Okuyucunun göz atacağı (ve belki de okuyacağı) şey benim özgürlüğe kaçışımdır.Maalesef bu gerçek bir kaçış değildi. Oysa ben öyle olmasını isterdim. Bu zihnî ve fikrî kaçış, yüksek duvarları ve demir parmaklıklarıyla Foça Hapishanesinden mümkün olan tek kaçış şekliydi. Eğer yapabilseydim, gerçek ve maddî kaçışa öncelik tanırdım.Sanırım okuyucular da, benim siyaset ve felsefe konularındaki çeşitli düşüncelerimi ve yorumlarımı okumaktan ziyade bir mahkumun müstahkem bir hapishaneden heyecanlı kaçış hikayesini dinlemeyi tercih ederlerdi.Konuşamazdım ama düşünebilirdim. Dolayısıyla bu imkanı sonuna kadar kullanmaya karar verdim. Önce her türden varlık hakkında sessiz tartışmalar yaptım; okuduğum kitaplar ve dışarıda vukubulan hadiseler hakkında yorumlarda bulundum. Ardından notlar almaya koyuldum. Başlangıçta gizlice not alıyordum, ama daha sonra oldukça cüretkâr hale geldim; oturdum, okudum ve yazdım. Neticede teknisyenlerin A5 olarak adlandırdıkları ebatta 13 deftercik ortaya çıktı. Bunlar çok küçük bir yazıyla ve kasten okunması imkansız bir şekilde yazılmışlardı. Sekreterim Mirsada Hanım onları istinsah etme eziyetine katlandı. Şifrelerimi çözmede gösterdiği sabırdan dolayı ona teşekkür ederim. Bu notlarda din, İslâm, komünizm, özgürlük, demokrasi ve otorite gibi tehlikeli kelimeler yerine sadece benim bildiğim başka kelimeler -benim yıllar sonra bile garip ve anlaşılmasını çok zor bulduğum kelimeler- kullanılmıştı.İlk yılın hemen hemen tümünde hiçbir şey yazmadım, yazamadım. Bu, araştırma, muhakeme etme ve hüküm verme yılıydı. Sanırım ilk notlar 1984te yazıldı; ardından bu yazma işlemi yaklaşık beş yıl boyunca her gün devam etti. Bildiğim kadarıyla son not 3676 numaralı ve 30 Eylül 1988 tarihlidir. O dönemde, hâlâ yaklaşık 13 yıllık bir hapse mahkumdum ve ölüm tek umudummuş gibi görünmekteydi. Sanki sadece benim bildiğim büyük bir sır gibi bu umudu gizli tutmaya devam ettim; bu, onların benden alıp götüremedikleri bir sırdı.Dolayısıyla bu düşüncelerin değeri, kendilerinde değil, fakat kaleme alındıkları şartlardadır. Duvarın bu tarafında hapishanenin mutlak sessizliği hüküm sürüyordu, öbür tarafında ise 1988de kasırga haline gelecek olan bir fırtınanın işaretleri vardı. Sözkonusu kasırga Berlin Duvarını yıkacak, Honecker ve Çavuşeskuyu iktidardan uzaklaştıracak, Varşova Paktını ortadan kaldıracak ve Sovyetler Birliği ile Yugoslavyayı parçalayacaktı. Zamanın geçişini ve onun tam gözlerimin önünde değişen safhalarını neredeyse maddî bir şekilde algıladım.Sözkonusu dönem, Doğu Avrupanın komünist hükümetlerine dair korkunç tecrübelerin ardından, düşünce ve inançlarda yaşanan radikal bir revizyon dönemiydi. Dünya, milyonlarca insanın hayatını değiştirecek ve tarihin akışını farklı bir istikamete çevirecek olan muazzam bir dönüşüm geçiriyordu. Uzun bir süre çift kutuplu olan dünya tek kutuplu hale gelmişti. Bunun iyi olup olmadığını bilmiyorum, fakat olan