Kavgacı, kışkırtıcı, başta kendisi herkese ve her şeye karşı olan huysuz bir yazar. Wittgenstein'ın Yeğeni, sevilmeyi umursamayan ama sevgiyi umursayan çağdaş bir sesin, kendi kendisiyle konuşur gibi sürdürdüğü benzersiz bir anlatı.
Şu cümlelerle anlatıyor Thomas Bernard yazıyla -yoksa hayatla mı demeli- ilişkisini: Yazdığım her kitapta, seçtiğim konuya duyduğum sevgi ve nefret arasında gidip gelirim. Ne zaman ikinci duygu ağır bassa, zihinsel işleri tamamıyla bir kenara bırakıp, kendimi bedensel işlere adamaya karar veririm... Ama bir süre sonra gene kendimden nefret etmeye başlarım; çareyi yeniden zihne sığınmakta bulurum. Bazen bu dengesizliğim ailemde her türlü insan, çiftçiler, düşünürler, işçiler, yazarlar, dahiler, geri zekâlılar, orta karar burjuvalar ve hatta katiller olmasından mı ileri geliyor diye düşünürüm. Bütün bu insanlar aynı anda var olurlar içimde; didişir dururlar. Bazen birinin, bazen ötekinin kanatları altına sığınmak isterim. Seçim yapmak zorunda olmak, çıldırmanın eşiğine getirir beni. Aynanın karşısında tıraş olurken bir sabah boğazımı usturayla kesivermedimse henüz, tek sebebi korkaklığımdır.
Kavgacı, kışkırtıcı, başta kendisi herkese ve her şeye karşı olan huysuz bir yazar. Wittgenstein'ın Yeğeni, sevilmeyi umursamayan ama sevgiyi umursayan çağdaş bir sesin, kendi kendisiyle konuşur gibi sürdürdüğü benzersiz bir anlatı.
Şu cümlel... tümünü göster
Kavgacı, kışkırtıcı, başta kendisi herkese ve her şeye karşı olan huysuz bir yazar. Wittgenstein'ın Yeğeni, sevilmeyi umursamayan ama sevgiyi umursayan çağdaş bir sesin, kendi kendisiyle konuşur gibi sürdürdüğü benzersiz bir anlatı.
Şu cümlelerle anlatıyor Thomas Bernard yazıyla -yoksa hayatla mı demeli- ilişkisini: Yazdığım her kitapta, seçtiğim konuya duyduğum sevgi ve nefret arasında gidip gelirim. Ne zaman ikinci duygu ağır bassa, zihinsel işleri tamamıyla bir kenara bırakıp, kendimi bedensel işlere adamaya karar veririm... Ama bir süre sonra gene kendimden nefret etmeye başlarım; çareyi yeniden zihne sığınmakta bulurum. Bazen bu dengesizliğim ailemde her türlü insan, çiftçiler, düşünürler, işçiler, yazarlar, dahiler, geri zekâlılar, orta karar burjuvalar ve hatta katiller olmasından mı ileri geliyor diye düşünürüm. Bütün bu insanlar aynı anda var olurlar içimde; didişir dururlar. Bazen birinin, bazen ötekinin kanatları altına sığınmak isterim. Seçim yapmak zorunda olmak, çıldırmanın eşiğine getirir beni. Aynanın karşısında tıraş olurken bir sabah boğazımı usturayla kesivermedimse henüz, tek sebebi korkaklığımdır.
Kavgacı, kışkırtıcı, başta kendisi herkese ve her şeye karşı olan huysuz bir yazar. Wittgenstein'ın Yeğeni, sevilmeyi umursamayan ama sevgiyi umursayan çağdaş bir sesin, kendi kendisiyle konuşur gibi sürdürdüğü benzersiz bir anlatı.
Şu cümlel... tümünü göster
Kavgacı, kışkırtıcı, başta kendisi herkese ve her şeye karşı olan huysuz bir yazar. Wittgenstein'ın Yeğeni, sevilmeyi umursamayan ama sevgiyi umursayan çağdaş bir sesin, kendi kendisiyle konuşur gibi sürdürdüğü benzersiz bir anlatı.
