zehraa

Profil Resmi
2 takip ettiği ve 2 takip edeni var. 0 değerlendirme yapmış.

Son Aktiviteler

Profil Resmi
zehraa okumak istiyor.
Yüzyıllık Yalnızlık

Yüzyıllık Yalnızlık'ı yazmaya başladığımda, çocukluğumda beni etkilemiş olan her şeyi edebiyat aracılığıyla aktarabileceğim bir yol bulmak istiyordum. Çok kasvetli, kocaman bir evde, toprak yiyen bir kızkardeş, geleceği sezen bir büyükanne ve mutlulukla çılgınlık arasında ayrım gözetmeyen, adları bir örnek bir yığın akraba arasında geçen çocukluk günlerimi sanatsal bir dille ardımda bırakmaktı amacım. Yüzyıllık Yalnızlık'ı iki yıldan daha az bir sürede yazdım. Ama yazı makinemin başına oturmadan önce bu kitap hakkında düşünmek on beş, on altı yılımı aldı... Büyükannem, en acımasız şeyleri, kılını bile kıpırdatmadan, sanki yalnızca gördüğü şeylermiş gibi anlatırdı bana. Anlattığı öyküleri bu kadar değerli kılan şeyin, onun duygusuz tavrı ve imgelerindeki zenginlik olduğunu kavradım. Yüzyıllık Yalnızlıkı büyükannemin işte bu yöntemini kullanarak yazdım... Bu romanı büyük bir dikkatle ve keyifle okuyan ve hiç şaşırmayan sıradan insanlar tanıdım. Şaşırmadılar, çünkü ben onlara hayatlarında yeni olan hiçbir şey anlatmamıştım. Kitaplarımda gerçekliğe dayanmayan tek satır bulamazsınız. Gabriel García Márquez

Yüzyıllık Yalnızlık'ı yazmaya başladığımda, çocukluğumda beni etkilemiş olan her şeyi edebiyat aracılığıyla aktarabileceğim bir yol bulmak istiyordum. Çok kasvetli, kocaman bir evde, toprak yiyen bir kızkardeş, geleceği sezen bir büyükanne ve mu... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 11 yıl
Profil Resmi
zehraa şu an okuyor.
Özgürlüğe Kaçışım Zindandan Notlar

