yazar düzenlemeleri
seher28, 482 adet değişiklik yapmış.  (21/97)
seher28, Yapraklar Evi başlıklı kitabın edisyon detaylarını düzenledi

ISBN düzenlenmiş, eski hali 9786055159719, yeni hali 978-605-5159-71-9
Yayınevi düzenlenmiş, eski hali Monokl, yeni hali MonoKL Yayınlaı
Yayın ayı düzenlenmiş, eski hali boş, yeni hali Şubat
Sayfa Sayısı düzenlenmiş, eski hali 800, yeni hali 766
Edisyon düzenlenmiş, eski hali boş, yeni hali 2.Basım
Resmi Web Sitesi düzenlenmiş, eski hali boş, yeni hali www.monoklkitap.com
5 yıl, 8 ay
seher28, Suçlular Ve Güçlüler başlıklı kitabın açıklamasını düzenledi

eski halini göster | yeni halini göster | değişimi göster

‘’Yargıcıyla, avukatıyla tüm hukukçular esir alınmıştı Hitler rejimince. Hukuk profesörleri birer papağan, yargıçlar ise oyuncaktı Hitler’in elinde. Bugün Hitler’e uşaklık etmiş yargıçlara hukukçu demek mümkün müdür artık? Bunlar, siyasal cinayetlerin kiralık katilleridir. Bir yüksek kürsüye cübbeyle çıkmak, cellatlığa meşruiyet kazandıramaz hiçbir zaman.’’

-Uğur Mumcu

Kendisi de siyasal cinayete kurban giden Uğur Mumcu’nun kitabından alınmış bu satırlar, hukukun güçlünün elinde nasıl oyuncak haline getirildiğini özlü bir biçimde anlatıyor. Tarihin tekerrür ettiğini de çok iyi gösteren kitap, bir yanıyla okuru karamsarlaştırırken, diğer yanıyla direnişe teşvik ediyor. Öyle ya bilgi sahibi olmadan nasıl fikir sahibi olabiliriz? Günümüzde yaşanan hukuksuzluklara da ancak bilgi sahibi olarak direnebiliriz. Geçmişten ders almak ve günümüzü aydınlatmak için nasıl suçlunun güçlü, güçlünün suçlu olduğunu anlamamız gerekir.
5 yıl, 8 ay
seher28, Suçlular Ve Güçlüler başlıklı kitabın edisyon detaylarını düzenledi

ISBN düzenlenmiş, eski hali boş, yeni hali 975-478-118-4
Yayın yılı düzenlenmiş, eski hali boş, yeni hali 1993
Sayfa Sayısı düzenlenmiş, eski hali 537, yeni hali 375
Edisyon düzenlenmiş, eski hali boş, yeni hali 18. Basım
Dil düzenlenmiş, eski hali boş, yeni hali Türkiye Türkçesi
5 yıl, 8 ay
seher28, Anayurt Oteli başlıklı kitabın açıklamasını düzenledi

eski halini göster | yeni halini göster | değişimi göster

Yusuf Atılgan (1921-1989), roman "Ne ölü, ne sağ" bir yaşamın kahramanı Zebercet. Gözünü ilk açtığı ve öykülerinde yaşadığı Anayurt Oteli'yle aynı kaderi paylaşıyor: Birbirine benzeyen geçici ilişkilerle geçen günler, yalnız ve tek başına sürüklenen bir hayat.
Gecikmeli Ankara treniyle gelen -adını bile bilmediğimiz- kadın, otelde bir gece kalır ve Zebercet'in de, Anayurt Oteli'nin de sessiz akıp giden günlerinin içeriği değişir.
Küçük ayrıntıların tekdüze şaşmazlığında nerdeyse takıntılarla sürüklenen bir yaşamın öfkesi de, çaresizliği de büyük oluyor.
Türk edebiyatının
unutulmaz karakterler bir tipi ve edebi unutulmaz bir tarz yarattı. Türk romancılığında modern anlatımın en iyi örneklerini verdi. Hayata hep karşı kıyıdan baktı. Yapıtlarında psikolojik yabancılaşma ve yalnızlık temalarını ustalıkla işledi. Fanatik bir okur kitlesi oluşturdu. Tamamlayamadığı son romanı Canistan ise ilk kez okuruyla buluşuyor. Yusuf Atılgan şimdi tüm yapıtlarıyla YKYde. 1921de Manisada doğan Yusuf Atılgan İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü 1944te bitirdi. Bir yıl öğretmenlik yaptıktan sonra Manisanın Hacırahmanlı köyüne yerleşti ve çiftçilik yapmaya başladı. 1976da İstanbula yerleşti. 1980den sonra Milliyet (daha sonra Karacan) Yayınlarında danışmanlık ve çevirmenlik, kısa bir süre de Can Yayınlarında redaktörlük yaptı. 9 Ekim 1989da, üzerinde çalıştığı Canistan adlı romanını bitiremeden, geçirdiği bir kalp krizi sonunda Modadaki evinde öldü. Yusuf Atılgan 1955te Tercüman gazetesinin öykü yarışmasında Evdeki öyküsüyle (Nevzat Çorum adıyla) birinci, Kümesin Ötesi adlı öyküsüyle (Ziya Atılgan adıyla) dokuzuncu oldu. İlk romanı Aylak Adam 1957-1958 Yunus Nadi Armağanında ikincilik ödülünü aldı ve kitap 1959 yılında Varlık Yayınları arasından çıktı. 1973te yayımlanan Anayurt Oteli adlı romanını Ömer Kavur 1987de film yaptı ve film çok ses getirdi. TADIMLIKPolis kapıdan çıkınca koltuğuna oturdu. Emekli Subayın yerine bakıyordu. Kızını boğmuş... Yeryüzünde her şey olağandı. İkisi de bir yakınlarını boğmuşlardı. İlk dört gün o kadını bekliyor sanmıştı. Beklemiyor muydu? Kızıyla bir yerde görmüştü belki; ya da benzetmişti. Kaçmış. Kaçılır mı boyuna? Yukarıda odasında polisleri beklemenin, dış kapının açılışlarında, ayak seslerinde, ne olduğunu anlayamadığı tıkırtılarda onlar mı, geldiler mi? demenin sürekli gerginliğine dayanamadığı için çoğu zaman burada oturup sözde gazete, kitap okuyarak, tehlikeye daha yakın, ama hiç değilse kapının açılmadığı zamanlar bilinmeyenin tedirginliğini duymadan bekliyordu anlaşılan. Kapı açıldı. Uzunca boylu, ince bir adam girdi: Yakındaki bakakaldı. mekanı.
5 yıl, 7 ay
seher28, Diri Gömülen başlıklı kitabın açıklamasını düzenledi

