Jean Paul Sartreın bir filmdeki gibi kısa sahnelerden kurulu bir senaryo-roman olan eserinde, ölüm sonrası tanışan ve birbirlerine âşık olan iki farklı sosyal sınıftan bir çifte, 24 saat süreyle tam uyum içerisinde, sevgilerini her şeyden üstün tutarak sevişmeleri koşuluyla, dünyaya dönme izni veriliyor; başaramazlarsa, ölüler dünyasına dönmeleri koşuluyla...
Jean Paul Sartreın bir filmdeki gibi kısa sahnelerden kurulu bir senaryo-roman olan eserinde, ölüm sonrası tanışan ve birbirlerine âşık olan iki farklı sosyal sınıftan bir çifte, 24 saat süreyle tam uyum içerisinde, sevgilerini her şeyden üstün tutar... tümünü göster
Jean-Paul Sartreın ilk romanı olan Bulantı, Alain Roquentin adlı kahramanının günlüğü biçiminde yazılmıştır. Uzun yolculuklardan sonra, on dokuzuncu yüzyılda yaşamış birinin hayatını araştırmak üzere Bouville kentine dönen Roquentin, yalnız bir insandır. Günlük tutmaya başlamasına neden olan tuhaf bir değişim geçirir. Çevresindeki nesneler karşısında bulantı duymaya başlar. Nesnelerin adları, anlamları, üzerlerindeki çizgiler kaybolmaya başar. Bu, Roquentinin daha önce üzerinde hiç kafa yormadığı bir durumla, varoluşla yüz yüze bırakır. Dünya yüzündeki bütün nesnelerin cilasını yitirdiği, ürkütücü çıplaklıkla kitleler olarak kaldığı duygusu, Roquentini bir özün olup olmadığı sorusuna götürür. Eylemlerinden arındığında, insan, niteliklerinden sıyrıldığında nesne nedir? Jean-Paul Sartreın 1931 ile 1938 yılları arasında yazdığı Bulantı, varoluşçuluğun temel kitaplarından biridir.
Jean-Paul Sartreın ilk romanı olan Bulantı, Alain Roquentin adlı kahramanının günlüğü biçiminde yazılmıştır. Uzun yolculuklardan sonra, on dokuzuncu yüzyılda yaşamış birinin hayatını araştırmak üzere Bouville kentine dönen Roquentin, yalnız bir insan... tümünü göster
Sartreın yaşamı ve düşüncesini gerçekçi bir bakış açısıyla bir arada ele almak. Metinlere, kapsamlı yazışmalara, yapıtlara, anılara dayanarak XX. yüzyılın en büyük aydınının portresini çizebilmek. Denis Bertholetnin amaçlayıp gerçekleştirmiş olduğu işte bu.
Sartreın, kim olduğunu ve bu dünyadaki varoluş nedenini anlamak için her an izini sürdüğü o tutkulu ve geri dönüşsüz yol; sürekli değişim ve gelişim halindeki yapıtı Bertholetnin çalışmasının temelini oluşturmaktadır.
Sürekli başkalarının, kadınların, okurların, altmışlı yılların gençliğinin sevgisine ulaşmaya çabalayan babasız bir oğul olmanın ağırlığı Sartreın tüm yaşamına, yapıtlarına, dünya görüşüne damgasını vurmakta; yaşadığı yüzyılla, çağdaşlarıyla ilişkisini belirlemektedir. Sovyetler Birliği, Fransız Komünist Partisi ve Cezayir savaşıyla ilgili çelişki arz eder gibi görünen tercihleri kendi içsel yolculuğundan, farkındalıklarının sürekli değişip gelişmesinden hiç de bağımsız değildir.
Sartreın yaşamı ve düşüncesini gerçekçi bir bakış açısıyla bir arada ele almak. Metinlere, kapsamlı yazışmalara, yapıtlara, anılara dayanarak XX. yüzyılın en büyük aydınının portresini çizebilmek. Denis Bertholetnin amaçlayıp gerçekleştirmiş olduğu i... tümünü göster
Filozofun 70 Yaşındaki OtoportresiMichel Contat ile SöyleşiMichel Contat: Genç aydınların sizi daha çok okumalarına, sizi hakkınızdaki yanlış fikirlerle tanımalarına hayıflanıyor musunz?...Jean-Paul Sartre: Bunun, benim açımdan hayıflanacak bir şey olduğunu söylüyorum.M.C.:Sizin açınızdan mı, onların açısından mı?J-P.S.:Doğrusunu söylemek gerekirse, onların açısından da. Amam bunun bir dönem olduğunu düşünüyorum. TADIMLIKÖnsözİnsanlık tarihinde, Sokratesten sonra ve günümüze değin, Jean- Paul Sartre kadar popüler olmuş başka bir filozof yoktur. Popülerliğin, doğallıkla kitleleri, yani felsefe jargonunda sokaktaki adam diye anılan sıradan insan yığınını ve de politikayı çağrıştırdığı düşünüldükte, popüler sıfatı olumsuz bir nitelendirme sayılabilir, bir filozof için... Sartreın kendisi de, bu popülerliğe, felsefesinin tam ve dosdoğru kavranmasından çok, yanlış, eksik ve yalapşap yorumlanmasıyla beslenen bir yaşama anlayışının, dünya üzerinde ve dünyaya karşı bir konumlanış etiketinin (budalaca diye nitelediği varoluşçu etiketi) yol açtığını gördüğü oranda, bundan rahatsız oldu. Ancak, onu çağımızın en popüler figürlerinden biri haline getiren asıl şeyin, başkaları tastamam