, geleceğinizi düşüncelerinizle yaratıyorsunuz!
Evrenin en büyük gücüne sahip olduğunuzu biliyor musunuz? Bu güç düşüncedir. Yaşamınızı yöneten şey aslında düşünce biçiminizdir. Düşünme biçiminiz sizi başarıdan başarıya ya da tam başarısızlığa götürebilir; size sevgi ve mutluluk ya da yalnızlık ve... tümünü göster