Hayatta yapabileceğiniz en sağlam, en tutarlı ve geri dönüşü en kesin yatırım psikolojinize, daha doğrusu psikolojik sermayenize yapacağınız yatırımdır.
Psikolojik sermayesi güçlü olan insanlar güçlüklerle karşılaşınca yılmaz. Zorluklarla nasıl başa çıkabileceklerini bilirler. Daha çabuk toparlanırlar ve güçlü dururlar. Psikolojik sermaye geliştirilebilen bir olgudur. Bu nedenle, psikolojik sermayenin ne olduğu kadar nasıl artırılabileceği ve yönetilebileceği de örnek uygulamalarla zengin bir rehber niteliğinde olan bu kitapta anlatılmakta.
Hayatın karşımıza ne tür güçlükler çıkaracağını bilemeyiz ama karşımıza çıkan güçlükleri nasıl aşabileceğimizi öğrenebiliriz.
Hayatta yapabileceğiniz en sağlam, en tutarlı ve geri dönüşü en kesin yatırım psikolojinize, daha doğrusu psikolojik sermayenize yapacağınız yatırımdır.
Psikolojik sermayesi güçlü olan insanlar güçlüklerle karşılaşınca yılmaz. Zorluklarla nasıl b... tümünü göster
Dünyaya ağlayarak geliriz. Büyümekse bir hayal kırıklığı sürecidir; yine de bir an önce büyümek isteriz, Büyüdükten sonra ise çocukluğumuzdaki yaşama sevincini özleriz... Çünkü çocuk soru soran, araştıran, merak eden, oyun oynayan, bir "haz yaratığı"dır; oysa büyüdükçe arzuları körelir, ilgileri azalır ve yetinmeyi bilen bir erişkine dönüşür. Çocuğun ilgi ve merakının özellikle cinsellikle ilgili olduğu, sorularından ve oyunlarından bellidir. Çocuk, cinselliği bilmek ister, büyüklerse başka bir şeyi, kültürü öğretmenin peşindedir.
Psikanaliz bilinçdışını, içgüdüyü ve çocuğu kültürün karşısına koyarak onları neredeyse idealleştirir. Arzuların çocuğu geleceğe yönelttiği varsayılırsa, büyüme de hazların azaltılıp daraltılması olarak düşünülebilir. Demek ki çocuk büyüdükçe hep bir şeylerden feragat edecektir. Kreş çağındaki çocuk da toplumsallaşma adına kültüre ve dolayısıyla kültürün taşıyıcısı dile katılırken hiç vazgeçmek istemeyeceği bir şeyi bırakmak durumunda kalmış gibidir; ifadesiz benliğidir bu, dil öncesi benliği... "Ödipal çocuk" kendi cinsel araştırmalarına atılırken, sözcüklerin olmadığı, tutku dolu bir hayat vardır geride.
Psikanalizin ortaya çıkaracağı da sözlü iletişimin olmadığı bu durum ile dili kullanabilme yetisi arasındaki çatışma ve işbirliğidir. Çünkü konuşmayı öğrenirken konuşmayan yanımızı da canlı tutabiliriz. Gelişimi yalnızca dilsel becerilerin edinilmesi olarak tanımlamazsak, ifade becerisi olan ve olmayan benlikler arasındaki alışverişi çocuklukta daha iyi besleyebiliriz.
Kimine göre "en büyük çağdaş psikanalitik düşünürlerden biri" olan Adam Phillips bu kitabında hepimizin içinde sürüp giden yabani ile eğitilmiş çocuk, sınırsızca düş kuran ile bilimci arasındaki o bitmeyen çatışmayı anlatıyor. Bu çatışmanın herhangi bir tarafını seçmeden, birlikte beslenme ve çoğalma olasılıklarını araştırarak hayata karşı sağlam, engin bir ilgi uyandırmayı amaçlıyor.
Phillips’in Freud’la göbek bağı yerli yerinde, ama fikirleri ve alglamaları göz kamaştırıyor... Şimdiye kadar yazılmış en iyi kitap.
