Sevgiyi, duyarlılığı, dürüstlüğü, samimiyeti Kızılderili mantığıyla işleyen muhteşem bir kitap...
Egemenlik ve güç tutkusu peşinde koşan Beyaz Adam’ın acımasızca yok ettiği Çerokilere ithaf edilen bu kitap, insanı umursayan, acılarını paylaşan, yaşamın bütünselliğini savunan bir kültürün mesajı... Evrensel dostluk ve barışın hikâyesi... İnsani duyarlılığın görkemli direnişi... Yüzeysel ve mekanik ilişkilerin hakim olduğu günümüzde, yitirilen değerlere saygı duruşunda bulunma denemesi... Heidi, Küçük Prens, Şeker Portakalı ya ve Martı’daki samimiyeti, dürüstlüğü özleyenler; coşmak, sevmek, özgür olmak, hüzünlenmek, doya doya ağlamak isteyenler için... En çok da kitle iletişim araçlarının kölesi olanlar, yaratıcılığı körelten eğitimi sorgulamak isteyenler için...
Sevgiyi, duyarlılığı, dürüstlüğü, samimiyeti Kızılderili mantığıyla işleyen muhteşem bir kitap...
Egemenlik ve güç tutkusu peşinde koşan Beyaz Adam’ın acımasızca yok ettiği Çerokilere ithaf edilen bu kitap, insanı umursayan, acılarını paylaşan, ya... tümünü göster
Yedinci ve en tesirli bıçak darbesi ensesine gelir boynu sağa doğru bükülmüştür. Dervişler yere kapanmasını bekleye dursun. Şems Hz. Peygamberin şu hadisini sesi boğuk mırıldanır: Allaha kavuşmayı isteyeni Allah da sever Dervişlerden birisi sırtına tekmeyi vurur. Yüzüstü taş zemine kapanır, dudağı patlamış, dişleri zemine dökülmüştür Siyah feracesi kanlar içinde bordoya dönmüştür. Saçlarından tutarak kafasını kaldıran dervişin niyeti Şemsin başını gövdesinden ayırmaktır.
Baş derviş engeller. Bırakın son nefesini versin. Sonra da en yakın bir kuyuya atın. Kıyafetine sarp atın.
Yedinci ve en tesirli bıçak darbesi ensesine gelir boynu sağa doğru bükülmüştür. Dervişler yere kapanmasını bekleye dursun. Şems Hz. Peygamberin şu hadisini sesi boğuk mırıldanır: Allaha kavuşmayı isteyeni Allah da sever Dervişlerden birisi sırtına t... tümünü göster
Tiyatro Serisi Antonius ve KleopatraAtinalı TimonHamletHırçın KızJulius CaesarKral LearMacbethOnikinci GeceOthelloRomeo ve JulietCimri
Tiyatro Serisi Antonius ve KleopatraAtinalı TimonHamletHırçın KızJulius CaesarKral LearMacbethOnikinci GeceOthelloRomeo ve JulietCimri
"Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum Kürk Mantolu Madonna'yı seyre dalıyor, ta kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum."
Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. Kollarıyla bizi sarar. Sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz. Yapıtlarında insanların görünmeyen yüzlerini ortaya çıkaran Sabahattin Ali, bu kitabında güçlü bir tutkunun resmini çiziyor. Düzenin sildiği kişiliklere, yaşamın uçuculuğuna ve aşkın olanaksızlığına (?) dair, yanıtlanması zor sorular soruyor.
"Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum Kürk... tümünü göster
Tam şu anda arka kapağı çevirdin, değil mi? Gerçekten çok akıllıyım.
İnsan bir kitabın arkasını, ''bakalım arka kapağı da ön kapağı kadar güzel mi'' diye değil, ''bu kitabı neden okumalıyım'' sorusuna cevap bulmak için çevirir. Genellikle de yazarın ünlü tanıdıklarının ve editörünün ''kendinizden bir şeyler bulacaksınız'', ''hayal gücünün sınırlarını zorluyor'', ''olağanüstü bir hikâye'', "kendine has diline hayranım'' gibi kocaman övgüleriyle karşılaşırız.
Doğrusu ben övgüden fazla hoşlanmam ama daha da geçerli nedenim, benim ünlü tanıdıklarım yok. Beni hayatta belki bir tek annem övmüştür (o da camları güzel sildiğim için ha), ancak onun da kitap yazdığımdan haberi yok. Kaldık mı gene dımdızlak! O zaman kendi arka kapağımı kendim yazarım. Hiç! Sonuçta içinde ne yazdığını en iyi ben biliyorum. Hem kendime karşı öyle kolpa övgüler dizmem de. İlkin buraları boş bırakalım istiyordum. Böyle ferah ferah… Ama arka kapağı boş bırakılan bir kitap, yarattığı cevapsızlıkla tokat atan bir kitaptır. Övgü sevmiyoruz dediysek kitapseveri dövelim de demedik! Eğer soruna cevap olacaksa, bütün kitaplar tek bir nedenle okunur: "Hissetmek" için. Başka hayatları, başka duyguları, başka ruhları hissetmek için... Ben buraya ne yazarsam yazayım, sana bu kitabı okurken neler hissedeceğini izah edebilir miyim? Mümkün mü? Yok öyle üç kuruşa beş köfte. O zaman içeride dönen muhabbetten birkaç kuple attırıp çeneyi kapatmaktan başka yol yok. Eyvallah.
Blog dünyasının en harbi kızından ''öyle şeyler sadece filmlerde olur'' diyemeyeceğiniz yazılar...
Tam şu anda arka kapağı çevirdin, değil mi? Gerçekten çok akıllıyım.
İnsan bir kitabın arkasını, ''bakalım arka kapağı da ön kapağı kadar güzel mi'' diye değil, ''bu kitabı neden okumalıyım'' sorusuna ceva... tümünü göster
1950li yılların başında, Kahirede geçen Dilencide Mahfuz, gençliğinde ateşli bir devrimci olan, ama orta yaşlarında toplumsal gelişmenin gerisinde kalmış, aklın gelgitleri içinde bunalmış, vicdanı kararmış Ömerin yaşadığı psikolojik işkenceyi konu alıyor. Hayatını yenilemeye çalışan Ömer, çözümü bir dizi gönül serüvenlerinde ararken işini ve ailesini ihmal eder. Ama böylesine bir yaşam tarzı onu kurtarmaktan çok; giderek, kendisine ve yaşama yabancılaşmasını getirir. Mahfuz, okuru yalnızca ana karakterin psikolojisine yöneltmekle kalmıyor; sanat ile bilim, idealizm ile gerçekçilik arasında yolunu bulmaya çalışan bir ulusun vicdanını da irdeliyor.Kendisine Nobel Edebiyat Ödülünün verildiğini duyan Mahfuz, Mısırlıları kutlarım, onların küçük bir adamı büyük bir ödül kazandı, demiştir.
1950li yılların başında, Kahirede geçen Dilencide Mahfuz, gençliğinde ateşli bir devrimci olan, ama orta yaşlarında toplumsal gelişmenin gerisinde kalmış, aklın gelgitleri içinde bunalmış, vicdanı kararmış Ömerin yaşadığı psikolojik işkenceyi konu al... tümünü göster