Her türlü üretimin, her türlü yaratımın durduğu, umutsuz, umarsız bir ülke. Evsiz barksız insanların doluştuğu adsız bir kent. Hırsızlığın suç sayılamayacak kadar yaygınlaştığı, ölümün tek kurtuluş olarak görüldüğü, artık kimsenin çocuk doğurmadığı bir cehennem kent. Çöplerarasında bulduğu eski nesneleri satarak geçinen 19 yaşındaki Anna Blumeun, ağabeyi Williamı ararken onca yoksunluğun ortasında bile dostluğu ve aşkı buluşunun öyküsü. Paul Auster, bu kez, Ay Sarayında, New York Üçlemesinde, Şans Müziğinde, Yanılsamalar Kitabında, Yükseklik Korkusunda anlattıklarından çok farklı bir öykü, fütüristik bir karabasan anlatıyor. Son Şeyler Ülkesinde, gerçekten de her şeyin sonu yaşanıyor. Ama Austerın benzersiz bir üslupla betimlediği bu ülke, belki de yaşadığımız dünyanın bir gölgesi, bir izdüşümü. Her ülkenin okuru, Son Şeyler Ülkesindeyi okurken, bu ülkeyi tanıdığı duygusuna kapılabilir.
Her türlü üretimin, her türlü yaratımın durduğu, umutsuz, umarsız bir ülke. Evsiz barksız insanların doluştuğu adsız bir kent. Hırsızlığın suç sayılamayacak kadar yaygınlaştığı, ölümün tek kurtuluş olarak görüldüğü, artık kimsenin çocuk doğurmadığı bir cehennem kent. Çöplerarasında bulduğu eski nesneleri satarak geçinen 19 yaşındaki Anna Blumeun, ağabeyi Williamı ararken onca yoksunluğun ortasında bile dostluğu ve aşkı buluşunun öyküsü. Paul Auster, bu kez, Ay Sarayında, New York Üçlemesinde, Şans Müziğinde, Yanılsamalar Kitabında, Yükseklik Korkusunda anlattıklarından çok farklı bir öykü, fütüristik bir karabasan anlatıyor. Son Şeyler Ülkesinde, gerçekten de her şeyin sonu yaşanıyor. Ama Austerın benzersiz bir üslupla betimlediği bu ülke, belki de yaşadığımız dünyanın bir gölgesi, bir izdüşümü. Her ülkenin okuru, Son Şeyler Ülkesindeyi okurken, bu ülkeyi tanıdığı duygusuna kapılabilir.
Değeri pek bilinmemiş en güzel distopyalardan biridir kanımca.
Beklediğimi vermedi. Karakterle çok empati kurmak mümkün değil. Ayrıca çok fazla tekrar var, atmosfere sokma çabası yetersiz kalıyor. Dili daha güzel olup bize daha iyi yaşatabilirdi. İçine çekmeyi pek başaramadı sonuna kadar.
Son yılarda çekilen bir çok distopya filminin esin kaynağı olduğuna inandım. Bana biraz RPG oyunu FALLOUT dünyasını çağrıştırdı. Ben beğenerek okudum kitabı distopya tarzının iyi bir eseri.
Paul Auster'den 187 Sh lık oldukça değişik güzel ve sürükleyici bir roman.
Roman Anna Blume adlı bir genç kızın abisinin bir süre önce gittiği yere abisini aramak için gitmesi ve orada yazdığı başına gelen olaylar tanıştığı insanları günlük şeklinde anlatması üzerine kurulu.
oldukça sürükleyici ve merak uyandırıcı kısa olmasıda kitabın hemen elden bırakmadan okunmasını sağlıyor. severek okudum arka kapakta Distopya tarzı olduğu belirtilmiş bu türü sevenler severek okuyabilirler.
184 sayfa