Şu cümlelerle anlatıyor Thomas Bernard yazıyla -yoksa hayatla mı demeli- ilişkisini: Yazdığım her kitapta, seçtiğim konuya duyduğum sevgi ve nefret arasında gidip gelirim. Ne zaman ikinci duygu ağır bassa, zihinsel işleri tamamıyla bir kenara bırakıp, kendimi bedensel işlere adamaya karar veririm... Ama bir süre sonra gene kendimden nefret etmeye başlarım; çareyi yeniden zihne sığınmakta bulurum. Bazen bu dengesizliğim ailemde her türlü insan, çiftçiler, düşünürler, işçiler, yazarlar, dahiler, geri zekâlılar, orta karar burjuvalar ve hatta katiller olmasından mı ileri geliyor diye düşünürüm. Bütün bu insanlar aynı anda var olurlar içimde; didişir dururlar. Bazen birinin, bazen ötekinin kanatları altına sığınmak isterim. Seçim yapmak zorunda olmak, çıldırmanın eşiğine getirir beni. Aynanın karşısında tıraş olurken bir sabah boğazımı usturayla kesivermedimse henüz, tek sebebi korkaklığımdır.
Kavgacı, kışkırtıcı, başta kendisi herkese ve her şeye karşı olan huysuz bir yazar. Wittgenstein'ın Yeğeni, sevilmeyi umursamayan ama sevgiyi umursayan çağdaş bir sesin, kendi kendisiyle konuşur gibi sürdürdüğü benzersiz bir anlatı.
Şu cümlel... tümünü göster
1983 yılında yayımlanan Bitik Adam, Bernhardın son dönem romanlarından. Yazarın bir dostluk üçgeni ekseninde koyu bir mutsuzluğun izini sürdüğü roman, sarmal anlatımıyla okuru sarsacak bir derinlik taşıyor. Bernhardın yekpare dökümünde gene zamanlararası gelgitlerle insanın varoluşuna dokunuluyor. Dâhi Glenn Gould, onun gölgesindeki Wertheimer ve anlatıcının Salzburg Mozarteum Akademisinde başlayan yaşam boyu dostluk öyküsü, piyano başında gelen beyin kanaması ve sonrasındaki intiharla büyük bir mutsuzluğun, bitik adam Wertheimerin acı yüklü münzevi yaşantısının araştırılması düzlemine taşınıyor. Thomas Bernhardın büyük yankı uyandıran Odun Kesmek (YKY, 1999) romanından önce yazdığı Bitik Adam, yazarın özgün anlatım özelliklerini bütünüyle taşımasının yanı sıra, yansıttığı saydamlıkla yaşamın her anında insanın kendisiyle yüzleşebilme cesaretinin kapılarını açıyor. Yeni yüzyılın eşiğinde Bitik Adam ilk kez Türk okuruyla buluşuyor. TADIMLIKŞu Glenn hayranlarının hiçbirinin, Glenn Gouldun o hep güldüğü gibi böylesine gülebileceğine inanması olanaklı değildir diye düşündüm. Bizim Glenn Gouldumuz kimseninkine benzemeyen öylesine rahat bir kahkaha atma yeteneğine sahipti ki diye düşündüm ve bu yüzden de en çok ciddiye alınması gereken insandı. Gülmeyi bilmeyen insan ciddiye alınamaz diye düşündüm ve Glenn gibi gülemeyen biri, Glenn gibi ciddiye alınamaz. Sabah saat üçe doğru imparatorun ayağının dibine bitkin durumda oturdu, Goldberg Varyasyonlarıyla o diye düşündüm. Hep o aynı görüntü: İmparatorun baldırına sarılmış, yere gözlerini dikmiş Glenn. Sabahleyin yeni doğmuş gibiydi, böyle derdi. Her gün yeni bir kafam oluyor derdi, oysa dünya için hep eskisi derdi.