-Carmen Callil, Daily Telegraph-
Philips aşkın, sanatın, mizahın ve öteki neşe kaynaklarının üzüntü veren ve aşağılık bir şeylerin ötrülerinden başka bir şey olmadığını ilan eden bildik Freudcu indirgemecilikten koparak, doğumla gelen haz ve iştahı coşkuyla selamlıyor.
-Sunday Telegraph-
Bizi kendimize, beklenmedik olana ve derinlere çekiyor. Sıkıntı ve utancı, saygın, ilgiye değer durumlara dönüştürüyor; huysuzluğumuza doyurucu bir tür asalet kazandırıyor.
-Nicci Gerrard, Observer-
Dünyaya ağlayarak geliriz. Büyümekse bir hayal kırıklığı sürecidir; yine de bir an önce büyümek isteriz, Büyüdükten sonra ise çocukluğumuzdaki yaşama sevincini özleriz... Çünkü çocuk soru soran, araştıran, merak eden, oyun oynayan, bir "haz yara... tümünü göster
Arka Kapak Yazısı (Tanıtım Bülteninden)
“Benim yıllardır yazı ve konuşmalarımda anlattığım ama her seferinde anlatmakta yetersiz kaldığım bir mevzudur Otuz Milyon Kelime farkı. Artık içim rahat. Çocukların ilk 36 aylık gelişimi neden bu kadar önemli diye soranlara, bazı çocuklar okula geldiklerinde maça neden bir sıfır geride başlıyor diye soranlara verecek bir yanıtım var artık: Bu kitabı okuyun!”
―Selçuk R. ŞİRİN-
“Çocuk muhteşem bir potansiyelle doğar. İçine doğduğu aile onu ya geliştirir ya da farkına varmadan kalıplar. Çocuğunu bilinçli olarak geliştirmek isteyen anne babalara Otuz Milyon Kelime kitabı, bilimsel çalışmalar sonucunda oluşturulmuş ve kendini kanıtlamış bir yöntem sunuyor. Bu kitabı okumalarını ve çocuklarıyla konuşma ile kitap okuma zamanlarını anne ve babaların birlikte oluşturmalarını içtenlikle öneririm. Çocuğunun geleceğini önemseyen anne ve babalar bu kitabı okuyunca çocuğun geleceğine gerçek yatırımın üç yaşına kadar nasıl yapılabileceğini öğrenecekler. Bu kitabın Türkiye’de yayınlanmasına vesile olan ve emeği geçen herkese çocuklarımız adına teşekkür ediyorum.”
―Doğan CÜCELOĞLU-
“Üniversite öğrencilerine yaptığınız bir eğitim yatırımını 1,4 oranında geri alıyorsunuz. İlköğretim öğrencilerine yaptığınız yatırımı ise 7 katı ile geri alıyorsunuz. Çocuk eğitimi üzerine yapılan her çalışma çok değerli bu ülkede. Bu yüzden Buzdağı Yayınevi’ni Elma Yayınevi’nin kurucusu sıfatıyla tebrik ediyorum; ülkemize değer katma çabasında oldukları için. Geleceğin bir Aziz SANCAR’ına, bir Hayrettin KARACA’sına, bir Nâzım HİKMET’ine, bir Mehmet Âkif ERSOY’una vesile olmalarını diliyorum. Bir yazar olarak da ülkede kitap basma cesaretine sahip böyle ilkeli insanların artmasını umuyorum.”
―Ahmet Şerif İZGÖREN-
"Çocuğa erişecek yegâne araç iletişimdir. Ebeveynler her şeyden önce iletişim becerisini artırmalıdır. Doğru kelimelerle kurulan iletişim kişilik gelişimini destekler. Yanlış seçilen kelimeler ise çocuğun duygu dünyasına zarar verir. Buzdağı Yayınevi’nin Türkçeye kazandırdığı Otuz Milyon Kelime işte bu gerçeği ortaya koyan önemli bir çalışma. Dr. Dana SUSKIND bilimsel gerçeklerle kelimelerin gücünü, sevginin iyi edici yanını ele almış. Çocuğa değer veren her yetişkinin kütüphanesinde yerini alması gereken bir eser."
