Her yazar, yazdığı en son romanın en iyi romanı olduğunu sanır. Benim bu romanım için böyle düşünmemin nedeni, yapmak istediğimi tam olarak gerçekleştirebilmiş olmamdır. Romanlar, yazılırken yazarlarının elinden kaçıp kurtulmak isterler. Romanın kişileri, kendi özyaşamlarına dönerler, en sonunda da canlarının istediğini yaparlar. Ben hiçbir romanımda bu romanımdaki kadar ipleri elimde tutamadım. Belki bunu konu ve hacim nedeniyle başarmışımdır. Konusu çok sert olan ve hemen hemen polisiye bir roman gibi işlenen bir roman bu. Üstelik oldukça da kısa. Sonuçtan hoşnutum. Bundan önce de en iyi romanım Yüzyıllık Yalnızlık değil de Albaya Mektup Yazan Kimse Yok adlı yapıtımdı. Ben öyle sanıyordum; ve bunu da sık sık söyledim. Şimdi de en iyi romanımın Kırmızı Pazartesi (Gronica de Una Muerte Anunciada) olduğunu sanıyorum.
Her yazar, yazdığı en son romanın en iyi romanı olduğunu sanır. Benim bu romanım için böyle düşünmemin nedeni, yapmak istediğimi tam olarak gerçekleştirebilmiş olmamdır. Romanlar, yazılırken yazarlarının elinden kaçıp kurtulmak isterler. Romanın kişi... tümünü göster
Her yazar, yazdığı en son romanın en iyi romanı olduğunu sanır. Benim bu romanım için böyle düşünmemin nedeni, yapmak istediğimi tam olarak gerçekleştirebilmiş olmamdır. Romanlar, yazılırken yazarlarının elinden kaçıp kurtulmak isterler. Romanın kişileri, kendi özyaşamlarına dönerler, en sonunda da canlarının istediğini yaparlar. Ben hiçbir romanımda bu romanımdaki kadar ipleri elimde tutamadım. Belki bunu konu ve hacim nedeniyle başarmışımdır. Konusu çok sert olan ve hemen hemen polisiye bir roman gibi işlenen bir roman bu. Üstelik oldukça da kısa. Sonuçtan hoşnutum. Bundan önce de en iyi romanım Yüzyıllık Yalnızlık değil de Albaya Mektup Yazan Kimse Yok adlı yapıtımdı. Ben öyle sanıyordum; ve bunu da sık sık söyledim. Şimdi de en iyi romanımın Kırmızı Pazartesi (Gronica de Una Muerte Anunciada) olduğunu sanıyorum.
Her yazar, yazdığı en son romanın en iyi romanı olduğunu sanır. Benim bu romanım için böyle düşünmemin nedeni, yapmak istediğimi tam olarak gerçekleştirebilmiş olmamdır. Romanlar, yazılırken yazarlarının elinden kaçıp kurtulmak isterler. Romanın kişi... tümünü göster
Sıkı bir dostluk... Aslında hikâye onların hikâyesi, Ender'in ve Çetin'in... Günün birinde hayatlarına bir genç kız girer. Şimdi düşünme, hatırlama ve kendini didikleme zamanıdır.
“Nihal’e başından beri olduğumuzdan farklı göründük. Böyle gerekmişti. Koruyucu, kollayıcı, soğukkanlı, ne yapması gerektiğini bilen, Nihal düzgün yürüsün, üniversiteyi uzatmadan bitirsin, yaşadığı felaketten makul adımlarla uzaklaşsın diye asfalt döşeyen iki orta yaşlı, deneyimli erkek. Biri göbekli, diğeri kel.”
Barış Bıçakçı, bu çağa özgü lâf kalabalığından; dil, duygu, düşünce kirliliğinden paçalarına tek damla çamur bulaştırmadan çıkabilen, şaşırtıcı bir içışığı cömertçe yayan bir yazar. Nefes alır gibi, su içer gibi yazıyor.
Sıkı bir dostluk... Aslında hikâye onların hikâyesi, Ender'in ve Çetin'in... Günün birinde hayatlarına bir genç kız girer. Şimdi düşünme, hatırlama ve kendini didikleme zamanıdır.
