Kentleşme ve sanayileşme birçok Üçüncü Dünya ülkesinde ve Türkiyede yaşanan hızlı toplumsal değişme sürecinin iki önemli boyutudur. Kent toplumunda sanayileşmenin yol açtığı toplumsal farklılaşma ve tabakalaşma bu çalışmanın temel eksenini oluşturmaktadır. Daha kesin bir ifadeyle emek-yoğun kapitalist sanayilerde sermayenin nasıl ve hangi yollardan biriktiği, bu sürece bağlı olarak ortaya çıkan sanayicilerin ve işçilerin birbirleriyle ilişkileri ve iç farklılıkları incelenen başlıca konulardır. Geleneksel zenaatlerin veya küçük üreticilerin değişme süreci içerisindeki konumları, oynadıkları rol ve geleceğin kent ekonomisindeki önemleri yukarıda değinilenlerle birlikte ele alınmakta ve tartışılmaktadır.Yaklaşıma ilişkin bazı noktaları vurgulamak istiyorum. Birincisi, değişme süreci tüm karmaşıklığı, çeşitliliği ve zenginliği ile sergilenmeye çalışılmıştır. Bu amaçla basitleştirici genellemelerden, çelişik ve zıt yönlü gelişmeleri gözardı etmekten ve verileri dar modeller ve kavramsal çerçeveler içerisine hapsetmekten özellikle kaçındım. İkincisi, bu tür verilerin toplanmasına ilişkindir: Bilgiler kapalı uçlu anket sorularından çok sohbetler, tartışmalar, doğrudan gözlemler ve hatta geliştirilen arkadaşlık ilişkileri yoluyla elde edilmiştir. O nedenle ölçme ve istatistiki analiz yapmaya uygun veriler zayıf kalmış kavramsal incelemelere ışık tutacak türden bilgiler ön plana çıkmıştır. Üçüncüsü, toplumsal değişmenin mikro düzeyde değerlendirilmesi ile yetinilmemiş, ampirik bilgiler son yirmi yılın bu konulara ilişkin evrensel bulgularının ve kuramsal tartışmaların merkezine oturtulmaya çalışılmıştır.Sencer AYATA
Kentleşme ve sanayileşme birçok Üçüncü Dünya ülkesinde ve Türkiyede yaşanan hızlı toplumsal değişme sürecinin iki önemli boyutudur. Kent toplumunda sanayileşmenin yol açtığı toplumsal farklılaşma ve tabakalaşma bu çalışmanın temel eksenini oluşturmak... tümünü göster
Shakespeare metinlerindeki izler, uzun süreli ödünç almaların, ortak takasların ve karşılıklı büyülemelerin sonucu olan, kültürlerarasılığın ürünleridir. Bu çalışmasında yazar, Rönesans ve Shakespeare metinlerindeki kültürlerin poetikasını keşfetmeye çalışarak, Shakespeare okuruna yeni bir bakış ve yeni sorular getiriyor.
Shakespeare metinlerindeki izler, uzun süreli ödünç almaların, ortak takasların ve karşılıklı büyülemelerin sonucu olan, kültürlerarasılığın ürünleridir. Bu çalışmasında yazar, Rönesans ve Shakespeare metinlerindeki kültürlerin poetikasını keşfetmeye... tümünü göster
"Pequod adlı bir balina gemisinin son yolculuğunu, balinaların nasıl avlandıklarını, geminin sonunda nasıl battığını anlatan Moby Dick, ilk bakışta denizlerde geçen bir serüven romanı sayılabilir. Ne var ki insan Moby Dick'i okudukça, okuduklarını düşündükçe, kitabın derinliğini, gerçek anlamını sezmeye başlar. Bu derinliği, bu gerçek anlamı sezmeyenler ise, balina avıyla ilgili, heyecanlı bir öykü olarak, gene de Moby Dick'in pekâlâ keyfini çıkarabilirler."
Mîna Urgan böyle tanımlıyor Beyaz Balina'nın romanını.
"Zaman zaman çıkardığı o garip seslere burnundan konuşma dersiniz, balinayı horlamş olursunuz. Hem balinanın söyleyecek nesi olabilir? Ben, derinliği olan hiçbir varlık görmedim ki, bu dünyaya söyleyecek söz kekelemek zorunda kalır, olsa olsa. Ne mutlu ona ki, dünya duyuverir sesini."
Melville'nin sesini geç de olsa duymuştur dünya: Düzyazı biçiminde yazdığı bu şiirde, ironi, mitoloji ve gerçekçiliğin iç içe geçtiği bu romanında, denizi, gemicileri, balinaları ve tabii bu arada tutkuların tutsağı olan insan ruhunu anlatıyor.
"Pequod adlı bir balina gemisinin son yolculuğunu, balinaların nasıl avlandıklarını, geminin sonunda nasıl battığını anlatan Moby Dick, ilk bakışta denizlerde geçen bir serüven romanı sayılabilir. Ne var ki insan Moby Dick'i okudukça, okudu... tümünü göster