Bu roman, muhtelif esin kaynaklarının melezidir ve bu durum onu bir nevi neşeli, sürükleyici, orijinal ve her düzeyde parodik bir yaratık haline getirir. Bir arkadaş çevresi için özel bir dalga geçiş ya da private joke olmakla... birlikte, okuyucu kitlesi için de itiraf edilmiş bir parodi olan Ve Bütün Çirkinler Öldürülecek, suçun, bilimsel konjonktürün ve önsezgisel fütürolojinin büyük balıklarının avlandığı sulara ve hatta özel saplantıların ırmağına sürüklenir. İnanılmaz da olsa -ki bu da tarzın bir parçasıdır- ahenkli ve iyi kurulmuş entrikası, olay dizilerinin paralel kurgusu ve -amatör- dedekiflerin durum değerlendirmesi yaparak yürüttükleri soruşturmayı özetlemelerine dayanan klasik yöntemiyle usta işi bir Kara Seri tarzı polisiye roman pastişidir bu.
Bu roman, muhtelif esin kaynaklarının melezidir ve bu durum onu bir nevi neşeli, sürükleyici, orijinal ve her düzeyde parodik bir yaratık haline getirir. Bir arkadaş çevresi için özel bir dalga geçiş ya da private joke olmakla... birlikte, okuyucu ki... tümünü göster
Hakkârideki askerliğin ardından on yıl boyunca hiçbir işte dikiş tutturamayan Mehmet Esen, 2005 Temmuzunda İstanbuldan cazip bir iş teklifi alır. Bu şaşırtıcı teklif, aynı bölükte birlikte savaşmış beş asteğmeni yıllar sonra bir araya getirecektir: Cenk Plevneli, İstanbulda batmak üzere olan bir Holdingin varisi; Altan Kısa, bir sendika yöneticisi; Prof, yorgun bir öğretim görevlisi; çok zengin ve muhafazakâr bir Kayserili ailenin büyük oğlu Yakup Kadıoğulları ise İslamiyet ile kapitalizmin birbiriyle bağdaşmayacağına inanan birisidir. Mehmeti İstanbulda daha önce tanıdıklarından çok farklı iki kadın da beklemektedir: Hazza ve günâha inanan, acının yararsızlığını tekrarlayan Simin ile,Yakupun türbanlı olduğu için üniversite eğitimini yarıda bırakan, güzelliğini gizleyen kız kardeşi Emine.Eroğlunun Türkiyenin değişen çehresine baktığı Fay Kırığı üçlemesinin ilk kitabı olan Mehmetin odağında ayrı dünyalara ait iki insanın aşk öyküsü yer almasına rağmen, romanın fonunu, zenginliğini Anadoludaki köklerinden, nüfuzunu ise İslamcı hükümete yakınlığından alan muhafazakâr Kadıoğulları Grubunun, İstanbulun en eski ve tanınmış şirketlerinden olan Plevne Holdingi ele geçirme serüveni oluşturur.Aşk, ayrı dünyaları birleştirebilir mi? Müslüman bir burjuva sınıfı yaratılması İslamiyete nasıl uygun düşer? Kuranın ahlâkı kapitalizmle bağdaşır mı? Romanda tartışılan sorunsallar bunlar olmakla beraber, romanın kahramanı Mehmetin bu süreçte hangi tarafı seçeceği de bir anlamda günümüzün bireylerini yakından ilgilendiren bir tercihtir. Mehmet Eroğlu, adları Mehmet, Emine ve Rojin olan Fay Kırığı Üçlemesiyle ayrı dünyaları, o dünyalara ait insanları ve Güneydoğuda yirmi beş yıldır süren savaşın 1993-1994 dönemini anlatırken, aynı zamanda ülkemizin -Laik-Müslüman, Türk-Kürt çatlakları eksenindeki- son on beş yıllık bölünüşünün bir panoramasını ustaca çizer...
