Entrika içinde entrika, bulmaca içinde bulmaca. Çözülmesi gereken şifreler, bulunması gereken işaretler. Soluksuz bir koşturmaca, gerilim dolu dakikalar. Bu kitabı tanımlayabilecek en iyi cümleler bunlar. Gerçekten çok sağlam bir kitap. İlk başlarda biraz sıkıcı olsa da, sonrası ilginç bir şekilde sizi içine çekiyor. Kitap öyle bir solukta okunup bitirilebilecek bir eser değil. Zira bu kitabı sadece bir roman olarak düşünmemeli. Kitabın başında "Bu romanda bahsi geçen tüm sanat eserleri, mimari yapılar, belgeler ve gizli ayinler gerçektir" deniliyor. Hıristiyanlıkla ilgili ilginç bilgiler veriyor. Hıristiyanlığı ve Vatikan’ı sorgulayan ve köklerini -gerçekleri- deşifre eden bir yönü de var. Örneğin İsa Mesih'in aslında bir ölümlü olduğu, peygamber olduğunu anlatan binlerce belgeyi Vatikan'ın nasıl yok ettiği gibi... Bazı yerlerini iyi anlamak için birkaç kez okumak gerekebilir. Zira kitap pek çok gerçek bilgi içeriyor. Bu kitabı okuduktan belirli bir zaman sonra tekrar okumak kitabın daha iyi anlaşılması için yararlı olacaktır.
Eskici bir baba; karısı, kızı ve oğullarıyla bir babanın yaşadığı sorunlar ve zor geçim şartları anlatılıyor kitapta. Kitabın daha ilk sayfalarından itibaren Topal Eskici'nin bini bin parça küfürleri ile karşılaşıyorsunuz. Ne anne ne kardeş bırakıyor, din iman dümdüz gidiyor. Tamam, anladık; yazar Orhan Kemal, karakteri daha baştan bize iyice tanıtma gereği duyuyor. Ancak insan biraz usturuplu bir tarz kullanır. Dine, imana, Allah'a küfürler kitabı okuyanı bile dinden çıkarır valla! Kitap anaya, avrata, dine Allah'a küfürle başlıyor, Allaha karşı isyan bayrağı çekmekle bitiyor! Bu kitabı neye göre 100 temel eserden biri olarak seçmişler anlamış değilim. Konunun ve olayların işleniş tarzı vasatı aşamıyor, betimlemeler olması gerektiği kadar değil. Olaylar yerelde geçiyor, ama sadece küfürler ve argolar yerel dilden, diğer konuşmalar İstanbul dilinden! Tek artı tarafı konunun gerçekçiliği. Olayların oluş sırası düzgün, karakterler halktan. Orhan Kemal umudu ve iyimserliği yeniden kazanmak için yol gösterir bir tarz kullanılıyor. Herşeye rağmen bir umut doğuyor bir yerlerden. Kitabın sonu bir umutla (fabrikada iş bulunuyor) bitiyor.
İyilik ve kötülük nasıl anlatılır, nasıl anlatılmalı ki kolay anlaşılsın? İyilik ve kötülük bu kadar yalın ve içten anlatılıyor kitapta. 'İt ürümez, kervan geçmez' denilebilecek bir dağ köyündeki bir avuç insanın öyküsü anlatılıyor gibi görünse de aslında bir bakıma dünyadaki tüm insanların öyküsü de anlatılıyor arka planda. "İnsanın sahip olabileceği en değerli şeyi yitirmiştim ben: insanlara duyulan güveni" "Sevip de karşılığında sevilmeyi bekliyorsanız boşa zaman harcamış olursunuz" "Yaşam, giyotinin gölgesinde bir terör rejimiydi" “İyi ile kötünün yüzü aynıdır. Her insanın yoluna ne zaman çıktıklarına bağlıdır, herşeydir”
İclal Aydın yaşama dair güzel öyküler anlatmış anlatmasına da fakat öyle pek de özgün şeyler değil yazdıkları. Normal sıradan şeyler yazmış. Ayrıca benim garibime giden yıllardır habire ağızlarda gevezelenen "herkesin her işi yapması". Uzmanlık, bilgi ve emeğe değer verilmeyen bir ülkede "herkesin her işte uzmanlık yapması" artık garipsenen bir olgu olmaktan çoktan çıktı. İclal Aydın herşeyden haberi var mübarek, filozof gibi kadın! Herşeye rağmen hayat güzel, evet çook güzelmiş hayat!
