Daha önce yayımladığımız Nietzsche Ağladığında kısa sürede kendi hayranlarını yaratarak bir "kült" romana dönüştü. Bunun gibi yoğun metinlerde pek rastlanmayan bir ilgiyle karşılaşarak büyük övgüler aldı. Aynı yazarın hayranlarını hayal kırıklığına uğratmayacak bir başka romanını sunuyoruz bu kez: Divan. Yine yoğun, şaşırtıcı ve sürükleyici...
ZAMAN
Tam bir iletişim bombardımanına maruz kalırken en yakınımıza bile dokunmakta sorunlar yaşadığımız modern zamanlar. Bütün mahremiyet dengelerinin bozulduğu, "özel hayat" tecavüzcüleri ve teşhircilerle dolu bugünün dünyası.
MEKÂN
Psikiyatrist ve hastanın birbirlerine açıldıkları, birbirlerini teslim almaya çalıştıkları, yalan söyledikleri, seviştikleri bir tür mahremiyet koltuğu: Divan. Ya da "oyun yeri".
AKTÖRLER
Sahicilik ve samimiyet arayanlar. İçi acıyanlar. Dokunma ve konuşma yeteneğini yitirenler. Kendisiyle yüzleşmeyi beceremeyenler. Tanrı arayanlar. Yalnızlar. Dolandırıcılar. Ve zamanımızın vazgeçilmezleri arasındaki yerlerini giderek sağlamlaştıran psikiyatristler.
KONU
Yakınlarımızla yaşayamadığımız mahremiyeti bir kurum olarak paylaşan psikiyatristlerin ne ölçüde sahici ve samimi oldukları. Psikiyatrist ve hastası arasındaki mahremiyetin sınırları; seksin terapideki (varsa) yeri. Hayal ve hakikat ilişkisi. En mahrem sırlarımıza vâkıf olan psikiyatristlerin bu "mahrem yükler"i taşırken kendi mahremiyetlerindeki dalgalanmalar karşısında nasıl tökezledikleri.
Genç bir hekim, Amerikan Psikiyatri Birliği'nin başkanlığını yapmış, şimdi ise hastasıyla cinsel ilişkiye girmekle suçlanan bir meslektaşını sorgulamakla görevlendirilir. Suçlanan psikiyatrist, katı kurallara dayalı hasta-hekim ilişkisinin aşılmasını savunmaktadır: "Benim tekniğim, her türlü tekniği bir yana bırakmaktır" der. Genç hekimin tüm yaşamını değiştirecek olan bu görüşmeyle birlikte sevgi, hakikat, teori, otorite, benlik, doğruluk, para, statü, kibir, hınç... ve yalan üzerine, "içeriden anlatılan" bir yolculuk başlar.
Daha önce yayımladığımız Nietzsche Ağladığında kısa sürede kendi hayranlarını yaratarak bir "kült" romana dönüştü. Bunun gibi yoğun metinlerde pek rastlanmayan bir ilgiyle karşılaşarak büyük övgüler aldı. Aynı yazarın hayranlarını hayal kırıklığına uğratmayacak bir başka romanını sunuyoruz bu kez: Divan. Yine yoğun, şaşırtıcı ve sürükleyici...
ZAMAN
Tam bir iletişim bombardımanına maruz kalırken en yakınımıza bile dokunmakta sorunlar yaşadığımız modern zamanlar. Bütün mahremiyet dengelerinin bozulduğu, "özel hayat" tecavüzcüleri ve teşhircilerle dolu bugünün dünyası.
MEKÂN
Psikiyatrist ve hastanın birbirlerine açıldıkları, birbirlerini teslim almaya çalıştıkları, yalan söyledikleri, seviştikleri bir tür mahremiyet koltuğu: Divan. Ya da "oyun yeri".
AKTÖRLER
Sahicilik ve samimiyet arayanlar. İçi acıyanlar. Dokunma ve konuşma yeteneğini yitirenler. Kendisiyle yüzleşmeyi beceremeyenler. Tanrı arayanlar. Yalnızlar. Dolandırıcılar. Ve zamanımızın vazgeçilmezleri arasındaki yerlerini giderek sağlamlaştıran psikiyatristler.
KONU
Yakınlarımızla yaşayamadığımız mahremiyeti bir kurum olarak paylaşan psikiyatristlerin ne ölçüde sahici ve samimi oldukları. Psikiyatrist ve hastası arasındaki mahremiyetin sınırları; seksin terapideki (varsa) yeri. Hayal ve hakikat ilişkisi. En mahrem sırlarımıza vâkıf olan psikiyatristlerin bu "mahrem yükler"i taşırken kendi mahremiyetlerindeki dalgalanmalar karşısında nasıl tökezledikleri.