eski halini göster | yeni halini göster | değişimi göster

Sadık Hidayetin Hidayet'in (1903-1951) öyküleri, hem onun kendi yapıtına hem de modern İran edebiyatına giriş için mükemmel birer anahtar niteliği taşır. Özellikle ilk öykü kitabı Diri Gömülen (Zinde be-gur, 1930), bu büyük yazarın -başyapıtı Kör Baykuşta Baykuş'ta (Buf-i kur, 1937; Çeviren Behçet Necatigil, YKY, 2001) iyice geliştireceği - temel izleklerini haber veren ve Kafka, Poe, Rilke gibi modernlerle buluşma noktalarına göz önüne seren bunaltılı atmosferiyle öne çıkar. 1995te Mehmet Kanarın çevirisiyle ve yayınevimizin ilk Sadık Hidayet kitabı olarak yayımladığımız Diri Gömülenin yeni baskısını sunuyoruz. TADIMLIKBir delinin notlarından - Soluğum kesiliyor, gözlerimden yaş akıyor, ağzım acı mı acı, başım dönüyor, yüreğim sıkışık, bedenim yorgun, ezik ve gevşek. Bilinçsizce yatağa düşmüşüm. Kollarım enjeksiyon iğnesinden delik deşik. Yatak ter ve ateş kokusu veriyor. Yatağın yanına konmuş küçük masa üzerindeki saate bakıyorum. Cumartesi, saat on. Ortasına elektrik ampulü asılmış odanın tavanına bakıyorum. Duvar kâğıdının üzerinde pembe ve açık pembe çiçek ve dal desenleri var. Arada bir de dala yanyana konmuş iki kuş. Biri gagasını açmış, sanki ötekiyle konuşuyor. Bu görüntü, beni yerimden ediyor. Bilmiyorum nedense, hangi yana dönecek olsam, gözümün önünde odadaki masanın üzeri şişe, fitil ve ilaç kutusuyla dolu. Yanık alkol kokusu, sevimsiz odanın kokusu, havaya dağılmış. Kalkıp pencereyi açmak istiyorum. Fakat aşırı bir tembellik beni yatağa çivilemiş. Sigara içmek istiyorum; canım çekmiyor. On dakika geçmedi, uzayan sakalımı traş ettim. Gelip yatağa düştüm. Baktığım aynada hayli süzülüp, zayıfladığımı gördüm. Güçbela yürüyordum. Oda karmakarışık, bense yalnızdım. Beynimde bin türlü şaşılası düşünce dönüyor, dolaşıyor. Onların tümünü görüyorum. Ama yazmak için en küçük bir his, ya da gelip geçici en küçük bir hayal yok; yaşamımı baştanbaşa açıklamalıyım, o da mümkün değil. Bu düşünceler, bu duygular yaşamımın bir döneminin sonucu, görüp duyduğum, okuduğum, hissettiğim ya da zihnimde tarttığım fikirlerle dolu hayat tarzının bir neticesidir. Tüm bunlar benim vehimli ve anlamsız varlığımı oluşturmuş. Yatağımda yuvarlanıyorum. Anılarımı birbirine karıştırıyor, bozuyorum. Perişan ve delicesine düşünceler beynime basınç yapıyor. Ensem ağrıyor, ok gibi bir ağrı giriyor, şakaklarım dağlanmış gibi yanıyor, kıvranıyorum. Yorganı üzerime çekiyorum; yorulduğumu düşünüyorum. Kafatasımı açıp, bütün bu gri yumuşak kıvrım kıvrım yığını çıkarıp uzağa atsaydım, bir köpeğin önüne atsaydım, ne iyi olurdu! Hiç kimse anlayamaz. Hiç kimse anlamayacak. Her taraftan çıkmaza düşen kimseye Al başını git ve geber derler. Ancak, ölüm insanı istemediği zaman, ölüm de insana sırt çevirdiği zaman, gelmeyen ve gelmek istemeyen ölüm..! Herkes ölümden korktuğu halde, ben yaşadığım için kendimden utanıyorum. Ölümün insanı istemeyip, geri durması ne korkunçtur! Yalnız bir şey beni teselli ediyor. İki hafta önceydi. Gazetede okudum. Avusturyada biri tam on üç kez çeşitli yollarla kendini asmaya teşebbüs etmiş, intiharın bütün basamaklarını geçmiş. Kendini ipe çekmiş, ip kopmuş. Kendisini nehre atmış, sudan çıkarmışlar vesaire. Nihayet son defa evi boş bulunca, mutfak bıçağıyla ne kadar damarı varsa kesmiş ve bu on üçüncü kez, ölmüş! Bu bana teselli veriyor!
5 yıl, 7 ay