Sorun bende değil sende!
Bomboş bir ev…
Gardıroptaki boş askılar…
Kısa bir veda mektubu…
On yıllık kız arkadaşı Jane arkasında sadece bir mektup bırakıp Edward'ı terk etti. Pılısını pırtısını toplayıp olabilecek en uzak yere, Tibet'e gitti. Ona yazdığı mektupta "Sen kendini bıraktın, ben de seni bırakıyorum" diyordu. Edward'ın önünde zorlu bir süreç var şimdi.
Üç ay sonra Jane geri döndüğünde onu -eğer mümkünse- yeniden kazanmak için Bay Doğru'ya dönüşmesi gerekiyor. Spordan diyete, cilt bakımından son moda trendi giysilere her şeye razı, her şeyi yapmaya da… Yeter ki Jane'in karşı koyamayacağı bir erkeğe dönüşebilsin. Yeter ki kaybettiği aşkı yeniden kazanabilsin.
Terk Edildim - Eski Erkek Arkadaşın Günlüğü, okurken kahkahalarınıza engel olamayacağınız bir kitap.
Bu kez kırılan kalp bir erkeğinki. Ve kahramanımız kırık kalbini iyileştirmek için kendini baştan yaratmak zorunda...
Sorun bende değil sende!
Bomboş bir ev…
Gardıroptaki boş askılar…
Kısa bir veda mektubu…
On yıllık kız arkadaşı Jane arkasında sadece bir mektup bırakıp Edward'ı terk etti. Pılısını pırtısını toplayıp olabilecek en uzak yere, Tibet'... tümünü göster
Hayat bir piyangodur: Şanslı olan kazanır, şanssızlar ise Tanrı’nın Unutulan Çocukları’dır...
Cesaret, korkuya direnmek ve ona galip gelmektir.
“Pencereme gelmişti. Nedenini bilmiyorum ama gelmişti işte. Belki başı dertteydi. Belki de gidecek başka yeri yoktu…”
Sıcak bir yaz gecesi beklenmeyen bir misafirin penceresini tıklatmasıyla Charlie’nin sıradan hayatı tamamen değişir.
Çünkü toplum dışına itilmiş tuhaf misafirin kimseye söylemediği bir sırrı vardır.
Yaşamları, hayata bakışları ve imkânlarıyla birbirinin zıttı gibi görünen bu iki çocuk toplumun duyarsızlıklarına, önyargılarına, bağnazlıklarına karşı duran büyük bir dostluğun da başkahramanlarıdır. Bu küçük bedenler için hayat bir daha eskisi gibi olmayacaktır.
Okuruna önemli sorular soran, genç-yetişkin herkesin tanışması gereken, güçlü bir roman. Çocukluğun saf masumiyetine sımsıkı sarılan bu kahramanlar kimseyi hayal kırıklığına uğratmayacak!
“Mükemmel bir yetişkinliğe geçiş romanı… Her yaştan insanı etkileyecek kadar büyüleyici.”
Markus Zusak
“Ustalıkla işlenmiş, okunmasının üzerinden yıllar geçse de hatırlanacak bir roman. Bülbülü Öldürmek romanına selam eden Silvey, dokunaklı bir dille sıradan yüzlerin ardına gizlenmiş birbirinden ilginç sırları keşfediyor.”
Marie Claire UK
“Bu romanda ırkçılık, adaletsizlik, arkadaşlık ve ilk aşkın duyarlılığı bir arada sunuluyor; tıpkı dünyada iyi ve kötünün birlikte yer alması gibi.”
Sydney Writers’ Festival
“İki çocuk kahramanın gözünden esprili, dramatik, gizemli ve biraz da gerilimli ilerleyen bu roman, okuyucuları saklı kalmış bir yaşamın kapısını aralamaya çağırıyor.”
Readings
“Bu romanda mutlu gibi görünen aileler, toplumun dışladığı ötekiler, önyargılar, dokunaklı yaşam hikâyeleri, başka dünyalara duyulan özlemler ve masum yıllar var… Ve tüm bunlar içimizdeki öldürmediğimiz çocuğun seslenişleri.”
Daily Mail
Hayat bir piyangodur: Şanslı olan kazanır, şanssızlar ise Tanrı’nın Unutulan Çocukları’dır...
Cesaret, korkuya direnmek ve ona galip gelmektir.
