.... Önümdeki bitimsiz yolun ucunda, uykuyla uyanıklığın arasındaki sıcak, korkutucu, belirsiz çizgide konak porselen beyazıyla gitgide yükseliyor. Köşeli çatı, uzayan çam ağaçları, tam da göğün kristalini çatlatan, bir yerinden dörde beşe bölen iğne yapraklara çatının saçaklarının perçemleyen sütlü maviler... orda bir gök kırışığı... güvercin yuvalarıyla parça parça. Şehrin her yana dağılan uzantılarından biri gelip orda biçimlenmiş, bir boşluk gelip bu uzantıya yerleşmiş, içini oymuş, önce yatay bir çizgiyle, sonra çizginin bu uzantıda yürümesi, keskin bir kalıp halinde yukarıya doğru bir basınçla gıcırtısız, ağır ve hantal dikilmesiyle işte bu konak. Kalın, kara akşam şeritleriyle görünmez uzaklıklara doğru ak bir siluet konak. Biraz tepede gibi. Ardında, yayılmış, serpilmiş, ibrişim kubbeler. Çatının sert köşelerine bu kubbelerin bir yerlerinden, oraları parçalayarak dışarı fırlamış, birbirine girmiş geniş kavisli çemberle konak toptan sarıp sarmalanmış. Önümde birden açılan bahçe kapısı, ardından sedef kaplamalı iç kapı. Giriyorum... Öyküyü dantela gibi işleyen bir Türkçe, hayalgücünü tutuşturan tasvirler; gerçeklik duygusundan koparmayan bir örgü... Rasim Özdenören çağdaş Türk hikayeciliğindeki güçlü konumuyla kendinden sonra gelen pek çok öykücüyü etkiledi. Hastalar ve Işıklar onun şimdiden klasikleşmiş olan öyküler demeti.
.... Önümdeki bitimsiz yolun ucunda, uykuyla uyanıklığın arasındaki sıcak, korkutucu, belirsiz çizgide konak porselen beyazıyla gitgide yükseliyor. Köşeli çatı, uzayan çam ağaçları, tam da göğün kristalini çatlatan, bir yerinden dörde beşe bölen iğne... tümünü göster
.... Önümdeki bitimsiz yolun ucunda, uykuyla uyanıklığın arasındaki sıcak, korkutucu, belirsiz çizgide konak porselen beyazıyla gitgide yükseliyor. Köşeli çatı, uzayan çam ağaçları, tam da göğün kristalini çatlatan, bir yerinden dörde beşe bölen iğne yapraklara çatının saçaklarının perçemleyen sütlü maviler... orda bir gök kırışığı... güvercin yuvalarıyla parça parça. Şehrin her yana dağılan uzantılarından biri gelip orda biçimlenmiş, bir boşluk gelip bu uzantıya yerleşmiş, içini oymuş, önce yatay bir çizgiyle, sonra çizginin bu uzantıda yürümesi, keskin bir kalıp halinde yukarıya doğru bir basınçla gıcırtısız, ağır ve hantal dikilmesiyle işte bu konak. Kalın, kara akşam şeritleriyle görünmez uzaklıklara doğru ak bir siluet konak. Biraz tepede gibi. Ardında, yayılmış, serpilmiş, ibrişim kubbeler. Çatının sert köşelerine bu kubbelerin bir yerlerinden, oraları parçalayarak dışarı fırlamış, birbirine girmiş geniş kavisli çemberle konak toptan sarıp sarmalanmış. Önümde birden açılan bahçe kapısı, ardından sedef kaplamalı iç kapı. Giriyorum... Öyküyü dantela gibi işleyen bir Türkçe, hayalgücünü tutuşturan tasvirler; gerçeklik duygusundan koparmayan bir örgü... Rasim Özdenören çağdaş Türk hikayeciliğindeki güçlü konumuyla kendinden sonra gelen pek çok öykücüyü etkiledi. Hastalar ve Işıklar onun şimdiden klasikleşmiş olan öyküler demeti.
