Araba kullanmakta olan bir adam, yeşil ışığın yanmasını beklerken birdenbire körleşir. Tedavi için başvurduğu doktora da körlük bulaşır. Adamın yaşadığı körlük bir salgın hastalık gibidir ve bütün kente yayılmaktadır. Öldürücü değildir ancak tüm ahlaki değerleri yok etmeyi başarır. Toplum, görmeyen gözlerle cinayetlere, tecavüzlere tanık olur. Ayakta kalabilenler ancak güçlü olanlardır. Koca kentte, körlükten kurtulan tek kişi, göz doktorunun karısıdır. Portekiz edebiyatının en önemli yazarlarından olan Jose Saramago, bu çarpıcı romanında körlük olgusunu bir metafor olarak kullanmış, basit imgelere, sıradan sözcük oyunlarına başvurmadan, yoğun bir anlatımla, anlatıcının ve kahramanların konuşmalarını ortaklaşa bir monologa dönüştürerek, kurgunun evrenselleşebilmesi açısından kişilere ad vermeksizin liberal demokrasinin insanları sürüklediği sağlıksız ortamı olağanüstü bir ustalıkla yaratmıştır.
Araba kullanmakta olan bir adam, yeşil ışığın yanmasını beklerken birdenbire körleşir. Tedavi için başvurduğu doktora da körlük bulaşır. Adamın yaşadığı körlük bir salgın hastalık gibidir ve bütün kente yayılmaktadır. Öldürücü değildir ancak tüm ahla... tümünü göster
Araba kullanmakta olan bir adam, yeşil ışığın yanmasını beklerken birdenbire körleşir. Tedavi için başvurduğu doktora da körlük bulaşır. Adamın yaşadığı körlük bir salgın hastalık gibidir ve bütün kente yayılmaktadır. Öldürücü değildir ancak tüm ahlaki değerleri yok etmeyi başarır. Toplum, görmeyen gözlerle cinayetlere, tecavüzlere tanık olur. Ayakta kalabilenler ancak güçlü olanlardır. Koca kentte, körlükten kurtulan tek kişi, göz doktorunun karısıdır. Portekiz edebiyatının en önemli yazarlarından olan Jose Saramago, bu çarpıcı romanında körlük olgusunu bir metafor olarak kullanmış, basit imgelere, sıradan sözcük oyunlarına başvurmadan, yoğun bir anlatımla, anlatıcının ve kahramanların konuşmalarını ortaklaşa bir monologa dönüştürerek, kurgunun evrenselleşebilmesi açısından kişilere ad vermeksizin liberal demokrasinin insanları sürüklediği sağlıksız ortamı olağanüstü bir ustalıkla yaratmıştır.
Araba kullanmakta olan bir adam, yeşil ışığın yanmasını beklerken birdenbire körleşir. Tedavi için başvurduğu doktora da körlük bulaşır. Adamın yaşadığı körlük bir salgın hastalık gibidir ve bütün kente yayılmaktadır. Öldürücü değildir ancak tüm ahla... tümünü göster
Her türlü üretimin, her türlü yaratımın durduğu, umutsuz, umarsız bir ülke. Evsiz barksız insanların doluştuğu adsız bir kent. Hırsızlığın suç sayılamayacak kadar yaygınlaştığı, ölümün tek kurtuluş olarak görüldüğü, artık kimsenin çocuk doğurmadığı bir cehennem kent. Çöplerarasında bulduğu eski nesneleri satarak geçinen 19 yaşındaki Anna Blumeun, ağabeyi Williamı ararken onca yoksunluğun ortasında bile dostluğu ve aşkı buluşunun öyküsü. Paul Auster, bu kez, Ay Sarayında, New York Üçlemesinde, Şans Müziğinde, Yanılsamalar Kitabında, Yükseklik Korkusunda anlattıklarından çok farklı bir öykü, fütüristik bir karabasan anlatıyor. Son Şeyler Ülkesinde, gerçekten de her şeyin sonu yaşanıyor. Ama Austerın benzersiz bir üslupla betimlediği bu ülke, belki de yaşadığımız dünyanın bir gölgesi, bir izdüşümü. Her ülkenin okuru, Son Şeyler Ülkesindeyi okurken, bu ülkeyi tanıdığı duygusuna kapılabilir.
Her türlü üretimin, her türlü yaratımın durduğu, umutsuz, umarsız bir ülke. Evsiz barksız insanların doluştuğu adsız bir kent. Hırsızlığın suç sayılamayacak kadar yaygınlaştığı, ölümün tek kurtuluş olarak görüldüğü, artık kimsenin çocuk doğurmadığı b... tümünü göster
Her türlü üretimin, her türlü yaratımın durduğu, umutsuz, umarsız bir ülke. Evsiz barksız insanların doluştuğu adsız bir kent. Hırsızlığın suç sayılamayacak kadar yaygınlaştığı, ölümün tek kurtuluş olarak görüldüğü, artık kimsenin çocuk doğurmadığı bir cehennem kent. Çöplerarasında bulduğu eski nesneleri satarak geçinen 19 yaşındaki Anna Blumeun, ağabeyi Williamı ararken onca yoksunluğun ortasında bile dostluğu ve aşkı buluşunun öyküsü. Paul Auster, bu kez, Ay Sarayında, New York Üçlemesinde, Şans Müziğinde, Yanılsamalar Kitabında, Yükseklik Korkusunda anlattıklarından çok farklı bir öykü, fütüristik bir karabasan anlatıyor. Son Şeyler Ülkesinde, gerçekten de her şeyin sonu yaşanıyor. Ama Austerın benzersiz bir üslupla betimlediği bu ülke, belki de yaşadığımız dünyanın bir gölgesi, bir izdüşümü. Her ülkenin okuru, Son Şeyler Ülkesindeyi okurken, bu ülkeyi tanıdığı duygusuna kapılabilir.
Her türlü üretimin, her türlü yaratımın durduğu, umutsuz, umarsız bir ülke. Evsiz barksız insanların doluştuğu adsız bir kent. Hırsızlığın suç sayılamayacak kadar yaygınlaştığı, ölümün tek kurtuluş olarak görüldüğü, artık kimsenin çocuk doğurmadığı b... tümünü göster