Dünya, birbirine düşman olan, iki bölüme ayrılmıştır. Her iki taraf da bir gizlilik içinde, birbirlerini tamamen yok etmeye yönelik, çok etkin bir silah üretir. Günü gelince, bu silahı, aynı gizlilik içinde ve aynı anda, sıcak yağmur görünümünde, birbirlerinin üzerine yağdırırlar. Tüm yetişkinler yok olur. Daha önce her iki bölümde de yeni doğan bebeklerle, iskelet geliştirme aşısı yapılmıştır. Sıcak yağmur bombası, aşılı çocukları etkilemez. Dünya on iki yaş altındaki çocuklarla kalır, ikilik ve düşmanlık sona erer. Tüm çocuklar, elbirliği içinde, özgürlük, eşitlik, dostluk ve barışın egemen olduğu bir dünya düzeni kurmaya girişirler. Ancak, sıcak yağmur bombasını yapan bilginle eşi, hala hayattadır. Çocuklar ise bu tehlikeden habersizdir....1984 yılında Berlinde OPERATION HEISSER REGEN adıyla yayınlanan bu kitap 1986 yılında Alman Yayıncılar Birliği tarafından GENÇLİĞE YARIN UMUDU VEREN ÜÇYÜZ KİTAP seçkisini kazandı.
Dünya, birbirine düşman olan, iki bölüme ayrılmıştır. Her iki taraf da bir gizlilik içinde, birbirlerini tamamen yok etmeye yönelik, çok etkin bir silah üretir. Günü gelince, bu silahı, aynı gizlilik içinde ve aynı anda, sıcak yağmur görünümünde, bir... tümünü göster
Yıkılmış bir yuvadan arta kalan Fadiş, analı babalı bir yuvası olmadığından, çeşitli köy, kasaba ve kentlerde akrabalardan oluşan değişik ailelerin yanında yaşamak zorundadır. Tek dayanağı annesi Cemiledir ama, baba onu ikide bir kaçırıp annesinden uzaklaştırır. Anne, kızının izine düşer onu bulur. Ancak geçim için çalışmak zorunda olduğundan, Fadişi aylık yollamak koşuluyla yakınlarına bırakır. Ana kızın yaşamı özlemle sürer. Bir türlü bir araya gelemezler. Fadişin duygu yüklü yaşam serüveni, öylesine renkli, öylesine ilginç ve sürükleyicidir ki!Yazarın ilk romanı olan Fadiş 1971 yılında basılmıştır. O zamandan bu güne kadar, kuşaktan kuşağa sürekli okunarak, klasik çocuk romanı niteliği kazanmıştır. Yediden yetmişe, bu kitapta, herkes kendinden bir şey bulmaktadır. Özellikle Fadişin yaşamın zorlukları karşısında gösterdiği direnç, insanlara örnek olmaktadır. Köy, kasaba, kent yaşamı içinde süren Fadiş in serüvenleri, özgündür. Sevinç coşku, kaygı, korku, acı, yanında örf adetler, gelenek görenekler, insan ilişkileri, sevgi dolu bir yaklaşımla işlenmektedir. Bu yüzden Fadiş, otuz yıldır halkın elinde, gönlünde yaşamayı başarmıştır.
Yıkılmış bir yuvadan arta kalan Fadiş, analı babalı bir yuvası olmadığından, çeşitli köy, kasaba ve kentlerde akrabalardan oluşan değişik ailelerin yanında yaşamak zorundadır. Tek dayanağı annesi Cemiledir ama, baba onu ikide bir kaçırıp annesinden u... tümünü göster
Tatil beldesi Bodrum kıyılarında başlayıp ,tüm dünyada süren tarihi eser kaçakçılığıyla ilgili, görkemli bir serüven. Yeraltında bulunan gizemli kral mezarları, insan eli değmemiş büyülü hazineler. Bu gizli hazinelerin yerini bilen tek çocuk , kızıl saçlı Ademin de içinde bulunduğu ,soluk soluğa izlenen bir kaçma kovalama olayı.On yaşında bir çocukken, bodrumdan , tarihi eser kaçakçıları tarafından kaçırılan Adem,On yıl dünyanın değişik ülkelerinde süren ,akıl almaz serüvenler sonunda , zengin ve bilgili bir genç adam olarak, görkemli bir yatla Bodruma döner... Elbette yerlerini sadece Ademin bildiği hazineyi soymaktan vazgeçmeyen eski hırsızlar da peşindedir. Ama Adem onlara öylesine şaşırtıcı bir tuzak kurmuştur ki!.....Çocuklara tarihsel değerlere ve ören yerlerindeki kalıntılara sahip sahip çıkma bilinci veren bu romanı okuyanlar, hem sürükleyici bir serüvene katılıyor, hem de zengin bir kültür birikimi ediniyorlar.