―Pedagog Adem GÜNEŞ-
Arka Kapak Yazısı (Tanıtım Bülteninden)
“Benim yıllardır yazı ve konuşmalarımda anlattığım ama her seferinde anlatmakta yetersiz kaldığım bir mevzudur Otuz Milyon Kelime farkı. Artık içim rahat. Çocukların ilk 36 aylık gelişimi neden bu kadar... tümünü göster
İnanma, İnanmama Üzerine Bir TartışmaBu kitabın bir politik mesajı varsa, o da hoşgörü çağrısıdır. Ateistler ve Tanrıya inananlar eğer birbirlerini anlayabilirlerse yan yana barış içinde yaşayabilirler. Ve taraflardan biri ötekini ahlâki olarak yoz ya da akıldışı olarak elinin tersiyle ittiği müddetçe, karşılıklı anlayış ortamına hiçbir zaman erişilemeyecektir.Robin Le Poidevin, Türkçe Basıma Önsöz. Tanrının varlığı, ahlâkla din arasındaki ilişki, vb. konular üzerinde yazılmış tüm klasik çalışmaların, eleştirmekten çok sergilemekle yetinen geleneksel tutumundan ayrımla, bu kitap; evrenin kişisel bir yaratıcısının bağımsız varlığının reddi anlamında bir ateizm savunusu inşa etmektedir. Poidevin, benim amacım tartışmalar için bir başlangıç noktası sunmak, muhalefeti susturmak yerine tartışmayı kışkırtmaktır diyor.Erdoğan Aydın, İslamcılık ve Din Politikaları, s. 308, Gendaş, 2002Kutsal değerler üzerinde ve üzerinden siyaset yapmanın bu kadar yaygın olduğu bir ülkede, ateizm, hem siyasal İslamın hem de siyasal laisizmin gerçek yüzünü ortaya çıkaracak bir turnusol kâğıdı işlevini görebilir. Ülkemizde, siyasal İslamı sollayabilmek için, sola dinsel bir renk vermeye çalışan sosyal demokratlardan, solu neredeyse Aleviliğin bir kolu olarak gören, inançları için ölen mensuplarına şehitlik mertebesi sunan radikal solculara; dini, toplumsal bir uzlaşma zemini olarak kullanmak isteyen laik derin devletten, toplumsal bir çözülme katalizörü olarak kullanmak isteyen dindar derin millete kadar hemen her kesimde kendini gösteren ortak bir sorun var: Samimiyetsizlik. Bir türlü kendi olmama hali... Ötekiyle diyaloğa, tartışmaya girmek yerine, güya ötekiyle arasında hiçbir gerçek sorun yokmuş gibi yapma hastalığı... Kısacası, karşılıklı oynama... Ateistler, işte bu ortamda, sadece ölü bedenlerinin değil, asıl, yaşayan bedenlerinin haklarını samimi bir biçimde talep ederek, bu toplumsal karşılıklı oynama haline son veremeseler de, en azından kişisel olarak artık oynamamayı seçebilirler. Sadece bu, yani başkalarını değil, öncelikle kendini aldatmama halini seçme bile yeteri kadar politik bir tavırdır ve dolayısıyla, öncelikle kendimizi, daha sonra başkalarıyla ilişkilerimizi ve nihayet başkalarını etkileme potansiyeli taşır.(...) Poidevinin bu kitabı, bence ülkemizdeki entelektüel ve politik bir boşluğu doldurmak açısından son derece yerinde bir seçim. Öyleyse, bu ülkede -yüzde bir de olsa- ateistler de yüzde yüz var olabilmeli. Zaten demokrasi dediğimiz, yüzde birin de yüzde yüz var olduğu, var olabildiği bir rejim değil midir?Şükrü Argın, Cumhuriyet Kitap
İnanma, İnanmama Üzerine Bir TartışmaBu kitabın bir politik mesajı varsa, o da hoşgörü çağrısıdır. Ateistler ve Tanrıya inananlar eğer birbirlerini anlayabilirlerse yan yana barış içinde yaşayabilirler. Ve taraflardan biri ötekini ahlâki olarak yoz y... tümünü göster