“Pencereme gelmişti. Nedenini bilmiyorum ama gelmişti işte. Belki başı dertteydi. Belki de gidecek b... tümünü göster
Elinizdeki romanın 80 sayfalık müsveddesini götürüp yayınevinden 250.000 pound avans alan Zadie Smith, kitap piyasaya çıktığı andan itibaren hem İngiltere'de hem dünyada çok büyük sükse yaptı ve hemen hemen bütün ödüllerde adını bir fırtına gibi estirdi. Öyle ki dünyaca ünlü Guardian gazetesinin bu yıl ilk defa verdiği ödülü kazandığında da, jüride bulunan ünlü romancı Julian Barnes, düşüncelerini şu sözlerle ifade etmişti: Bir romancı olarak içim kıskançlık ateşiyle kavruluyor.
Peki, ne anlatıyordu ki bu gencecik, yarı-Jamaikalı kız: Her türlü aşırılığın revaçta olduğu Londra'nın kenar semtlerinden birinde, farklı renklerin, farklı dinlerin ve farklı kuşakların, Joneslar, Ikballer ve Chalfenler gibi üç renkli ailenin, çoluk çocuk birbirinden matrak hikâyeleri etrafında, göçmenlerin, geleneklerin, İngiliz orta sınıf ailesinin ve alt-kültürlerin ağzına kadar dolu bir cümbüş sürahisine daldırılıp daldırılıp çıkarılan bir parodisini... İddia ediyoruz ki, milenyumun ilk parlak edebiyat yıldızı olan Zadie'nin Inci Gibi Dişler'ini ya her gün bir öğün yirmi sayfa eğlence ve keyif şöleni olarak yuvarlayıp bir aylık bir rüyaya yattığınızda, ya da işinizden üç gün izin alarak bir defada oturup gözleriniz kan çanağına dönene kadar yutarak bitirdiğinizde, kesinlikle tadı damağınızda kalacak ve keşke daha çok sayfa, daha çok olsaydı... diye söyleneceksiniz.
İnci Gibi Dişler, uçuk bir kızdan delice ironilerle dolu çılgınca bir roman...
Elinizdeki romanın 80 sayfalık müsveddesini götürüp yayınevinden 250.000 pound avans alan Zadie Smith, kitap piyasaya çıktığı andan itibaren hem İngiltere'de hem dünyada çok büyük sükse yaptı ve hemen hemen bütün ödüllerde adını bir fırtına gibi... tümünü göster
Pek çok insanın hakkında konuştuğum için üzgünüm. Bildiğim tek şey; size anlattığım herkesi biraz özlüyorum. Bizim Stradlater'ı ve Ackley'i bile, sözgelimi. Sanırım o lanet Maurice'i bile özlüyorum. Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra.
Çavdar Tarlasında Çocuklar, Salinger'ın tek romanı. Ergenlik çağının içinde, yetişkin dünyanın düzenine karşı isyankar bir çocuğun, bir Noel öncesi başına gelenler... Bu sürecin bir psikiyatri kliniğinde noktalanışı. Holden Caulfield'in masumiyet arayışının iç burkucu romanı. Belki de Salinger'ın. 1993'te Franny ve Zoey ile Dokuz Öykü adlı kitaplarını yayımladığımız Salinger, 1963'ten buyana yeni bir yapıt yayımlamamasına ve neredeyse efsane haline gelmiş bir gizlilik içinde yaşamasına karşın, dünya edebiyat gündemindeki yerini hep koruyor.
TADIMLIK
Şansım varmış. Birden aklıma bir şey geldi, bunun, oradan defolup gittiğimi iyice anlamama epey faydası oldu. Birdenbire o günü hatırladım; ben, Robert Tichener ve Paul Campbell, hep birlikte idare binasının önünde top koşturuyorduk. İyi çocuklardı, özellikle Tichener. Akşam yemeğine az kalmış ve dışarda hava iyice kararmıştı. Ortalık daha da karardı, artık topu bile zor görebiliyorduk, ama kimse oyunu bırakmak istemiyordu. Sonunda bırakmak zorunda kaldık. Bay Zambesi, şu biyoloji öğretmeni, idare binasının o penceresinden kafasını çıkarmış ve bize yatakhaneye gidip yemek için hazırlanmamızı söylemişti. Ama yine de, böyle saçmalıkları hatırlayarak, her ihtiyacım olduğunda veda duygusunu yaşayabilirdim. En azından çoğu zaman. Ne yaşayacaksam yaşadıktan sonra, tepenin öte yanından aşağıya, bizim Spencer'ın evine doğru koşmaya başladım. Kampüste oturmuyordu. Evi Antony Wayne Caddesindeydi. Ana kapıya kadar tüm yolu koşarak geçtim, sonra soluklanmak için bir saniye durdum. Şişip kalırım böyle, doğrusunu isterseniz: Her şeyden önce, çok sigara içiyorum; yani içiyordum. İçirtmiyorlar artık. Dahası, geçen yıl tam on altı buçuk santim birden boy attım. Tüberküloz filan kapmamın ve tüm bu lanet çekap zımbırtıları için buraya gelmemin nedeni de o zaten. Aslında oldukça sağlıklıyımdır.
