Asil ve çok zengin bir ailenin oğlu olan Trakyalı Kyrian, deli dolu, yerinde duramayan sınır tanımayan bir yapıya sahipti. Cesur kişiliği ile çevresine hükmeder, kendi tutku ve istekleri dışında hiçbir şeyi umursamazdı.
Ares´in gücü, Adonis´in yüzü ve vücudu ile Afrodit´in cinsel çekiciliğine sahip olan genç adamı gören tüm kadınlar, bu mağrur savaşçı prense sahip olabilmek için deli oluyorlardı.
Tutkulu, arzulu, seksle ilgili her şeyin sembolü idi.
Roma İmparatorluğu´nun en güçlü olduğu dönemde tek başına Romalılar ile savaşmış, hem kendisine hem ülkesine şan, şeref ve zenginlikler sağlamıştı. Bir süre bu dünyanın tek hakimi olduğu söylenir. Ta ki zalimce bir ihanetin sonucunda Gecelerin Hakimi oluncaya kadar...
O şimdi dünya ile yeraltı alemindeki hayal ülkesinde yürümekte. O artık ne bir insan, ne de hayvan... Tamamen başka bir yaratık.
O yalnızlık... O karanlık...
O gecenin içinde bir gölge...
Asil ve çok zengin bir ailenin oğlu olan Trakyalı Kyrian, deli dolu, yerinde duramayan sınır tanımayan bir yapıya sahipti. Cesur kişiliği ile çevresine hükmeder, kendi tutku ve istekleri dışında hiçbir şeyi umursamazdı.
Ares´in gücü, Adonis´in yüzü... tümünü göster
İkinci Dünya Savaşı’nda yaşanan acılar sonrasında, Rodos’tan anavatana göç eden bir ailenin, yeniden kurmaya çalıştıkları düzenleri ve yaşam mücadeleleri...
Selim ve Nuran’ın tertemiz aşkının gölgesinde; Rodos’ta, İzmir’de ve Karşıyaka’daki ‘1685 Sokak’ta yaşanan anılarda, o yılların gelenek, görenek, insan ilişkileri...
Hepimizin, geçmişinden izler bulacağı bu içtenlik dolu yaşam öyküsünü, kah gözünüzden akan yaşlarla kah yüzünüzü kaplayan bir gülümsemeyle okuyacaksınız...
“.................Zarif, dünya güzeli, çapkın, cilveli bir genç kızdı Rodos... Ne kadar çok talibi olmuştu tarihler boyu... Herkes bana varsın diye kara sevda olmuştu onun uğruna... Rodos... Rodos...
İkinci Dünya Savaşı’nda yaşanan acılar sonrasında, Rodos’tan anavatana göç eden bir ailenin, yeniden kurmaya çalıştıkları düzenleri ve yaşam mücadeleleri...
Selim ve Nuran’ın tertemiz aşkının gölgesinde; Rodos’ta, İzmir’de ve Karşıyaka’daki ‘1685 S... tümünü göster
King'den, daha önce yayınlanmamış ya da yalnızca internet üzerinden ve kaset olarak okuyucuya sunulmuş on dört öykünün yer aldığı yeni bir koleksiyon.
King'den, daha önce yayınlanmamış ya da yalnızca internet üzerinden ve kaset olarak okuyucuya sunulmuş on dört öykünün yer aldığı yeni bir koleksiyon.