1983 yılında yayımlanan Bitik Adam, Bernhardın son dönem romanlarından. Yazarın bir dostluk üçgeni ekseninde koyu bir mutsuzluğun izini sürdüğü roman, sarmal anlatımıyla okuru sarsacak bir derinlik taşıyor. Bernhardın yekpare dökümünde gene zamanlara... tümünü göster
1983 yılında yayımlanan Bitik Adam, Bernhardın son dönem romanlarından. Yazarın bir dostluk üçgeni ekseninde koyu bir mutsuzluğun izini sürdüğü roman, sarmal anlatımıyla okuru sarsacak bir derinlik taşıyor. Bernhardın yekpare dökümünde gene zamanlararası gelgitlerle insanın varoluşuna dokunuluyor. Dâhi Glenn Gould, onun gölgesindeki Wertheimer ve anlatıcının Salzburg Mozarteum Akademisinde başlayan yaşam boyu dostluk öyküsü, piyano başında gelen beyin kanaması ve sonrasındaki intiharla büyük bir mutsuzluğun, bitik adam Wertheimerin acı yüklü münzevi yaşantısının araştırılması düzlemine taşınıyor. Thomas Bernhardın büyük yankı uyandıran Odun Kesmek (YKY, 1999) romanından önce yazdığı Bitik Adam, yazarın özgün anlatım özelliklerini bütünüyle taşımasının yanı sıra, yansıttığı saydamlıkla yaşamın her anında insanın kendisiyle yüzleşebilme cesaretinin kapılarını açıyor. Yeni yüzyılın eşiğinde Bitik Adam ilk kez Türk okuruyla buluşuyor. TADIMLIKŞu Glenn hayranlarının hiçbirinin, Glenn Gouldun o hep güldüğü gibi böylesine gülebileceğine inanması olanaklı değildir diye düşündüm. Bizim Glenn Gouldumuz kimseninkine benzemeyen öylesine rahat bir kahkaha atma yeteneğine sahipti ki diye düşündüm ve bu yüzden de en çok ciddiye alınması gereken insandı. Gülmeyi bilmeyen insan ciddiye alınamaz diye düşündüm ve Glenn gibi gülemeyen biri, Glenn gibi ciddiye alınamaz. Sabah saat üçe doğru imparatorun ayağının dibine bitkin durumda oturdu, Goldberg Varyasyonlarıyla o diye düşündüm. Hep o aynı görüntü: İmparatorun baldırına sarılmış, yere gözlerini dikmiş Glenn. Sabahleyin yeni doğmuş gibiydi, böyle derdi. Her gün yeni bir kafam oluyor derdi, oysa dünya için hep eskisi derdi.
1983 yılında yayımlanan Bitik Adam, Bernhardın son dönem romanlarından. Yazarın bir dostluk üçgeni ekseninde koyu bir mutsuzluğun izini sürdüğü roman, sarmal anlatımıyla okuru sarsacak bir derinlik taşıyor. Bernhardın yekpare dökümünde gene zamanlara... tümünü göster
1983 yılında yayımlanan Bitik Adam, Bernhardın son dönem romanlarından. Yazarın bir dostluk üçgeni ekseninde koyu bir mutsuzluğun izini sürdüğü roman, sarmal anlatımıyla okuru sarsacak bir derinlik taşıyor. Bernhardın yekpare dökümünde gene zamanlararası gelgitlerle insanın varoluşuna dokunuluyor. Dâhi Glenn Gould, onun gölgesindeki Wertheimer ve anlatıcının Salzburg Mozarteum Akademisinde başlayan yaşam boyu dostluk öyküsü, piyano başında gelen beyin kanaması ve sonrasındaki intiharla büyük bir mutsuzluğun, bitik adam Wertheimerin acı yüklü münzevi yaşantısının araştırılması düzlemine taşınıyor. Thomas Bernhardın büyük yankı uyandıran Odun Kesmek (YKY, 1999) romanından önce yazdığı Bitik Adam, yazarın özgün anlatım özelliklerini bütünüyle taşımasının yanı sıra, yansıttığı saydamlıkla yaşamın her anında insanın kendisiyle yüzleşebilme cesaretinin kapılarını açıyor. Yeni yüzyılın eşiğinde Bitik Adam ilk kez Türk okuruyla buluşuyor. TADIMLIKŞu Glenn hayranlarının hiçbirinin, Glenn Gouldun o hep güldüğü gibi böylesine gülebileceğine inanması olanaklı değildir diye düşündüm. Bizim Glenn Gouldumuz kimseninkine benzemeyen öylesine rahat bir kahkaha atma yeteneğine sahipti ki diye düşündüm ve bu yüzden de en çok ciddiye alınması gereken insandı. Gülmeyi bilmeyen insan ciddiye alınamaz diye düşündüm ve Glenn gibi gülemeyen biri, Glenn gibi ciddiye alınamaz. Sabah saat üçe doğru imparatorun ayağının dibine bitkin durumda oturdu, Goldberg Varyasyonlarıyla o diye düşündüm. Hep o aynı görüntü: İmparatorun baldırına sarılmış, yere gözlerini dikmiş Glenn. Sabahleyin yeni doğmuş gibiydi, böyle derdi. Her gün yeni bir kafam oluyor derdi, oysa dünya için hep eskisi derdi.
1983 yılında yayımlanan Bitik Adam, Bernhardın son dönem romanlarından. Yazarın bir dostluk üçgeni ekseninde koyu bir mutsuzluğun izini sürdüğü roman, sarmal anlatımıyla okuru sarsacak bir derinlik taşıyor. Bernhardın yekpare dökümünde gene zamanlara... tümünü göster
niteliksizadam şu anda kitap okumuyor.