Tatil beldesi Bodrum kıyılarında başlayıp ,tüm dünyada süren tarihi eser kaçakçılığıyla ilgili, görkemli bir serüven. Yeraltında bulunan gizemli kral mezarları, insan eli değmemiş büyülü hazineler. Bu gizli hazinelerin yerini bilen tek çocuk , kızıl ... tümünü göster
Bundan uzun zaman önceydi. Bir roman düştü gönlüme. Aşk Şeriatı. Yazmaya cesaret edemedim. Dilim lal oldu, kalemimin ucu kör. Kırk fırın ekmek yemeye yolladım kendimi. Dünyayı dolaştım. İnsanlar tanıdım, hikâyeler topladım. Üzerinden çok bahar geçti. Fırınlarda ekmek kalmadı; ben hâlâ ham, hâlâ aşkta bir çocuk gibi toy...Hamuş derdi Mevlana kendine. Yani Suskun. Düşündün mü hiç bir şairin, hem de nâmı dünyayı sarmış bir şairin, yani işi gücü, varlığı, kimliği ve hatta soluduğu hava bile kelimelerden müteşekkil olan ve elli binden fazla muhteşem dizeye imza atmış bir insanın, nasıl olup da kendine SUSKUN adını verdiğini.. Kâinatın da tıpkı bizimki gibi nazenin bir kalbi ve düzenli bir kalp atışı var. Seneler var ki nereye gidersem gideyim o sesi dinledim. Her bir insanı Yaradanın emaneti saklı bir cevher addedip, anlattıklarına kulak verdim. Dinlemeyi sevdim. Cümleleri, kelimeleri ve harfleri... Oysa bana bu kitabı yazdıran şey som sessizlik oldu.Mesneviyi şerh edenlerin çoğu bu ölümsüz eserin b harfiyle başladığına dikkat çeker. İlk kelimesi Bişrev!dir. Yani Dinle! Tesadüf mü dersin ismi Suskun olan bir şairin en kıymetli yapıtına Dinle! diye başlaması. Sahi, sessizlik dinlenebilir mi?Bu romanda her bölüm aynı sessiz harfle başlar. Neden? diye sorma, ne olur. Cevabını sen bul. Ve kendine sakla.Çünkü öyle hakikatler var ki bu yollarda, anlatırken bile sır kalmalı.
A. Z. Zahara - Amsterdam, 2007
******
Bundan uzun zaman önceydi. Bir roman düştü gönlüme. Aşk Şeriatı. Yazmaya cesaret edemedim. Dilim lal oldu, kalemimin ucu kör. Kırk fırın ekmek yemeye yolladım kendimi. Dünyayı dolaştım. İnsanlar tanıdım, hikâyeler topladım. Üzerinden çok bahar geçti. Fırınlarda ekmek kalmadı; ben hâlâ ham, hâlâ aşkta bir çocuk gibi toy...
Hamuş derdi Mevlana kendine. Yani Suskun. Düşündün mü hiç bir şairin, hem de nâmı dünyayı sarmış bir şairin, yani işi gücü, varlığı, kimliği ve hatta soluduğu hava bile kelimelerden müteşekkil olan ve elli binden fazla muhteşem dizeye imza atmış bir insanın, nasıl olup da kendine SUSKUN adını verdiğini..?
Kâinatın da tıpkı bizimki gibi nazenin bir kalbi ve düzenli bir kalp atışı var. Seneler var ki nereye gidersem gideyim o sesi dinledim. Her bir insanı Yaradanın emaneti saklı bir cevher addedip, anlattıklarına kulak verdim. Dinlemeyi sevdim. Cümleleri, kelimeleri ve harfleri... Oysa bana bu kitabı yazdıran şey som sessizlik oldu.