Geçtiğimiz yıllarda Piraye adını taşıyan kitabı ile gündeme gelen Canan Tan, bu kez Eroinle Dans isimli romanı ile okurla buluşuyor.Eroin konusunda, bilimsel ya da günlük tarzında, pek çok kitap yazıldı. Türk ya da yabancı, günlük tutan eroin bağımlıları, anılarını paylaştılar okurlarla. Bulanık kafalarıyla, edebi kaygı gütmeden, bulutların üzerindeki serüvenlerini anlattılar.Gerçek anlamda bir eroin romanı yazmak isteyişim bundan, diyor Canan Tan.Beyinlerin damağında edebiyat tadını duyarak da okunabilmeliydi eroinin hikayesi... Romandaki karakterlerin hepsi hayal ürünü. Ama yaşadıkları öylesine gerçek ki... Eylülü, Dünyayı ya da Alevi değilse bile Ayşeleri, Zeynepleri, Özgeleri bulabilirsiniz yakın çevrenizde...Eroinle Dans, yalnızca bir eroin öyküsü değil. Sigara ve içkiyle başlayıp esrar, kokain, sakinleştirici ya da uyarıcı haplarla süren, uzun, upuzun bir yolun son noktası eroin. Merak, macera arayışı, çarpık ilişkilerin yaşandığı arkadaş çevreleri, rastlantı sonucu içinde bulunulan topluluğa uyum çabaları, bu konulara en uzak duran kişileri bile nasıl da içine çekebiliyor. Romanın iki kahramanı Eylül ve Dünyanın başına gelenler de bunlardan farklı değil. Eylül, ailesinin biricik prensesi; el bebek gül bebek büyütülmüş en iyi okullarda okutulmuş pırıl pırıl bir genç kız. Yolundan sapmasını haklı çıkaracak hiçbir dayanağı yok. Ancak, çok güçlü arkadaşlık ve dostluk bağları bazen bataklığa sürükleyebiliyor insanları. Eroinle Dans, hem güçlü bir arkadaşlığı, hem de böylesine güçlü bir arkadaşlığın sonuçlarını anlatıyor.
Geçtiğimiz yıllarda Piraye adını taşıyan kitabı ile gündeme gelen Canan Tan, bu kez Eroinle Dans isimli romanı ile okurla buluşuyor.Eroin konusunda, bilimsel ya da günlük tarzında, pek çok kitap yazıldı. Türk ya da yabancı, günlük tutan eroin bağımlı... tümünü göster
Batılı anlamda Türk romanının başlangıcı sayılan ve Tanpınar'ın Türkiye'de nesli adına konuşan ilk eser diye tanımladığı Mai ve Siyah, dönemin basın, edebiyat ve şiir hayatına ilişkin gözlemleriyle de ayrı bir öneme sahiptir.
Batılı anlamda Türk romanının başlangıcı sayılan ve Tanpınar'ın Türkiye'de nesli adına konuşan ilk eser diye tanımladığı Mai ve Siyah, dönemin basın, edebiyat ve şiir hayatına ilişkin gözlemleriyle de ayrı bir öneme sahiptir.
Okyanusu aşmaya çalışırken, dökülen petrolden zehirlenen genç martı Kengah, son kalan gücüyle karaya ulaşmayı ve orada yumurtlamayı başarır. Kengah, ölmeden önce, içinde yavrusunun bulunduğu yumurtayı kedi Zorba'ya emanet eder ve ondan üç konuda söz ister: Zorba, yumurtayı yemeyecektir; yavru doğana kadar yumurtayı sıcak tutacak, ona gözkulak olacaktır: bir de, yavru doğunca ona uçmayı öğretecektir. Zorba, martının durumuna pek üzülür, hiç düşünmeden bu üç konuda martıya kesin söz verir. Oysa yavru martı Şanslı, yumurtadan çıktığında, Zorba, işlerin pek de kolay yürümeyeceğini anlar. Bebeğe bakmak, onu öteki kedilerin pençesinden korumak bir yana, Zorba'yı annesi sanan küçük Şanslı'ya uçmayı öğretmek de ayrı bir derttir.
Martıya Uçmayı Öğreten Kedi, birbirinden çok farklı iki canlının bir arada yaşamasının, birbirini sevip saymasının öyküsüdür. Şilili ünlü yazar Luis Sepulveda'nın bu kitabı, kısa sürede 12 dile çevrilip dünyada bir milyonun üzerinde satış yaptı. Bir kedi ile yavru bir martı arasındaki inanılmaz sevgi ve dostluğu, alabilidiğine sıcak bir anlatımla sunan Sepulveda'nın bu kitabını çocuklar kadar büyüklerin de keyifle okuyacağından hiç kuşkumuz yok.
Okyanusu aşmaya çalışırken, dökülen petrolden zehirlenen genç martı Kengah, son kalan gücüyle karaya ulaşmayı ve orada yumurtlamayı başarır. Kengah, ölmeden önce, içinde yavrusunun bulunduğu yumurtayı kedi Zorba'ya emanet eder ve ondan üç konuda... tümünü göster