Aşkı aramadan evvel, düşün bir, ya benden nasıl bir âşık olur? İnsanın sevdası karakterinin yansımasıdır. Sen kavgacı isen, ha bire öfkeli, aşkı da bir cenk gibi yaşarsın. Gönlü pak olanın sevgisi de saf olur. Şu hayatta insan en çok sevdiklerini acıtır. En derin yaralar ailede açılır, kabuk tutsa bile kanar hikâye, içten içe... Attığımız her adım, yaptığımız her işte kendimizi yansıtırız. Budur çözülmesi gereken bilmece...
Aşkı aramadan evvel, düşün bir, ya benden nasıl bir âşık olur? İnsanın sevdası karakterinin yansımasıdır. Sen kavgacı isen, ha bire öfkeli, aşkı da bir cenk gibi yaşarsın. Gönlü pak olanın sevgisi de saf olur. Şu hayatta insan en çok sevdiklerini acı... tümünü göster
Anlatsam inanmazlar oğul, masal derler; masala inanmazlar, masalı yalnızca dinlerler, sanki hakikati bilirmiş gibi, sanki hakikatin sırrına ermiş gibi, masala inanmayan gerçeğe inanır mı?1981-89 yılları arasında yazılmış üç öykü oluşturmuştur Lal Masalları. 2002deki 8. basımının kapak resmi Mustafa Ata tarafından Lal Masallar için özel olarak yapıldı.
Anlatsam inanmazlar oğul, masal derler; masala inanmazlar, masalı yalnızca dinlerler, sanki hakikati bilirmiş gibi, sanki hakikatin sırrına ermiş gibi, masala inanmayan gerçeğe inanır mı?1981-89 yılları arasında yazılmış üç öykü oluşturmuştur Lal Mas... tümünü göster
Samantha, Londrada çalışan bir üst düzey avukat. Günün her saati iş başında, ev hayatı yok, tek düşündüğü şirkete ortak olabilmek. Üzerindeki baskı ve adrenalin onu fena halde coşturuyor. Ta ki bir gün, ...bir hata yapana kadar. Öyle büyük bir hata ki bu, kariyeri mahvolabilir. Tamamen aklını kaçırıp Londradaki ofisinden çıkıyor, bir trene binip hiç bilmediği bir yere gidiyor. Yol sormak için büyük, güzel bir evin kapısını çalınca iş görüşmesine geldiği zannediliyor ve o evde hizmetli olarak çalışması teklif ediliyor. Tabii ki bu evli çift ev işlerini halletmesi için bir avukatı işe aldığından habersiz. Fakat düşünün ki Samantha fırının nasıl çalıştırılacağını bile bilmiyor. Felaketler birbirini kovalıyor. Samantha çamaşır makinesiyle, ütü masasıyla, deterjanlarla müthiş bir savaş verirken; büyük şeflere özel yemekler pişirmeye kalkışırken tam bir kaos yaşanıyor. İyi de acaba işverenleri evdeki hizmetlinin başarılı bir avukat olduğunu öğrenebilecek mi? Eski hayatı Samanthanın yakasını bırakacak mı? Bırakmasa bile, Samantha geri dönmek isteyecek mi? Göreceğiz!Samanthaya çabucak kanınız ısınacak ve fazla mesai yapmış okuyucular bu avukatın hayatındaki ilk boş hafta sonunda yaşadığı sevinci çok iyi anlayacak.-Christian Science MonitorSophie Kinsella çıtır edebiyatı oyunlarının zirvesinde. Olay örgüsü hızlı bir tempoda ilerlerken eğlendiriyor ve yazar acayip karakterlerine yeterli ölçüde gerçekçi ayrıntılar eklemeyi başarıyor. -New York Post
Samantha, Londrada çalışan bir üst düzey avukat. Günün her saati iş başında, ev hayatı yok, tek düşündüğü şirkete ortak olabilmek. Üzerindeki baskı ve adrenalin onu fena halde coşturuyor. Ta ki bir gün, ...bir hata yapana kadar. Öyle büyük bir hata k... tümünü göster
Gül İrepoğlu ikinci romanı Cariyede, XVIII. yüzyıl I. Abdülhamid dönemini kaleme aldı. 44 yıl adeta kafes içinde yaşadıktan sonra tahta çıkan padişahın kişiliğini, bunalımlarını, korkularını, inançlarını, tuhaflıklarını ve aşklarını anlatıyor.Anlatırken de hem Batıya ayak uydurmaya çalışan hem geleneklerinden kopmamak için çaba sarf eden, hem de savaşan Osmanlının, geçmişindeki parlak günlerini çoktan yitirmiş olan bir imparatorluğun, görkemini hâlâ koruyan sarayındaki yaşamı gözler önüne seriyor.Gül İrepoğlu sanat tarihi profesörü oluşunun getirdiği uzmanlıkla, özellikle saray ve harem tasvirlerini öylesine canlı yapıyor ki adeta bir belgesel niteliğinde.Yazar İrepoğlunun, bir cariye tarafından sultana yazılan gerçek aşk mektuplarından hareketle kaleme aldığı romanı, üç anlatıcının ağzından fragmanlar şeklinde akıyor: Sultan Abdülhamid, Cariye Aşkıdil ve Haremağası Cafer.Cariye yalnızca bir kez hükümdarın yatağını paylaşma şansını bulmuş ve sultana âşık olmuştur, ancak bir daha davet edilmeyerek, iltifat görmeyecektir.O da duygularını; aşkını, coşkusunu, acısını, öfkesini mektuplara dökecektir, bir de elleriyle yaptığı kâğıttan bahçelere.Gül İrepoğlunun bu tutkulu aşkı her ne kadar haremde geçiyorsa da benzer şeyler günümüzde de yaşanıyor.Romanı okurken zamanın ve mekânın çok da önemli olmadığını hissediyorsunuz bu aşkta.Tıpkı yıllar sonra, sultan ölmek üzere yenik bir hükümdar olarak Aşkıdilin tekrar karşısına çıktığında, cariyenin yıllarca padişaha değil kendi yarattığı imgeye âşık olduğunu fark etmesi gibi.
Gül İrepoğlu ikinci romanı Cariyede, XVIII. yüzyıl I. Abdülhamid dönemini kaleme aldı. 44 yıl adeta kafes içinde yaşadıktan sonra tahta çıkan padişahın kişiliğini, bunalımlarını, korkularını, inançlarını, tuhaflıklarını ve aşklarını anlatıyor.Anlatır... tümünü göster