kavramasa da, tastamam felsefesinin izdüşümü olan politik tavır alışları, yaşadığı dönemde insanoğlunun, olumlu olumsuz, bütün edimleri karşısında gösterdiği olağanüstü duyarlılık ve somut tepkileri olduğunu da, hiç şüphesiz herkesten iyi biliyordu.Sözcüklerde söylediği gibi, Elde avuçta da, cepte de bir şey olmaksızın, çalışma ve inançla çıktığı yolda yarattığı yapıtının, onun hem bilinçle hem de çocukluk özlemlerine uygun olarak seçtiği çift yönlü felsefe ve edebiyat olarak gelişimi, filozofu değil ama filozofun felsefesinin ileride daha da iyi anlaşılacağına inandığım felsefece önemini maskeleyegelmiştir: romanlarının, öykülerinin, tiyatro yapıtlarının, bir ölçüde de politik ve eleştirel denemelerinin alışılmadık tonunu, çarpıcılığını, yarattıkları skandal duygusunu; özgürlüğü insanın ontolojik yapısına eklemlediği ve böylece insana, Marxın öngöremediği bir boyutta dönüştürmeci olanaklar ve açmazlar yaratan (yani varoluşunu olanca somutluğu ve gerçekliği içinde sırtına yükleyen) felsefece yapıtının çetinliğine yeğlemek, çoğunlukla, insanların daha kolayına gelmiştir. Bu tümceleri yazan ben, kendim de bu kolaycılığı yeğleyenlerden biriyim bir bakıma. İki temel yapıtı, Varlık ve Hiçlik (?) ile Diyalektik Aklın Eleştirisini, 1963den beri bitirmeyi başaramamam, bunun kanıtıdır. Yine de bu açığı kapatabilecek iki şansa sahip oldum: Sartreın felsefesini, fragmanlar halinde de olsa, temel metinlerinin belli bölümleriyle yetinerek de olsa onun dilinden, Fransızcadan öğrenebilmek; ve asıl, felsefeyi, la morale existentialiste est la plus dure de toutes les morales (varoluşçu ahlak, ahlakların en katısıdır) diyebilen bir katolik papazının (*) olağanüstü eğiticiliğiyle tanıyıp, sevmek...Bizim kuşağın varoluşçulukla tanışıp allak bullak olduğu dönem, ülkemizde, solun da hızla yükselişe geçtiği, marksist literatürün, eksik-artık, kitapçı vitrinlerini lebalep doldurduğu zaman kesitiyle içiçedir. Türkiyenin bilinen koşullarında, insanlar, en başta da gençlik, Sartreı okumaksızın Marxı seçti (tıpkı Hegeli, Nietzscheyi, Kantı okumadan, okuyamadan Marxı seçtiği gibi). Belki eğitildiğim lisede zihinlerimize kazınan kartezyen düşünce alışkanlıklarının etkisiyle, Sartredan hiç kopamadım ben... 1964 veya 1965 yıllarında, bir yaz günü; lise arkadaşım, dostum, şimdi hukuk felsefesi profesörü olan Niyazi Öktemle, Cağaloğlundaki de yayınlarının kapısını çalıp, Memet Fuatın karşısına, Biz, LEtre et le Néantı çevireceğiz, basar mısınız? diye dikilekoduğumuzu anımsıyorum. Memet Fuat, o dingin ciddiyetiyle bize bir tek şey sormuştu; kitabın adını nasıl türkçeleştireceğimizi!.. Bu yüzden yukarıda Varlık ve Hiçliki anarken, yanıbaşına bir soru işareti ekledim: Varolmaktan (exister) söz eden bir felsefe yapıtında, hem olmak fiilini hem de o fiildeki eylemi taşıyan şeyi ifade eden être sözcüğünü, varlık sözcüğüyle çevirmek ne ölçüde doğrudur?Bununla beraber Sartreın temel felsefe metinlerinin çevrilebileceğine inanmayı sürdürüyorum. Daha geçenlerde, Kantın, hiç de daha az çetin olmayan, Kritik der reinen Vernunftu İdea yayınlarından çıkmadı mı? Biz, Yapı Kredi Yayınları olarak Hobbesun Leviathanını yayımlamadık mı, vb? Sonuçta felsefece kavramlar, dilimizde karşılıkları yokmuş gibi görünseler de, onlarla iş gördüğümüz ölçüde bizim dilimizde de olacaklar, bütün güçlüğüne karşın onları eğip bükebildiğimiz, kullanabildiğimiz ölçüde bizim dilimizde de türeyip, üreyebileceklerdir.Elinizdeki metin, bir Sartre metni değil. Filozofun, 70 yaşında, güvendiği bir yazarla yaptığı upuzun bir söyleşi çerçevesinde giriştiği bir hayat muhasebesi. Kanımca önemi de buradan geliyor. Muhasebe, yalnızca çağımızın bu en önemli figürünü zaafları ve güçlülükleriyle, insan yönüyle ortaya koymakla kalmıyor, ama felsefece düşüncesinin ipuçlarıyla birlikte, politik angajmanlarının, temelde hep tutarlı kalmış olan evrimini de, o felsefece düşünceye koşut olarak gözler önüne seriyor.Turhan Ilgaz
Filozofun 70 Yaşındaki OtoportresiMichel Contat ile SöyleşiMichel Contat: Genç aydınların sizi daha çok okumalarına, sizi hakkınızdaki yanlış fikirlerle tanımalarına hayıflanıyor musunz?...Jean-Paul Sartre: Bunun, benim açımdan hayıflanacak bir şey o... tümünü göster
duduyldz şu anda kitap okumuyor.