“Nihal’e başından beri olduğumuzdan farklı göründük. Böyle ... tümünü göster
Sıkı bir dostluk... Aslında hikâye onların hikâyesi, Ender'in ve Çetin'in... Günün birinde hayatlarına bir genç kız girer. Şimdi düşünme, hatırlama ve kendini didikleme zamanıdır.
“Nihal’e başından beri olduğumuzdan farklı göründük. Böyle gerekmişti. Koruyucu, kollayıcı, soğukkanlı, ne yapması gerektiğini bilen, Nihal düzgün yürüsün, üniversiteyi uzatmadan bitirsin, yaşadığı felaketten makul adımlarla uzaklaşsın diye asfalt döşeyen iki orta yaşlı, deneyimli erkek. Biri göbekli, diğeri kel.”
Barış Bıçakçı, bu çağa özgü lâf kalabalığından; dil, duygu, düşünce kirliliğinden paçalarına tek damla çamur bulaştırmadan çıkabilen, şaşırtıcı bir içışığı cömertçe yayan bir yazar. Nefes alır gibi, su içer gibi yazıyor.
Sıkı bir dostluk... Aslında hikâye onların hikâyesi, Ender'in ve Çetin'in... Günün birinde hayatlarına bir genç kız girer. Şimdi düşünme, hatırlama ve kendini didikleme zamanıdır.
“Nihal’e başından beri olduğumuzdan farklı göründük. Böyle ... tümünü göster
Diyebilirsin ki, bir insanı, fotoğraflarından ve hakkındaki haberlerden ne kadar tanıyabilirsin? Haklısın. Belki de çok az...
O zaman şöyle demeliyim: Seni az tanıyorum... Az...
Sen de fark ettin mi? Az dediğin, küçücük bir kelime. Sadece A ve Z.
Sadece iki harf. Ama aralarında koca bir alfabe var.
O alfabeyle yazılmış onbinlerce kelime ve yüzbinlerce cümle var. Sana söylemek isteyip de yazamadığım sözler bile o iki harfin arasında.
Biri başlangıç, diğeri son. Ama sanki birbirleri için yaratılmışlar.
Yan yana gelip de birlikte okunmak için. Aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirlerine kavuşmuş gibiler.
Senin ve benim gibi..
Diyebilirsin ki, bir insanı, fotoğraflarından ve hakkındaki haberlerden ne kadar tanıyabilirsin? Haklısın. Belki de çok az...
O zaman şöyle demeliyim: Seni az tanıyorum... Az...
Sen de fark ettin mi? Az dediğin, küçücük bir kelime. Sadece A ve... tümünü göster
İnsanın var olduğu yerde eksik olmayan aşk, hırs, iyilik, düşmanlık ve entrika... Bir yanda ne için yapıldığı bilinmeyen ve onca insanın ölmesine sebep olan savaşlar: diğer yanda barışın küçük bir sınıfın daimi kaderi oluşu... Savaşta da barışta da dürüstlüğü ilke edinmiş kahramanlar...19. yüzyıl başlarında Napolyon orduları ile Rus askerleri arasında yaşanan savaş panoraması altında adeta bir belgesel gibi ilerleyen romanda, yüzlerce farklı karakterin gözüyle Rus toplumsal yaşamı anlatılır. Savaş ve Barış, hayatın, zamanın Rusyasının, tarihin ve sınıf kavgalarının olağanüstü bir tablosudur.
******
Yedi yıllık bir çalışmanın ürünü olan Savaş ve Barış, Lev Tolstoyun üç dev eserinin ilkidir. Yazar romanında tarih, savaş ve savaşın aktörleri konusunda kendine özgü kavrayışını sergiler. Tolstoy, kendisinin de mensubu olduğu Çarlık Rusyası aristokrasisinin zaaf ve çelişkilerini, Rus halkının bakış açısından ele alır. O, bu sınıfın hem içinde hem dışındadır. Savaşın yıkımlarını, soylu sınıfın geçirdiği sarsıntıyla bağlantılı olarak sunarken, tarih birey ilişkisinde, bireye hep acıların düştüğünü söyler. Ona göre, İnsan Tanrıya inanmıyorsa, bu acılara katlanması olanaksızdır. Tarih ve savaşlarla inancın evrenini karşı karşıya getiren bu anlayış, bu romanı bitirdikten sonra ilk ve en derin bunalımını yaşayacak olan Tolstoyun kendi bölünmüş dünyasının da bir yansımasıdır. Savaş ve Barış: Tarihin akışını değiştiren direniş.
