seher28,
Aşk Gidiyorum Demez başlıklı kitabın açıklamasını düzenledi
eski halini göster |
yeni halini göster |
değişimi göster
Hem edebiyatta hem de diğer alanlarda, özellikle son yıllarda en çok didiklenen konuların başında geliyor aşk. Böyle olunca Aşk geldiğinde, her şeyi bırakıp dolu dizgin peşinden koşmak mı gerek? Yoksa kendinle hesaplaşıp bu belayı savuşturmak mı? Peki o zaman o yaşanılan aşk mı? Bu kitaptaki kahramanlarımızın tümü masum…
O halde açık bir yara gibi durmadan kanayan acıların suçlusu kim?
Yoksa buradaki tek suç aşk mı?
Aşk bir suç mu?
“Birisini severken bir başka kişiye aşık olunur mu? Acaba beni sevmiyor da yalnızca basit ve geçici bir heyecan mı duyuyor? Heyecanı aşkla birlikte, onun olmazsa olmaz diğer bileşenleri, tutku, cinsellik, evlilik, aşkın aşınmış hali olarak sevgi, aldatma, aldatmaya bağlı terk etme veya ekonomik ya da çocuk gibi sosyal ve ailevî gerekçelerle uzlaşma, kadere boyun eğme de tartışma gündemlerinin ilk sıralarına oturdu. Duygu Asena da son romanı Aşk Gidiyorum Demezde kendi söyleyeceklerini okurla paylaşıyor. Aşk Gidiyorum Demez, hayatın ve edebiyatın mı karıştırıyoruz? Nasıl anlayacağız peki duyduğumuz şeyin gerçek aşk olup olmadığını? Yoksa aşk bu en eski konusunda kesin yargılara varmaktan özellikle kaçınıyor. Roman kahramanlarının sahiciliği, kitabı son zamanlarda okuduğumuz benzerlerinden ayıran en önemli özelliği oluşturuyor. Aşk Gidiyorum Demez, biri evli ve çocuklu diğeri dışa karşı nişanlı gibi görünmeyi tercih eden iki çiftin öyküsünü konu ediniyor. Romanın kahramanları, gündelik hayatta her an karşımıza çıkabilecek türden: bankacı Selin ve eşi, mu yalnızca? Geçici bir gazetenin spor servisi müdürü Bora. Diğeri bir televizyon kanalında önce program sunucusuyken sonra hafta sonu haberlerinin sunuculuğuna terfi eden Demet ve sevgilisi, bilgisayar uzmanı Sinan. Kentli, günümüz toplumunun seçkinleri arasında sayılabilecek bir yaşam süren bu genç çiftlerin öyküsünü romanda tek bir kişi anlatır: Güler.Romanın anlatıcısı durumundaki Güler, kırkını geçmiş, aşkla bağlanıp evlendiği kocası geçirdiği kaza sonucu yatalak kalmış, öğretim görevlisi olarak çalışan bir kadındır. Acıklı kaderine rağmen kocasını terk etmese de dayanma gücünün sınırına gelmiş olan Güler, bir yandan kendi iç çatışmalarını anlamlandırmaya ve bir çözüme kavuşturmaya uğraşırken, diğer yandan da, tesadüfen tanıştığı bu iki kadının erkeklerle olan ilişkilerinde dinleyici/hakem rolü üstlenir.Duygu Asena, Aşk Gidiyorum Demezde, kadın ve erkek dünyasının ipuçlarını, kadınları erkeklerden ayıran karakteristik özellikleri açığa çıkartsa da, herkese reçete olarak gösterilecek doğrular sergilemekten kaçınır. Romanın, doğrudan olmasa da dolaylı, altını kalın çizgilerle çizerek vurguladığı tek gerçek aşktır. Duygu Asena, okurlarını her ne pahasına olursa olsun aşkın peşini bırakmamaya çağırıyor.19 nisan 1946da İstanbulda doğan Duygu Asena, bir gazetede yazmaya başladığı ilk yıllarda Şirin imzasını da kullandı. Atatürkün yaveri CHP milletvekillerinden Ali Şevket Öndersevin torunu olan Duygu Asena, yazıları ve kitaplarıyla feminizmin yığınsal bir karakter kazanmasında etkili oldu. heyecan…”
