Bazı eleştirmenlerin şeytanın avukatı sıfatını yakıştırdıkları Gündüz Vassafın gözden geçirilmiş ve genişletilmiş yeni baskısıyla sunduğumuz Cehenneme Övgüsü, içimizde büyütüp yaşattığımız küçük totaliter dünyalarımızı afişe ediyor, daha doğrusu yüzümüze vuruyor. Totalitarizmin -anne karnındaki bebeğin beslenmesi gibi- bireyle toplumu bağlayan göbek bağıyla semirdiğini, hayata ilişkin algılarımızı ve kimi dayatılan kimisini de gönüllü olarak kabul ettiğimiz kavramları irdeleyerek gösteriyor. Cehenneme Övgü, yazarın kendiyle hesaplaştığı, herkesi de hesaplaşmaya çağıran, hatta kışkırtan bir kitap.
Bazı eleştirmenlerin şeytanın avukatı sıfatını yakıştırdıkları Gündüz Vassafın gözden geçirilmiş ve genişletilmiş yeni baskısıyla sunduğumuz Cehenneme Övgüsü, içimizde büyütüp yaşattığımız küçük totaliter dünyalarımızı afişe ediyor, daha doğrusu yüzümüze vuruyor. Totalitarizmin -anne karnındaki bebeğin beslenmesi gibi- bireyle toplumu bağlayan göbek bağıyla semirdiğini, hayata ilişkin algılarımızı ve kimi dayatılan kimisini de gönüllü olarak kabul ettiğimiz kavramları irdeleyerek gösteriyor. Cehenneme Övgü, yazarın kendiyle hesaplaştığı, herkesi de hesaplaşmaya çağıran, hatta kışkırtan bir kitap.
Yazar deneme kabulündeki eserini geceye güzelleme pasajıyla açmış. Gece hepimizin eşit olduğunu , gerçek anlamda özgür olduğumuz tek zaman dilimi olduğunu belirtmiş. kavramların sözcüklerden önce var olduğunu savunan yazar, dünyayı sözcüklerle tutsak ettiğimizi, bizde aynı sözcüklerin tutsağı haline geldiğimizi ifade etmiş. Delilerin özgürlüğünü överken, tıbbi iktidarı seçkinlerin en güçlü kolluk kuvveti olarak okuruna tanıtmış. Yazarın genel olarak saldırdığı kollektif önkabuller arasında mimari seçimlerde bulunuyor. Mekan koşullandırmaları, duygu durumu ayarlamalarına değinen yazar mimarinin işlevselliği ön plana çıkarark insanı yok saydığını savunmuş.
Tekdüze zihin düzeneklerine ve belirlenmiş eylem kalıplarına mahkum edildiğimizi ifade den yazar, kahramanların otoritenin poster çocukları olduğunu ve önkabullerin inşasında önemli rol aldığını eklemiş. Özgürlük içinde yaşamaya cesaret edemediğimiz için bu işi tapındığımız kahramanlara havale ettiğimizi belirtip kötülüğün düşmanın özelliklerinden ziyade hepimizin içindeki " düşman" kavramında saklı olduğunu söylemiş. çocukların değer sistemlerini ve ideolojileri kahramanlar aracılığı ile kimliklerine dahil ettiğini, bilgilendirme içinde boğulduğumuzu, " gerçek" bilginin ona aç olan kimselere ulaşmasının yıllar aldığını ifade etmiş.
İktidarların korktuğu şeyin muhalefet değil ciddiye alınmamak olduğunun altını çizen yazar, ardından cinsel kimliklere giriş yapmış. Cinsel kimliklerin birbirini dışlayan 2 şıktan ibaret olmadığını söyleyip belli kimlikleri benimseyip bunları daha sonra seçimmiş gibi mantıksallaştırdığımızı, sevgiyi vermek veya esirgeme eyleminin sevginin kendisini bir denetim aracı haline soktuğunu belirtmiş. Çocukların oyun düzenleri konusunda taraf seçme ve kamplaşma vurguları yapan yazar, ölümün farkında olmayan kimsenin yaşadığınında farkında olmayacağını, " ebediyen" sözcüğünün zamanı iptal ederek ölümü durdurma çabası olduğunu, hep yaşayacakmışız gibi düşünüp miskinleşerek yaşama aktif olarak katılamadığımızı, mesleki kimlik ve çıkarlarımız doğrultusunda ilişki kurabildiğimizi, kendi davranışlarımızı dahi verimlilik çerçevesinde tanımladığımızı , kusursuz insan imajına taptığımız için kusurlu insanlara acıdığımızı, hor gördüğümüzü belirtmiş.
Kitabının son sayfalarına gelen dek işin biyolojik rolünü ve enerji korunumu yasasını dahil etmemesi çoğu çıkarımının temelini sarsıyor. Varoluşçulara dahil olduğu gün gibi ortada olan yazarın metininde May, Yalom, ve Fromm 'dan esinlenmeler olduğu, Foucault'a çok yakın görüşlere sahip olduğu net şekilde görülebilir. İnsan- merkezci görüşe karşı olduğu belli olan yazarın anti hümanizm çizgisinden geçip geçmediği ise tartışmalı. Tüm Apollonik öğelere karşı soğuk bir öfkeyle kaleme alınmış olan eserde yazarın kendisiyle çoğu yerde çeliştiğini okur görebilecektir. Özgürlüğü savunurken okurunu determinizme kurban vermesi eserin en büyük eksisi. Maslow ve Skinner atıflarındaki ton farkından yazarın görüşleri biraz daha net anlaşılabilecek bir yapıya kavuşuyor. Açıkçası tek taraflı yazılmış bir eser olmasına karşın çıkarımların çoğu yerinde. Foucault ve May arasında salınan jilet gibi keskin bir sarkaca benziyor bu eser.
Gündelik hayatın rutinine sarmış olanlara sıkı bir tokat! Kendisi de bir psikolog olan Vassaf'ın psikoloji ve psikologlara dair fikirlerini okuduğum bölümde: "İşte analitik düşünme, özeleştiri bu!" dedim. Alıştığımız hayatın neredeyse her noktasına daha önce aklınıza gelmemiş ayrıntıları sokacak önermelerle bezenmiş Cehenneme Övgü. Her sayfasında bir iki dakika kitaptan kafanızı kaldırıp düşünmeniz gerekiyor. Okuyun, okutturun, tekrar okuyun!
Gündüz Vassaf’ın kaleme aldığı bu kitap ismini hatırlayamadığım eski bir talk show programındaki bir sözle ifade etmek gerekirse insanın BEYNİNİ TOKATLIYOR, benim tekrar tekrar okumak istediğim gece, kahramanlık, özgürlük, ölüm ve diğer konularda gibi değişik açılardan değerlendirmeler getiriyor. http://gokii.net/2010/09/cehenneme-ovgu/
Birinin bu kitabı okuyup da dünyaya bakışının değişmemesi çok güç.
Tokat gibi bir kitaptan öte, tokat-ın ta kendisi gibi..
Temelde her şeyin bireyde başladığını söyleyen, sen aslında hiç de sen değilsin diyen bir kitap. Bana biraz ütopik gelmiş olsa da bu kaliteli bir kitap olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
3 kere başlayıp yüzüncü sayfaya gelmeden bıraktığım kitaptır. O kendisini okumamı istemiyor ama ben bir şekilde onu okuyup bitireceğim.
Anlaşılır bir şekilde gündelik hayatımızdaki totalitarizmi anlatan güzel bir kitap. Altını çizebileceğiniz fazlasıyla yer var.
Karton Cilt, 277 sayfa
İletişim Yayınları tarafından yayınlandı