buydu.Mücellidin tutkalına ilave olarak bu dağınık düşünceleri biraraya getiren tek şey, (hapiste geçen) 2000 küsur gündür. Bir dereceye kadar bu düşünceler, hadiselere katılmaktan alıkonulan ama onları izlemek ve -doğru veya yanlış- kendi hükümlerini vermek için bol bol zamanı olan bir adamın anahtar hadiseler üzerinde yaptığı bir yorumdur.Bunlar, maddî ve vicdânî özgürlük, hayat ve kader, insanlar ve hadiseler, okunan kitaplar ve onların yazarları, çocuklarıma hitaben tasarlanmış ama yazılmamış mektuplar hakkındaki çeşitli düşüncelerdir; bir başka ifadeyle bu uzun 2000 gün (ve gece) boyunca bir mahkumun zihninden geçebilecek her şey hakkındaki düşünceler.Yazarken notları 1, 2 ve 3 sayılarıyla işaretlemiştim.1 numaralı notlar, o dönemde bana hayat, insanlar ve özgürlükle ilgili gibi görünen birtakım genel düşüncelerdi. Daha iyi bir başlık bulamadığım için şimdi onlara aynı başlığı verdim. 2 numaralı notlar, başkalarıyla ilgili bazı gerçekler ve düşüncelerdir; eğer fırsatım olsaydı onları okuması ve bilmesi için oğlum Bakire gösterirdim. Hürken bunu sık sık yapardım. Bu bölüm bir bakıma oğluma hitaben tasarlanmış ama yazılmamış bir dizi mektuptan oluşmaktadır.3 numaralı notlar, Doğu ve Batı Arasında İslâm adlı kitabımı o zaman yazmış olsaydım, ona eklerdim dediğim her şeyi içermektedir. Bir hatırlatma yapmak gerekirse, bu kitapta geçen vakıalar ve fikirler tek bir temel düşünce etrafında, -bir gerekçesi olsun olmasın- benim üçüncü yol teorisi olarak adlandırdığım şey etrafında toplanır.Elyazmalarımın nihaî versiyonunu hazırlarken din, siyaset ve komünizm hakkındaki düşünceleri 1. bölümden farklı bölümlere (2., 3. ve 5.) aktardım ve İslâm hakkındaki notları da 2 numaradan çıkardım (6. Bölüm).EK kısmı daha sonra ilave edilmiştir. Bu kısım, hapisteyken çocuklarımdan aldığım yaklaşık 1500 mektubun bir kısmını içermektedir. Edebiyat benim özgürlüğe aklî kaçışım olduğu gibi bu mektuplar da benim hissî kaçışımdı. Çocuklarımın, o mektupların benim için ne anlama geldiğini bildikleri ya da bilebilecekleri hususunda emin değilim. Onları okuduğumda kendimi sadece hür bir insan olarak değil, aynı zamanda Allahın dünyanın tüm hazinelerini kendisine bahşettiği birisi olarak da hissediyordum. Onları EK kısmında yayınlamayı seçmemin sebebi budur. O mektuplardaki bazı cümleler bana dönemin ve şartların, siyasî bir mahkumun ailesindeki atmosferin ve düşüncelerin iyi bir resmini sunuyor -ve tabi onların yazarları hakkında da bir şeyler söylüyor- gibi görünmüştür.On küsur yıl sonra elyazmalarım üzerinde çalışmaya başladığımda niyetim onu tutarlı, tam bir metin haline dönüştürmekti. Maalesef hapishanede yaptığım asıl düzenlemeden (onları üç raf diye adlandırmıştım) daha ileriye gidemedim. Zamanımın olmadığını hissettim; belki de eldeki malzemeden daha iyisi yapılamazdı. Dolayısıyla elyazma nüshamı yazıldığı şekliyle ham olarak okuyuculara sunuyorum.Belki size bu defterlerle ilgili