Hem edebiyatta hem de diğer alanlarda, özellikle son yıllarda en çok didiklenen konuların başında geliyor aşk. Böyle olunca da aşkla birlikte, onun olmazsa olmaz diğer bileşenleri, tutku, cinsellik, evlilik, aşkın aşınmış hali olarak sevgi, aldatma, aldatmaya bağlı terk etme veya ekonomik ya da çocuk gibi sosyal ve ailevî gerekçelerle uzlaşma, kadere boyun eğme de tartışma gündemlerinin ilk sıralarına oturdu. Duygu Asena da son romanı Aşk Gidiyorum Demezde kendi söyleyeceklerini okurla paylaşıyor. Aşk Gidiyorum Demez, hayatın ve edebiyatın bu en eski konusunda kesin yargılara varmaktan özellikle kaçınıyor. Roman kahramanlarının sahiciliği, kitabı son zamanlarda okuduğumuz benzerlerinden ayıran en önemli özelliği oluşturuyor. Aşk Gidiyorum Demez, biri evli ve çocuklu diğeri dışa karşı nişanlı gibi görünmeyi tercih eden iki çiftin öyküsünü konu ediniyor. Romanın kahramanları, gündelik hayatta her an karşımıza çıkabilecek türden: bankacı Selin ve eşi, bir gazetenin spor servisi müdürü Bora. Diğeri bir televizyon kanalında önce program sunucusuyken sonra hafta sonu haberlerinin sunuculuğuna terfi eden Demet ve sevgilisi, bilgisayar uzmanı Sinan. Kentli, günümüz toplumunun seçkinleri arasında sayılabilecek bir yaşam süren bu genç çiftlerin öyküsünü romanda tek bir kişi anlatır: Güler.Romanın anlatıcısı durumundaki Güler, kırkını geçmiş, aşkla bağlanıp evlendiği kocası geçirdiği kaza sonucu yatalak kalmış, öğretim görevlisi olarak çalışan bir kadındır. Acıklı kaderine rağmen kocasını terk etmese de dayanma gücünün sınırına gelmiş olan Güler, bir yandan kendi iç çatışmalarını anlamlandırmaya ve bir çözüme kavuşturmaya uğraşırken, diğer yandan da, tesadüfen tanıştığı bu iki kadının erkeklerle olan ilişkilerinde dinleyici/hakem rolü üstlenir.Duygu Asena, Aşk Gidiyorum Demezde, kadın ve erkek dünyasının ipuçlarını, kadınları erkeklerden ayıran karakteristik özellikleri açığa çıkartsa da, herkese reçete olarak gösterilecek doğrular sergilemekten kaçınır. Romanın, doğrudan olmasa da dolaylı, altını kalın çizgilerle çizerek vurguladığı tek gerçek aşktır. Duygu Asena, okurlarını her ne pahasına olursa olsun aşkın peşini bırakmamaya çağırıyor.19 nisan 1946da İstanbulda doğan Duygu Asena, bir gazetede yazmaya başladığı ilk yıllarda Şirin imzasını da kullandı. Atatürkün yaveri CHP milletvekillerinden Ali Şevket Öndersevin torunu olan Duygu Asena, yazıları ve kitaplarıyla feminizmin yığınsal bir karakter kazanmasında etkili oldu.
Aşk geldiğinde, her şeyi bırakıp dolu dizgin peşinden koşmak mı gerek? Yoksa kendinle hesaplaşıp bu belayı savuşturmak mı? Peki o zaman o yaşanılan aşk mı? Bu kitaptaki kahramanlarımızın tümü masum…
O halde açık bir yara gibi durmadan kanayan acıların suçlusu kim?
Yoksa buradaki tek suç aşk mı?
Aşk bir suç mu?
“Birisini severken bir başka kişiye aşık olunur mu? Acaba beni sevmiyor da yalnızca basit ve geçici bir heyecan mı duyuyor? Heyecanı aşkla mı karıştırıyoruz? Nasıl anlayacağız peki duyduğumuz şeyin gerçek aşk olup olmadığını? Yoksa aşk bu mu yalnızca? Geçici bir heyecan…”