New York'tan Buenos Aires'e giden bir yolcu gemisinde yolcular arasında bulunan bir milyoner, dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic'e, ücreti karşılığında, bir parti satranç oynamayı teklif eder. İkisinin oyununu izleyen Avusturyalı bir göçmen, Dr. B., oyun sırasında kendini tutamayıp onlara karışınca şampiyonla karşılaşması önerilir kendisine.
Gestapo tarafından bir otel odasına kapatılan ve uzunca bir süreyi bu odada, tek başına ve oyalanacak hiçbir şeyi olmadan geçiren, yalnızca sorgulama için odadan çıkarılan Dr. B., bir gün rastlantıyla eline geçirdiği bir satranç kitabı sayesinde bu oyunun inceliklerini öğrenmiştir. Satranç tahtası ve taşları olmamasına rağmen, önce ekmekten yaptığı satranç taşlarıyla sonra da tümüyle zihninden oynayarak kuramsal bir satranç ustası olup çıkar. Ancak bu tutkusu yüzünden sinir krizine, beyin ateşine yakalanır. Tedavi olur, arkasından da serbest bırakılır. Yirmi yıldır eline satranç taşı almamış olsa da, Dr. B., gemide satranç şampiyonuyla oynadığı oyunu inanılmaz bir biçimde kazanır. Kendini olayın heyecanına kaptırarak maçın rövanşını oynamayı isteyince şaşırtıcı bir son bekler onu.
Stefan Zweig'ın büyük bir ustalıkla kaleme aldığı kısa, ama yoğun romanı Satranç, gerilimli kurgusu, kahramanının ruhsal gelgitlerinin incelikle işlendiği dokusuyla bir solukta okunuyor.
New York'tan Buenos Aires'e giden bir yolcu gemisinde yolcular arasında bulunan bir milyoner, dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic'e, ücreti karşılığında, bir parti satranç oynamayı teklif eder. İkisinin oyununu izleyen Avusturyalı ... tümünü göster
Zülfü Livaneli, zengin bir insan panoramasıyla İstanbul'un derinliklerine inerken şehrin büyülü, ama bir o kadar da acımasız atmosferiyle buluşturduğu okuru sıra dışı yolculuğa çıkarıyor.
2014 yılı Aralık ayının son günleri… Yedi yıldızlı Konstantiniyye Oteli'nin açılış günü ve erken bir yılbaşı kutlaması… İstanbul'un seçkin, kalburüstü simaları, Sultanahmet'teki eski Bizans sarayının kalıntıları üzerine yapılan otelde bir araya geliyor. Aralarında kimler yok ki? Politikacılar, belediye başkanları, Amerikan büyükelçisi, Fener Rum patriği, ünlü gazeteciler, gazete patronları, televizyon "yıldızlar"ı, eski ve yeni zenginler, büyük işadamları…
İstanbul'un yüzlerce yıldır yeraltında yatan ölüleri de davete çağrılmadıkları halde arzı endam etmekte sakınca görmeyip bu cümbüşe dahil oluyorlar. Ve elbette, bir otelin olmazsa olmaz çalışanları, garsonları, komileri, güvenlik görevlileri…
Velhasıl Konstantiniyye Oteli, aslında binlerce yıllık koskoca bir şehir olarak çıkıyor karşımıza. Değişen, dönüşen, ama barındırdığı şiddet nedense aynı kalan bir şehir…
(Tanıtım Bülteninden)
Zülfü Livaneli, zengin bir insan panoramasıyla İstanbul'un derinliklerine inerken şehrin büyülü, ama bir o kadar da acımasız atmosferiyle buluşturduğu okuru sıra dışı yolculuğa çıkarıyor.
2014 yılı Aralık ayının son günleri… Yedi yıldızlı K... tümünü göster
"Heidi, Peter ve beyaz sakallı dedeye borcum vardı yıllardır, ödemek istedim... Annemi doğurmak istedim belki ve çocuğumdan doğmak... Çilek kokulu karlar yağdırmak... Hayaller ateş alsın istedim..... Eski köye yeni adetler getirmek... Hayatın ortasına çivileme atlamak ve ölümle kadeh tokuşturmak... Ve en çok da yeni bir oyun bulup kan ter içinde kalana kadar oynamak istedim..."
Güneş Çavması... Hayata dokunan ve hayatla dokunanların... Kendine uğramadan bu dünyadan gitmeyenlerin... Bir yaprağın neşesini görüp de alkışlamadan geçemeyenlerin... Saat kurmaya başlayınca oyun kurmayı unutmayanların... Kalbi üşüyünce aşka, ömrü üşüyünce dosta sarılanların... Kederden gülücük yapanların... Düş çıkartmalarını ruhlarından söküp atamayanların hikayesi...
"Heidi, Peter ve beyaz sakallı dedeye borcum vardı yıllardır, ödemek istedim... Annemi doğurmak istedim belki ve çocuğumdan doğmak... Çilek kokulu karlar yağdırmak... Hayaller ateş alsın istedim..... Eski köye yeni adetler getirmek... Hayatın or... tümünü göster
"Heidi, Peter ve beyaz sakallı dedeye borcum vardı yıllardır, ödemek istedim... Annemi doğurmak istedim belki ve çocuğumdan doğmak... Çilek kokulu karlar yağdırmak... Hayaller ateş alsın istedim..... Eski köye yeni adetler getirmek... Hayatın ortasına çivileme atlamak ve ölümle kadeh tokuşturmak... Ve en çok da yeni bir oyun bulup kan ter içinde kalana kadar oynamak istedim..."
Güneş Çavması... Hayata dokunan ve hayatla dokunanların... Kendine uğramadan bu dünyadan gitmeyenlerin... Bir yaprağın neşesini görüp de alkışlamadan geçemeyenlerin... Saat kurmaya başlayınca oyun kurmayı unutmayanların... Kalbi üşüyünce aşka, ömrü üşüyünce dosta sarılanların... Kederden gülücük yapanların... Düş çıkartmalarını ruhlarından söküp atamayanların hikayesi...
"Heidi, Peter ve beyaz sakallı dedeye borcum vardı yıllardır, ödemek istedim... Annemi doğurmak istedim belki ve çocuğumdan doğmak... Çilek kokulu karlar yağdırmak... Hayaller ateş alsın istedim..... Eski köye yeni adetler getirmek... Hayatın or... tümünü göster
Peyami Safa edebiyat - roman Roman, yalnız ve hasta bir çocuğun ızdırabını, çocukça aşkını ve kıskançlığını; mesud olmak isteyen bir genç kızın temiz sevgisini; inanmak arzusu bütün benliğini saran bir insaın kuruntularını ve çıplak hastahane duvarı gerisindeki hıçkırıklarını anlatır.
Peyami Safa edebiyat - roman Roman, yalnız ve hasta bir çocuğun ızdırabını, çocukça aşkını ve kıskançlığını; mesud olmak isteyen bir genç kızın temiz sevgisini; inanmak arzusu bütün benliğini saran bir insaın kuruntularını ve çıplak hastahane duvarı ... tümünü göster
Heidinin teyzesi ve dedesinin yanında tanıştığı Peter ve dağ hayatını anlatan bu eserde sevgi ve arkadaşlığın mucizesini göreceksiniz.
Heidinin teyzesi ve dedesinin yanında tanıştığı Peter ve dağ hayatını anlatan bu eserde sevgi ve arkadaşlığın mucizesini göreceksiniz.
psikosule şu anda kitap okumuyor.