bir hikaye anlatabilirim. Çünkü bu hikaye hapishane atmosferinin bir tasviridir.Bir defteri bitirdiğimde onu asla dolabımda bırakmazdım. Onu bir arkadaşa, adam öldürme suçundan hüküm giymiş bir mahkuma emanet ederdim. Dolayısıyla bir defada sadece bir deftere, üzerinde çalışılmakta olan bir deftere el konulabilecekti. Gerçekten de gardiyanlar tehlikeli şeyler bulunup bulunmadığını kontrol için dolaplarımızı ararlardı. Herkes bu aramaya eşit derecede tabiydi; fakat bazılarımız daha eşitti. Bir köylü olduğu için bahsigeçen arkadaşımın dolabına sadece şöyle bir göz atılırdı. Hapis dönemimin sonlarına doğru, sahte belge düzenlemekten hüküm giymiş bir başka arkadaş, Veselin K., bu defterlerin onunu bir satranç kutusu içinde dışarıya çıkardı. Paketi çocuklarıma verdiğinde de herhangi bir para almadı. Bizim cani olarak adlandırdığımız insanlar bazen şöhretten hatta beğenilmekten hoşlanırlar. Bunun sebebi onların genellikle gerçek yoldaşlığın ne olduğunu bilmeleridir ve onlar fırsatlardan istifade etmeye isteklidirler. Sözde kibar insanlar çoğunlukla bu meziyetlerden mahrumdurlar.Oğlum Bakir, nihaî yayından önce elyazı nüshanın tümünü gözden geçirdi. Sabrı ve sayısız yararlı tavsiyesi için ona müteşekkirim.Hepsi bu kadar. Geriye, notların her bir bölümde kronolojik olarak sunulduğunu söylemek kalıyor.
Okuyucunun göz atacağı (ve belki de okuyacağı) şey benim özgürlüğe kaçışımdır.Maalesef bu gerçek bir kaçış değildi. Oysa ben öyle olmasını isterdim. Bu zihnî ve fikrî kaçış, yüksek duvarları ve demir parmaklıklarıyla Foça Hapishanesinden mümkün olan tek kaçış şekliydi. Eğer yapabilseydim, gerçek ve maddî kaçışa öncelik tanırdım.Sanırım okuyucular da, benim siyaset ve felsefe konularındaki çeşitli düşüncelerimi ve yorumlarımı okumaktan ziyade bir mahkumun müstahkem bir hapishaneden heyecanlı kaçış hikayesini dinlemeyi tercih ederlerdi.Konuşamazdım ama düşünebilirdim. Dolayısıyla bu imkanı sonuna kadar kullanmaya karar verdim. Önce her türden varlık hakkında sessiz tartışmalar yaptım; okuduğum kitaplar ve dışarıda vukubulan hadiseler hakkında yorumlarda bulundum. Ardından notlar almaya koyuldum. Başlangıçta gizlice not alıyordum, ama daha sonra oldukça cüretkâr hale geldim; oturdum, okudum ve yazdım. Neticede teknisyenlerin A5 olarak adlandırdıkları ebatta 13 deftercik ortaya çıktı. Bunlar çok küçük bir yazıyla ve kasten okunması imkansız bir şekilde yazılmışlardı. Sekreterim Mirsada Hanım onları istinsah etme eziyetine katlandı. Şifrelerimi çözmede gösterdiği sabırdan dolayı ona teşekkür ederim. Bu notlarda din, İslâm, komünizm, özgürlük, demokrasi ve otorite gibi tehlikeli kelimeler yerine sadece benim bildiğim başka kelimeler -benim yıllar sonra bile garip ve anlaşılmasını çok zor bulduğum kelimeler- kullanılmıştı.İlk yılın hemen hemen tümünde hiçbir şey yazmadım, yazamadım.... tümünü göster
Karton Cilt, 398 sayfa
2005 tarihinde, Klasik Yayınları tarafından yayınlandı