******
Bundan uzun zaman önceydi. Bir roman düştü gönlüme. Aşk Şeriatı. Yazmaya cesaret edemedim. Dilim lal oldu, kalemimin ucu kör. Kırk fırın ekmek yemeye yolladım kendimi. Dünyayı dolaştım. İnsanlar tanıdım, hikâyeler topladım. Üzerinden çok bahar geçti.... tümünü göster
Bundan uzun zaman önceydi. Bir roman düştü gönlüme. Aşk Şeriatı. Yazmaya cesaret edemedim. Dilim lal oldu, kalemimin ucu kör. Kırk fırın ekmek yemeye yolladım kendimi. Dünyayı dolaştım. İnsanlar tanıdım, hikâyeler topladım. Üzerinden çok bahar geçti. Fırınlarda ekmek kalmadı; ben hâlâ ham, hâlâ aşkta bir çocuk gibi toy...Hamuş derdi Mevlana kendine. Yani Suskun. Düşündün mü hiç bir şairin, hem de nâmı dünyayı sarmış bir şairin, yani işi gücü, varlığı, kimliği ve hatta soluduğu hava bile kelimelerden müteşekkil olan ve elli binden fazla muhteşem dizeye imza atmış bir insanın, nasıl olup da kendine SUSKUN adını verdiğini.. Kâinatın da tıpkı bizimki gibi nazenin bir kalbi ve düzenli bir kalp atışı var. Seneler var ki nereye gidersem gideyim o sesi dinledim. Her bir insanı Yaradanın emaneti saklı bir cevher addedip, anlattıklarına kulak verdim. Dinlemeyi sevdim. Cümleleri, kelimeleri ve harfleri... Oysa bana bu kitabı yazdıran şey som sessizlik oldu.Mesneviyi şerh edenlerin çoğu bu ölümsüz eserin b harfiyle başladığına dikkat çeker. İlk kelimesi Bişrev!dir. Yani Dinle! Tesadüf mü dersin ismi Suskun olan bir şairin en kıymetli yapıtına Dinle! diye başlaması. Sahi, sessizlik dinlenebilir mi?Bu romanda her bölüm aynı sessiz harfle başlar. Neden? diye sorma, ne olur. Cevabını sen bul. Ve kendine sakla.Çünkü öyle hakikatler var ki bu yollarda, anlatırken bile sır kalmalı.
A. Z. Zahara - Amsterdam, 2007
******
Bundan uzun zaman önceydi. Bir roman düştü gönlüme. Aşk Şeriatı. Yazmaya cesaret edemedim. Dilim lal oldu, kalemimin ucu kör. Kırk fırın ekmek yemeye yolladım kendimi. Dünyayı dolaştım. İnsanlar tanıdım, hikâyeler topladım. Üzerinden çok bahar geçti. Fırınlarda ekmek kalmadı; ben hâlâ ham, hâlâ aşkta bir çocuk gibi toy...
Hamuş derdi Mevlana kendine. Yani Suskun. Düşündün mü hiç bir şairin, hem de nâmı dünyayı sarmış bir şairin, yani işi gücü, varlığı, kimliği ve hatta soluduğu hava bile kelimelerden müteşekkil olan ve elli binden fazla muhteşem dizeye imza atmış bir insanın, nasıl olup da kendine SUSKUN adını verdiğini..?
Kâinatın da tıpkı bizimki gibi nazenin bir kalbi ve düzenli bir kalp atışı var. Seneler var ki nereye gidersem gideyim o sesi dinledim. Her bir insanı Yaradanın emaneti saklı bir cevher addedip, anlattıklarına kulak verdim. Dinlemeyi sevdim. Cümleleri, kelimeleri ve harfleri... Oysa bana bu kitabı yazdıran şey som sessizlik oldu.
******
Bundan uzun zaman önceydi. Bir roman düştü gönlüme. Aşk Şeriatı. Yazmaya cesaret edemedim. Dilim lal oldu, kalemimin ucu kör. Kırk fırın ekmek yemeye yolladım kendimi. Dünyayı dolaştım. İnsanlar tanıdım, hikâyeler topladım. Üzerinden çok bahar geçti.... tümünü göster