.... Önümdeki bitimsiz yolun ucunda, uykuyla uyanıklığın arasındaki sıcak, korkutucu, belirsiz çizgide konak porselen beyazıyla gitgide yükseliyor. Köşeli çatı, uzayan çam ağaçları, tam da göğün kristalini çatlatan, bir yerinden dörde beşe bölen iğne... tümünü göster
Cengiz Aytmatovun bütün dünyada geniş yankılar uyandıran bu romanı, yürek paralayan, tüyler ürperten bir haykırıştır. Fakat umutsuz bir çırpınış değil, aynı zamanda tutsaklığa karşı bir meydan okuyuştur...Romanın kahramanı Yedigey Cangeldin, cepheden döndükten sonra, Kazak bozkırlarında küçük bir aktarma istasyonunda çalışmaya başlar. Burada tanık olduğu ve uzak geçmişine çağrışım yapan olaylar, gerçekte bir siyasi rejimin gümbür gümbür çöküşünün nedenleridir. Aytmatov, kaçınılmaz olan bu çöküşü eserleriyle hızlandıran yazarların basında gelir.Yedigey, ölen emekdar arkadaşı Kazangapın cenazesini mezarına götürürken, kendisinin ve milletinin geçmişim, acı-tatlı, düşündürücü yanlarıyla bir bir gözlerinin önünden geçirir. O gün asra bedel bir gün olur onun için. Sevdikleri kişinin cenazesini Naymanların kutsal mezarlığına götürdükleri zaman, orada bir uzay üssünün kurulmuş olduğunu görürler ve cenazenin gömülmesine izin verilmez. Öte yandan, Rus-Amerikan ortak araştırması sonunda kozmonotlar, uygarlık düzeyi Dünyanınkinden çok daha yüksek bir gezegen keşfederler. Bu gezegende yaşayanlar dünyalılarla ilişki kurmak isterler. Fakat daha yüksek bir uygarlığı, daha iyi bir yönetimi kendileri için zararlı gören dünyalı yöneticiler bu isteği reddederler. Kurgu-bilime dayanan bu bölüm, eseri asla bir kurgu-bilim romanı haline getirmez. Yazar bu eserinde, geçmişi, bugünü ve yarını bir arada gözler önüne sermek ustalığını gösterir...Romanda derin ve temiz aşklar, efsane ve masallar, KGBnin acımasız uygulamaları, okuru heyecandan heyecana sürükler. Aytmatov, o eşsiz anlatım gücü ile insanlarımızı mankurt olmaktan kurtaralım mesajını vermektedir. Nedir mankurt? Bunu romanda anlatılan bir Nayman efsanesinden öğreniyoruz: Juan-Juanlar, tutsak ettikleri genç savaşçılara, akıl almaz bir işkence usulü ile geçmişlerini unuttururlar. Geçmişini unutan tutsak, artık bir mankurttur. Anasını babasını, çocuklarını bile tanımaz. Yeni efendisinin emriyle ve ona yaranmak için öz anasını öldürmekten çekinmez...Bu kadar da değil... Aytmatov, birbirinden ilginç ve sürükleyici konuları bütünleştirerek sunmasını en iyi bilen yazardır...
