En başta zorunlu olan, yaşamdır: üslup yaşamalıdır. Üslup, her seferinde, senin kendinle ilgili bildirimde bulunmak istediğin çok belirgin bir kişi bakımından, sana, uygun olmalıdır. Yazmaya kalkışmadan önce, şunu tam olarak bilmelidir. "Bunu söylüyor olsaydım, söyle konuşurdum". Yazmak yalnızca bir benzetilme olmalıdır.
En başta zorunlu olan, yaşamdır: üslup yaşamalıdır. Üslup, her seferinde, senin kendinle ilgili bildirimde bulunmak istediğin çok belirgin bir kişi bakımından, sana, uygun olmalıdır. Yazmaya kalkışmadan önce, şunu tam olarak bilmelidir. "Bunu sö... tümünü göster
''İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması... İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu... İçimizdeki şeytan yok... İçimizdeki aciz var... Tembellik var... İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var...''
Bu romanında, toplumsal gündemin kişilikler üzerindeki baskısını ve güçsüz insanın ''kapana kısılmışlığını'' gösteriyor Sabahattin Ali. Aydın geçinenlerin karanlığına, ''insanın içindeki şeytan''a keskin bir bakış.
''İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün ... tümünü göster
Usta terapist Irvin Yalomdan dünyanın ilk gerçek grup terapisi romanı, iki insanın anlam arayışının büyüleyici hikâyesi. Şu ya da bu zamanda hepimiz ölüm karşısında ne yapacağımızı merak etmişizdir. Her zamanki sağlık kontrolünden sonra birden kendi ölümlülüğüyle karşılaşan saygın psikoterapist Julius Hertzfeldde hayatını ve çalışmalarını gözden geçirmeye başlar. Hastalarının yaşamında kalıcı bir farklılık yaratabilmiş midir? Peki ya başarısız olduğu hastalara ne olmuştur? Daha bilge ve olgun birisi olarak onları kurtarabilecek midir? Julius eski hastası Philip Slatei arayıp bulur. Philip için insanlarla ilişki kurmanın tek yolu sayısız kadınla yaşadığı cinsel ilişkilerdi ve Juliusun terapisi de bunu değiştirememişti. Şimdi ise Philip kötümser ve insansevmez filozof Arthur Schopenhaueri okuyarak kendisini iyileştirdiğini iddia etmektedir. Ve hep olageldiği gibi kendini beğenmiş, diğer insanları umursamayan, kendi içine gömülmüş Philip gerçekten de ustası Schopenhaueri anımsatmaktadır. Julius ve Philip en sonunda Faustvari bir pazarlık yaparlar. Philip, Schopenhauer öğretecek, buna karşılık da Julius onu terapi grubuna alıp insanlarla ilişki kurma yeteneklerini geliştirmeye çalışacak. Arayış peşindeki bu iki insan acaba birbirlerinin hayatlarını nasıl etkileyecek? Irvin Yalom bu son romanında Schopenhauerin psikolojik hayatının gerçek hikâyesini zarif bir biçimde romanına dahil ederek felsefe ve hayatı sorguluyor.
