Edebiyat tarihindeki ilk antolojinin MÖ II. Yüzyılın sonlarında yaşamış olduğu düşünülen, Yunan şair Meleagrosa ait olduğu söylenir. Eserine aldığı her şairi bir çiçekle özdeşleştiren Meleagros hazırladığı derlemeye Buket adını verir. Antik Yunancada çiçeklerden derleme yapmak anlamına gelen antoloji işte böyle doğar. Türk edebiyatında da antolojilerin çok önemli bir yer tuttuğu yadsınamaz. Gerek değişik ülkelerin edebiyatını, gerek değişik yazarlarının edebi dünyasını tanıtma işini üstlendiklerini söyleyebiliriz. Bu açıdan bakınca antolojiler yalnızca edebiyat derlemesi olarak görülemez. Yeşerdikleri toplumun birer aynasıdır da antolojiler. O ulusun, toplumsal yapısını, geçirdiği değişimi/dönüşümü edebiyatın sorgulayıcı gücüyle okurlara aktarırlar. Biz de Dünya kitapları olarak, antolojilerin taşıdığı değerin bilinciyle, Antoloji dizisinde çeşitli ülkelerin yazarlarını bir araya getiriyoruz. Daha önce yayımladığımız Amerikan, Rus, İran edebiyatı öykü antolojilerinden sonra şimdi de İspanyol Edebiyatı Öykü Antolojisiyle okurlarımızın karşısındayız. İspanyanın usta yazarlarının kaleminden çıkmış öykülerden oluşan bu antoloji, zengin bir kültürün mirasçısı, tutkulu ve doğal İspanyol insanının iç dünyasına ayna tutuyor. İç Savaşın insanlarda neden olduğu yıkımdan gündelik hayatın gerçeklerine, doğaüstü olaylardan aile içi yabancılaşmaya kadar birçok farklı konu, ortak bir derinlik ve duyarlıkla işleniyor.
Edebiyat tarihindeki ilk antolojinin MÖ II. Yüzyılın sonlarında yaşamış olduğu düşünülen, Yunan şair Meleagrosa ait olduğu söylenir. Eserine aldığı her şairi bir çiçekle özdeşleştiren Meleagros hazırladığı derlemeye Buket adını verir. Antik Yunancada... tümünü göster
Edebiyatçılar Üzerine adıyla yayımladığımız bu kitabında Canetti, Konfüçyüsten Cervantese, Kafkadan Brechte uzanan geniş bir süreç içinde yer almış pek çok yazar, edebiyatçı ve düşünürü ele alarak insanların bugün içinde boğulduğu sıkıntılar üzerine yazarların temel görevinin ne olması gerektiği konusunda şöyle demektedir:Edime ve uzmanlaşmaya göre yönlendirilmiş bir dünyada, bir tür çizgisel sınırlandırılmışlıkla erişilmeye çalışılan doruklardan başka bir şey görmeyen, bütün gücünü dorukların buz gibi yalnızlığı uğruna harcayan, buna karşılık dorukların dışında kalanı, çeşitliliği, hiçbir doruk için yardım sunamayacak asıl olanı hor gören ve silen bir dünyada, üretimin amaçlarına ters düştüğü için her türlü değişimi ve dönüşümü gittikçe daha çok yasaklayan, kendi kendini yıkacak araçları düşüncesizce çoğaltan ve aynı zamanda da insanın daha önce edinilmiş ve böyle bir yıkıma karşı çıkabilecek nitelikleri adına geride kalan ne varsa boğmaya çalışan bir dünyada, bütün dünyaların en körleşmişi diye adlandırılabilecek böyle bir dünyada, değişim ve dönüşüm yeteneğini ona inat kullananların bulunması bana olağanüstü önemli geliyor.