************
Andrey Bolkonski genç Nataşaya âşıktır, ama genç kız kendisini kandıran Anatol Kuragin tarafından baştan çıkarılır.
Hayalkırıklığı içindeki Andrey savaşa katılır. Babasından büyük bir miras kalan Piyer Bezuhov ise kendini sevmediği, değer vermediği bir kadının, Yelena Kuraginin kollarında bulur. Bu sıra Napolyon, Moskova üstüne yürümektedir...
Tıpkı en özgün ve en ilginç kahramanları gibi Tolstoy da hep kendi yolunu aradı, birbirinden çok uzak ve farklı yönlere saptı. Onlar gibi heyecanı, şüpheyi, kederi, ümitsizliği, huzuru ve endişeyi tattı; onlar gibi kıpır kıpır, aşırı, bazen de saftı; tıpkı onlar gibi bütün deneyimlerinde ve bütün hamlelerinde, samimiyet ve doğruluktan asla ödün vermedi. Bu özelliği çağdaşlarının gözünden kaçmadı, hayattayken yaşayan bir efsane oldu.
************
Politik tiyatronun önemli ve öncü bir yapıtı. Dünyanın en büyük romanlarından biri kabul edilen Savaş ve Barış, ünlü Alman tiyatro kuramcısı, politik tiyatronun yaratıcısı, düşünceleri ve yaptıkları ile Bertolt Brechtin epik tiyatro yaratısının hazırlayıcısı olan Erwin Piscator tarafından oyunlaştırılmış ve ilk kez 1950li yıllarda Almanyada sahneye konmuş. Tolstoyun bu önemli ve nicel olarak büyük-hacimli yapıtı, Piscatorun çok usta tiyatro anlayışı ile salt tarihsel bir aşk hikâyesi yapısına bürünmeden, politik tiyatronun öncü bir yaratısı olarak tiyatro sanatı içinde yerini almış bulunuyor. Oyunda, romanın özünde çatışma olan bölümler hızlı, akıcı, dinamik bir üslupla veriliyor. Romandaki diğer olaylar, betimlemeler, geçişler ise bir Anlatıcı tarafından aktarılıyor.
************
XVIII. yüzyılın sonunda Pariste yirmi kadar insan toplandı, bunlar bütün insanların eşit ve özgür olduklarını ileri sürüyorlardı. Bu yüzden bütün Fransada insanlar birbirlerini boğazlamaya başladılar. Bu insanlar kralı ve daha birçok insanı öldürdüler. Aynı çağda Fransada bir dâhi yaşıyordu. Bu, Napolyondu. O, herkesi yeniyor, yani ötekilerden daha çok insanı öldürüyordu. Çünkü büyük bir dehaydı. Bilinmeyen bir sebeple Afrikalıları öldürmeye gitmişti bu dahî. Onları o kadar güzel öldürdü, kendisi de o kadar kurnaz ve akıllıydı ki Fransaya gelir gelmez herkesin kendisine boyun eğmesini buyurdu. Herkes de boyun eğdi. Sonra İmparator olunca İtalya, Avusturya ve Prusya üzerine atıldı. Oralarda çok insan öldürdü. Prusyaya gelince, orada Çar Aleksandr vardı. Aleksandr, Avrupada bozulan düzeni yeniden sağlama kararı almıştı. Bu yüzden Napolyonla savaşa girişti.
