Ömer Seyfettin, küçük hikayeyi bizlere sevdiren yazar. Duru bir Türkçe ile yazdığı hikayeleri onca yıl geçmesine rağmen hala çok okunuyor. Ülkemizde en çok baskı yapan ve okunan kitapların başında Ömer Seyfettin in eserleri gelir.Yazarın çeşitli konularda hikayeleri var. Çocukluk anıları, menkıbe, tarihi ve toplumsal konulardan oluşan hikayeler. Kaşağı, Ömer Seyfettinin en meşhur hikayesidir. Bir çok edisyonda yer alan hikayelerin bir kısmı, tıpkı kaşağı gibi yazarın çocukluk anılarından oluşmaktadır. Çoğu, kaşağı kadar tanınmış hikayelerdir:
Kaşağı,
Ant,
İlk cinayet,
Üç Nasihat,
Çanakkaleden Sonra,
Müjde,
Velinimet,
Tam Bir Görüş,
Herkesin İçtiği Su,
İlk Namaz,
Primo Türk Çocuğu Nasıl Doğdu?
Primo Türk Çocuğu Nasıl Öldü?
Pembe İncili Kaftan,
Başını Vermeyen Şehit,
Keramet,
Gizli Mabet,
Topuz,
Teke Tek,
Forsa,
Hürriyet Bayrakları,
Nâdân,
Çakmak,
Kütük,
Kızıl Elma Neresi
******
Ömer Seyfettin, Türk öykücülüğünün mihenk taşlarındandır. Dile gösterdiği duyarlılık ve öyküleme tekniği açısından benzersiz bir yere sahiptir. Destani bir ruhla doludur. Ulusalcıdır. Eserlerinde çocukluğunu, Türk folklorunu ve tarihini konu edinir. Sosyal hayatın acı tablolarını gözler önüne serer. Bazı fikirleri mizahi bir dille, şaka ve takılmalarla süsleyip anlatır. Yapmacıksız, samimi ve sade bir dille yazılmış olan eserleri, bundan ötürüdür ki, her dönemin sevilen eserleri arasında yer alır. Ve yine bundan ötürüdür ki, sık sık dünya öykücülüğünün büyük ustalarından Maupassantla karşılaştırılır.Ömer Seyfettin bir Türk aydını ve 20. yüzyılda yaşama bilincini edinmiş birisi olarak Kaşağıda, yanlış anne baba tutumlarının çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerini eleştirmektedir.
Doç. Dr. Selahattin DİLİDÜZGÜN
******
Değerli yazarımız Ömer Seyfettin, hikâyelerini o devirde sade bir Türkçe ile kaleme almış, Türk karakterine uygun düşen kahramanları seçkin bir uslûpla destanlaştırmıştır. Türk insanı bu hikâyelerde kendisini, tarihini, geleneklerini, üstün ahlâk ve karakterini bulduğu için Ömer Seyfettini istekle, zevkle ve heyecanla okumaktadır.
******
Ömer ve kardeşi Hasan, çocukluklarını büyük bir çiftlikte geçirmişlerdi. Küçük Ömer ve Hasan, en çok atlarla oynamayı, özellikle de onları tımar etmeyi seviyorlardı. Bunun için İstanbul'dan özel getirtilen kaşağıyı kullanıyorlardı. Ama bir gün Küçük Ömer, çocukluk heyecanıyla kaşağıyı kırar ve suçu kardeşi Hasan'a atar. Babası bu olaydan sonra Hasan'a çok kızar ve ona:-Yalancı, der...Hasan, bu olaydan sonra içine kapanır ve bir gün hastalanır. İşte o zaman Ömer için zor günler başlar.
******
"Ahırın avlusunda oynarken aşağıda, gümüş söğütler altında görünmeyen derenin hazin şırıltısını işitirdik. Evimiz iç çitin büyük kestane ağaçları arkasında kaybolmuş gibiydi. Annem İstanbul'a gittiği için benden bir yaş küçük kardeşim Hasan'la artık Dadaruhun yanından hiç ayrılmıyorduk..."
Ömer Seyfettin, küçük hikayeyi bizlere sevdiren yazar. Duru bir Türkçe ile yazdığı hikayeleri onca yıl geçmesine rağmen hala çok okunuyor. Ülkemizde en çok baskı yapan ve okunan kitapların başında Ömer Seyfettin in eserleri gelir.Yazarın çeşitli konu... tümünü göster
Türkiyenin güzel mi güzel, yoksul mu yoksul bir köyüdür Karataş. Kara Bayram da bu köyün yoksullarından biridir. Babadan kalma tek odalı bir evde yaşar, iyi huylu karısı, üç yavrusu, bir de evinin direği anası Irazcayla. Dertli kadındır Irazca, yaslıdır. Ama dişlidir bir o kadar da. Kendi yağlarıyla kavrulup giderlerken, bir gün huzurları kaçar. Muhtar Cımbıldak Hüsnünün kayırdığı Haceli evlerinin önüne ev yapmaya kalkışır çünkü. Tabii Irazca dikleşir; kızılca kıyametler kopar köyde... ve kasabada.Gelmedik kalmaz başlarına...Fakir Baykurt, bu romanıyla, köy yerindeki küçük hesapları, bu hesapların peşinde koşan fırsatçıları, onların siyasetteki, bürokrasideki uzantılarını ve o zalimlerin ezmek, yok etmek istediği aydınlık, güzel insanları anlatıyor; kısacası yine memleket meselelerine değiniyor. Hem de, sakıncalı damgası yemek ve zamanında pek çok tartışmanın ve dolayısıyla husumetin odağı olmak pahasına...İki kez filmi çekilen, edebiyatımızın tartışmasız bir başyapıtıdır.