Pek çok insanın hakkında konuştuğum için üzgünüm. Bildiğim tek şey; size anlattığım herkesi biraz özlüyorum. Bizim Stradlater'ı ve Ackley'i bile, sözgelimi. Sanırım o lanet Maurice'i bile özlüyorum. Sakın kimseye bir şey anlatmayın. He... tümünü göster
Arka Kapak Yazısı
Tuna Kiremitçinin beklenen yeni romanı
Bir ulusun doğmasını engelleyen suikast, o suikaste uğramasa lider olacak bir asker, gerçekleşmesi Ölüme bağlı bir aşk...
Fikriyenin bedenine girmiş ölümün yanına uzandım, ona sarılıp gün boyu bekledim. Sigara içtim bekledim. Tuvalete gidip geldim bekledim. Yeterince beklersem ölüm bedeninden çıkar, Fikriye uyanır diye bekledim. Beklemek beni onun babası yaptı, oğlu yaptı, ölüm benim bekleyişimden dev bir heykel yaptı, ben o heykelin tepesine konan kuş oldum yine bekledim. Asırlar beklemekle geçti, derken bekleyiş de geçti, cümleler büsbütün anlamsızlaşıp anlam kendisini bir kız için vurdu ve ben anladım: Bekleye bekleye onu geri getiremeyecektim.
Arka Kapak Yazısı
Tuna Kiremitçinin beklenen yeni romanı
Bir ulusun doğmasını engelleyen suikast, o suikaste uğramasa lider olacak bir asker, gerçekleşmesi Ölüme bağlı bir aşk...
Fikriyenin bedenine girmiş ölümün yanına uzandım, ona sarılıp... tümünü göster
Çağdaş edebiyatın en etkileyici seslerinden Jonathan Safran Foerden zaman, mekân ve hafıza üçgeninde şaşırtıcı manevralar yapan, eğlenceli, dokunaklı, zekâ ve duygu dolu, çarpıcı bir roman: Her Şey Aydınlandı.
Elinde solmuş bir fotoğraf ve kafasında soru işaretleriyle yola koyulan genç bir adamın Avrupanın kalbinden Amerikaya, dünyadan Aya, geçmişten günümüze, rüyalardan masallara, büyük aşklardan büyük savaşlara, karanlıktan aydınlığa uzanan yolculuğunun nefes kesen hikâyesi... Geçmişle bugünün iç içe geçtiği, birbirleriyle rekabet halindeki anlatıcılarıyla akıllardan kolay kolay silinmeyecek, çok sesli, çok katmanlı ve kesinlikle sihirli bir roman Her Şey Aydınlandı.
Foerin tüm dünyada büyük ilgi gören bu ilk romanı; ilerlemek için geriye dönmek zorunda kalanlara ve geçmişinden kaçanlara, yaşamın pusu altında gizlenen muazzam gerçekleri arayanlara ve sırlarının gölgesinde yaşamaya çabalayanlara, düşlerle gerçekleri birbirine karıştıranlara ve kalabalıkların içinde yapayalnız olanlara, hayata ve hayatta kalmaya dair bir şimdiki zaman klasiği.
Çağdaş edebiyatın en etkileyici seslerinden Jonathan Safran Foerden zaman, mekân ve hafıza üçgeninde şaşırtıcı manevralar yapan, eğlenceli, dokunaklı, zekâ ve duygu dolu, çarpıcı bir roman: Her Şey Aydınlandı.
Elinde solmuş bir fotoğraf ve kafasında ... tümünü göster