Rüzgar
Uçurtmamı rüzgar yırttı dostlarım
Gelin duvağından kopan bir rüzgar.
Bu rüzgar yüzünden bulutlar yarım
Bu rüzgar yüzünden bana olanlar
O ceviz dalları, o asma, o dut,
Gül gül, mektup mektup büyüyen umut..
Yangından yangına arta kalmış tut.
Muhabbet sürermiş bir rüzgar kadar.
Rüzgar
Uçurtmamı rüzgar yırttı dostlarım
Gelin duvağından kopan bir rüzgar.
Bu rüzgar yüzünden bulutlar yarım
Bu rüzgar yüzünden bana olanlar
O ceviz dalları, o asma, o dut,
Gül gül, mektup mektup büyüyen umut..
Yangından yangına arta kalm... tümünü göster
Bir parça Girit toprağını avucumun içinde yavaşça ve hırsla yoğuruyorum; bütün serseri dolaşmalarımda, bu toprağı her zaman yanımda bulundurur, büyük mücadelelerim sırasında kuvvetle kavrayıp sevdiğim bir dost eli gibi sıkardım. (...) Şimdi Girit toprağını elimde tutuyor, ,anlatılması olanaksız bir tatlılık, yumuşaklık ve şükranla sevilen bir kadının göğsünü avucumun içinde sıkıp veda ediyormuş gibi kavrıyorum. Ben sonsuza dek bir parça toprağım artık.Ege güneşini obur bir bebek gibi emen ada toprağında dünyayla kucaklaşan, çivit mavisi sularda kulaç atan ve her koşulda aşkla yaşayan, gürül gürül bir yaşam akıyor bu uzun mektupta. Herkesin kendi görev yığınının tepesine (Golgotha) omzundaki haçla tırmandığını söyleyen Nikos Kazancakis, çıktığı dört basamağa kutsal bir ad verir: İsa, Buddha, Lenin, Odisseus... Yazara göre, dirilişin gerçekleşmesi için eninde sonunda çarmıha gerileceksin; bundan kaçmanın da, yan çizmenin de ne yararı var, ne de anlamı. Ve sen, insan olarak, bir basamaktan ötekine tırmanma çabasında direncinin ve gücünün ne kadarını kullanabiliyorsun? İnsanın tırmanırken bıraktığı ayak izlerinin ardına düşen Kazancakisle -ister istemez- kendi ayak izlerine bakacaksın.
Bir parça Girit toprağını avucumun içinde yavaşça ve hırsla yoğuruyorum; bütün serseri dolaşmalarımda, bu toprağı her zaman yanımda bulundurur, büyük mücadelelerim sırasında kuvvetle kavrayıp sevdiğim bir dost eli gibi sıkardım. (...) Şimdi Girit top... tümünü göster
Meşa Selimoviç, Derviş ve Ölüm'de mutlak dinî doğrular üzerine kurulu dünyasında yaşayan Mevlevî şeyhi Ahmed Nureddin'in, erkek kardeşinin suçsuz yere tutuklanıp idam edilmesinden sonra düştüğü derin karmaşayı resmediyor. Suç, ceza, adalet, din ve otorite kavramları çerçevesinde insanın ruh dünyasındaki çelişkileri, gelgitleri incelikle işliyor.
1967'de yayımlanan Derviş ve Ölüm, değişik dönemlerde birçok eleştirmenin övgüsünü kazanan, sinemaya uyarlanan, MEB'in tavsiye ettiği 100 Temel Eser listesinde yer alan, otuz dile çevrilmiş ve birçok önemli edebiyat ödülüne layık görülmüş bir başyapıt.
“Modern(ist) edebiyatçıların benmerkezci hayalciliğin pençesinde kıvrandığı bir dönemde Selimoviç, dervişliğe, ölüme ve adalet(sizlik)e ilişkin bu ölümsüz eseri yazmıştır. […] Mahmut Kıratlı’nın enfes çevirisinden okuyacağınız eser, bu yönüyle, yani ahlaki olanla politik olan arasındaki çatışmayı eksene alması, geleneksel bilgeliğin modern zamanlarla karşılaşması, ‘öteki’nin ölümü üzerinden adaleti sorgulaması bakımından son derece değerli bir hikâyedir; çok önemli bir meseleyi önümüze getirir.”
Sadık Yalsızuçanlar
Meşa Selimoviç, Derviş ve Ölüm'de mutlak dinî doğrular üzerine kurulu dünyasında yaşayan Mevlevî şeyhi Ahmed Nureddin'in, erkek kardeşinin suçsuz yere tutuklanıp idam edilmesinden sonra düştüğü derin karmaşayı resmediyor. Suç, ceza, adalet,... tümünü göster