Usta terapist Irvin Yalomdan dünyanın ilk gerçek grup terapisi romanı, iki insanın anlam arayışının büyüleyici hikâyesi. Şu ya da bu zamanda hepimiz ölüm karşısında ne yapacağımızı merak etmişizdir. Her zamanki sağlık kontrolünden sonra birden kendi ... tümünü göster
İlk gençlik heyecanlarıyla okunan kitapların etkisini, o ilk okumanın verdiği benzersiz hazzı unutmak mümkün mü? İletişim ve bilgi edinme imkânlarının son hızla arttığı bir çağda, gençlerimizi ve çocuklarımızı kitapların dünyasıyla buluşturmak eskisi kadar kolay olmasa gerek. Bu anlamda, Millî Eğitim Bakanlığının ilköğretim ve ortaöğretime yönelik 100 Temel Eser seçimi; öğrencilere, velilere ve öğretmenlere, kısacası kültür dünyamıza katkıda bulunacak herkese yararlı olacak niteliktedir.\n\nNikolay Vasilyeviç Gogolün (1809-1852) eseri Ölü Canlar, 19. yüzyılın büyük romanlarından biridir. Rus edebiyatında Romantizmin bilinen kurallarım bırakıp, konularını günlük yaşamın içinden almaya başlayan ilk yazar Gogoldür. Gogol, eserinde bir Rus taşra kasabasındaki yaşantıyı ince bir ironiyle yansıtırken yöneticilere getirdiği eleştirilerini de romanın içine ustaca yaymayı bilir. Ölü Canlar, bu yüzden yayımlandığı yıllarda bütün eleştirmenleri karşısına alan ve Gogolün iğrenç bir gerçeklikle suçlanmasına neden olan önemli bir eserdir.Gogol bu romanı Puşkinin ona ön bilgiler vermesi üzerine yazmıştır. Bir epik roman yazma amacıyla başladığı eserini Dantenin îlahi Komedyasına benzeten Gogol, sağlığında yayımlayabildiği ilk bölümüyle dünya edebiyatına bir başyapıt bırakmıştır.Ölü Canlar, kahramanı Çiçikovun dolandırıcı kişiliği ve onun ilişki kurduğu toprak sahibi ve bürokrat çevresiyle olan ilişkilerini anlatır. Gogol, eseri hakkında, Kalemimden öyle canavarlar fırlıyor ki ben de şaşıyorum. Bunu kim görse korkudan titrer, demiştir.\n\n\n\n\n\nÖlü Canlar, resmi kayıtlara geçmiş bir ölü can satın alma olaynı dayanır. Romanın başkahramanı Çiçikov, kanunlara göre toprak sahiplerinin malı olan köleleri satın almaktadır; ancak Çiçikovun satın almak için Rusyanın birçok kenitini gezdiği kölelerin özelliği, onlar ölü omlalarıdır. Çiçikov, ölmüş ama adları nüfus kütüğünden silinmemiş köleleri satın alarak zengin olmanın hayalini kurar. Gogolün üç cilt olarak tasarlamasına karşın bitiremediği, yazıldığı dönemde pek çok eleştiriyi beraberinde getiren Ölü Canlar, dünya edebiyatının başyapıtlarından biridir.Baş kahraman Çiçikov bir sahtekârdır, ortama bir bukalemundan daha hızlı uyum sağlar, laf cambazıdır, dış görünüşüyle ve konuşmalarıyla güven uyandırabilen bir ustadır. Yoksa Gogol, Çiçikovun yardımıyla, onun yaptığı yolculuk ve ziyaretler sırasında kurduğu diyaloglar aracılığıyla toplumda gördüğü kusur ve aksaklıkları mı gösteriyor okurlarına? Ölü Canların sorunsalı işte bu soruların yanıtında saklı. Bu tür insanlarla dünyanın her yerinde ve tüm zamanlarda karşılaşma olasılığının yüksek olması ise Gogolün seçtiği konunun evrenselliğinden kaynaklanıyor. Sonuç olarak, Ölü Canlar içeriğinde ele alınan sorunlarla güncelliğini, sanat değeriyle de dünya klasikleri arasındaki yerini hâlâ koruyor.Doç. Dr. Birsen KARACA\n\nGogol, orijinal el yazmalarını, şeytana uyarak yazdığı kuruntusuyla ateşe verdiği için elimizde ancak kurtulmuş sayfaları olan Ölü Canlar dünya edebiyatının başyapıtları arasında en çok sevilip okunanlar arasında yer alıyor. Bu sayfalar, gerçekten şeytana uyularak mı yazıldı hiçbir zaman bilmeyeceğiz ama bir şey var ki Puşkinin verdiği fikirle yazılan bu kitabın üstünden geçen tam 167 yıl onu hiç eskitmedi. Oysa bu 167 yılda güneşin altında neler neler eskidi, neler neler unutulup gitti.. Ama Ölü Canlar, adına inat hep diri kaldı. Çünkü insan dehasının insana dair yazdığı en güçlü metinlerden biriydi...
Konusunu Puşkinin verdiği, Gogolün buhranlar içinde yazdığı Ölü Canları Erol Güney-Melih Cevdet Anday ortak çevirisinden 1901 Rusça baskısının çizimleriyle birlikte okurlarımıza sunuyoruz. Nikolay Vasilyevic Gogolün 200. yaşının anısına...
Daha yüzlerce yıl okunması umuduyla.