Dr. Montessori der ki: “İnsan kendiliğinden yetişmez; bir çiçek gibi öylece serpilip büyümez.” Çocuk gelişimi ve eğitiminde dünyada öncü olan Montessori Metodu, çocuklara müdahale etmeye değil, onları gözlemlemeye odaklanır. Maria Montessori çocukları gözlemlediğinde, onların birer yetişkin gibi davranmak istediklerini fark etmiştir. Çocuklar, yetişkin gibi olmak için çevreyi taklit ederler. Giysilerini değiştirmek, etrafı toplamak, karınlarını doyurmak ve tüm bunları aslında kendi başlarına yapmak isterler. Dr. Montessori’nin metoduyla yetiştirilen çocuklar gerçekten de iki yaşından itibaren oyuncaklarını toplamak ve giysilerini değiştirmek gibi pratik becerilere sahip olmuşlardır. İşin sırrı, Montessori Metodu’nun şu felsefesinde yatar: Bir görevi kendi başına başaracağına inanan hiçbir çocuğa müdahale etmemek. Dr. Montessori, çocuğun bulunduğu ev, okul gibi ortamların ona bu bağımsızlığı neredeyse hiç tanımadığını gözlemlemiştir. Ancak Montessori Metodu, çocuğun gözetim altında tutulduğu güvenli bir ortamda, ona gelecekte lazım olacak hayati becerileri kendi başına kazanma şansı tanır. Maria Montessori’nin ömrünü adadığı bu eser, hayatını idame ettirebilen bireyler yetiştirmek isteyen her ebeveyn ve öğretmenin başvuru kitabıdır.
Dr. Montessori der ki: “İnsan kendiliğinden yetişmez; bir çiçek gibi öylece serpilip büyümez.” Çocuk gelişimi ve eğitiminde dünyada öncü olan Montessori Metodu, çocuklara müdahale etmeye değil, onları gözlemlemeye odaklanır. Maria Montessori çocuklar... tümünü göster
Dünya edebiyatının çağdaş klasikleri arasında anılan Büyülü Dağ, tam bir çağ romanıdır. Kişisel deneyimlerinden yola çıkarak yazdığı ve 'zaman' ve 'psikanaliz' üzerine denemelerin de yer yer kendini gösterdiği bu büyük romanın yayınlanmasından sonra Nobel Edebiyat Ödülü'ne değer görülen Thomas Mann, yirminci yüzyıl Alman edebiyatının en önemli adlarından. Hamburg'lu genç gemi mühendisi Hans Castorp, üç haftalığına kuzenini ziyarete gittiği bir İsviçre sanatoryumunda, kendisinin de tedaviye ihtiyacı olduğunu öğrenerek yedi yıl kalır. Bu süre içinde doktorlar ve hastalar dünyasını, Batı felsefesinin iki kutbunu, platonik bir aşk serüveninin sarhoşluğu içinde ve yaşayarak tanır. Sanatoryumda kaldığı süre içinde hastalık ve ölüm gibi deneyimlerin ötesinde hayatın mucizesini kavrayan Castorp'un yalın ruhu bir değişim geçirir. Thomas Mann, roman sanatının bütün incelikleriyle yarattığı, ironik bir üslupla sunduğu bu yapıtında, zaman, karşıt kültürler, aşk, hastalık, ölüm gibi evrensel temaları işliyor. Birinci Dünya Savaşı öncesinde çağın dünya sorunlarını, bir uygarlığın çöküşünü inceleyen, burjuva geleneğini ve ahlâkını yer yer sertçe, ironik bir dille eleştiren Büyülü Dağ, çağa tutulan bir ayna.
(Tanıtım Bülteninden
Dünya edebiyatının çağdaş klasikleri arasında anılan Büyülü Dağ, tam bir çağ romanıdır. Kişisel deneyimlerinden yola çıkarak yazdığı ve 'zaman' ve 'psikanaliz' üzerine denemelerin de yer yer kendini gösterdiği bu büyük romanın yay... tümünü göster