Türkiyenin güzel mi güzel, yoksul mu yoksul bir köyüdür Karataş. Kara Bayram da bu köyün yoksullarından biridir. Babadan kalma tek odalı bir evde yaşar, iyi huylu karısı, üç yavrusu, bir de evinin direği anası Irazcayla. Dertli kadındır Irazca, yaslı... tümünü göster
******
Alice, her şeyi öğrenmek isteyen küçük bir kızdır. Bir tarladan geçerken ayağı kayınca bir çukura yuvarlanır. Böylece, olağanüstü serüvenler yaşamaya başlar. Art arda birbirinden ilginç tiplere rastlar, sürprizlerle karşılaşır. Sonunda kendisini bir mahkemede, yargıç önünde bulur. Uyandığında, rüyasında Harikalar Diyarında dolaştığını anlar.Ünlü İngiliz yazar Lewis Carrolun bu romanı, ilk kez 1865te yayımlanmış, sürekli artan bir okuyucu kitlesine ulaşarak dünyanın en sevilen çocuk kitaplarından biri olmuştur. Çocukların yanı sıra yetişkinlerce de ilgiyle okunmaktadır.
************
Alice Lewis Carroll, Alice Harikalar Diyarında ve Aynanın İçinden isimli eserleri ile sizlere fantastik bir dünyanın kapılarını açıyor. Birbirinin devamı niteliğinde olan bu iki eseri okurken çocukken dinlediğimiz masalların keyfini alacak, yazarın engin hayal dünyasının içinde kaybolacaksınız. Masalların içinde kaybolurken çocuklara özgü bir merakla aklınıza takılan sorularla hikayeleri daha da içselleştirecek, içindeki karakterlerin ve öykülerin özgün bir üslup içerisinde nasıl evrenselleştiğini şaşırarak takip edeceksiniz. Elinizde tuttuğunuz bu kitap Lewis Carrollın Alice Harikalar Diyarında ve Aynanın İçinden isimli eserlerini orijinal dilinden çevirisiyle, Carrollın eserlerinde yer verdiği ve John Tennielın orijinal illüstrasyonlarla beğeninize sunuyor. Nesilden nesile aktarılan, merakla okunmaya devam edilen bu iki önemli eserin yanı sıra yıllarca kayıp bölüm olarak anılan ve 1974 yılında düzenlenen bir müzayedede gün ışığına çıkarılan Peruklu Arı isimli kısa hikaye de bu kitabı benzerlerinden ayrıcalıklı kılıyor. Carrollın bir şiirinden esinlenerek şimdi size soruyoruz: Kitabın kapağını açıp gerçek dünya ile hayaller dünyası arasında köprü kuran bilmeceyi çözmeye hazır mısınız?
************
Roman, piknik yapmakta olan Alicein beyaz bir tavşanın arkasından gitmesi ve tavşanın girdiği deliğe bakarken içeriye düşmesiyle başlar. Küçük delik, bir anda büyür ve Alice kendisini bir düşler ülkesinde bulur.
Alice Harikalar Diyarında tüm dünyada çocukların keyifle okuduğu bir romandır. Ünlü matematik profesörü olan Charles Lutwidge Dodgsonun Lewis Carroll takma adıyla yazdığı kitap, arka planında mantık ve matematik kavramlarının da saklı olduğu, küçükler kadar büyüklerin de zevkle okuduğu bir eserdir.
************
Yazıldığı yıldan başlayarak küçük-büyük herkesin ilgisini çeken ve tamamen özgün bir metin olan Alice Harikalar Diyarında, Oxfordlu matematikçi ve kendine özgü bir sembolik mantığın kurucusu olan Charles Lutwidge Dodgsonun 7den 70e her okurun önüne koyduğu bir tür bilmeceler yolculuğudur. 20. yüzyılda yeniden değerlendirilen, özellikle Fransız sürrealistlerinin büyük ilgisini çeken Alice öyküleri, Morpheusün işaret ettiği tavşan deliğine gireni (Matrix) kolay kolay serbest bırakmayacaklardır.Alice Harikalar Diyarında: Buyurun tavşan deliğine!