\n\nGogol, Pavel Ivanovich Chichikovla giderek palazlanan iş bitirici ve şarlatan bir insan tipine ve onun can denilen serfler üzerine çevirdiği dolaplarla kazandığı güç üzerinden ise Rus kanunlarına, sınıfsal ilişkilere saldırmıştır. Chichikovun izlediği yol basittir; amacı, toprak sahiplerinden ölmüş olan serflerinin belgelerini satın alarak kendisini çok sayıda can sahibi zengin bir kişi olarak tanıtmak ve böylelikle saygın bir isim ve güç sahibi olmaktır.Bu, metnin yangından kurtarılan birinci bölümüdür. Rivayete göre Gogol, ilerleyen bölümlerde Chichikovu Rusyada kentten kente gezdirecek, değişik insanlarla tanıştıracak ve faziletli insanlar sayesinde onun bayağılaşmış ruhunu arındıracak bir kurgu düşünmüştü. Chichikov, Rusyanın bir temsiliydi ve Gogol, Rusyanın ahlaki kurtuluşu ile ilgili bir roman yazmayı planlamıştı. Özetle söylersek bu ilk bölüm gerçek Rusyayı ve Rus insanını anlatıyordu, ideal olanı ise -belki de inandırıcı bulmadığından- yakmıştı.
\n\nGogol tuhaf bir yaratıktı, ama zaten deha denen şey hep tuhaftır. Vladimir Nabokov Ölü Canlar, 19. yüzyıla damgasını vuran büyük Rus romanının miladı olarak kabul edilir. İşin başında üç cilt olarak tasarlanmış olmasına, Gogolün neredeyse tamamlanmış olan ikinci cildini ölmeden önce yok etmiş ve üçüncü cildini de hiç yazmamış olmasına rağmen, 1842de yayımlanan Ölü Canlar bütünlüklü bir kitaptır. Başkahraman Çiçikov, iktidar ve itibar sahibi bir beyefendi kimliğine sahip olabilmek için kurnazca bir yol bulur: Kasabadaki toprak sahipleriyle bir bir tanışıp görüşecek ve hepsini, ölmüş olan serflerinin isimlerini kendisine satmaları konusunda ikna edecektir. Hinoğluhin Çiçikovun akıllardan çıkmayacak maceralarını anlatan bu -Gogolün kullanmayı sevdiği ifadeyle- epik şiiri, Ergin Altayın Rusça aslından yaptığı çeviriden, yazarın önsözü ve Vladimir Nabokovun sonsözü eşliğinde okuyacaksınız.\n\nGogol, Ölü Canların birinci bölümünü sekiz yılda bitirebilmiştir. Bir işadamı olan, orta sınıftan sayılabilecek Çiçikov, ölmüş ama resmi kayıtlara geçmemiş serfler satın alıp kâğıt üzerinde yaşayan bu hayaletleri pazarlar. Ahlaki olmayan bir para kazanma yolu ve yozlaşma teması üzerine kurulu bu roman, dünya edebiyatında eşi örneği az bulunur bir hiciv klasiği olmuştur. Günümüz dünyasına bakıldığında şaşırtıcı bir güncellik kazanan Ölü Canlarda Gogol acılarla dolu bir yolda kapitalizme geçiş sürecindeki Rusyada, çürümekte olan, köhneleşmiş toprak köleliği sisteminin insan onuruna aykırılığını gözler önüne serer.Şeytani buluşun ödülü.\n\nBitirilmemiş olmasına rağmen dünya edebiyatında bir başyapıt ve çağının özlü bir sosyaleleştirisi sayılan Ölü Canlar ın kahramanı Çiçikov aracılığıyla Gogol, 19 yüzyıl ortalarındaki Rus toplumunun çürüyen yanlarını ortaya koymaktadır.\n\nÖlü Canlar, XIX. yüzylılın roman anıtlarından biridir. Rus edebiyatında romantizm kurallarını bırakıp, konularını yaşamdan almaya başlayan ilk yazar Gogoldür. Gogol, taşra kasabalarındaki halkın yaşantısını ince bir ironiyle yansıtırken egemen güçlerin nasırına basmayı çok iyi becerir. Ölü Canlar, bu yüzden eleştirmenleri çileden çıkaran ve Gogolün iğrenç bir gerçeklikle suçlanmasına neden olan bir başyapıttır.Kalemimden öyle canavarlar fırlıyor ki, ben de şaşıyorum. Bunu kim görse korkudan titrer.