Okuyucunun göz atacağı (ve belki de okuyacağı) şey benim özgürlüğe kaçışımdır.Maalesef bu gerçek bir kaçış değildi. Oysa ben öyle olmasını isterdim. Bu zihnî ve fikrî kaçış, yüksek duvarları ve demir parmaklıklarıyla Foça Hapishanesinden mümkün olan tek kaçış şekliydi. Eğer yapabilseydim, gerçek ve maddî kaçışa öncelik tanırdım.Sanırım okuyucular da, benim siyaset ve felsefe konularındaki çeşitli düşüncelerimi ve yorumlarımı okumaktan ziyade bir mahkumun müstahkem bir hapishaneden heyecanlı kaçış hikayesini dinlemeyi tercih ederlerdi.Konuşamazdım ama düşünebilirdim. Dolayısıyla bu imkanı sonuna kadar kullanmaya karar verdim. Önce her türden varlık hakkında sessiz tartışmalar yaptım; okuduğum kitaplar ve dışarıda vukubulan hadiseler hakkında yorumlarda bulundum. Ardından notlar almaya koyuldum. Başlangıçta gizlice not alıyordum, ama daha sonra oldukça cüretkâr hale geldim; oturdum, okudum ve yazdım. Neticede teknisyenlerin A5 olarak adlandırdıkları ebatta 13 deftercik ortaya çıktı. Bunlar çok küçük bir yazıyla ve kasten okunması imkansız bir şekilde yazılmışlardı. Sekreterim Mirsada Hanım onları istinsah etme eziyetine katlandı. Şifrelerimi çözmede gösterdiği sabırdan dolayı ona teşekkür ederim. Bu notlarda din, İslâm, komünizm, özgürlük, demokrasi ve otorite gibi tehlikeli kelimeler yerine sadece benim bildiğim başka kelimeler -benim yıllar sonra bile garip ve anlaşılmasını çok zor bulduğum kelimeler- kullanılmıştı.İlk yılın hemen hemen tümünde hiçbir şey yazmadım, yazamadım. Bu, araştırma, muhakeme etme ve hüküm verme yılıydı. Sanırım ilk notlar 1984te yazıldı; ardından bu yazma işlemi yaklaşık beş yıl boyunca her gün devam etti. Bildiğim kadarıyla son not 3676 numaralı ve 30 Eylül 1988 tarihlidir. O dönemde, hâlâ yaklaşık 13 yıllık bir hapse mahkumdum ve ölüm tek umudummuş gibi görünmekteydi. Sanki sadece benim bildiğim büyük bir sır gibi bu umudu gizli tutmaya devam ettim; bu, onların benden alıp götüremedikleri bir sırdı.Dolayısıyla bu düşüncelerin değeri, kendilerinde değil, fakat kaleme alındıkları şartlardadır. Duvarın bu tarafında hapishanenin mutlak sessizliği hüküm sürüyordu, öbür tarafında ise 1988de kasırga haline gelecek olan bir fırtınanın işaretleri vardı. Sözkonusu kasırga Berlin Duvarını yıkacak, Honecker ve Çavuşeskuyu iktidardan uzaklaştıracak, Varşova Paktını ortadan kaldıracak ve Sovyetler Birliği ile Yugoslavyayı parçalayacaktı. Zamanın geçişini ve onun tam gözlerimin önünde değişen safhalarını neredeyse maddî bir şekilde algıladım.Sözkonusu dönem, Doğu Avrupanın komünist hükümetlerine dair korkunç tecrübelerin ardından, düşünce ve inançlarda yaşanan radikal bir revizyon dönemiydi. Dünya, milyonlarca insanın hayatını değiştirecek ve tarihin akışını farklı bir istikamete çevirecek olan muazzam bir dönüşüm geçiriyordu. Uzun bir süre çift kutuplu olan dünya tek kutuplu hale gelmişti. Bunun iyi olup olmadığını bilmiyorum, fakat olan buydu.Mücellidin tutkalına ilave olarak bu dağınık düşünceleri biraraya getiren tek şey, (hapiste geçen) 2000 küsur gündür. Bir dereceye kadar bu düşünceler, hadiselere katılmaktan alıkonulan ama onları izlemek ve -doğru veya yanlış- kendi hükümlerini vermek için bol bol zamanı olan bir adamın anahtar hadiseler üzerinde yaptığı bir yorumdur.Bunlar, maddî ve vicdânî özgürlük, hayat ve kader, insanlar ve hadiseler, okunan kitaplar ve onların yazarları, çocuklarıma hitaben tasarlanmış ama yazılmamış mektuplar hakkındaki çeşitli düşüncelerdir; bir başka ifadeyle bu uzun 2000 gün (ve gece) boyunca bir mahkumun zihninden geçebilecek her şey hakkındaki düşünceler.Yazarken notları 1, 2 ve 3 sayılarıyla işaretlemiştim.1 numaralı notlar, o dönemde bana hayat, insanlar ve özgürlükle ilgili gibi görünen birtakım genel düşüncelerdi. Daha iyi bir başlık bulamadığım için şimdi onlara aynı başlığı verdim. 