Papirüsten elektronik dosyalara, kitabın beş bin yıllık tarihinde bir yolculuğa çıkıyoruz. İki kitap âşığının, semiyolog, düşünür ve yazar Umberto Eco ile sinemacı ve dramaturg Jean-Claude Carrière'in sohbeti çarpıcı anekdotlarla, hiç duymadığınız ayrıntılarla dolu. Zamanda ve mekânda gezinirken, gerçek kişiler roman kahramanlarına karışıyor, budalalık kutsanıyor; koleksiyoncuların takıntıları, neden bazı dönemlerin çok sayıda şaheser doğurduğu, hafızamızın nasıl çalıştığı, kütüphanelerin nasıl düzenlenmesi gerektiği anlatılıyor. Hatta "tavukların karşıdan karşıya geçmeyi neden bir asırda öğrendiğini" ya da kitabın neden tekerleğe benzediğini böylece öğreniyoruz. Kısacası bu iki çılgın edebiyat tutkunu, her adımda hem şaşırtan hem de bilgilendiren neşeli sohbetlerine bizi de ortak ediyorlar.
Nietzsche'nin deyimiyle "neşeli bilgi" var bu kitapta!
Papirüsten elektronik dosyalara, kitabın beş bin yıllık tarihinde bir yolculuğa çıkıyoruz. İki kitap âşığının, semiyolog, düşünür ve yazar Umberto Eco ile sinemacı ve dramaturg Jean-Claude Carrière'in sohbeti çarpıcı anekdotlarla, hiç duymadığın... tümünü göster
Millî Mücadele sırasında Orta Anadoluda bir köy. Tanzimat aydınının sosyo-psikolojik özelliklerinin uzantılarını taşıyan Ahmet Celal. Kendini kurtarıcı olarak gören, halkı eğitmeyi (ya da adam etmeyi) görev edinmiş, kafasında yarattığı gerçekle yaşanan gerçeğin çatışması sonucu yabanlaşan tipik aydın.
Millî Mücadele sırasında Orta Anadoluda bir köy. Tanzimat aydınının sosyo-psikolojik özelliklerinin uzantılarını taşıyan Ahmet Celal. Kendini kurtarıcı olarak gören, halkı eğitmeyi (ya da adam etmeyi) görev edinmiş, kafasında yarattığı gerçekle yaşan... tümünü göster
Millî Mücadele sırasında Orta Anadoluda bir köy. Tanzimat aydınının sosyo-psikolojik özelliklerinin uzantılarını taşıyan Ahmet Celal. Kendini kurtarıcı olarak gören, halkı eğitmeyi (ya da adam etmeyi) görev edinmiş, kafasında yarattığı gerçekle yaşanan gerçeğin çatışması sonucu yabanlaşan tipik aydın.
Millî Mücadele sırasında Orta Anadoluda bir köy. Tanzimat aydınının sosyo-psikolojik özelliklerinin uzantılarını taşıyan Ahmet Celal. Kendini kurtarıcı olarak gören, halkı eğitmeyi (ya da adam etmeyi) görev edinmiş, kafasında yarattığı gerçekle yaşan... tümünü göster
Bu romanı 1830daki aslından hiçbir şey değiştirmeksizin yayımlıyorum. Bunun iki sakıncası olabilir. Birincisi, okuyucu bakımından: Kişiler îtalyan olduklarından okuyucuyu daha az ilgilendireceklerdir belki. Bu ülkenin insanları Fransızlardan oldukça farklıdır. İtalyanlar içtendir, iyi insanlardır, çekingen değillerdir, akıllarından geçeni söyleyiverirler. Zaman zaman gurura kapılsalar da bu, tutku haline gelir, benlik adını alır. Sonra, yoksulluk gülünç bir durum değildir onlar için.İkinci sakınca ise, yazarı ilgilendirmektedir. Açık söyleyeyim, öykünün kahramanlarının yaradılışlarının sertliklerini, tutarsızlıklarını olduğu gibi bırakmayı göze aldım. Buna karşılık çekinmeden söylüyorum, yaptıklarının çoğunu da ahlak bakımından ayıpladım. Parayı her şeyden çok seven, kin ya da sevgi uğruna hiç günah işlemeyen Fransızların yaradılışlarındaki yüksek ahlakı, sevimlilikleri onlara vermek neye yarar? Bu romandaki İtalyanlar, bunun tersidirler. Zaten bana öyle geliyor ki, insan ne zaman güneyden kuzeye iki yüz fersah yol gitse, yeni bir manzara gibi yeni bir roman da çıkar ortaya. Papazın sevimli yeğeni, düşes Sanseverinayı tanımış, çok da sevmişti. Benden de onun başından geçen ayıplanmaya değer olayları hiç değiştirmeden yazmamı rica etti. Ben de bu ricalarına uydum.23 Ocak 1839, Henri Beyle Stendhal
******
Stendhal (Henri Beyle) 1799da politeknik okuluna girmek üzere Pariste sınava girdi ama kazanamadı. Bir hısmının yardımıyla orduya katıldı, Napoleonun ikinci İtalya seferinde görev aldı. Orduyu çok sevdiği halde orduda da başarı gösteremedi, istemeyerek de olsa ordudan ayrılmak zorunda kaldı. Çok geçmeden gene subay olarak Rusya seferine katıldı. 1814ten 1821e değin İtalyada yaşadı. İtalyan yurtseverleriyle düşüp kalktığı için Avusturya polisi onu sınırdışı etti. Civita Vecchioya konsolos atandı. Mantık ve matematiği çok seviyordu. Ama neye el attıysa dikiş tutturamadı. Yalnız yazarlıkta olağanüstü başarılar gösterdi. Yapıtlarındaki mantık ve psikoloji çözümlemeleri dikkatleri üzerine çekti. Gene de yaygın okunan bir yazar olmasını ölümünden sonraki kuşakların yapıtlarına gösterdiği ilgidendir. Bu ilgi bütün dünya okurlarınca günümüze değin sürüp geldi. Romanlarında kendi yaşamında olduğu gibi hep toplumla tersleşen kişileri işlemiştir. Parma Manatstırı bu konunun başyapıtlarındandır. Okurlarımıza kıvançla sunarız.