************
Savaş ve Barış, gençlere dünya klasiklerini tanıtarak, onları bu eserleri okumaya yönlendirmek amacıyla hazırladığımız Arkadaş Dünya Klasikleri Gençlik Özet Dizisinin üçüncü kitabıdır. Genç okurların kolayca anlayarak beğeniyle okuyabileceği yalın bir Türkçeyle orijinal metinden uyarlanmıştır.Tolstoyun başyapıtı olan Savaş ve Barış, dünya edebiyatının en önemli eserlerindendir ve Milli Eğitim Bakanlığınca 100 Temel eser kapsamında öğrencilere tavsiye edilmiştir. Tolstoyun bir destan niteliğindeki romanı Savaş ve Barış yüzlerce farklı karakteri olan, sevgiden nefrete, acıdan mutluluğa, dostluktan düşmanlığa, korkaklıktan cesarete, vatan sevgisinden kişisel çıkarlara kadar pek çok ahlaki ve toplumsal değeri titizlikle işleyen bir başyapıttır...
************
Savaş ve Barış (Harp ve Sulh) dünyanın en büyük romancılarından Rus yazar Leo Nikolayevich Tolstoyun başyapıtlarından biridir.Dünya edebiyatının da üç baş yapıtından biri olarak kabul edilen Savaş ve Barış, Tolstoy tarafından yedi yılda tamamlanmıştır.Romanda beş soylu ailenin öyküsüyle birlikte arka planda yazarın yaşadığı dönemdeki Rusların toplumsal hayatı ve Napoleon ordusuyla yapılan mücadele anlatılmaktadır.Tolstoyun Savaş ve Barış adlı romanı, Milli Eğitim Bakanlığınca ortaöğretim öğrencilerinin mutlaka okumalarını tavsiye ettiği 100 temel eserden birisidir.
************
Avrupada savaş, durup yeniden başlayarak, on üç yıldır sürüp gitmekteydi. Şimdi, 1805te sözde barış olmuştu ama bu huzursuz bir barıştı. Avrupa kralları, Fransada Bourbon Hanedamnı deviren devrime karşı hemen silaha sarıldıkları halde, Napoleonun askeri dehası karşısında bir şey yapamıyorlardı. Fransa ile savaş halinde olan bir tek İngiltere kalmıştı; o da bunu denizlerdeki üstünlüğüne borçluydu.Bütün Öteki devletler gibi, Rusya da, Avusturya da savaştan çekilmişlerdi. Yalnız Napoleon, imparatorluğunu gittikçe genişletiyordu. Kendi topraklarını kaybetmekten korkan Avrupa devletleri, bunun üzerine yeniden savaşa katılmayı düşünmeye başlamışlardı.
************
19. yüzyılın başlan. Avrupa, tam bir askeri deha olan Napoleonun pençesinde kıvranmakta, ona karşı bir şey yapamamanın çaresizliğini yaşamaktadır. Savaş ve Barış, böyle bir ortamda Rusyada yaşanmaktadır. Eserde, dünyalar güzeli Nataşa Rostovanın önce Andrey Bolkonskiyle ilişkilerini, ardından Anotol Kuraginle yaşadığı çılgın aşkı, en sonunda da Kuraginin eniştesi Piyer Bezuhovla yaşadığı macerayı bulacak; güzelliğiyle çevresine nam salan Elena Bezuhovayı okurken heyecanlanacak; Mariya Bolkonskayanm iyi kalpli dünyasında bir gezinti yapacaksınız. Savaşın kızıl, barışın yeşille işlendiği bu görkemli eserde sevgi-nejret, sevinç-acı çatışması sizi bütün benliğinizle saracak, olayları sanki canlıymış gibi izleyeceksiniz.Gorki, Savaş ve Barış için şunları söylüyor: Okurken -hiç abartmıyorum-kahramanlannı etleriyle, kemikleriyle yanınızda hissedersiniz.
************
Rusyadaki sosyal, kültürel ve ekonomik sebeplerden kaynaklanan sınıf çatışmalarını anlatıyor.
******
İnsanın var olduğu yerde eksik olmayan aşk, hırs, iyilik, düşmanlık ve entrika... Bir yanda ne için yapıldığı bilinmeyen ve onca insanın ölmesine sebep olan savaşlar: diğer yanda barışın küçük bir sınıfın daimi kaderi oluşu... Savaşta da barışta da ... tümünü göster
songül gülse şu anda kitap okumuyor.