2 numaralı notlar, başkalarıyla ilgili bazı gerçekler ve düşüncelerdir; eğer fırsatım olsaydı onları okuması ve bilmesi için oğlum Bakire gösterirdim. Hürken bunu sık sık yapardım. Bu bölüm bir bakıma oğluma hitaben tasarlanmış ama yazılmamış bir dizi mektuptan oluşmaktadır.3 numaralı notlar, Doğu ve Batı Arasında İslâm adlı kitabımı o zaman yazmış olsaydım, ona eklerdim dediğim her şeyi içermektedir. Bir hatırlatma yapmak gerekirse, bu kitapta geçen vakıalar ve fikirler tek bir temel düşünce etrafında, -bir gerekçesi olsun olmasın- benim üçüncü yol teorisi olarak adlandırdığım şey etrafında toplanır.Elyazmalarımın nihaî versiyonunu hazırlarken din, siyaset ve komünizm hakkındaki düşünceleri 1. bölümden farklı bölümlere (2., 3. ve 5.) aktardım ve İslâm hakkındaki notları da 2 numaradan çıkardım (6. Bölüm).EK kısmı daha sonra ilave edilmiştir. Bu kısım, hapisteyken çocuklarımdan aldığım yaklaşık 1500 mektubun bir kısmını içermektedir. Edebiyat benim özgürlüğe aklî kaçışım olduğu gibi bu mektuplar da benim hissî kaçışımdı. Çocuklarımın, o mektupların benim için ne anlama geldiğini bildikleri ya da bilebilecekleri hususunda emin değilim. Onları okuduğumda kendimi sadece hür bir insan olarak değil, aynı zamanda Allahın dünyanın tüm hazinelerini kendisine bahşettiği birisi olarak da hissediyordum. Onları EK kısmında yayınlamayı seçmemin sebebi budur. O mektuplardaki bazı cümleler bana dönemin ve şartların, siyasî bir mahkumun ailesindeki atmosferin ve düşüncelerin iyi bir resmini sunuyor -ve tabi onların yazarları hakkında da bir şeyler söylüyor- gibi görünmüştür.On küsur yıl sonra elyazmalarım üzerinde çalışmaya başladığımda niyetim onu tutarlı, tam bir metin haline dönüştürmekti. Maalesef hapishanede yaptığım asıl düzenlemeden (onları üç raf diye adlandırmıştım) daha ileriye gidemedim. Zamanımın olmadığını hissettim; belki de eldeki malzemeden daha iyisi yapılamazdı. Dolayısıyla elyazma nüshamı yazıldığı şekliyle ham olarak okuyuculara sunuyorum.Belki size bu defterlerle ilgili bir hikaye anlatabilirim. Çünkü bu hikaye hapishane atmosferinin bir tasviridir.Bir defteri bitirdiğimde onu asla dolabımda bırakmazdım. Onu bir arkadaşa, adam öldürme suçundan hüküm giymiş bir mahkuma emanet ederdim. Dolayısıyla bir defada sadece bir deftere, üzerinde çalışılmakta olan bir deftere el konulabilecekti. Gerçekten de gardiyanlar tehlikeli şeyler bulunup bulunmadığını kontrol için dolaplarımızı ararlardı. Herkes bu aramaya eşit derecede tabiydi; fakat bazılarımız daha eşitti. Bir köylü olduğu için bahsigeçen arkadaşımın dolabına sadece şöyle bir göz atılırdı. Hapis dönemimin sonlarına doğru, sahte belge düzenlemekten hüküm giymiş bir başka arkadaş, Veselin K., bu defterlerin onunu bir satranç kutusu içinde dışarıya çıkardı. Paketi çocuklarıma verdiğinde de herhangi bir para almadı. Bizim cani olarak adlandırdığımız insanlar bazen şöhretten hatta beğenilmekten hoşlanırlar. Bunun sebebi onların genellikle gerçek yoldaşlığın ne olduğunu bilmeleridir ve onlar fırsatlardan istifade etmeye isteklidirler. Sözde kibar insanlar çoğunlukla bu meziyetlerden mahrumdurlar.Oğlum Bakir, nihaî yayından önce elyazı nüshanın tümünü gözden geçirdi. Sabrı ve sayısız yararlı tavsiyesi için ona müteşekkirim.Hepsi bu kadar. Geriye, notların her bir bölümde kronolojik olarak sunulduğunu söylemek kalıyor.