Hakkârideki askerliğin ardından on yıl boyunca hiçbir işte dikiş tutturamayan Mehmet Esen, 2005 Temmuzunda İstanbuldan cazip bir iş teklifi alır. Bu şaşırtıcı teklif, aynı bölükte birlikte savaşmış beş asteğmeni yıllar sonra bir araya getirecektir: C... tümünü göster
Geceleri uykumda kendimi mi dişliyordum yani? Böyle bir hastalık var mı?Uyurgezerliğin bir türü mü bu? Yamyamlığın bir türü mü ya da?Yoksa ben mi icat ettim? Cinsel fantezi kurbanı olduğumu sanan doktora söyleseydim keşke,"İyi de doktor bey, ben yalnız yaşıyorum," diye.Söyleyememiştim. Tutmuştum kendimi. Nedenini de gayet iyi biliyordum aslında: Kendi kendimi bilinçsizce ısırıyor olmam, en sapkın ilişkiye girmemden çok daha rahatsız ediciydi.Uzak, sanki hiç varolmamışçasına hatırlanmayacak uzak bir İstanbul semtinde başlıyor Karanlık Oda... Boş bir belediye otobüsü, pırpır eden floresanlar, ıssız ve alelacayip vitrinlerle giriyor söze... Suya daldırıldıkça ağırlığı artan paçavra gibi dibe giden, kendini ve unuttuklarını hatırlamaya çalışan bir fotoğrafçı çıkıyor karşımıza. Sezgileriyle yürüyen, rutinlerle yaşayan, ürkek ve takıntılı bir adam bu... Hakan Bıçakcı, akılcılığın maskesini çıkarttığı, her gecenin bir gündüzün içine aktığı şizoid ve polarize bir karanlığı resmediyor. İçinde ısırıkların, sararmış resimlerin, tekinsiz erkeklerin, alışveriş merkezlerinin, sanat galerilerinin, otel odalarının, markaların ve beyhude zaman usancının yaşadığı genç bir roman daha sunuyor bize...
Geceleri uykumda kendimi mi dişliyordum yani? Böyle bir hastalık var mı?Uyurgezerliğin bir türü mü bu? Yamyamlığın bir türü mü ya da?Yoksa ben mi icat ettim? Cinsel fantezi kurbanı olduğumu sanan doktora söyleseydim keşke,"İyi de doktor bey, ben... tümünü göster
İlk kez 1985 yılında yayımlanan Gece 1991 yılında Pegasus Edebiyat Ödülünü aldı. Çeşitli dillere çevrilen ve yayımlanan Gece için Akşit Göktürkün Sunuşunu okuyabilirsiniz.Gecede anlatılan tek tek, bölük pörçük durumların, konumların, gerçek yaşamla somut ilişkisi, sürekli seziliyor satır aralarında. Okurun yakın geçmişte tanığı olduğu birçok toplumsal, tarihsel, kültürel deneyden yankılar var metinde sözgelişi. Alışılmış tarihsel mantığın işleyişi bile sorguya çekiliyor. Ama bütün bu gerçek durumlardan soyut bir çıkarım olan yaşantı, insan umutlarıyla korkularının bütünleyici imgeleriyle dile getiriliyor. Akşit Göktürk
İlk kez 1985 yılında yayımlanan Gece 1991 yılında Pegasus Edebiyat Ödülünü aldı. Çeşitli dillere çevrilen ve yayımlanan Gece için Akşit Göktürkün Sunuşunu okuyabilirsiniz.Gecede anlatılan tek tek, bölük pörçük durumların, konumların, gerçek yaşamla s... tümünü göster
On yedi yaşındaki Çağlar İyice konuşuyor. Kız kardeşi Çiğdem'i, onu meşhur etme ümitlerini, belediye başkanı dayısını, yakın arkadaşı Mikrop Cengiz'i, taşra muhabbetlerini, depresyonun eşiğindeki annesini, eski sevgilisini, hiç unutamadığı dedesini, hatırlarken kahrettiği babasını anlatıyor. Deliduman, dermansız ve güdük bir ilçeden haykırmaya başlıyor, İstanbul'a uzanıyor. Çocukluğumuzun, hatıralarımızın ve bütün sokaklarımızın üzerinden dangır dungur geçen imar ve para iştahına lanet! Riyakâr dünyaya, Allahsız sermayeye, martılara, küçük bir kızın kalbini kıranlara isyan ediyor. Barikatların arkasında, soluk soluğa, yapayalnız, erken kaybeden bir delidumanın öfkesini çemkiriyor. Emrah Serbes, zamanın ruhunu, Gezi'nin isyancılarını, hürriyetleri için öksürenleri, yerinde duramayanları, küfredenleri, ağlamayı unutmak için yumruğunu sıkanları resmediyor. Deliduman, büyük zamanın ve her zaman kenarda kalanların romanı.