************
Millî Eğitim Bakanlığınca Türk ve dünya edebiyatında 100 Temel Eserin önce ortaöğretimde ardından ilköğretimde belirlenmiş olmasını, ülkemizdeki okuma oranını artırmaya yönelik bir çaba olarak görüyoruz. Bir başlangıç olarak ilköğretimde 100 Temel Eser ümit vericidir; ilköğretim seviyesindeki çocuklarımıza bu eserleri okutmayı başarabilirsek, okuyan toplum olma yolunda önemli bir adım atılmış olacaktır.İlköğretimde 100 Temel Eserin bir başka olumlu yönü de; aynı eserleri okumuş, o eserlerdeki dil varlığı ile duygu ve düşünce zenginliğini fark etmiş bireylerin oluşturacağı bir toplumun daha hoşgörülü, daha paylaşımcı olmasını sağlamasıdır.
******
******
Alice, her şeyi öğrenmek isteyen küçük bir kızdır. Bir tarladan geçerken ayağı kayınca bir çukura yuvarlanır. Böylece, olağanüstü serüvenler yaşamaya başlar. Art arda birbirinden ilginç tiplere rastlar, sürprizlerle karşılaşır. Sonunda ... tümünü göster
Hintli üstat Tilopa hakkında fazla bilgi yoktur ama öğrencisi Naropayı bir şarkı halinde verdiği mistik anlayış, uzun süre yaşamıştır. Tilopanın mısraları, modern arayıcılar için uygun olan pek çok anlamlı ve önemli meditasyon tekniklerini içermektedir.Tantra özgürlüktür; tüm zihin kurgularından, tüm zihin oyunlarından; tüm yapıdan ve bünyeden; diğerinden bağımsız, özgür olmak demektir. Tantra, varlığın oluşacağı boşluktur. Tantra kurtuluştur. Mahamudra tüm varlığın toplam orgazmıdır. Bu bir Mahamudra şarkısıdır. Ve bunu kim söyleyecek ? Tilopa artık yok. Orgazm duygusunun kendisi titreşim ve şarkı söylemektir...
Hintli üstat Tilopa hakkında fazla bilgi yoktur ama öğrencisi Naropayı bir şarkı halinde verdiği mistik anlayış, uzun süre yaşamıştır. Tilopanın mısraları, modern arayıcılar için uygun olan pek çok anlamlı ve önemli meditasyon tekniklerini içermekted... tümünü göster
Yeniçeriler kapıyı zorlarken Uzun İhsan Efendi hâlâ malûm konuyu düşünüyor, fakat işin içinden bir türlü çıkamıyordu... Rendekâr doğru mu söylüyor? Düşünüyorum, öyleyse varım. Oldukça makûl. Fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş olduğum sonucu da çıkar: Düşünen bir adamı düşünüyorum. Düşündüğümü bildiğim için, düşlediğim bu adamın da varolduğunu biliyorum. Böylece o da benim kadar gerçek oluyor. Bundan sonrası çok daha hüzünlü bir sonuca varıyor. Düşündüğünü düşündüğüm bu adamın beni düşlediğini düşlüyorum. Öyleyse gerçek olan biri beni düşlüyor. O gerçek, ben ise bir düş oluyorum. Kapı kırıldığında Uzun İhsan Efendi kitabı kapadı. Az sonra başına geleceklere aldırmadan kafasında şunları geçirdi:Dünya bir düştür. Evet, dünya... Ah! Evet, dünya bir masaldır.
Yeniçeriler kapıyı zorlarken Uzun İhsan Efendi hâlâ malûm konuyu düşünüyor, fakat işin içinden bir türlü çıkamıyordu... Rendekâr doğru mu söylüyor? Düşünüyorum, öyleyse varım. Oldukça makûl. Fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş old... tümünü göster
Yirminci yüzyılın en önemli yazarlarından biri olan George Orwell, 47 yıllık yaşamına iki başyapıt sığdırdı. “Hayvan Çiftliği” ve “Bin Dokuz Yüz Seksen Dört”. 1945 yılında yayınlanan “Hayvan Çiftliği”nde, bir grup hayvanın kendilerini sömüren insanların yönetimini devirip eşitlikçi bir toplum kurmasının öyküsü anlatılıyordu. Ama zamanla hayvanların zeki ve iktidar düşkünü önderleri olan domuzlar, devrimi yolundan saptırarak insanlardan daha baskıcı ve acımasız bir diktatörlük kuruyorlardı. Bir siyasal yergi başyapıtı sayılan “Hayvan Çiftliği”ni 1949'da “Bin Dokuz Yüz Seksen Dört” adlı roman izledi. Orwell'in bu son kitabı, her şeyin tümüyle devletin denetiminde olduğu belleksiz ve muhalefetsiz bir toplum tehlikesine karşı yürekten bir uyarı niteliğindeydi. Dünyanın sürekli birbiriyle savaşan üç totaliter polis devletinin egemenliği altında olduğu düşsel bir gelecekte geçen roman, hem o dönemde hem de sonraki yıllarda çok sayıda okuru derinden etkiledi.
Yirminci yüzyılın en önemli yazarlarından biri olan George Orwell, 47 yıllık yaşamına iki başyapıt sığdırdı. “Hayvan Çiftliği” ve “Bin Dokuz Yüz Seksen Dört”. 1945 yılında yayınlanan “Hayvan Çiftliği”nde, bir grup hayvanın kendilerini sömüren insanla... tümünü göster