"Dil dişin ağrıyan yerine değer." "Yolunu yitirdiğini, şaşırdığını hissettiğin zaman ağaçları düşün, onların büyüme biçimini anımsa. Unutma ki, yapraği gür ama kökü zayıf bir ağaç ilk güçlü rüzgarda devrilir, oysa kökü güçlü ve az yapraklı ağaçta can suyu binbir güçlükle dolaşır. Kökler ve yapraklar aynı ölçüde gelişmelidir, olayların içinde ve üzerinde olmalısın, ancak böyle gölge ve sığınak sunabilir, ancak böyle doğru mevsimde çiçekler ve meyvelerle donanabilirsin.” Kitap, okuyup düşünmek ve dersler çıkarmak isteyenler için özlü sözler içeriyor. Bir kitap insana birşeyler verebiliyorsa değerlidir. İşte o değerli kitaplardan biri!
Olasılığı olmayan yani olasılıksız yoktur diyen bir kitapla karşı karşıyayız. Okuyanı tarafından beğenilmeme olasılığı ol(a)mayan bir kitap. a) olasılık(kitabı beğendim)*(algılamadan alınan zevk)+olasılık(kitabı beğenmedim)+(hayal kırıklığı) b) olasılık(kitabı beğendim)*(bilmekten alınan zevk)+olasılık(kitabı beğenmedim)*(tatminsizlik) Herkesle aynı bilgi birikimine sahip olmadığım için kitabı doğru değerlendirebilme olasılığım (tüm okuyanların sayısına göre oranı)'da 50'dir.. Bir platformdaki kimselerle aynı beğenilere sahip olma olasılığım (olasılık, (herkesin farklı beğenilere sahip olduğu)+olasılık(herkesin aynı beğeni düzeyine sahip olduğu)+(olasılık(çoğunluğun aynı beğeni düzeyine sahip olduğu) ...'de ...'dır (yüzde 65.32'lik bir olasılık) kesinlikle okunması gereken süper bir kitap... acayip beğendim... (yüzde 85.15'lik bir olasılık) beklediğim kadar kaliteli olmasa da güzel... çok güzel bir kitap, aksiyon filmlerini aratmayan cinsten... ilk başlarda biraz sıkıyor insanı fakat olayı algıladıktan sonra akıp gidiyorsunuz içinde. (yüzde 23.65'lik bir olasılık) basit bir polisiye öykünün içine yerleştirilmiş felsefik ve şizofrenik aforizmalar, bilimsel bilgi kırıntıları... (yüzde 11.22'lik bir olasılık) çoğunluk bu kadar beğendiğine göre süper bir kitap.... Birinci bölümü iki kez okumak zorunda kaldım. Zira birinci bölümü tam anlayabilmek için yeterli derecede matematik, fizik ve istatistik bilmeniz gerekebilir. Sonrası hızlı bir şekilde ilerliyor. Olayları adeta hissediyorsunuz, karakterleri kendi hayal dünyanızda canlandırıyorsunuz, sanki olayların içinde siz de varmışsınız gibi bizzat yaşıyorsunuz. Adam Fawer bu kitabı yazabilmek için eminim ki matematik, fizik, felsefe, psikoloji gibi pek çok farklı bilimsel dallara fazlasıyla kafa patlatmış ve özümsemiş. Olasılık hesapları ve kuantum fiziği ile ilgili ilginç görüşler ortaya atıyor. (döngü) goto -6 (döngü) ....
Çoğunluğun aksine bilim kurgu romanlarını pek sevmiyorum. Ancak bu kitabın adını daha ilk gördüğümde özgün bir şeylerle karşılaşacağımı sezmiştim. Çoğunluğun övdüğü popüler bir eseri etki altına kalmadan okumak ve doğru bir değerlendirme yapmayı başarmak kolay olmayacağının ayırtında olarak; Açlık Oyunları üçlemesinin ilk kitabı olan bu eser özgün konusu, sürükleyici anlatımı bende bir solukta okuyup bitirme isteği uyandırdı. Özellikle konu çok ilginç geldi bana ve bende acayip bir merak uyandırdı. Yazarın anlatım tarzı çok farklı -dili gayet net ve akıcı- ve insanı sıkmıyor. Kitap belirli bir süre sonra siz farkında olmadan sizi alıp götürüyor. Bu tür eserler tarzım değil ama beni alıp götüren nadir eserlerden biri olmayı başardı. Bu kitabı okumak insana artı ne değer katar orası tartışılır. Ne hikmetse kitabın daha başlarında kitabın sonunu az çok tahmin ettim, ben de şaşırdım buna. Yazarın öyle bir anlatım tarzı vardı ki; "baş karakter(i)leri" her ne pahasına olursa olsun yaşatacağım diyordu zaten baştan! Bir futbol maçı başladıktan sonra kural değişikliğine gitmek nasıl bir duygu uyandırırsa, işte öyle bir duygu uyandırdı bende bu durum... Bakalım serinin ikinci kitabı Ateşi Yakalamak neler hissettirecek bana!