yasirbugday

2 takip ettiği ve 2 takip edeni var. 3 değerlendirme yapmış.

Son Aktiviteler

yasirbugday, leonard adlı üyeyi takibe aldı.
leonard

15'inden gün alan bir küçük okur ve yazar. Eleştirmeye meraklı. İFL'18 BiologyTeam

15'inden gün alan bir küçük okur ve yazar. Eleştirmeye meraklı. İFL'18 BiologyTeam

10 yıl, 2 ay
yasirbugday okumak istiyor.
Mesaj

(İç kapaktan)
İnsanlık yüzyıllardır Dünya'nın ötesinde yaşam ve akıllı yaratıklar olduğunu hayal etmiştir. Bilim adamları son on yıllar boyunca bunu gökyüzünün her köşesinde aramışlar, çok gelişmiş radyo teleskoplardan oluşan Argus Projesi yıllardır evrenin herhangi bir yerinde dünyadışı akıllı yaşam olduğunu belirtecek bir sinyal almak için uğraşmaktadır.

Bir öğleden sonra insanlık tarihi birden bire ve sonsuza dek değişiyor artık. Böylesine uzun zamandır beklenen mesaj gelmeye başlamıştır.

Temaz kurulmuştur. Dünyadan 26 ışıkyılı uzaklıkta Vega yıldızı yakınlarından biri ya da bir şey hiç beklenmedik bir mesajla bize yalnız olmadığımızı bildirmektedir.

Cosmos kitabıyla milyonlarca okuru ve televizyon seyircisini büyülemiş olan Carl Sagan, Mesaj'ıyla insanlığın başka zeki yaratıklarla ilk karşılaşması en büyük serüvenini usta bir biçimde, büyük bir hayalgücüyle gözler önüne sermektedir. Ancak roman yalnızca insanlarla dünyadışı yaratıklar arasındaki temas konusunu değil, Dünya'da, kendi kendimizle ve birbirimizle olan ilişkilerimizi dile getirmektedir.

Argus Projesi Müdürü olan Eleanor Arroway, insanlık tarihinin bu bölümünün kapandığını anlayan ilk kişidir. Mesaj'ın şifresinin çözümünü sağlayan ve dünya liderlerini bunu bir tehdit olarak görmemeleri için ikna eden Arroway mesaj karşısında kendi yaşamının değiştiğini görecektir.

H.G.Wells'ten bu ana anlatım gücünü ve bilimsel hayalleri böylesine şaşırtıcı bir biçimde birleştiren bir roman yazılmamıştır.

Cosmos'ta evreni anlatan Carl Sagan, Mesaj'da evrenin ve bizim geleceğimizi dile getirmektedir.

(İç kapaktan)
İnsanlık yüzyıllardır Dünya'nın ötesinde yaşam ve akıllı yaratıklar olduğunu hayal etmiştir. Bilim adamları son on yıllar boyunca bunu gökyüzünün her köşesinde aramışlar, çok gelişmiş radyo teleskoplardan oluşan Argus Projesi yıll... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 10 yıl, 5 ay
yasirbugday bir yazarı favorilerine ekledi.

Carl Edward Sagan ABD'li gökbilimci ve astrobiyologdur. Bilimin popülerleşmesi için yaptığı çalışmalarla da tanınır. Astrobiyolojinin öncülerindendir ve Dünya Dışı Akıllı Varlık Araştırması'nın (SETI) ilerlemesinde büyük katkıları olmuştur. Popüler bilim kitaplarıyla ve yazımında yer alıp sunduğu ödüllü televizyon dizisi Cosmos (Kozmos) ile dünya çapında tanınmıştır. Ayrıca, 1997 yılında aynı adla beyaz perdeye aktarılan Contact (Temas) romanının yazarıdır. Çalışmalarında her zaman bilimsel yöntemi savunmuştur. Alyuvarlar ile akyuvarların ortak atası olan ve kemik iliğinde üretilen kök hücreleri ile ilgili bir hastalık olan Myelodysplasia hastalığından dolayı yaşama veda etmiştir.