\n\nBurada içimizden hangimizin daha suçlu olduğunu araştırmamız sormamız ne işe yarar? Belki ben hepinize daha başta pek ciddi ve haşin şekilde muamele etmişimdir? Belki, sizden pek fazla şüphelenmiş olmam bana samimi olarak faydalı olmakla arzusunu besleyenlerini benden uzaklaştırmıştıR.\n\nYalnızca bozuk düzenin acımasızca bir eleştirisi değil, insan ruhunun hastalıklı yanlarının acıklı bir güldürüsüdür.\n\nUsta yazar Gogol, bu eserde, 19. yy Rusyasının çürüyen yanlarını gerçekçi bir üslupla yansıtır. Kısa yoldan zengin olma peşine düşmüş Çiçikovun amacı, ölmüş fakat kayıtları henüz nüfus kütüğünden silinmemiş canları kâğıt üzerinde satın almaktır. Çünkü zamanın Rusyasında bir insanın itibarı ve zenginliği, sahip olduğu canlarla doğru orantılıdır. Gogol, düzenbaz Çiçikovu ölmüş serflerinin belgelerini satın almak üzere köy köy dolaştırırken, okuyucuyu da o dön Rusyasın bozuk düzenini üzerinde gezdirir.\n\n
İlk gençlik heyecanlarıyla okunan kitapların etkisini, o ilk okumanın verdiği benzersiz hazzı unutmak mümkün mü? İletişim ve bilgi edinme imkânlarının son hızla arttığı bir çağda, gençlerimizi ve çocuklarımızı kitapların dünyasıyla buluşturmak eskisi... tümünü göster
Kafka Milena'yı 1919 sonbaharında Prag'da tanıdı. Ortak dost ve tanıdıkların bir araya geldiği bir kafede gerçekleşen tanışmada Milena,' Kafkaya öykülerini Çekçeye çevirmek istediğini açıkladı. Bu da, büyük bir tutkuyu içeren bir ilişkinin, bu kitaptaki mektupları borçlu olduğumuz bir sevgi ilişkisinin başlangıcı oldu. Kâmuran Şipal'in çevirisiyle sunulan Milena'ya Mektuplar, Kafka'nın karaladığı kimi bölümler dışında mektupların tamamını içermektedir. Ayrıca, Milena'nın Max Brod'a yolladığı kimi mektuplar ve Milena'nın birkaç magazin yazısı da, Milena'yı daha iyi tanıtmak amacıyla kitaba eklenmiştir.
Kafka Milena'yı 1919 sonbaharında Prag'da tanıdı. Ortak dost ve tanıdıkların bir araya geldiği bir kafede gerçekleşen tanışmada Milena,' Kafkaya öykülerini Çekçeye çevirmek istediğini açıkladı. Bu da, büyük bir tutkuyu içeren bir ilişk... tümünü göster
Bir şizofrendim artık... Yalanlar söylüyordum, hem sana hem de ona... Kendimi tanıyamaz olmuştum. Hangisi bendim? İçimdeki, o güzelliğiyle dünyayı elde etmeye kışkırtılmış, karanlık ve ilgi tutsağı kadın mıydım; yoksa uğruna hayatından vazgeçmeye hazır olduğu aşkına mahkum, ezilmiş, kapılarda bırakılmış, verdiği güven ve taşıdığı masumiyetle sana cazip gelmeyen o sevdalı kadın mı? İkisi de olmak istemiyordum. Ama ikisinden de vazgeçemiyordum. Sanki biri olmazsa diğeri yıkılacak gibiydi. Birbirinden nefret eden ve birbirinin varlığına tahammül edemeyen bu iki benlikle yalnız kaldğımda çıldıracak gibi oluyor, ağır ağır ruhumu öldürüyordum....
Bir şizofrendim artık... Yalanlar söylüyordum, hem sana hem de ona... Kendimi tanıyamaz olmuştum. Hangisi bendim? İçimdeki, o güzelliğiyle dünyayı elde etmeye kışkırtılmış, karanlık ve ilgi tutsağı kadın mıydım; yoksa uğruna hayatından vazgeçmeye haz... tümünü göster
cansin şu anda kitap okumuyor.