Cengiz Aytmatovun bütün dünyada geniş yankılar uyandıran bu romanı, yürek paralayan, tüyler ürperten bir haykırıştır. Fakat umutsuz bir çırpınış değil, aynı zamanda tutsaklığa karşı bir meydan okuyuştur...Romanın kahramanı Yedigey Cangeldin, cepheden... tümünü göster
Cengiz Aytmatovun bütün dünyada geniş yankılar uyandıran bu romanı, yürek paralayan, tüyler ürperten bir haykırıştır. Fakat umutsuz bir çırpınış değil, aynı zamanda tutsaklığa karşı bir meydan okuyuştur...Romanın kahramanı Yedigey Cangeldin, cepheden döndükten sonra, Kazak bozkırlarında küçük bir aktarma istasyonunda çalışmaya başlar. Burada tanık olduğu ve uzak geçmişine çağrışım yapan olaylar, gerçekte bir siyasi rejimin gümbür gümbür çöküşünün nedenleridir. Aytmatov, kaçınılmaz olan bu çöküşü eserleriyle hızlandıran yazarların basında gelir.Yedigey, ölen emekdar arkadaşı Kazangapın cenazesini mezarına götürürken, kendisinin ve milletinin geçmişim, acı-tatlı, düşündürücü yanlarıyla bir bir gözlerinin önünden geçirir. O gün asra bedel bir gün olur onun için. Sevdikleri kişinin cenazesini Naymanların kutsal mezarlığına götürdükleri zaman, orada bir uzay üssünün kurulmuş olduğunu görürler ve cenazenin gömülmesine izin verilmez. Öte yandan, Rus-Amerikan ortak araştırması sonunda kozmonotlar, uygarlık düzeyi Dünyanınkinden çok daha yüksek bir gezegen keşfederler. Bu gezegende yaşayanlar dünyalılarla ilişki kurmak isterler. Fakat daha yüksek bir uygarlığı, daha iyi bir yönetimi kendileri için zararlı gören dünyalı yöneticiler bu isteği reddederler. Kurgu-bilime dayanan bu bölüm, eseri asla bir kurgu-bilim romanı haline getirmez. Yazar bu eserinde, geçmişi, bugünü ve yarını bir arada gözler önüne sermek ustalığını gösterir...Romanda derin ve temiz aşklar, efsane ve masallar, KGBnin acımasız uygulamaları, okuru heyecandan heyecana sürükler. Aytmatov, o eşsiz anlatım gücü ile insanlarımızı mankurt olmaktan kurtaralım mesajını vermektedir. Nedir mankurt? Bunu romanda anlatılan bir Nayman efsanesinden öğreniyoruz: Juan-Juanlar, tutsak ettikleri genç savaşçılara, akıl almaz bir işkence usulü ile geçmişlerini unuttururlar. Geçmişini unutan tutsak, artık bir mankurttur. Anasını babasını, çocuklarını bile tanımaz. Yeni efendisinin emriyle ve ona yaranmak için öz anasını öldürmekten çekinmez...Bu kadar da değil... Aytmatov, birbirinden ilginç ve sürükleyici konuları bütünleştirerek sunmasını en iyi bilen yazardır...
Cengiz Aytmatovun bütün dünyada geniş yankılar uyandıran bu romanı, yürek paralayan, tüyler ürperten bir haykırıştır. Fakat umutsuz bir çırpınış değil, aynı zamanda tutsaklığa karşı bir meydan okuyuştur...Romanın kahramanı Yedigey Cangeldin, cepheden... tümünü göster
Edebiyat dünyamıza fantastik gerçekçilikle girerek bugüne kadar bütün yapıtlarında bunu sürdüren Nazlı Eray, anı-roman türündeki bu kitabı ile, yine çok alışılmış bir biçimde öyküsüne başlayıp alışılmamış yorumuyla okurlarını bir kez daha değişik boyutlara götürüyor.Deniz Kenarında Pazartesinin gerçekçi ve düşsel coğrafik konumu çok engin. Çok az Türk yazarı öbür kültürler ve ülkelerle ilgilenmiştir.-Talat Sait Halman-
Edebiyat dünyamıza fantastik gerçekçilikle girerek bugüne kadar bütün yapıtlarında bunu sürdüren Nazlı Eray, anı-roman türündeki bu kitabı ile, yine çok alışılmış bir biçimde öyküsüne başlayıp alışılmamış yorumuyla okurlarını bir kez daha değişik boy... tümünü göster
Edebiyat dünyamıza fantastik gerçekçilikle girerek bugüne kadar bütün yapıtlarında bunu sürdüren Nazlı Eray, anı-roman türündeki bu kitabı ile, yine çok alışılmış bir biçimde öyküsüne başlayıp alışılmamış yorumuyla okurlarını bir kez daha değişik boyutlara götürüyor.Deniz Kenarında Pazartesinin gerçekçi ve düşsel coğrafik konumu çok engin. Çok az Türk yazarı öbür kültürler ve ülkelerle ilgilenmiştir.-Talat Sait Halman-
Edebiyat dünyamıza fantastik gerçekçilikle girerek bugüne kadar bütün yapıtlarında bunu sürdüren Nazlı Eray, anı-roman türündeki bu kitabı ile, yine çok alışılmış bir biçimde öyküsüne başlayıp alışılmamış yorumuyla okurlarını bir kez daha değişik boy... tümünü göster