Okuyucunun göz atacağı (ve belki de okuyacağı) şey benim özgürlüğe kaçışımdır.Maalesef bu gerçek bir kaçış değildi. Oysa ben öyle olmasını isterdim. Bu zihnî ve fikrî kaçış, yüksek duvarları ve demir parmaklıklarıyla Foça Hapishanesinden mümkün olan ... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 11 yıl
Profil Resmi
zehraa okumuş.
Mavisini Yitirmiş Yaşamak

Mavi tükendi. Renklerin en neşelisini ve en çocukcasını yitirdik. Göz ve gönül aydınlığımız; içimize ümit, özgürlük ve sonsuzluk duygusu getiren renk uçup gitti. Karardık... Bu kitaptaki her yazıyı kendinize yazılmış bir mektup gibi görebilirsiniz. Doğrusu da böyledir... Mavisini Yitirmiş Yaşamak, bilinçsiz ve sorgulanmamış bir modernizmin etkilerinden ister istemez nasibini almış, yüreği yaralanmış yazarın, kendini aydınlığa çıkarma arayışlarının belgeleri. Yazarın kendi kalbiyle giriştiği küçük söyleşiler okuruna gönderdiği sevgi ve içtenlikli mektuplar niteliğinde.

Mavi tükendi. Renklerin en neşelisini ve en çocukcasını yitirdik. Göz ve gönül aydınlığımız; içimize ümit, özgürlük ve sonsuzluk duygusu getiren renk uçup gitti. Karardık... Bu kitaptaki her yazıyı kendinize yazılmış bir mektup gibi görebilirsiniz. D... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 11 yıl
Profil Resmi
zehraa okumuş.
Giderken Bana Bir Şeyler Söyle

İnsanların yolu iki şeye, aşka ve ölüme mutlaka düşer. İnsanın Temel Acıları üçlemesinin ilk romanı Aynalar Koridorunda Aşkta yolu aşka düşenlerin ruhsal durumlarını irdeleyen Psikiyatrist Mustafa Ulusoy, üçlemenin ikinci romanını da yolu ölüme düşen insanlar üzerine inşa ediyor. Aşkın güçsüzlüğüne karşın, ahlakın varlığa özen göstermek olduğunu temel alarak, özen gösterilen ilişkinin derin bir bağlanma sunduğunu söyleyerek.Mustafa Ulusoy bize ölümün yanında babalığı, yoksunluğu, kederi, dostluğu, öfkeyi, tanıklığı, varoluşsal işe yaramayı, yalnızlığı ama özellikle öykülerimizin yalnızlıktan ve sessizce ölmekten nasıl kurtulacağını anlatıyor. Ölümü gülümsetiyor Ulusoy; ölümün sonsuz bir ayrılık değil, sonsuz bir hayata açılan kapı olduğunu hissettiriyor.

İnsanların yolu iki şeye, aşka ve ölüme mutlaka düşer. İnsanın Temel Acıları üçlemesinin ilk romanı Aynalar Koridorunda Aşkta yolu aşka düşenlerin ruhsal durumlarını irdeleyen Psikiyatrist Mustafa Ulusoy, üçlemenin ikinci romanını da yolu ölüme düşen... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 11 yıl
Profil Resmi
zehraa okumuş.
Felatun Bey ile Rakım Efendi

Romanın kahramanlarından Felâtun Bey, batılılaşmayı düşünsel boyutta değil sadece lüks içinde yaşamak olarak algılayan ve bu anlayışta sürdürdüğü yaşamıyla gülünç durumlara düşen mirasyedi bir gençtir.
Râkım Efendi ise gelenek göreneklerine bağlı, çalışkan biridir. Gayretli ve azimli çalışmalarının sonucunda o, istediği hayata kavuşurken; Felâtun Bey hatalarının bedelini öder ve babasından kalan mirası bitirir. Borçlarını ödemek için yaşamının sonuna kadar çalışmak zorunda kalır. Roman boyunca doğu-batı karşılaştırması yapan yazar, bey ve efendi sözleriyle de kahramanlarının yaşam biçimlerini belirginleştirir. Zaman zaman okuyucuya öğüt verir ve onların kahramanlar hakkındaki düşüncelerini yönlendirir. Türk romanının emekleme sürecinin ürünlerinden biri olan bu eser alafrangayla alaturkayı da karşılaştırma konusu yapmıştır. Döneminin en önemli romanıdır.