Edebiyatçılar Üzerine adıyla yayımladığımız bu kitabında Canetti, Konfüçyüsten Cervantese, Kafkadan Brechte uzanan geniş bir süreç içinde yer almış pek çok yazar, edebiyatçı ve düşünürü ele alarak insanların bugün içinde boğulduğu sıkıntılar üzerine ... tümünü göster
Bir bahar geçti ve yeni bir bahar geldi. Limon ağacı tek bir çiçek bile açmadı. Dallarındaki hayat suyu her gün biraz daha çekildi, serçeler ona konup ötüşmez oldu, yaprakları dökülüp dalları hançer hançer sivrildikten sonra...Bir sabah annenin gözlerinin önünden çekilen perde korkunç bir felaketi açığa çıkarıyordu. Kızının solgun yüzüne baka kalmış soruyordu kendi kendine korku içinde:Nerede o tatlı gamzeler? Ne oldu da o tatlı gamzeler birer kırışıklığa dönüştü?Güldüğü zaman kırışıklıklar yaklaşıyor birbirine ve kızcağızın yüzü solgun bir koca karı yüzü gibi görünüyordu. O ışıl ışıl gözler de, hüzün çökmüş karanlık mağaralara dönmüş!!Ama anne ne yapabilir ki? O da bir kadın, o da örümcek ağlarına takılmış!Keder, annenin yüreğinde kanser oluyor, ciğerini kemiriyor iştahla; ürkütücü, korkutucu o cümle geldikçe aklına, iştahı daha da kabarıyordu:Baharda don kadar öldürücü bir şey yok.
Bir bahar geçti ve yeni bir bahar geldi. Limon ağacı tek bir çiçek bile açmadı. Dallarındaki hayat suyu her gün biraz daha çekildi, serçeler ona konup ötüşmez oldu, yaprakları dökülüp dalları hançer hançer sivrildikten sonra...Bir sabah annenin gözle... tümünü göster
Bertolt Brecht, Bay Keunerin Öykülerini ilk kez 1930 yılında, Berlinde yayımlamaya başladı. Bu yayın, yaşamı boyunca sürdü. Bu öyküler, Brechtin kendi dünya görüşünü, yaşamın türlü yansımalarına yedirerek dile getirdiği bir araç niteliğindedir. Brecht açısından bir tür beyin cimnastiği de sayılabilecek bu öyküler, meraklısına, Brechtin düşünce dünyasının kapılarını açabilecek en değerli anahtarlardan biridir.
Bertolt Brecht, Bay Keunerin Öykülerini ilk kez 1930 yılında, Berlinde yayımlamaya başladı. Bu yayın, yaşamı boyunca sürdü. Bu öyküler, Brechtin kendi dünya görüşünü, yaşamın türlü yansımalarına yedirerek dile getirdiği bir araç niteliğindedir. Brech... tümünü göster
Bertolt Brecht, Bay Keunerin Öykülerini ilk kez 1930 yılında, Berlinde yayımlamaya başladı. Bu yayın, yaşamı boyunca sürdü. Bu öyküler, Brechtin kendi dünya görüşünü, yaşamın türlü yansımalarına yedirerek dile getirdiği bir araç niteliğindedir. Brecht açısından bir tür beyin cimnastiği de sayılabilecek bu öyküler, meraklısına, Brechtin düşünce dünyasının kapılarını açabilecek en değerli anahtarlardan biridir.
Bertolt Brecht, Bay Keunerin Öykülerini ilk kez 1930 yılında, Berlinde yayımlamaya başladı. Bu yayın, yaşamı boyunca sürdü. Bu öyküler, Brechtin kendi dünya görüşünü, yaşamın türlü yansımalarına yedirerek dile getirdiği bir araç niteliğindedir. Brech... tümünü göster
Yarattığı Don Camillo dizisiyle adını dünyaya tanıtan Guareschi, bu kitabında, kendine özgü mizahını değişik bir tat, parıltılı bir alay, vurucu fakat çok ince bir yergiyle alabildiğine zenginleştiriyor.
Yarattığı Don Camillo dizisiyle adını dünyaya tanıtan Guareschi, bu kitabında, kendine özgü mizahını değişik bir tat, parıltılı bir alay, vurucu fakat çok ince bir yergiyle alabildiğine zenginleştiriyor.