Carl Edward Sagan ABD'li gökbilimci ve astrobiyologdur. Bilimin popülerleşmesi için yaptığı çalışmalarla da tanınır. Astrobiyolojinin öncülerindendir ve Dünya Dışı Akıllı Varlık Araştırması'nın (SETI) ilerlemesinde büyük katkıları olmuştur. Popüler b... tümünü göster

10 yıl, 5 ay
yasirbugday, cdamlas adlı üyeyi takibe aldı.
cdamlas

Kitaba ve denize sevdalı, İzmir aşığı, dağların ortasında felsefe öğretmeni...

Kitaba ve denize sevdalı, İzmir aşığı, dağların ortasında felsefe öğretmeni...

10 yıl, 5 ay
yasirbugday okumuş bitirmiş.
Beş Şehir

Ömrünü yekpare zamanın arayışıyla sürdüren ve yazan Ahmet Hamdi Tanpınar, ilk kez 1945te basılan kitabında İstanbul, Ankara, Bursa, Konya ve Erzurumu doğal, tarihsel ve kültürel dokusuyla anlatıyor... Okuru şehirlerin dışından içine ve içinden dışına doğru kültürel bir yolculuğa çıkarıyor. Fatih Andının kitabın ilk iki baskısını ve tefrikasını karşılaştırarak hazırladığı bu eleştirel basım, Tanpınar külliyatına da yeni bir boyut kazandırıyor. Ahmet Hamdi Tanpınar kitabının önsözünde Beş Şehirin asıl konusu hayatımızda kaybolan şeylerin ardından duyulan üzüntü ile yeniye karşı beslenen iştiyaktır. İlk bakışta çatışır gibi görünen bu iki duyguyu sevgi kelimesinde birleştirebiliriz. Bu sevginin kendisine çerçeve olarak seçtiği şehirler, benim hayatımın tesadüfleridir. Bu itibarla, onların arkasında kendi insanımızı ve hayatımızı, vatanın manevi çehresi olan kültürümüzü görmek daha doğru olur. (...) Sade millet ve cemiyetlerin değil, şahsiyetlerin de asıl mana ve hüviyetini, çekirdeğini tarihîlik denen şeyin yaptığı düşünülürse, bu iç didişme hiç de yadırganmaz. Mazi daima mevcuttur. Kendimiz olarak yaşayabilmek için, onunla her ân hesaplaşmaya ve anlaşmaya mecburuz. Beş Şehir işte bu hesaplaşma ihtiyacının doğurduğu bir konuşmadır. Bu çetin konuşmayı, aslı olan meselelere, daha açıkçası, biz neydik, neyiz ve nereye gidiyoruz suallerine indirmek ve öyle cevaplandırmak, belki daha vuzuhlu, hattâ daha çok faydalı olurdu. Fakat ben bu meselelere hayatımın arasında rastladım. Onlar bana Anadoluyu dolduran Selçuk eserlerini dolaşırken, Süleymaniyenin kubbesi altında küçüldüğümü hissederken, Bursa manzaralarında yalnızlığımı avuturken, divanlarımızı dolduran kervan seslerine karışmış su seslerinin gurbetini, Itrînin Dede Efendinin musikisini dinlerken geldiler diyor. Beş Şehir, yazarın anlattığı kentlere olduğu kadar hayata ve zamana da bakışımızı yenileyecek, yeni bir kan verecek önemli bir kitap. TADIMLIK1928 sonbaharında Ankaraya ilk geldiğim günlerde Ankara kalesi benim için adeta fikr-i sabit olmuştu. Günün birçok saatlerinde, dar sokaklarında başı boş dolaşır, eski Anadolu evlerini seyrederdim. Bu evlerde yaşadığımdan çok başka bir hayat tahayyül ederdim. Onun içindir ki Yakup Kadrinin Ankarasının çok sevdiğim ve doğruluğuna hayran olduğum baş taraflarını okurken içim burkulmuştu. Hâlâ bile bu keskin realizmin ötesinde, bütün imkânsızlığını bilmeme rağmen bir anlaşma noktası bulunabileceğine inanırım. Samanpazarından bugünkü eski Dışişleri Bakanlığına