Bir kentin tarihini, coğrafyasını, toplumsal hayatını, geçirdiği değişimleri, insan tiplerini, atmosferini, doğal güzelliklerini, unutulan değerlerini, yeme içme kültürünü, gecesini gündüzünü, yazını kışını, folklorunu, eğlence hayatını, daha bin türlü özelliğini, herkes kendince görür. Tarihçi başka, coğrafyacı başka, turizmci başka, asker başka, öğretmen bambaşka bir gözle görür ve kendi bakış açısıyla yazmak ister.
Ama bir yazar-edebiyatçı, kendince bir duyarlıkla yaklaşır kentine. Çevresine gönül gözüyle bakar. Kendisini değişik insanların yerine koyar, onların yüreğiyle de hissetmeye çalışır, öylece yazar... Yazar yazdığı zaman, birçok kimse o yazıda kendi duygularını, düşünüp de söyleyemediklerini bulur. Kendisinden önce yazılmış olanları da anımsamak ister...
Bu düşünceden yola çıkarak, İstanbulun kırk semti, kırk farklı edebiyatçı-yazar tarafından kaleme alındı. Okurla aynı zamanda buluşan bu kırk kitaplık dizi hem bir ilk olması hem de İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkentine armağan olması açısından yüksek değer taşımaktadır.
Bir kentin tarihini, coğrafyasını, toplumsal hayatını, geçirdiği değişimleri, insan tiplerini, atmosferini, doğal güzelliklerini, unutulan değerlerini, yeme içme kültürünü, gecesini gündüzünü, yazını kışını, folklorunu, eğlence hayatını, daha bin tür... tümünü göster
Hızlı okuma kurslarına gittim o yüzden biraz hızlı okurum. Akıcı ve güzel kitapları bitirmek çok fazla zamanımı almaz.
Hızlı okuma kurslarına gittim o yüzden biraz hızlı okurum. Akıcı ve güzel kitapları bitirmek çok fazla zamanımı almaz.
Türk edebiyatının en önemli eserlerinden biri olan Tutunamayanlar'ı Berna Moran, hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı olarak niteler. Moran'a göre Oğuz Atay'ın mizah gücü, duyarlılığı ve kullandığı teknik incelikler, Tutunamayanlar'ı büyük bir yeteneğin ürünü yapmış, yapıttaki bu yetkinlik Türk romanını çağdaş roman anlayışıyla aynı hizaya getirmiş ve ona çok şey kazandırmıştır. Küçük burjuva dünyasını zekice alaya alan Atay saldırısını, tutunanların anlamayacağı, red edeceği türden bir romanla yapar. Tutunamayanlar, 1970 TRT Roman Ödülünü kazanmıştı.
Türk edebiyatının en önemli eserlerinden biri olan Tutunamayanlar'ı Berna Moran, hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı olarak niteler. Moran'a göre Oğuz Atay'ın mizah gücü, duyarlılığı ve kullandığı teknik incelikle... tümünü göster
Bir kentin tarihini, coğrafyasını, toplumsal hayatını, geçirdiği değişimleri, insan tiplerini, atmosferini, doğal güzelliklerini, unutulan değerlerini, yeme içme kültürünü, gecesini gündüzünü, yazını kışını, folklorunu, eğlence hayatını, daha bin türlü özelliğini, herkes kendince görür. Tarihçi başka, coğrafyacı başka, turizmci başka, asker başka, öğretmen bambaşka bir gözle görür ve kendi bakış açısıyla yazmak ister.
Ama bir yazar-edebiyatçı, kendince bir duyarlıkla yaklaşır kentine. Çevresine gönül gözüyle bakar. Kendisini değişik insanların yerine koyar, onların yüreğiyle de hissetmeye çalışır, öylece yazar... Yazar yazdığı zaman, birçok kimse o yazıda kendi duygularını, düşünüp de söyleyemediklerini bulur. Kendisinden önce yazılmış olanları da anımsamak ister...
Bu düşünceden yola çıkarak, İstanbulun kırk semti, kırk farklı edebiyatçı-yazar tarafından kaleme alındı. Okurla aynı zamanda buluşan bu kırk kitaplık dizi hem bir ilk olması hem de İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkentine armağan olması açısından yüksek değer taşımaktadır.
Bir kentin tarihini, coğrafyasını, toplumsal hayatını, geçirdiği değişimleri, insan tiplerini, atmosferini, doğal güzelliklerini, unutulan değerlerini, yeme içme kültürünü, gecesini gündüzünü, yazını kışını, folklorunu, eğlence hayatını, daha bin tür... tümünü göster
Bir kentin tarihini, coğrafyasını, toplumsal hayatını, geçirdiği değişimleri, insan tiplerini, atmosferini, doğal güzelliklerini, unutulan değerlerini, yeme içme kültürünü, gecesini gündüzünü, yazını kışını, folklorunu, eğlence hayatını, daha bin türlü özelliğini, herkes kendince görür. Tarihçi başka, coğrafyacı başka, turizmci başka, asker başka, öğretmen bambaşka bir gözle görür ve kendi bakış açısıyla yazmak ister.