******

Bu eserde; romanın kahramanlarından Felâtun Bey ile Râkım Efendi iki arkadaştır. Yanlış batılılaşmayı temsil eden ve kimlik bunalımı yaşayan Felâtun Bey, kendini çok bilgili biri olarak tanıtır. Râkım Efendi ise çalışkan, ağırbaşlı biridir. Bu iki tezat kişiliğe sahip arkadaşın yaşam şeklinden yola çıkarak yazar yanlış batılılaşmayı eleştirmektedir. O dönemin yaşam biçimini merak eden sizlerin, ilgiyle okuyacağınıza inandığımız bu romanı, özgün dilini koruyarak ve Sözlükçeli olarak yayımladık.

************

Felâtun Bey alafranga yaşamak için Üsküdardaki bahçeli güzel konağım satıp Tophanenin Beyoğluna yakın taraflarında bir ev yaptırır. Görünüşte büyük kalemlerin birinde memurdur. Ancak günlerini gezip tozmak ve eğlenmekle geçirir. Babasımn ölümünden sonra payına düşen on altı bin liralık mirası çarçur ettikten sonra yaşamın zorluğunu anlar...

******

Romanın kahramanlarından Felâtun Bey, batılılaşmayı düşünsel boyutta değil sadece lüks içinde yaşamak olarak algılayan ve bu anlayışta sürdürdüğü yaşamıyla gülünç durumlara düşen mirasyedi bir gençtir.
Râkım Efendi ise gelenek göreneklerine bağlı, ç... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 11 yıl
Profil Resmi
zehraa okumuş bitirmiş.
Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi

Hem bir yaşama biçimi hem de bir bilgi edinme yolu olarak tasavvufun İslâm kültüründe çok etkin ve yaygın bir yere sahip olduğu bilinen bir gerçektir. 1918 yılında sırf İstanbulda faaliyette bulunan dergâh sayısının üçyüze yaklaşması bu konuda bir fikir verebilir.Bu eserde tasavvuf ve tarikatlar, tarih içindeki gelişme çizgileri de gözönünde bulundurularak, ana hatlarıyla verilmeye çalışılmış; Girişte genel bilgiler, tasavvuf, sufî ve ilgili terimler, 1. bölümde tasavvufun Kuran ve hadisteki kaynakları, 2. bölümde tasavvufun seyri, 3. bölümde tarikatlar hakkında genel bilgi ve belli başlı tarikatlar, 4. bölümde vahdet-i vücut, 5. bölümde tasavvufun tesirleri ve tenkidi üzerinde durulmuş, bütün bu bölümlerde belli başlı terimler, unsurlar ve kitaplar tanıtılmıştır.Konular özellikle de terimler üzerinde durulurken edebî verimlerden örnekler verilmesi bu çalışmanın ayrı bir özelliğidir.

Hem bir yaşama biçimi hem de bir bilgi edinme yolu olarak tasavvufun İslâm kültüründe çok etkin ve yaygın bir yere sahip olduğu bilinen bir gerçektir. 1918 yılında sırf İstanbulda faaliyette bulunan dergâh sayısının üçyüze yaklaşması bu konuda bir fi... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 11 yıl
Daha Fazla Göster

zehraa şu an ne okuyor?

Özgürlüğe Kaçışım Zindandan Notlar

%0

Favori Yazarları (0 yazar)

Favori yazarı yok.