inen eski Ankara mahalleleri, çarşıya ve kaleye çıkan yollar, Cebeci tarafları üzerimde hep bu tesiri yapardı. O biçare kerpiç evlerin bütün fakirliğini iyi bilmekle beraber kendimde olmayan bir şeyi onlarla tasavvur ederdim. Onların arasında, bir sıtma nöbetine benzeyen ve durmadan bir şeylere, belki de fakirliğin altında tasavvur ettiğim ruh bütünlüğüne sarılmak, onunla iyice bürünmek arzusunu veren bir ürperme ile dolaşırdım. Gerçeği budur ki, Anadolunun fakirliğinde vaktiyle kendi hastalığı olan ve insanını asırlarca tahrip eden sıtmaya benzer bir şey vardır. Tadanlar bilir ki hiçbir lezzet, sıtma üşümesi ile yarışamaz. Kaç defa Cebecide veya kalede bu evlerden birinde oturmayı düşündüm. Fakat evvela Ankara Lisesinde, sonra Gazi Terbiye Enstitüsünde o kadar cemiyetli bir hayatımız vardı ki, bir türlü bırakamadım. Zaten o seneler Ankara memurlarının çoğu resmî dairelerde, hatta vekâletlerde kalıyorlardı. Hakikatte şehir bir taraftan Millî Mücadeledeki sıkışık hayatına devam ediyor, bir taraftan da yeni baştan yapılıyordu. Her tarafta bir şantiye manzarası vardı. Hiçbirinin üslûbu yanıbaşındakini tutmayan, çoğu mimarî mecmualarından nakledilmiş villâlarıyla, küçük memur mahalleleriyle yeni şehrin kurulduğu devirdi bu. Tek bir sokakta Riviera, İsviçre, İsveç, Baviera ve Abdülhamid devri İstanbulu ev ve köşklerini görmek mümkündü. Yeni yapılmış sefaret binaları da bu çeşidi arttırıyordu. Sovyet sefareti modern mimarînin kendisini aradığı bu 1920 yıllarının en atılgan tecrübelerinden biriydi ve daha ziyade büyük bir vapura benziyordu. İran sefareti ise eski Sâsâni saraylarının hatıralarında bir Şark üslûbu aramıştı. Biz birkaç arkadaş Belçika sefaretinin sakin ve gösterişsiz, klâsik yapısını seviyorduk. Bu tecrübeler arasında Türk mimarîsi de kendine bir üslûp yaratmaya çalışıyordu. Türk ocağı binası, Etnografya Müzesi olan bina, Gazi Terbiye Enstitüsü, İstanbulda Yeni Postahane ve Dördüncü Vakıf Hanı ile başlayan tecrübenin devam idiler. Sonradan Güzel Sanatlar Akademisinde arkadaşlık ettiğimiz Prof. Egli, Cebecideki Musikî Muallim Mektebi ile çoğu dıştan taklit eden bu tecrübeleri ilk defa modern malzemenin imkânlarıyla birleştirmeye muvaffak olmuştu.

Ömrünü yekpare zamanın arayışıyla sürdüren ve yazan Ahmet Hamdi Tanpınar, ilk kez 1945te basılan kitabında İstanbul, Ankara, Bursa, Konya ve Erzurumu doğal, tarihsel ve kültürel dokusuyla anlatıyor... Okuru şehirlerin dışından içine ve içinden dışına... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 10 yıl, 5 ay
yasirbugday bir değerlendirme yaptı.
Dönüşüm

10

Harika bir kitap. Tek kötü yanı hemen bitiyor. Daha uzun olmalıydı bence...

Harika bir kitap. Tek kötü yanı hemen bitiyor. Daha uzun olmalıydı bence...

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 10 yıl, 5 ay
Daha Fazla Göster

yasirbugday şu an ne okuyor?

Sherlock Holmes - Kızıl Dosya

%0

Türk Dış Politikası-2 Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar Cilt 2:1980-2001

%0

Ateşten Gömlek

%0

Favori Yazarları (8 yazar)

Favori yazarı yok.