Ama bir yazar-edebiyatçı, kendince bir duyarlıkla yaklaşır kentine. Çevresine gönül gözüyle bakar. Kendisini değişik insanların yerine koyar, onların yüreğiyle de hissetmeye çalışır, öylece yazar... Yazar yazdığı zaman, birçok kimse o yazıda kendi duygularını, düşünüp de söyleyemediklerini bulur. Kendisinden önce yazılmış olanları da anımsamak ister...
Bu düşünceden yola çıkarak, İstanbulun kırk semti, kırk farklı edebiyatçı-yazar tarafından kaleme alındı. Okurla aynı zamanda buluşan bu kırk kitaplık dizi hem bir ilk olması hem de İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkentine armağan olması açısından yüksek değer taşımaktadır.
Bir kentin tarihini, coğrafyasını, toplumsal hayatını, geçirdiği değişimleri, insan tiplerini, atmosferini, doğal güzelliklerini, unutulan değerlerini, yeme içme kültürünü, gecesini gündüzünü, yazını kışını, folklorunu, eğlence hayatını, daha bin tür... tümünü göster
Tiyatro tarihinde en uzun sahnede kalmayı başaran Fare Kapanı, Agahta Christienin eserleri arasında en tanınmış olanlarından biridir. The Mousetrap adı ile uzun yıllar tiyatro oyunu olarak sahnelenen eser, Altın Kitaplar aracılığıyla okurla buluşuyor. Fare Kapanında yazarın Cinayetler Bürosu adını verdiği öyküleri de yer alıyor. Fare KapanıFare Kapanı, Monkswell Köşkünde geçer. Hava çok soğuktur ve gökyüzü henüz yağmamış kar bulutlarıyla dolu ve karanlıktır.Koyu renk palto giymiş olan bir adam Culver Sokağında ilerleyerek 74 numaralı apartmanın kapısı önündeki basamaklardan çıkar. Atkısını yukarı çekerek çenesini sarmış, şapkasını gözlerine kadar indirmiştir. Parmağını düğmeye basar ve zilin aşağıdaki bodrum katında tiz bir sesle çaldığını duyar. Dışarıda duran adamın yalnızca silueti belli olmaktadır. Alçalmış gibi gözüken gökyüzü bu gölge için uygun bir arka plandır. Adam merdivendeki dönemeci aştıktan sonra usulca ıslık çalmaya başlar. Bir çocuk şarkısıdır bu... Üç Kör Fare...Üç Kör FareÜç Kör Fare Nasıl koşuyorlar bak,Nasıl koşuyorlar bak!Hepsi de çifçinin karısının peşinden koştular.Kadın da kuyruklarını et bıçağıyla kesti.Hayatın böyle garip bir şey görün mü hiç?ŞuÜç Kör FareGibi...The Mousetrap adı ile uzun yıllar tiyatro oyunu olarak sahnelenen eserin baş kahramanları henüz yeni evlenmiş olan genç çift Molly ve Giles Davistir. Davisler, Monkswell Köşkünü pansiyona çevirmeye karar vermişlerdir. Bu onların ilk pansiyon işletmeciliği olacaktır. Victoria devrinden kalma olan köşk, içindeki eşyaları ile bir pansiyon için son derece uygundur. Üstelik yeni çiftin paraya da ihtiyacı vardır. Ancak olaylar düşündükleri gibi gelişmez. Çünkü müşterileri arasında -Christopher Wren, Bayan Boyle, Binbaşı Metcalf, Paravicini, Trotter, Müfettiş Parminter- genç bir katil de vardır. Cinayetler BürosuFare Kapanının ikinci bölümünde Agahta Christienin Cinayetler Bürosu adını verdiği öyküleri yer alıyor. Öykülerin baş kahramanı Tuppence Beresford ile Tommy Beresfordtır. Kendilerine bir dedektiflik bürosunun sorumluluğu verilen Beresford çifti, hayatlarında aradıkları heyecana böylece kavuşmuş olurlar. Yazarın başarılı ile çizdiği iki karakterin birçok dedektif filmine kaynaklık ettiği açık. Tuppence ve Tommy farklı hikayelerde değişik polisiye olayları çözümün yardımcı olurlar. Bu bölümde yer alan öykü isimleri şöyle: Ölüler Evi, Maskeli Balo, Esrarlı Yabancı, Elçinin Ayakkabıları, On Altı Numara.
Tiyatro tarihinde en uzun sahnede kalmayı başaran Fare Kapanı, Agahta Christienin eserleri arasında en tanınmış olanlarından biridir. The Mousetrap adı ile uzun yıllar tiyatro oyunu olarak sahnelenen eser, Altın Kitaplar aracılığıyla okurla buluşuyor... tümünü göster
hazalerorhan şu anda kitap okumuyor.