Bazen öyle bir cümleye rastlarız ki kitapta, o tek cümleden koca bir roman yazılabilir... Bu grup, işte o sözler için...
Dip Not: Her kitap için ya da her yazar için bir konu açıp, o kitaptan veya yazardan alıntıları ekleyebilirz. Bol konulu, bol alıntılı, boooollll paylaşımlı bir grup olması dileğimle :)
Bazen öyle bir cümleye rastlarız ki kitapta, o tek cümleden koca bir roman yazılabilir... Bu grup, işte o sözler için...
Dip Not: Her kitap için ya da her yazar için bir konu açıp, o kitaptan veya yazardan alıntıları ekleyebilirz. Bol konulu, bol ... tümünü göster
Bir biyografi yazarı olarak da dikkati çekmesi gereken Necip Fazılın, güttüğü toplum dâvasında Türk tarihi ve sahte inkılâplar bilmecesinin anahtar şahsiyeti gördüğü Abdülhamid Hanın hayatı, bu eserde bir tez, bir manifest, bir dava çerçevesi halinde ortaya çıkartılmaktadır. Keşif mutlak ve orijinal olarak Necip Fazılındır ve bir aralık sahibini hapse kadar sürüklemiştir. Marifet, büyük kısmı kursaktan doğma uydurmalarla Abdülhamidi konuşturmakta değil, Abdülhamid hakkında konuşabilmek ve bir sentez örebilmektedir diyen Necip Fazıla göre: 36 Türk hükümdarı arasında belki en büyüğü ve tarihî hakkı muazzam bir zat mevzuunda yahudi, dönme, mason, kozmopolit ve emperyalizma ajanlariyle el ele, İttihat ve Terakki eşkiyasının imal ettiği ve Cumhuriyet rejimi boyunca devamına şahit olduğumuz yalancı tarihe paydos!.. Dünyada her şeyin sahtesi görülmüş, fakat ilim ve tarihin devamlı yalancısına rastlanmamıştır!
Bir biyografi yazarı olarak da dikkati çekmesi gereken Necip Fazılın, güttüğü toplum dâvasında Türk tarihi ve sahte inkılâplar bilmecesinin anahtar şahsiyeti gördüğü Abdülhamid Hanın hayatı, bu eserde bir tez, bir manifest, bir dava çerçevesi halinde... tümünü göster
Kendimize ve dünyaya gerileyen bir tarihin içinden bakmanın tuhaflığını yaşıyoruz. Bu tuhaflık burada kalmıyor ve bulaşıcı bir hastalık gibi zihinlerimizi felç ediyor. Sonuçta yakın tarihine küskün, kendine dargın ve geleceğinden umutsuz bir nesil yetişiyor. Gerileme halindeki bir tarihin içinden gelmenin travması sarıyor ufuklarımızı sonra.Oysa tarih sadece yazılmış değil, yazılacak bir öyküdür ve tarihin asıl cazibesi de buradan kaynaklanır. Yazılmış tarihler ile yazılacak tarihlerin çatışması hiç bitmez tarihte; iyi ki de bitmez, zira tarihte son söz diye bir şey yoktur. Ayçiçeklerinin yüzlerini hep güneşe döndükleri gibi, tarihin farklı güneşleri beklediğini unutmamalıyız. Osmanlı tarihçiliğinde 1970lerde başlayan büyük dönüşüm günümüzde artık ilerleme-gerileme ikilemi dışında bir tarih yazmanın mücadelesini vermekte. Dünyada tarihçiler kendilerini bu pozitivist ikilemden kurtarmanın mücadelesini verirken ve ileri-geri kavgasının tarihçilerin değil, siyasetçilerin işi olması gerektiğini haykırırken, asıl geri kalmışlığımızın Osmanlı tarihini hala kuruluş-yükseliş-duraklama-gerileme-çöküş şeması içine sıkıştırma çabamız olduğunu fark etmeyişimiz çok acıdır. Asıl geri kalmışlığımız, tarihçiliğimizin bu 19. yüzyıl saplantısından kurtulamayışında yaşamakta değil midir?Halil Inalcıktan Linda Darlinge, İlber Ortaylıdan Douglas Howarda, Cemal Kafadardan Rhoads Murpheyye ve daha pek çok Osmanlı tarihçisine göre Osmanlı gerilemesi apaçık bir olgu değil, çözülmesi gereken bir problemdir. Hem sonra bir tarihçinin tarihte ilerleme veya gerileme olmasına takması ne kadar bilimseldir? Bir bilim adamı olarak tarihçinin ileri dönemleri kendisine yakın bulurken, geri dönemleri ihmal etmesi ne kadar anlamlıdır?Osmanlı tarihi araştırmalarından tanıdığınız Mustafa Armağanın hazırladığı Osmanlı Geriledi mi? adlı kitap, bu ve benzeri soruları yetkin tarihçilerin kaleminden sunuyor sizlere. Ve bir tarih devriminden söz ediyor: Yeni bir Osmanlı tarihinin ayak sesleri duyuluyor kitabın satırları arasından
Kendimize ve dünyaya gerileyen bir tarihin içinden bakmanın tuhaflığını yaşıyoruz. Bu tuhaflık burada kalmıyor ve bulaşıcı bir hastalık gibi zihinlerimizi felç ediyor. Sonuçta yakın tarihine küskün, kendine dargın ve geleceğinden umutsuz bir nesil ye... tümünü göster
mustafakocaman şu anda kitap okumuyor.