On yedi yaşındaki Çağlar İyice konuşuyor. Kız kardeşi Çiğdem'i, onu meşhur etme ümitlerini, belediye başkanı dayısını, yakın arkadaşı Mikrop Cengiz'i, taşra muhabbetlerini, depresyonun eşiğindeki annesini, eski sevgilisini, hiç unutamadığı ... tümünü göster
Jack London (1876 - 1916), kitapları yabancı dillere en çok çevrilmiş Amerikalı yazarlardan biridir.ABDnin hemen her yerini gezdi. İktisadi bunalımın doğurduğu güç koşullarla karşı karşıya kaldı, bir süre hapis yattı ve 1894te militan bir sosyalist oldu. Martin Edende anlattığı gibi, yazar olabilmek için büyük bir iyimserlik ve enerjiyle çalıştı.Martin Eden, hayatı denizcilikle geçen, 19 - 20 yaşlarında, kenar mahallede yetişen bir gençtir. Tesadüfen, zengin sınıftan bir kızla tanışır, hayata bakışı, hayatı değerlendirmesi tamamen değişir. Bu olay, yaşantısında bir dönüm noktasıdır. O güne kadar olan yaşantısını bir kalemde silip yeni bir ideale doğru koşar. Bu, genç kızı elde etme aşkıdır. Yapacak bir mesleği yoktur, ünlü bir yazar olmak ister. Tek amacı, çok para kazanmaktır. Yazdığı her kelimeyi bile dolar olarak görür. Çevresi hızla daralır, dostları kaybolur, ulaşmak istediği sınıfla arası, okuduğu her kitapla biraz daha açılır. Yazma konusundaki bilgi ve deneyimi arttıkça, zengin sınıfı temsil eden insanların basit, yapmacıklı, ikiyüzlü olduklarını görüp bunalıma girer. Ve olaylar sürprizli bir şekilde devam eder...Önemli Eserleri: Vahşetin Çağrısı, Beyaz Diş, Yanan Gün Işığı, Deniz Kurdu ve Demir Ökçedir.
******
Martin Eden, otobiyografik niteliği ile, bütün Jack London yapıtları arasında çok özel bir yere sahiptir. Jack Londonın bireyciliğe saldırısı, hiçbir yapıtında Martin Edendeki yetkinliğe ulaşamaz.Martinin coşturucu bir karanlık ve eşsiz bir güçlülükle sürdürdüğü savaşım, insan soyunun aydınlanması uğraşında bir esin kaynağıdır. Ama Martin bir bireycidir ve bu ilk günah ödenecektir. Eşsiz serüvenin sonunda, bireysel başarının doruğunda Martin, aldanmış, amaçsız, yalnız ve umutsuz bir insandır. Burjuva toplumunun sahte değerlerinden, ikiyüzlülüğünden kaçan Martin, o eski, dost Güney Denizlerine sığınacaktır. Ama o, artık Güney Denizlerinin avutup doyurabildiği Martin Eden değildir ve aradığı dinginliği ancak o dost suların altında bulabilecektir.Cem Yayınevi Jack Londonın bu en ünlü yapıtını Kaya Ersoyun Türkçesiyle okuyucularına sunmaktadır.