Genç bi... tümünü göster
Çoğu zaman kitap okurken bazı cümlelerin altını çiziyoruz; bizi bize ifade eden bizi onda yakaladığımız duyguların, doğrudan algımıza gönderme yaptığı cümleler oluyor bunlar genelde. Bazen de henüz başımıza gelmemiş ama gelebilme ihtimalini taşıyan yabancısı olduğumuz tecrübelerin doğrudan aktarımlarına ilişkin cümlelerin altını çiziyoruz. İş bir psikiyatrisin yazdığı kitabı okumaya geldiğinde bu noktada dengeler ciddi oranda değişiyor. Ne alınganlığı, kırılganlığı ne de matemi bitmeyen terk edilmişlikler; bastırılmış kişilikler, irade dışı (görememezlikten) yapılan hatalar ve dank etmeler, bir ömür kuyruk gibi peşe takılan pişmanlıklar... duygusallığın ön plana çıkarılmadığı, duygu patlamalarının yaşanmadığı karakterler üzerinde makul, analitik çözümlemelerin yapıldığı hayatın içindeki sorunlu kişileri buluyoruz Divan'da.
Irwin D. Yalom bu kitabında hasta portföyünün değişik ve değişken, bağımlı ve zaaflı kimliklerini akıcı bir dille betimleyip karakterleri çözümlerken işin bir de öbür boyutunu ele almayı unutmamış. Aynı süreci psikiyatristler için de gerçekleştirmiş; içini dışına çıkararak, ustaca bir üslupla... Pinpon topu gibi bir oradan bir oraya giden ve bir insan için kanaat oluşturma, kişilik tanımlama süreci öyle profesyonel bir silsileyle ifade edilmiş ki kitaba bu yorumu yazmadan önce bir kaç gün okuduklarımın şekillenmesi için biraz düşünmek zorunda kaldım. Aslında 'Nietzche Ağladığında' romanından farklı gibi görünse de şahsen ben o ince, oya gibi işlenen, adım adım örülen çözülmenin zevkini bu kitapta da yaşadım. Çoğu insan için içeriğinin yaşanırken kaybolduğu veya yakalanamadığı anlarına yöneltebildiği kuş bakışının, bazen de mikro sorgulamalı yaklaşımının çok etkileyici olduğunu düşünüyorum.
Yaşamak bir meslek değildir ama Irwin D. Yalom mesleğini tekrar yaşama (Hayata dair'e) dönüştürmüş. Yaşam içindeki var olan hırpalayıcı itiş kakışlı ilişkileri, tecrübelerinden geri dönüştürerek, yazarlık yeteneğinin hüneriyle de bezeyerek onu tekrar bir kurguyla yapıt şeklinde sunduğu birikimlerini ilgili okumamışlara ya da kararsızlara rahatlıkla tavsiye ederim.
Psikolog ve psikiyatristler'in içinde bulundukları kaosun gerçeküstü yanını kusursuz bir kurgu, etkileyici bir dil ve bir o kadar etkileyici vakalarla gözler önüne seren bir Irvin Yalom yapıtı: Divan.
özellikle belli psikiyatri alt yapısı gerektiriyor bence bu kitap. meraklısı için oldukça faydalı. ancak romanın sonu apar topar getirilmiş gibi.
Yazarın "Bağışlanan Terapi " isimli kitabında anlattığı teknikler,rüyaları ve hasta-hekim ilişkilerini roman haline getirmiş.Kitabın bir baş kahramanı yok.Mevcut durum analizleri hakim.Hekim açısından bakış açısı ön planda.İnsanı sık sık düşünmeye ve daha fazlasını okumaya öğretmeye iten bir kitap.Kurgu eleştirilebilir ama yazarın aynı anda birden çok mesaj verme kaygısı,birçok psikoterapi öyküsünü birleştirme,aslına sadık kalma bir de bunu kısa öyküler değilde roman tarzında sunmaya kalkışmasından dolayı olduğunu düşünüyorum o yüzden gözüme hiç batmadı.
Bu tarzın meraklılarının kitabı beğeneceğini düşünüyorum.İyi okumalar.
psikiyatriste gitmek istenirse, gitmeden önce okunmalı
En az Nietzsche Ağladığında kadar başarılı bir roman. Psikoloji ile içli dışlı olanlara veya benim gibi sadece merakı olanlara tavsiye edebileceğim harikulade bir roman.
psikolojiyle ilgilenenler için kitaplıkta olması gerken bir kitap
Psikolojinin ilgisini çekmediği kimseyle tanışmadım. Bu işin profesyonelinden bir kitap. Danışanlarıyla olan görüşmelerini o denli usta bir üslupla derleyip kaleme almış ki hem kendinizden hem çevrenizden pek çok manzarayla karşılaştığınız gibi kafanızda sorgulamalara da girişmeden edemiyorsunuz. Sana Gül Bahçesi Vadetmedim den sonra okuduğum en iyi psikoloji tarzı kitaptı.
Son derece sürükleyici bir anlatıma sahip olan kitap, şaşırtıcı sonuyla hala aklımda... Ki yıllar oldu okuyalı.
Henüz öğrenciydim okuduğumda; ona rağmen -başarılı bir roman olmasının yanısıra- mesleğe dair epey katkısı olduğunu hatırlıyorum.
Karton Cilt, 18.Basım, 410 sayfa
2015 tarihinde, Ayrıntı Yayınları tarafından yayınlandı