Fakirlere acır mısınız? Onlara yardım eder ve edilmesini ister misiniz? Ya zenginlere nasıl bakarsınız? Zenginler olmasaydı veya zenginler fakirlere yardımcı olsaydı fakirlik ortadan kalkmaz mıydı? Bunlar cevabı hislerimizle verilebilecek sorular mıdır? Yoksa, hislerimize değil aklımıza, yardımseverliğe değil, iktisat ilminin temel ilkelerine mi başvurmamız gerekir bu sorulara mantıklı cevaplar bulmak için? Görünmez Kalp, zıt dünya görüşlerine sahip biri kadın biri erkek iki eğitimcinin fakirlik problemi etrafında dünyaya, iktisada, hümanizme bakışlarındaki farklılıkları yansıtan bir aşk hikâyesi... Aşkın, kişiselliği aşıp toplumsallığa yansıyan boyutlarının nefis bir anlatımı. Hem duygu seline kapılmak hem iktisat bilgisini arttırmak hem de herkesi meşgul eden gündelik sorunlara sağlam bir mantık perspektifinden nasıl bakılabileceğini görmek isteyenlere...
Fakirlere acır mısınız? Onlara yardım eder ve edilmesini ister misiniz? Ya zenginlere nasıl bakarsınız? Zenginler olmasaydı veya zenginler fakirlere yardımcı olsaydı fakirlik ortadan kalkmaz mıydı? Bunlar cevabı hislerimizle verilebilecek sorular mıd... tümünü göster
Aydınlanma, insanları bir anda sevgisiz, yıkıcı, acımasız, yabanıl sürülere dönüştürebilen usdışı, bilimdışı, gerçekdışı, karanlık boş inançların tutsaklığından kurtarıp, gerçeğin ışığında yürüyen, özgür, bağımsız, eleştirel düşünceli, barışçıl, iyicil, sevecen bireylere dönüştürme çabasıdır. Binlerce yılda yığınların beynine işlenen boşinançlar, öyle inatçı, öyle direngendir ki, bunların kısa süreli çabalarla toplumsal bellekten kazınması olanaksızdır. Avrupanın Aydınlanma deneyiminden dersler çıkararak Aydınlanmayı uzun soluklu bir devrim ve çilelerle dolu bir süreç olarak kavramamız gerikiyor.
Aydınlanma, insanları bir anda sevgisiz, yıkıcı, acımasız, yabanıl sürülere dönüştürebilen usdışı, bilimdışı, gerçekdışı, karanlık boş inançların tutsaklığından kurtarıp, gerçeğin ışığında yürüyen, özgür, bağımsız, eleştirel düşünceli, barışçıl, iyic... tümünü göster
Hayat canlı bir organizma gibidir; gelenek ve göreneklerimiz, yönetim sistemimiz, yemeklerimiz, elbiselerimiz her geçen günle değişiyor. Bu değişmeler hayatın dinamizminin bir sonucudur. Bünyesindeki bu muharrik güçten yoksun bulunsaydı, fosilleşmek Itayatın kaderi olurdu. Canlılığın kaçınılmaz bir özelliği olan değişmeler de bizi toplum olarak devam ettiren tarih şuurudur. Bu şuurumuz eksik olursa, her renkten renge girişimizde kendimizi milletçe yeni bir kişiliğe kavuşmuş zannederiz; bu da millî şuurumuzun parçalanmasına, şizofrenik bir hal almasına sebep olur. Milli şuurun biricik kaynağı tarihtir. Milli şuurun realiteyi ifade edebilmesi için dayandığı tarihin doğru olması lazımdır. Tarihin doğru olup olmadığının tespiti de ancak tarih lelsefesi süzgecinden geçirilmesiyle mümkündür. Bugüne kadar Türk Tarih Felsefesine dair ne bir makalenin, ne de bir kitabın yazılmadığını düşünürsek, Mehmed Niyazinin Türk Tarih Felsefesinin nasıl bir boşluğu doldurduğunu idrak ederiz.
Hayat canlı bir organizma gibidir; gelenek ve göreneklerimiz, yönetim sistemimiz, yemeklerimiz, elbiselerimiz her geçen günle değişiyor. Bu değişmeler hayatın dinamizminin bir sonucudur. Bünyesindeki bu muharrik güçten yoksun bulunsaydı, fosilleşmek ... tümünü göster
Yazar bu kitapta İslâmın temel prensipleriyle İslâm tarihinde geçmiş uygulamaları hukuk mantığıyla ele alarak İslâmda devletin ne olduğunu ortaya koymaya çalışmaktadır.
Yazar bu kitapta İslâmın temel prensipleriyle İslâm tarihinde geçmiş uygulamaları hukuk mantığıyla ele alarak İslâmda devletin ne olduğunu ortaya koymaya çalışmaktadır.