************
...Balzac, Parma Manastırını üst üste üç kez okumuş ve olağanüstü diye nitelemiştir. Bir mektubunda da Elli yıldan bu yana yayımlanmış kitapların en güzeli diye belirtmiştir bu hayranlığını. Balzac, onu göklere çıkarırken, pek çok eleştirmen yerin dibine batırmıştır Stendhali. Balzaca yazdığı mektupta Savunduğunuz bu kitabı altmış yetmiş gün içinde söyleyip yazdırdım, der Stendhal...
******
Bu romanı 1830daki aslından hiçbir şey değiştirmeksizin yayımlıyorum. Bunun iki sakıncası olabilir. Birincisi, okuyucu bakımından: Kişiler îtalyan olduklarından okuyucuyu daha az ilgilendireceklerdir belki. Bu ülkenin insanları Fransızlardan oldukça ... tümünü göster
Brezilyalı Jose Mauro de Vasconcelos'un, kendi yaşam kesitlerinden yola çıkarak yazdığı Şeker Portakalı'nı Türkiye'de yediden yetmişe herkes severek okuyor. Romanın kahramanı küçük Zeze, çocukların en yakın dostu; büyüklerin de yüreklerine yerleşmiş bir sevgili çocuk. Şeker Portakalı'nın devamı ve ikinci bölümü olan Güneşi Uyandıralım'daki Zeze biraz daha büyümüş, artık okullu olmuştur. Küçüklüğündeki sevgili dostu, dert ortağı Şeker Portakalı fidanı yoktur, ama bu kez yüreğinde sevimli Kurbağa'sı vardır. Bu dizinin üçüncü bölümü olan Delifişek'te Zeze'yi daha da büyümüş bulacaksınız. Zeze artık delikanlı olma yolundadır. Yaşamın katı gerçekleriyle karşı karşıyadır. Haklarını aramakta, özgürlüğü yaratmaya çalışmaktadır.
Brezilyalı Jose Mauro de Vasconcelos'un, kendi yaşam kesitlerinden yola çıkarak yazdığı Şeker Portakalı'nı Türkiye'de yediden yetmişe herkes severek okuyor. Romanın kahramanı küçük Zeze, çocukların en yakın dostu; büyüklerin de yürekle... tümünü göster
Şeker Portakalının sevimli, küçük kahramanı Zeze, işte yine karşınızda. Gözlerinin içi yine ışıl ışıl, yüreği yine sevgi dolu. Ama hüzünleri, biraz daha büyümüş bir çocuğun hüzünleri. Küçüklüğündeki küçük Şeker Portakalı yok, ama bu kez de yüreğinde sevgili kurbağası var. Zengin ve aşırı alıngan bir aile tarafından evlât edinilmiş. Ama Zeze, yeni babasının iyi niyetine karşılık vermiyor. Evdeki biricik dostu, aşçı Dadada. Bir de düşlerindeki, yeri doldurulamayan, yüreğine kadar sokulup yerleşen kurbağa ve bir filmde görerek gerçek babasının yerine koyduğu ünlü Fransız şarkıcısı Maurice Chevalier. Çok parlak bir öğrenci olan Zeze, sırılsıklam âşık oluyor. O güne kadar herkesi kızdıran, kimi de tehlikeli şeytanlıklar yapan bir çocuk. Çocukluğunun sonu, yeniyetmeliğin ilk adımları, verilmesi gereken yalnızlık sınavı...Zezenin, dostlarını hayâl kırıklığına uğratması olanaksız. Onun her yaştan pek çok dostu olduğunu da iyi biliyoruz. Şeker Portakalının devamı olan Güneşi Uyandıralımı da çok seveceğinize inanıyoruz. Dizinin üçüncü kitabı olan Delifişekte bu kez, Zezeyi delikanlılık yaşında bulacaksınız.
Şeker Portakalının sevimli, küçük kahramanı Zeze, işte yine karşınızda. Gözlerinin içi yine ışıl ışıl, yüreği yine sevgi dolu. Ama hüzünleri, biraz daha büyümüş bir çocuğun hüzünleri. Küçüklüğündeki küçük Şeker Portakalı yok, ama bu kez de yüreğinde ... tümünü göster