Bir süre bazı kelimeleri bir yerlerde okumak bana garip gelecek gibi… Mesela bir süredir şampuanımın üzerinde yazan “besleyici” kelimesini öyle çok garipsiyorum ki…:) Aynen serinin ilk kitabı “Evrenin Ötesi” gibi, “Bir Milyon Güneş” de heyecanla okuttu kendini. Aslında hiç 2’inci bir kitaba başlamamış, ilk kitabın fazlasıyla devamı gibi… Orijinal bir hikayede ve hayal gücünün hayal edilemez noktalarında bir yolculuk… Bilim kurgunum, aşk, polisiye ve maceraya karışımı… Kitabın iki yarısından sonra şaşkınlık yaratan gerçekler de oldu, daha fazlasını okumaya iten merak uyandırmalar da… Serinin 3’üncü kitabı da olacak ancak henüz basılmamış bile… 2013 Ocak gibi görünüyor… ve onu beklemek zor olacak…
Ben bilim kurgu sever miydim? Hala düşününce beni etkileyen “Açlık Oyunları” serisiyle “galiba seviyorum” demiştim, Evrenin Ötesi ile de “kabul et artık, seviyorsun” dedim. Acaba sever miyim düşüncesiyle başladığımdan mıdır bilmem, kitabın ilk 100 sayfasını çok yavaş ve sıkılarak okudum. Sonrasında kitaba ısınmaya başlamamla okumak bir zevk oldu. Ve son 100 sayfayı bir gecede, heyecanla okudum. Gittikçe içine haspsetti diyebilirim yani... İlk başta böyle olacağını tahmin etmesem de, seri oluşuna ve daha 2 kitabın daha olduğuna seviniyorum. Şimdi sıra geldi “Bir Milyon Güneş”e…. Romana gelince; kurgu bakımından neredeyse kusursuz bir hikaye ve inanılmaz bir hayal gücü… Bugünden 300 yıl sonrası için bir yolculuğa çıkıyor ve muhtemelen şu an yaşayan nesillerin tanık olamayacağı, çok farklı bir hayatın içinde buluyoruz kendimizi. Diğer yandan, zaman zaman şu anki dünya hayatına atıfta bulunarak, bizi düşünmeye itiyor. Hikayenin içinde cinayet de var, macera da, aşk da… Olaylar arasındaki bağın iyi kurulduğu hikaye, sizi karakterlerle birlikte soruların cevaplarını bulmaya da itiyor.