************
Martin Eden, Jack Londonın başyapıtı sayabileceğimiz ve büyük oranda otobiyografik izler taşıyan unutulmaz romanlarından biridir. Keskin sınıfsal... bilinci, güçlü kalemi ve devrimci sanatıyla Jack London, burjuva gerçekliği karşısında sınıf atlamak isteyen genç bir yazarın düştüğü trajik durumu ustalıkla ve tüm çıplaklığıyla resmeder Martin Edenda. Büyük çabalarla ulaşılan hedefin, yani burjuva yaşamının, anlamsızlığı, sahteliği ve hiçliği karşısında, Martin Eden, kendisini beyaz bir heykel gibi batacağı dipsiz derinliklere bırakır.Büyük anlatıcılar kuşağının son üyelerinden biridir Jack London,1916 yılında öldüğünde, zamanının ve tüm zamanların en büyük yazarları arasında çoktan yerini almıştı.
************
Cem Yayınevi, ünlü yazar Jack Londonun (1876-1916) tüm dünyada olduğu gibi Türkiyede de olağanüstü ilgiyle karşılanan eserlerini okurlarına toplu olarak sunuyor.
Jack Londonun roman, öykü, deneme ve anı kitapla-rından oluşan bu toplamda, onun en seçkin eserlerini bula-bileceksiniz. Jack London Toplu Eserlerinde tüm kitaplar, ilk basımlarının özgün biçimine sadık kalınarak eksiksiz çevrilmiş ve Kadir Kıvılcımlı tarafından dipnotlarla zengin-leştirilerek yayına hazırlanmıştır.
************
Kendisi için ise güzelliğe hizmet etmesinin sevinci, onun için yeterli bir ücretti. Ve Ruth u güzellikten çok seviyordu. Dünyadaki en iyi şeyin aşk olduğunu düşünüyordu. Onun içindeki devrimin itici gücü aşk olmuştu; onu kaba bir denizciden bir öğrenciye ve bir sanatçıya dönüştürmüştü. Bu nedenle ona göre bu üçünden en iyisi en büyüğü, öğrenmekten ve sanatkarlıktan daha büyük olan aşktı. Şimdiden, anlamıştı ki kendi beyni, Ruthun kardeşlerinin beyinlerinin ya da babasının beyninin ötesine ulaştığı gibi, Ruthunkini de geçmişti. Onun bir yıl kadarlık kendi kendine çalışması ve donanımı, dünya, sanat ve yaşam konularında ona Ruthun sahip olmayı hiçbir zaman umut etmeyeceği bir ustalık vermişti.
Bütün bunları kavramıştı, ama bu Rutha olan aşkını etkilemedi; ne de Ruthun ona olan aşkı bunan etkilendi. Aşk fazlasıyla güzel ve soyluydu ve Martin aşkı eleştiriyle kirletmeyecek kadar sadıktı.
************
Martin Eden Jack Londonın hayatından belirgin izdüşümler taşıyan özyaşamsal bir roman. Hayalleri kadar iradesi de güçlü bir genç, sosyal statüsünü değiştirmek için giriştiği yazar olma mücadelesini kazanır. Ancak geldiği yer yeni bir sosyal dünya olduğu kadar büyük bir boşluğun kıyısıdır da. Okur, Martin Edenin kimliğinde ve mücadelesinde yerleşik düzenin kalıplarına uymayan toplumdışı insanı olduğu kadar yazar Jack Londonın hayal kırıklıklarını, ruhsal çalkantılarını, edebiyata yüklediği anlamve işlevleri, ama en başta çelişkilerini bulur.Martin Eden: Boşluğa tırmanış.
******
Jack London (1876 - 1916), kitapları yabancı dillere en çok çevrilmiş Amerikalı yazarlardan biridir.ABDnin hemen her yerini gezdi. İktisadi bunalımın doğurduğu güç koşullarla karşı karşıya kaldı, bir süre hapis yattı ve 1894te militan bir sosyalist o... tümünü göster